Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

33: Seongjoong'daki Sorun



Hongjoong sessizce koltuğa yayılıp oturan Seonghwa, Yeosang, San ve Yunho'yu izledi.

Ya da özellikle sadece Seonghwa ve Yeosang'ı.

Yeosang aynı koltuğa diğer ikisiyle otururken kendi koltuğunda bacaklarını açarak oturan ve dirseklerini dizlerine dayayan Seonghwa'ya eğilerek konuşuyordu. Sürekli kıkırdıyorlardı ve ikisi de hem sevimli hem seksi ve en kötüsü çok mutlu görünüyorlardı.

Kırmızı kafa kıskandığı için kendisini aptal hissediyordu. Fakat engel olamıyordu, ikisinin arasındaki yeni arkadaşlığın bir arkadaşlıktan daha fazlası olduğunu düşünüyordu.

Yeosang Jongho'dan hoşlanıyor. Bunu biliyorum.

Peki ya Seonghwa Yeosang'dan hoşlanıyorsa?

Yunho yüzüne yastık fırlattığında irkilince gözlerini San'la ikisinin üzerine çevirdi.

"Sen iyi misin Joong? Çok sessizsin."

Dördünün de gözleri küçük bir endişeyle üzerine dönünce oturduğu yerde kıpırdandı. Özellikle Seonghwa'nın bakışlarını görmezden geldiği için koyu gözlerindeki endişeyi görememişti.

"Biraz yorgunum. Yatacağım," dedi ve hızla yerinden kalkarken arkadaşlarına hafifçe gülümsedi ama Seonghwa'ya bakmamıştı bile.

Yanlış bir şey yaptığından değildi; onu suçlamıyordu.

Sadece kalbi kırılmıştı.

Odasının kapısını kapattı ve iyi bir fikir olmadığını bilmesine rağmen boy aynasına doğru yürüdü. Böyle hissettiği zamanlar bunun sonu genelde iyi bitmiyordu.

Şişman...

Hissediyordu.

Bu kelimeyi bir hakaret olarak görmüyordu. Bir sürü şişman insan görmüştü ve hepsi de harika insanlardı. Fakat söz konusu kendisi olduğunda kulağa her zaman olumsuz ve çirkin bir şey olarak geliyordu.

Kollarını çizerken ağlamaya başladığı için yüzünü buruşturdu.

Seonghwa seni bu yüzden beğenmiyor.

Çünkü şişman ve çirkinsin, Yeosang ise zayıf ve güzel.

Tanrım, Yeosang çok güzel. Neden onun gibi olamıyorum?

Telefonunu çıkardı ve fotoğraf albümünde gezindi, Macaristan'da hep birlikte çekindikleri fotoğrafa baktı. Jongho'yla poz vermişti, Seonghwa ise Yeosang'la birlikte. Zararsız, arkadaşça verdikleri pozu romantik bir pozmuşçasına görmekten kendisini alamıyordu.

Seonghwa'nın yüzündeki o gülümsemeyi onunla birlikteyken de görmek istiyordu.

O anda otobüste uyandığında ikisinin aynı koltuğu paylaşıp Yeosang'ı Seonghwa'nın kucağına yattığını gördüğü zamanı hatırladı. O zamanlar kıskanmıyordu, sonuçta sadece hoşlandıklarıyla beraber takılmıyordu, hepsi birbiriyle yakındı ve beraber takılıyorlardı ama şimdi dönüp baktığında...

Küçük kalbi resmen durmuştu.

Kamerayı açtı ve ekrandan kendisine baktı. Vücuduna bakarken soluklarını sakinleştirmeye çalıştı.

Neden kimse bana son zamanlarda kilo vermemi söylemedi? Kilo vermem gerektiğini söylemeliler.

Hem Seonghwa için hem de onlar için yapmam lazım.

Belki o zaman yeterince güzel olurum.

Bol kıyafetler bile vücut kıvrımlarını, çatlak izlerini ve diğer gördüğü iğrenç şeyleri saklayamıyordu.

"Bebeğim? Girebilir miyim?" Birisi kapıyı tıklattı.

Hongjoong, Seonghwa'nın sesini duyunca şaşkınlıkla iç çekip elindeki telefonu düşürdü.

"O ses neydi? Sen iyi misin?"

Hongjoong kalbinin iyice kırıldığını hissediyordu. Eliyle ağzını kapatırken hıçkırıklarını bastırmaya çalışıyordu.

"Hongjoong?"

Aynayı çevirdi ve yüzünü kuruladı, sanki az önce ağlamamış gibi görünmek için kırmızı gözlerini ovaladı. Birkaç derin nefes alırken o anda görmek istemediği kişiyi görmek için hazırlanmaya çalıştı.

"Ya şimdi kapıyı açarsın ya da kırarak girerim."

"Geliyorum," dedi, cızırtılı sesini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalmıştı.

Kapıya doğru yürürken aynadaki yansımasına tekrar baktı.

Yağlı kıvrımları, sallanan uylukları, kalın elleri ve bacakları, kötü cildi...

Dudakları titrerken kapıyı açtı.

"Ne var Seonghwa?" diye mırıldandı, ayakkabılarına bakıyordu. "Uyumaya çalışıyorum."

Seonghwa'nın eli aniden çenesini kavrayıp başını kaldırmaya zorlayınca irkildi. İnleyip yüzünü elinden kurtarmaya çalıştı fakat Seonghwa gözlerine bakması için daha inatçıydı.

"O zaman neden ağlamış gibi görünüyorsun?" Seonghwa dişlerini sıkarken gözleri her zamankinden daha siyahtı. "Bana yalan söyleme, yemem. Hongjoong, sorun ne?"

Gergin bir şekilde yan tarafına baktı, göz teması kurmaktan kaçınmak için elinden geleni yapıyordu.

"Hi-hiç. İyiyim ben," diye fısıldadı.

"Hongjoong."

Daha önce söylediği o güzel takma isimleri söylememesi, ismi ağzından çıkmandan önceki hırıltısı ve çenesinden sertçe kavraması onu gözyaşına boğmuştu.

"Bırak," dedi hıçkırarak, eline vurarak uzaklaştırdı. Yüzündeki sebebi olduğu incinmişlik daha kötü hissetmesine neden oldu.

"Hyung?" San'ın başı aniden köşeden belirmişti.

Onu görünce gözleri yumuşamıştı. Neyi yanlış yaptığını fark edemeyecek kadar şaşırmış bir halde dikilen Seonghwa'nın yanında zorla geçti.

San hızla kısa arkadaşını kollarının arasına aldı ve yüzünü göğsüne saklayarak ağlamasına izin verdi. Sırtını okşarken onu sakinleştirmek için hafifçe sallanıyordu.

Nazikçe susturmaya çalışırken sırtı Seonghwa'ya doğru dönesiye kadar yavaşça etrafında döndü ve ona katılması için Seonghwa'ya işaret etti.

Seonghwa tereddüt ederek ellerini Hongjoong'un beline yerleştirdi. Herhangi bir tepki görmediğinde onu nazikçe sarmalamak için daha çok yaklaştı.

Hongjoong'un sırtı göğsünü sıcacık yapmıştı. Gövdesine kusursuzca yaslanmıştı. Kollarını karnıyla San'ın arasına doğru uzatarak beline sardı ve başını omzuna yasladı.

"Ha-hayır," dedi hıçkırarak, ellerini karnının üzerinden çekti ve yanlarına koydu. "Sadece buradan tut."

Ardından kendi kollarını karnının üzerine koydu, bir taraftan saklarken bir taraftan da kimsenin dokunmaması için kapatıyordu.

San endişelenerek kaşlarını çattı. Asıl sorunu anladığında endişesi daha da arttı.

"Tamam tamam, bizim için sakin olmaya çalış. Biz yanındayız Küçük Kuşum," dedi Seonghwa sessizce ve elleriyle tenini okşadı.

"Kü-küçük Kuş mu? Ben küçük müyüm?" Hongjoong burnunu çekti ve dönerek Seonghwa'ya baktı.

Başını eğdi. "Tabii ki. Sen buradaki en küçük, en sevimli kişisin."

Hongjoong kıkırdadı. "Bana söylediğin isimlerin içinde en sevdiğim bu oldu."

"O zaman en çok bunu söyleyeceğim, Küçük Kuşum."

Hala nazikçe onu yatıştırmaya çalışırken Seonghwa diğer ikisini birden odadaki koltuğa doğru ilerletti.

Farkında olmayan San köşeye çarpıp geriye doğru düştü. İnce sesiyle bağırırken diğer ikisi de üzerine düşmüştü.

"Ah! Zaten beyin saysıntım var, beni öldüymek mi istiyoysunuz?"

"Pardon San," dedi Seonghwa gülerek, Hongjoong da kıkırdarken üçü birden az da olsa neşelenmişti.

"Şu an hiç rahat değilim," diye mırıldandı Hongjoong, ikisinin arasında sıkışmıştı.

"Ben çok yahatım ya."

"Bekleyin," dedi Seonghwa gözlerini devirerek ama pozisyonlarını değiştirmek için hiçbir şey yapmamıştı.

En sonunda hepsi Küçük bir koltuğa ve iki sandalyeye oturmuştu.

Hongjoong koltukta oturuyor, parmaklarına bakarken hem hıçkırıyor hem öksürüyordu. Sürekli ovalayıp ağlamaktan burnu ve gözleri kıpkırmızı olmuştu.

San oturduğu sandalyeden boş televizyon ekranına bakarken Seonghwa, Hongjoong'a endişeyle bakıyordu.

"Anlatmak ister misin?"

Hongjoong hızla başını salladı. O kadar utanç vericiydi ki kucağına doğru eğdiği başını kaldıramıyordu bile. Aynı anda itirafını yapacak, reddedilecek ve anoreksiya hastalığından bahsedecekti. Hepsini kaldırabileceğini sanmıyordu.

"Şey, istediğin zaman seni dinleyeceğiz. Sana yardım etmek istiyoruz," dedi Seonghwa ona gülümseyerek.

"Neden?" Güçsüz sesin çatladığını duyunca ikisi de hızla başını ona doğru çevirdi.

"Ne?" İkisi de aynı anda sorarken kırmızı saçlı genç adama şaşkınlıkla baktılar.

"Diyorum ki neden? Neden bana yardım etmek istiyorsunuz?"

"Hyung, sen bizim aykadaşımızsın. Yani, ikinizin ayasında neley oluyoy bilmiyoyum ama ikimiz de seni aynı şekilde önemsiyoyuz."

"Aramızda neler olduğunu bilmiyor musun?" diye tekrar ederek sordu Hongjoong. "Hiçbir şey olduğu yok. Çünkü sen Yeosang'dan hoşlanıyorsun, değil mi?"

Seonghwa yere bakmaya devam ederken birisinin soruya cevap vermesini bekliyordu, çünkü soru ona sorulmamıştı ya da en azından o öyle olduğunu düşünüyordu. Ortamı sessizlik kaplayınca bakışlarını kaldırınca Hongjoong'un ona üzgün bir şekilde, San'ın ise garip bir şekilde baktığını fark etti.

"Ne- ben mi?!"

"Merak etme, kimseye söylemeyiz," diye cevap verdi Hongjoong sesi titreyerek, artık şüphelerinde haklı olduğunu düşünüyordu.

"Ne? Hayır ben Yeosang'dan hoşlanmıyorum! Yani arkadaş olarak elbette ama o şekilde hoşlanmak mı? Tanrım hayır. Ayrıca Jongho beni öldürür."

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten," dedi Seonghwa gülümseyerek. Ardından şaşkın yüz ifadesi geri gelmişti. "Ayrıca o nereden çıktı?"

Hongjoong sessizce omuzlarını silkerken bakışlarını kucağına indirip tekrar parmaklarıyla oynamaya başladı.

Derin bir nefes aldı ve uzunca bir süre düşündükten sonra konuşmaya karar verdi.

Onlara güveniyordu.

"Üzgün olmamın sebebi," diye başladı, anında diğer ikisinin dikkatini üzerine çekmişti. "Şey, ee... San sen zaten biliyorsun."

San'ın tahmin ettiği şey doğrulandığında üzgün bir şekilde omuzları düştü.

"Ne o?" diye sordu Seonghwa nazikçe.

"Benim, ee... ben... anoreksiya ile mücadele ediyorum?" Sözler ağzından bir soru gibi çıkarken sesi hissettiği duygulardan zor çıkmıştı. Boğazını temizledi ve tırnaklarıyla uğraştı. "Aslında üstesinden geldim. Ama şey... düşünceler? O düşünceler sürekli kafamda. Aç kalma ve zayıf olup güzel olmayla ilgili düşünceler. Özellikle genelde özgüvensiz hissettiğim zamanlarda."

Gözlerini yerden kaldırdığı tek zaman yaşları geri göndermek için gözlerini kırpıştırıp güldüğü zamandı. Acı bir kahkahaydı, kendi acısından bahsederken üzerindeki bakışları geçiştirmek için gülüyordu.

"Hongjoong," dedi Seonghwa ve eğilip bir elini kendi ellerinin arasına aldı.

Yaşlı gözlerle güven verircesine gülümserken Hongjoong'un ürkek gözlerini yakalamaya çalışıyordu. Baş parmağıyla eklemlerinin üzerini okşadıktan sonra elini dudaklarına doğru çekip küçük bir öpücük kondurdu.

"Bana anlattığın için teşekkür ederim. Eğer olur da tekrar böyle hissederken içimizden birisine geliyorsun, tamam mı? Her zaman küçük, sevimli çiçeğimize yardım edeceğiz.

Hongjoong kıkırdadı. "Çiçek mi? Bunu da en sevdiklerime ekleyebilir miyiz?"

"Tabii ki ekleriz," dedi Seonghwa sırıtarak. "Çiçeğim."

En sonunda ikisi de gece Hongjoong'un yanında kalmaya karar vermişti. İtirazlarına rağmen ısrar etmişlerdi ama aslında onunla kalacakları için Hongjoong içte içe seviniyordu.

Yatakta bir tarafında en yakın arkadaşı diğer tarafında hoşlandığı kişi omuz omuza uzanırlarken hem tavana bakıyorlar hem de onu övüyorlardı.

Seonghwa'nın ona her hayran dolu bakışını yakaladığında San içten içe en yakın arkadaşı için seviniyordu. Ayakkabılar gibi sıradan bir konudan bahsederken bile Hongjoong'a sevgi dolu gözlerle bakıyordu.

Ortam yavaşça daha da sessizleştiğinde San uyuyakalınca Hongjoong ve Seonghwa fısıldamak zorunda kalmışlardı.

"Tek başıma kalabilirdim. İkiniz yanımda kalmak zorunda değildiniz," diye itiraz etti sessizce son bir kez.

"Biz öyle istedik ama. Yalnız olmadığını bildiğinden emin olmak istedik," diye mırıldandı Seonghwa.

"Eminim. Yalnız olmadığımı biliyorum. Bunun için gerekenden fazlasını yaptınız."

Seonghwa tam cevap verecekti ki San'ın gürültülü horlaması sözünü böldü.

Hongjoong hızla yattığı yerde doğrulurken büyümüş gözlerle baktı.

"O neydi öyle?"

"San horladı," dedi Seonghwa kahkahalarının arasından, sessiz kalmaya çalışırken acı çektiği yüzünden belli oluyordu.

"Aman tanrım," dedi Hongjoong kıkırdayarak, yüzünü yastığına gömdü.

San tekrar horladığında ikisi daha çok gülerken ağrıyan karınları yüzünden yattıkları yerden kalkmak zorunda kalmışlardı. San'ın horlamasının yanı sıra çıkan diğer sesler onu ve diğerlerini uyandırmamak için çabalarken çıkardıkları tiz seslerdi.

"Burada olduğunu unutmuşum. Bir anda horlayıverdi," dedi Hongjoong daha çok gülerken, yavaşça tekrar yatarken Seonghwa da onu takip etti ve yanına uzandı.

"Ben de. Ama zaten ne zaman seninle olsam çoğu şeyi unutuyorum. Sanki dünya dönmeyi unuturken sadece sen ve ben varmışız gibi hissediyorum Çiçeğim," diye itiraf etti Seonghwa uykulu bir şekilde ve ardından gözleri kapandı.

Hongjoong ona bakmak için kafasını kaldırdı. Otuz iki diş gülerken uyuyan profilini inceledi.

Tavana geri bakarken tereddüt içinde elini uzattı. Seonghwa'nın elini bulasıya kadar elini yatağın üzerinde gezdirdi.

Seonghwa, avucuna sığmaya çalışan küçük eli hissedince gülümsedi. Gözleri kapalı halde istediğini ona verdi ve parmaklarını birbirine geçirdi.

Honjoong utanarak gülümserken gözlerinin kapanmasına izin verdi.

Belki Seonghwa da benden hoşlanıyor.

Aklındaki bu tek düşünceyle uykunun kucağına doğru yuvarlandı.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro