8: Resmi Bir Veda
San hafifçe kıpırdanırken yüzünün üzerinde soğuk bir esinti hissetti. Yüzünü yastığının sıcaklığına daha da bastırırken kollarını etrafına daha sıkı sardı. Fakat hala soğuk esintiden kurtulamamıştı, o yüzden hafifçe inilderken iyice yastığa sokuldu.
"Aman tanrım. Onlar– ONLAR DIŞARIDA MI UYUYOR?"
San kaşlarını çattı. Hongjoong neden rüyasına girmişti? Yastığının yumuşak sıcaklığına daha da yapıştı; yastığı alışkın olduğundan daha sarınası ve belki biraz daha sertti ama yastıktan başka ne olabilirdi ki?
"Bana bir kova soğuk su getir."
"Yüzlerine mi dökeceksin hyung?!"
"Daha iyi bir fikrin mi var Sangie?"
"Evet, nazikçe sallayarak uyandırabiliriz mesela."
"Ama onları duş alma derdinden kurtaracağım!"
"Bebeğim sadece hafifçe dürtelim."
"Bebek... ba-bana öyle seslenme Seonghwa!"
San ofladı ve gözlerini kırpıştırarak açtı, rüyası hiç eğlenceli değildi. Sırtına, kalçasına ve boynuna giren sert ağrıyı hissetmeye başlarken kollarının ve bacaklarının birisine sarılı olduğunu da fark etti.
Bekleyin.
Bacaklarım mı?
Avlu? Wooyoung? Aman ta-
San irkilerek tamamen kendine gelince kollarını hızla kendisine doğru çekmeye çalıştı. Ancak başarılı olamadı, aksine Wooyoung'u da kendine çekince adamın başı sertçe ağaca vurdu ve inleyerek uyadı.
"Siktir neler oluyor..?"
"N-ne-"
"Siz ikiniz neden dışarda uyuyorsunuz?" dedi Hongjoong San'ın uykulu kekelemesini bölerek.
İkili gözlerini kırpıştırarak birbirine bakınca saatlerce konuşup gülüştükten sonra gerçekten dışarda uyuyakaldıklarının farkına vardılar. San pancar gibi kızarırken kollarını yavaşça Wooyoung'un bacaklarından çekti ve kafasını kucağından kaldırdı.
"Bu arada yarım saat içinde ilk toplantımız için yola çıkmalıyız."
Wooyoung'un gözleri kocaman oldu.
"YARIM SA-" Ayağa kalkıp hızla odasına koşunca cümlesinin tamamı duyulmamıştı.
Yunho baktığı telefonundan başını kaldırıp arkadaşının panik içinde elleri havada ve saçları dağınık bir halde çığlık atarak yanından uçup geçmesini izledi.
San da aynı şekilde ama daha yavaş hareketlerde odasına doğru ilerledi ve bir güzel duşunu alıp ütülü kıyafetlerini giydi. Toplantı için gerekli bütün ekipmanlarını aldı: bir kalem, bir sekreterlik ve bilgilerle dolu bir dosya. Odadan çıkıp Wooyoung'dan yaklaşık beş saniye sonra hazırda bekleyen limuzine atladı.
Acele içindeyken ne dün gece sarışın adamla ilgili öğrendiği o güzel gerçekleri hatırlamıştı ne de başını kucağına koyup uyuyakaldığını.
Ayrıca uzun parmakların saçlarında belli belirsiz gezinip okşarken uyuması için sessizce mırıldanmasını da hatırlamamıştı.
☂︎☂︎☂︎
Roma.
Roma bir çok anlama geliyordu; dar sokaklar, düzensiz taşlı yollar, meşgul insanlar, kalabalık mekanlar...
Grup bunları zaten önceden biliyordu, o yüzden limuzin toplantının yapılacağı yer olan Ulusal Vittorio Emanuele Anıtı'nın tam karşısındaki eski bir müzenin birkaç metre uzağına park edilmişti. Arabayla oraya gitmektense yürüyerek gitmek daha kısa zaman alacaktı.
"Hava çok sıcak," diye şikayet etti Mingi kravatını gevşetirken.
"Burasının sıcak olduğunu düşünüyorsan Brazilya'ya gidesiye kadar bekle."
"Sağ ol Yunho. Çok yardımcı oldun."
Yunho kahkaha attı ve tarihte ünlü ve önemli olayların yaşandığı ünlü ve önemli yerleri göstermeye devam etti. San çok da ilgili değildi ama yine de gülümseyip heyecanlı bir şekilde Yunho'nun mutlulukla cevap verdiği rastgele sorular soruyordu.
Yunho'un işaret ettiği yere baktığında gözleri Wooyoung'un gözleriyle karşılaştı. Sarışın adam San'ın Yunho'nun ne konuştuğuyla ilgili bir fikri olmadığını ama aksini söylemek için de çok nazik olduğunu bildiği için sırıtıyordu. San da ona gamzeleriyle gizlice gülerken gözleriyle onu güldürmemesini söylemeye çalışıyordu.
"Evet, cidden harika bir adama benziyor," dedi San Yunho yanından yürüdükleri balkondaki adamın konuştuklarını açıkladıktan sonra.
Yunho kaşlarını çattı. "Mussolini'nin harika bir adam olduğunu mu düşünüyorsun?"
San'ın gözleri endişeyle büyürken gürültülü bir şekilde kıkırdayan Wooyoung'a ters ters baktı. "Hayır! Yani... ben öyle... ee-"
"Geldik," dedi Wooyoung hızla, San'ı konuştukça kendisini utandırmadan önce kurtarmak istemişti.
San olayı anlayınca teşekkür edercesine gülümsedi.
Sonraki on dakika resmi tanışmalar, saygılı kısa muhabbetler ve ardından gelen iş konuşmalarıyla geçmişti. Uzun masanın etrafındaki hiç de rahat olmayan sandalyelerde aralıksız beş saat geçmişti. Herkes bir şekilde biriyle konuşurken iş sözleşmeleri ve teklifleri havada uçuşuyordu.
Toplantı başladıktan on dakika sonra San'ın gerginliği geçmiş ve yerini zeki, gözlemleyici zekasına bırakmıştı.
Ama sonuçta o da insandı ve Wooyoung ne zaman konuşsa -hatta konuşmasa bile- arada sırada bakışları ona kayıyordu. Ama uzun sürmüyordu. Sarı saçlarının bal rengi tenindeki alnına düştükten sonra dalgınca bir eliyle saçlarını geriye itişini izliyordu. Ya da gözleri odaklanmak için kısılırken dudaklarını yalayışını izliyordu.
"Bizimle toplantı yapmayı kabul ettiğiniz için teşekkürler. Bizim için bir onurdu. Umarım yarınki toplantımızda da işleri sonuca bağlayabiliriz," dedi Wooyoung İtalya'nın en önde gelen markalarından TIM'ın CEO'suyla sıkıca el sıkışırken.
"Umarım," dedi adam gülümseyerek, yaşlanmış yüzü kırış kırıştı.
Seonghwa da ayaklandığından San doğru zamanın geldiğini düşünerek onu takip etti. Şirketin sekiz çalışanın da ellerini saygıyla sıkarken alışkanlıktan önlerinde saygıyla eğilmemek için birkaç kez kendisini engellemek zorunda kalmıştı.
Çok geçmeden demode binadan çıkıp karşı şirketin adamlarından ters istikamete doğru giderek uzaklaşınca San rahatladı ve bir kolunu gevşekçe kollarını karnının üzerinde bağlayan Hongjoong'un omzuna attı.
"Hyung, sorun ne?"
"Ne? H-hiç."
San bir kaşını kaldırarak yakınlaşmak için eğildi. "Hadi ama hyung. Seni çok iyi tanıyorum. Prenses Sanie'ye neyin var söyle."
Kendisi gülmese de Hongjoong dediğine gülmüştü. Her nereye gidiyorlarsa Jongho, Yeosang ve Mingi'yi peşlerinden takip ederlerken etrafına gizlice baktıktan sonra eğildi.
"Ben... iyi iş çıkardım mı? Yani- eğer bir şeyleri yanlış yaptığımı düşünüyorsan düzelte-"
"Ne? Hyung harikaydın! Kendine güvenen, oldukça resmi ama saygılı ve naziktin. Mükemmeldin!" diye açıkladı San, bu kadar mükemmel biriyken Hongjoong'un kendisi hakkında böyle düşünmesi onu hayrete düşürmüştü.
Hongjoong utanarak kıkırdarken parıldayan gözlerle San'a baktı.
"Gerçekten mi San? Cidden öyle mi düşünüyorsun?"
San gülümsedi ve burunları birbirine çarpacak kadar yakınlaştı.
"Evet, oldukça ciddiyim."
Hongjoong gözle görülür bir şekilde rahatlarken gülümsedi.
"Teşekkürler Sanie. Şimdi çek kolunu üzerimden," dedi San'ın kolunun altından eğilerek çıkarken.
Sekizli kısa süre sonra klasik bir İtalyan pizza restoranında oturmuştu. San etrafı incelemekle uğraşmamıştı bile, aksine kafasını anında menüye gömmüştü. Wooyoung karşısına, Yeosang ve Seonghwa da sağına ve soluna oturmuştu.
Hepsi birlikte hobilerden ve ilgi alanlarından konuşurlarken San'ın kafası Pizza Marinara ve Alio Olio Makarna arasında seçim yapmakla meşguldü.
"San önceden dans ediyordu."
San gerilirken hassas konuyu açtığı içinde Mingi'ye ters bir ifadeyle baktı. Wooyoung'un ve diğerlerinin bakışlarını üzerinde hissedince elindeki menünün arkasına saklandı.
"Önceden mi? Neden artık dans etmiyor?"
San hızla bir bahane bulmaya çalışırken dudaklarını yaladı.
"Bir sebebi yok. Sadece sıkıldım."
"Gerçekten mi?"
Seonghwa'nın sorusunu duyunca ona doğru döndü. Bakışlarını kaçırıp dudaklarını ısırırken söylemekle söylememek arasında kalmıştı. Dürüst olmak gerekirse çok da önemli konu olmaya bilirdi ama aşırı hassas biriydi ve düşüncesi bile onu üzmeye yetiyordu. "Ee, şey... insanlar bana 'aşırı' dans ettiğimi söylüyorlardı. Tek dedikleri şey buydu. Ben de tüm çabalarıma ve yaptığım pratiklere rağmen yeterince iyi olmadığımı hissettim ve kötü olduğumu düşündüm o yüzden bıraktım," dedi San omuzlarını silkerek, bu olay onu hiç etkilemiyormuş gibi davranıyordu.
Sevdiğiniz ve uğruna her şeyinizi verdiğiniz bir şeyi insanların eleştirmesi, küçümsemesi ve nefret etmesi iğrenç bir şeydi.
Yunho sessizliği bozup konuşmaya karar verdiği için San çok sevinmişti. "Ben de dans ediyordum. Ben de bıraktım ama; o kadar toksik bir çevrem vardı ki sürekli görmezden geliniyordum," dedi Yunho gülümseyerek.
San gözleri nemli bir şekilde kıkırdadı. "Demek ki ikimiz de başka insanlar yüzünden yapmayı sevdiğimiz şeyden vazgeçmişiz."
Yunho gülümsedi. "Belki de beraber tekrar başlayabiliriz, ne dersin?"
Yemeklerini ve yiyeceklerini sipariş ederlerken San pizzaya ve biraz elma suyuna karar vermişti ve o sırada aralarında farklı farklı konulardan rahatça muhabbet ediyorlardı. Gözleri sürekli Wooyoung'un gözleriyle buluşuyordu ve her seferinde ikisi de utangaçça birbirlerine gülümsüyorlardı.
San ve Yunho masada karşıdan karşıya tekrar hobileriyle ilgili konuşurlarken San aniden bacağının dürtüldüğünü hissetti. Kaşlarını çatarken üzerinde çok fazla düşünmedi ve muhabbetine devam etti.
Tekrar aynı şeyi hissettiğinde geriye yaslanarak masanın altına baktı ve Wooyoung'un öne doğru uzanan ayağını ve boyalı ayakkabısının burnunun kaval kemiğini dürttüğünü gördü.
San ona sorgularcasına baktı ama birkaç saniye sonra tekrar Yunho'ya döndü. Wooyoung içindeki kışkırtıcı hisle kısa ve sığ nefesler verirken tekrar, bu sefer daha sert dürtmeye devam etti.
San başını sallayarak ve gülümseyerek nazik bir şekilde konuşmayı bitirdi ve gözlerini kısıp otuz iki diş sırıtarak Wooyoung'a döndü.
Wooyoung başıyla bir şeyleri anlatmaya çalıştığında tereddüt ederek gülümsedi. San ona delirmiş gibi bakıyordu. Sarışın adam bir şeyleri gizli tutmaya çalıştığı için sesli bir şekilde konuşmaktansa sadece dudaklarını oynatarak konuştu.
'Ne var?' dedi sessizce dudaklarını kıpırdatarak.
Wooyoung dudaklarını büzdü ve etrafına bakındı, ardından kafasını eline doğru eğdi. Sol elini yumruk yaparak kulağına doğru götürdü ve başparmağıyla serçe parmağını açtı.
'Telefon.'
San bir kaşını kaldırdı ve masadaki kimsenin onları izlemediğinden emin oldu, bu an sanki sadece ikisinin arasında kalmalıymış gibi hissettirmişti. Eliyle cebindeki telefonunu çıkardı ve kalbini hızlandıran birkaç yeni bildirim gördü.
Bilinmeyen Numara
Kabul Et | Reddet
Kabul Et | Reddet
?: selam bebek
San kocaman olmuş gözlerle ve kocaman gülümsemesiyle kafasını kaldırdı ve sinsice sırıtan Wooyoung'la karşılaştı. Hızla cevabını yazdı ve meydanın ortasına dikilmiş süs çeşmesine dimdik bakarak şüpheli gözükmemeye çalışıyordu.
sanie: numaramı nereden aldın?!
?: kendi yollarım var
sanie: ...
sanie: pekiii
sanie: emin olmak için soruyorum, sıradan bir sapık mısın yoksa jung wooyoung musun? çünkü ikisinden de o havayı alıyorum
Wooyoung masanın üzerinden eğlenerek San'a bakarken ikisi de telefonlarını kucaklarında tutarak kimsenin görmesine izin vermiyorlardı.
?: çok komik
?: benden ne istiyorsan o olabilirim ;)
sanie: şu an ciddden tam bir sapık gibi konuştun o yüzden artık BENİM wooyoungum musun gerçekten bilmiyorum
wooyoungie: SENİN wooyoungun ha?
sanie: hayır dur
sanie: öyle demek istemedim
sanie: sadece birden çok wooyoung olabileceğini kastetmiştim
sanie: bana mesaj atan sapığın da adının wooyoung olup kafamın karışmayacağını nereden bileyim
wooyoungie: mantıklı
wooyoungie: benim cidden sapık olduğumu düşünüyorsan kanıtlayayım, hayır değilim
sanie: bu hiçbir şeyi kanıtlamıyor yalnız
wooyoungie: o zaman nasıl kanıtlamam gerekiyor
sanie: hımmmmm
sanie: buldum
sanie: bana bir fotoğrafını gönder
wooyoungie: yemek yerken fotoğraf çekmek gösteriş yapıyormuşum gibi olmaz mı
sanie: sanki hiç çekmiyorsun da
wooyoungie: benim gösteriş manyağı olduğumu mu düşünüyorsun???
sanie: pek sayılmaz
sanie: ben öyle demezdim yani
sanie: oldukça özgüvenli ve flörtöz ve biraz da göz korkutucu birisin
wooyoungie: bebeğim buna sadece dominant olmak denir
sanie: 😳
sanie: ben...
sanie: sen ne–
sanie: kes şunuuu
wooyoungie: çok tatlı
sanie: tatlı olan ne?
wooyoungie: ..hiçbir şey
wooyoungie: pekala al sana fotoğraf
sanie: vay canına
sanie: hayır dur
sanie: yani ne yiyorsun demek istedim?
wooyoungie: bilmem seonghwa'nın tabağından çaldım
sanie: çok lezzetli görünüyor, ben de bir tane çalacağım
wooyoungie: senin için ben çalarım
sanie: ah
sanie: teşekkürler :)
wooyoungie: önemli değil
Wooyoung elini masanın üzerinde uzatıp yiyeceklerden birini çalmadan önce Seonghwa'nın tekrar Hongjoong'la olan muhabbetine dalmasını bekledi. Yiyeceği gizlice almadan önce yakalanmamak için gözleri Hyung'una kilitlenmişti.
San'a dönüp sinsice sırıttı ve hızla ona uzatıp anında çiğnemeye başlamasını izledi.
Kıkırtılarını ve geniş gülümsemesini gizlemek için eliyle yüzünü kapatırken San'ın iğrenmiş yüzüne karşı gülmesine engel olamadı.
San öğürdü, Wooyoung'un ona hayranlıkla bakan bakışlarından bihaber telefonunu alıp somurtarak mesajını yazdı.
sanie: ne olduğunu hakkında hiçbir fikrim yok ama bunu her kim yaptıysa cehenneme kadar yolu var
wooyoungie: tadı çok acı
sanie: tadı BOK GİBİ
wooyoungie: o daha doğru bir tanım 😬 sırf seonghwa'yı sinirlendirmek için ve kameraya poz vermek için bir ısırık aldım
wooyoungie: bu arada sen de bana bir fotoğraf borçlusun
sanie: borçlu muyum ??
wooyoungie: evet
wooyoungie: ben sapık olmadığımı kanıtladım, SENİN olmadığını nereden bileceğim?
sanie: ...
sanie: tuş
sanie: şimdi bir tane atacağım ama bana sakın bakma yoksa gülerim
wooyoungie: belki de gülüşünü görmek istiyorumdur
sanie: bir süre bakma işte utanırım :(
wooyoungie: seni utanırken izlemeyi seviyorum
wooyoungie: utandıran bensem daha çok seviyorum
sanie: wooyoung.
wooyoungie: oooyy sen bana somurtkan ördek yavrusu gibi sinirlendin miiiii
sanie: JSJABS
sanie: ÇEK GÖZLERİNİ ÜZERİMDEN SÜRTÜK
wooyoungie: iyi iyi seONGHwa'ya bakacağım
sanie: teşekkürler :)
sanie: al bakalım
sanie: gördün mü☻︎ben sapık değilim
wooyoungie: evet değilsin
wooyoungie: gerçekten çok güzelsin
San telefonun ekranında gözüken iltifata baktı, dudakları şaşkınlıkla ayrılmış ve gözleri normalden daha büyüktü. Dudaklarının kenarları yukarı doğru yavaşça kıvrılırken tek bir kelimeyle garip ama pohpohlanmış ve mutlu hissediyordu.
Wooyoung'un şaka yapıp yapmadığını görmek için bakışlarını kaldırdı ama tek gördüğü üzerine çoktan çivilenmiş bakışlarla kalın dudaklara yerleşmiş sevimli bir gülümsemeydi. San hafifçe kızarırken ona karşılık olarak utangaçça gülümsedi.
Sadece üç kelimelik bir cümle kalbinin pır pır etmesine ve midesinin tepetaklak olması için yeterliydi.
___________________________________________________
Bu bölümde çok aşko kuşkolardı bakalım ilerleyen bölümlerde neler olacak 👀
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro