Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

9. Bölüm

Hoş geldiniz. ❤️

Keyifli okumalar dilerim, lütfen oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin.

💫

Ebru, annesinin yanına gitmek için yöneldiğinde ben Özge'nin kolundan tuttum. "Seninle konuşalım önce, öyle gideriz." dedim.

"Benim de seninle konuşacaklarım var da... Annem bekliyor." dedi Ebru ve Remziye teyzenin yanına doğru yürümeye başladı. O gider gitmez ben de Özge'ye döndüm.

"Anlat bakalım." dedim Özge'ye. Mahallenin girişine doğru yürümeye başlamıştık. Heyecanlı oluşunu anlıyordum ama bu heyecanın altında yatan olayları da öğrenmem gerekiyordu.

"Sen anlat önce." dedi. Yanaklarına bulaşmış pembelik, doğal allık hissi yaratmıştı. "Üçümüz bir araya gelince anlatırım ben. Ebru senin olayı biliyor sonuçta." diye cevap verdim. Neler olduğunu bir hayli merak ediyordum ve biraz daha anlatmazsa çıldıracaktım.

"Dün gece mesaj attı." dedi. Sağ elinin işaret parmağına doladığı saçıyla oynuyordu. Başını da biraz sola yatırmış, gözlerini süzerek bakıyordu. Metin, Özge'yi tek mesajıyla ne kadar değiştirdiğinin farkına muhtemelen varmayacaktı ama ileride bu zamanları ona anlatacağıma emindim. Biraz eğlence çıkardı bize de.

"Ne yazdı?" Özge, sorum üzerine cevap vermek yerine elini kalbinin üzerine götürdü. Gözlerini kapatıp birkaç saniye öylece bekledi.

"Sana da geliyor mu kalbimin sesi? Güm güm atıyor da." dedi. Dudaklarımın yukarı doğru kıvrılmasına engel olamadım. Elimi Özge'nin omzuna atıp kendime doğru çektim. "Hep mutlu ol." dedim. "Ama o mutluluğa giden yolu da bana anlatıver istersen." Özge, başını aşağı yukarı salladı ve gözlerini benden çekip kaldırıma yöneltti.

"Gecenin bir saati yazdı. Film izliyordum ben de o sırada tam uyudum uyuyacağım gözler kapanmak üzere." Özge neredeyse zıplayarak ve bağırarak konuşmaya başladığında iki koluna ellerimi yerleştirip yavaşça sarstım. Sakin kalması gerekiyordu. Şu an böyleyken Metin ile konuşurken nasıl sakin kalabilmişti şaşkınlık içerisindeydim.

"Tüm mahalleye afişe edeceksin kendini." dedim sinirli gözükmeye çabalarken. Gülerek söylesem asla ciddiye almazdı biliyordum.

"Ay doğru." dedi ve elini ağzının üstüne götürüp dudaklarına vurdu. Yaptığı hareket karşısında gözlerim fal taşı gibi açıldı. "Normal değilsin sen." dedim. Niye kendine vurmuştu ki şimdi?

"Nasılsın? Neler yapıyorsun? Hayat nasıl?" dedi ve otuz iki dişini gösterecek şekilde gülümsedi. "Böyle sıradan şeyleri sordu, konuştuk."

"Başka?" dedim heyecanla. Özge'nin yıllardır içinde besleyip büyüttüğü Metin sevgisini bildiğim için onun adına mutluydum. Gözlerindeki ışıltı dudaklarını her aralayışında daha da artıyordu.

"Uyudum sonra, mahalleye indik Ebru ile. Sabah da konuştuk tabii." dedi.

"Ya? Ne konuştunuz?"

Saatler önce Azad konuşurken araya girmeyen ben, insanları bölmeyi sevmem diyen ben içimdeki coşkuyla Özge'ye art arda sıralıyordum sorularımı. Bıraksam kendisi de anlatırdı ama teşvik edici unsur olarak araya girmek keyif almamı sağlıyordu.

"Keşke konuştuğumuz şeyler heyecan verici olsaydı." dedi. Bugün onu gördüğüm her an sadece gülümsemişti. Şimdiyse dudakları aşağı doğru kıvrılmış, dokunsam ağlayacaktı. İlk konuşmada ne gibi bir heyecan düzeyi aradığını sorsam daha da kırılacaktı.

"Özge!" dedim. Ses tonuma karışan sinir ve desibelimin yükselmesi onu kendine getirebilmek içindi. Canı bir duruma sıkıldığı an kendini kapatır, günlerce kimseyle konuşmazdı. Eğer Ebru ya da ben sessiz kalırsak, onu sarsmazsak günlerce hatta bazen haftalarca ona ulaşamazdık.

"Geceyle aynı muhabbetler. Kuzeninde kalmış, mahalleye gelince yanımıza geldi."

"Biliyorum." dedim ve tek gözümü kırptım. "Ne?" Özge'nin beş karış açılan ağzından anladığım bir şey varsa o da ilk anda Metin ile konuştuğumu düşünmüştü. Düzeltmem gereken bir yanlış anlaşılma vardı.

"Azad ve Metin, Metin'in kuzeninde kalmışlar gece. O yüzden biliyorum." dedim. "Nereden esmiş birdenbire sana yazmak?" diye ekledim. Konunun Azad'ın yörüngesinden çıkıp Metin'e dönmesi gerekiyordu.

"Bilmiyorum ki. Anlamadım ben de." dedi Özge. "Hatta ilk başta 'Hayırdır?' dedim, 'İstersen kafa da tokuşturalım.' diye dalga geçti benimle." Özge, Metin'in cümlesini taklit ederken göz devirmişti.

"Olur deseydin." dedim. Kahkalarımın arasından kaçan sözcükler Özge'yi de güldürmeye başladığında bana çok uzun süre gelen bir zaman zarfında güldük. Ne zaman içten bir şekilde gülsem kısacık bir an bile olsa bana saatlerce gülmüşüm gibi geliyordu ve yanaklarım sızlıyordu.

"Azad'a sorsana Rüya." dedi Özge sesini çocuk sesine dönüştürdüğünde. "Lütfen sor."

"İyi de Azad'a Metin'i soracak kadar yakın değilim ki." dedim. "Hem sorsam, anlamayacaklar mı senin Metin'den hoşlandığını?"

"Yakın değilmişmiş. Sen onu külahıma anlat." Özge, gözlerini devirdi. Azad ile aramda ne var diye düşünüyorsa çok yanlış düşünüyordu. "'Özge Metin'den hoşlanıyor, Metin ne hissediyor?' demeyeceksin Rüya. 'Metin ve Özge ne iş?' diyeceksin."

"Azad da bu anı bekliyor hemen anlatacak bana." dedim. Gülmek istesem de kendimi tuttum. Dalga geçiyormuşum gibi gözükmemem lazımdı. Dalga da geçmiyordum aslında ama keyfinin içine limon sıkan o kötü arkadaş ben olmamalıydım.

"Ama ben kesin sorarım haberin olsun." dedim gülerek. Özge istediği için de değil, benim de kafamı kurcaladığı için sormak isterdim. Azad, anlatır mıydı işte burası muammaydı.

"Gerçekten mi?" dedi Özge ve kollarını açarak tüm vücuduma doladı.

"Denk geldiğimiz zaman sorarım." dedim.

"Hadi Ebru'nun yanına gidelim o zaman." dedi Özge ve mahalledeki küçük parkın yanına konulmuş çardağa doğru ilerlemeye başladık. Park bile denilemezdi bahsettiğim yere. İki tane salıncak vardı.

Pamuk teyze, onlara yaklaştığımızı gördüğü anda yerinden kalkarak bize doğru "Benim güzellerim gelmiş!" diye bağırdı. Adımlarımızı hızlandırıp yanlarına vardığımızda ilk önce Pamuk teyzenin elini öptüm ve alnıma götürdüm.

"Yüzünü gören cennetlik Rüya." dedi Hülya teyze. Özge'nin annesiydi. Yüzümde oluşan mahcup tebessüm ona karşılık vermeme engel oldu. "Biz görüyoruz yeter o." dedi Özge annesine gülerek. Hülya teyze, bana sımsıkı sarıldığında bir anlığına nefesimin kesildiğini hissettim. Görüşmeyeli o kadar da uzun zaman olmamıştı. Neden bu mahalledeki herkes beni hiç göremediğini düşünüyordu ki?

"Annen nerede kızım?" diye sordu Remziye teyze. Sorusuna cevap vermeden önce diğerlerine selam vermek için aralarında göz gezdirmeye başladığımda Reyhan ablanın gözlerini üzerimden asla çekmediğini fark ettim. Bu sebepten selam vermeyi erteleyerek Remziye teyzeye döndüm. "Evdedir." dedim.

Remziye teyze kaşlarını çatıp anlamsız bakışlarını bana yönlendirdiğinde gülümsedim. Reyhan abla buradayken gece evde olmadığımı açıklayasım yoktu. Azad'ın da evde olmadığını nereden öğrenebilirdi bir fikrim yoktu ama kesin öğrenirdi.

"Geldim geldim!" diye söylenerek yanımıza ulaşan Hatice teyze elinde üç tane saklama kabı tutuyordu. Yanında yere bakarak yürüyen Aylin vardı ve o da küçük bir saklama kabı taşıyordu.

"Aylin?" Aylin, ona seslenişim üzerine bakışlarını yerden çekip bana çevirdiğinde çenesini biraz aşağı eğerek gülümsedi. "Nasılsın?" dedim. Dudağını aşağı doğru sarkıtmakla yetindi.

"Özge al kızım şunları." dedi Hatice teyze ve elindeki kapları Özge'ye uzattı. Özge ikiletmeden kapları kucakladı ve çardağın ortasında duran masanın üzerine bıraktı. Hatice teyzenin arkasından gelen Zeynep teyze ve Sinem ile yaşıt kızı Öykü Hatice teyzenin göz devirmesine neden oldu. Bir gün önce günde yaşadıkları sorunu çözdüklerini hiç sanmıyordum.

"Hoş geldiniz." dedi Remziye teyze. Dışarıda olmamıza rağmen ev sahipliğini sanırım o üstlenmişti. Öykü, hiçbirimize selam vermeden bankların en ucuna oturdu ve cebinden çıkarttığı telefon ile uğraşmaya başladı. Sinem ile beraber büyümüşlerdi fakat belli bir yaşa geldikten sonra Öykü kendisini mahalleden soyutlamayı tercih etmişti.

Azad'ın annesi Hatice teyze, Özge'nin annesi Hülya teyze, Ebru'nun annesi Remziye teyze, mahallemizin en yaşlılarından Pamuk teyze, kuaförümüz Reyhan abla, alt komşumuz ayaklı gazete Zeynep teyze, Zeynep teyzenin de alt komşusu olan Fatma teyze, Özgeler'in karşı komşusu Ayten teyze ve bizim karşı komşumuz Emine teyze. Ekip, en son gelenle tamamlanmıştı. Kendimi bildim bileli mahallede herkes birbiriyle yakındı ama bu grup diğerlerine oranla daha yakındı. Her işi birlikte yaparlardı, kimse kimseyle tek buluşmazdı. Hep beraber oturulurdu.

Çocukluğumdan anımsayabildiğim kadarıyla annem ve Metin'in annesi de bu ekibe dahildi. Ebru ve Özge ile olan yakınlığım oradan geliyordu. Sinem ve Öykü'nün tanışıklığı da yine aynı dönemlere aitti. Sonradan ne olduysa annem daha az mahalleye dahil olur olmuştu ve her zaman da işini bahane etmişti. Bana annemi soranlara da işini bahane etmeye ortak olmak düşmüştü. Metin'in annesi ise bir geliyorsa iki gelmiyordu.

Özge, Hatice teyzenin getirdiği saklama kaplarının kapağını her açışında koşarak Hatice teyzenin yanına gidip yanağına bir öpücük konduruyordu. İlk kaptan sarma çıkmıştı. Daha fazla getirmiş olsaydı tek kabı sadece ben yemeyi teklif edebilirdim. Sarmaya olan düşkünlüğümü ne yazık ki frenleyemiyordum.

İkinci kaptan çıkan ıspanaklı börek hepimizin keyfini arttırırken üçüncü kaptan kısır çıktı. Aylin, köşede ayakta duruyordu ve küçük elleriyle Özge'ye elinde tuttuğu son saklama kabını uzattı. "Özge abla bu da var."

Özge, Aylin'in yanağından makas aldı ve kabı da ellerinden alıp kapağını açtı. Kapağını açar açmaz da geri kapatıp saklama kabına sarıldı. "Vermem ben bunu size." dedi ciddi bir ses tonuyla. Hatice teyze kahkaha attığında Aylin de kıkır kıkır gülmeye başladı.

"Kızım evde daha var. Veririm ben sana." dedi Hatice teyze. "Söz mü?" dedi Özge. Hatice teyze başını salladığında Özge ikna olarak masanın üzerine bıraktı elindeki kabı. Kapağın altında duran ıslak kurabiyeler resmen gözümü kamaştırmıştı. Bu mahalledeki herkes o kadar iyi yemek yapıyordu ki sırayla her akşam birinin evine gidesim geliyordu. Bizim evde yemekler genelde geçiştirilme usulüyle yapılıyordu. Kimse en önemli ihtiyaca yani yemeğe vakit ayıramıyordu.

Ebru, Remziye teyzenin talimatıyla çayları doldurmaya başladığında ben Aylin'i yanıma çekmiştim bile. "Mutsuz musun sen?" diye sordum. Başını kaldırmadan, gözlerini yukarı çevirerek bana baktı. "Yoo." dedi. "Mutsuz değilim."

Hatice teyze gözlerini bize dikmiş bakıyordu. Aylin'in konuşacağı herhangi bir şeyde ona engel olmak ister gibi bir hali vardı. Aylin de önüne konulan tabağı kucaklayarak benimle iletişimini koparttı. Konuşmayı kestiğimiz anda, Hatice teyze de diğerleriyle muhabbetine döndü. Başımı iki yana sallayarak çayımdan bir yudum aldım.

"Kız Hatice abla!" dedi Reyhan abla. Bakışları bir bana değiyordu bir Hatice teyzeye. İçimden sürekli sabır çekiyordum. Tartışmak için uygun bir ortam değildi ve yapacağı herhangi bir boşboğazlıkta sakin kalmam gerekirdi.

"Bana balık verme, balık tutmayı öğret." diye bitirdi Reyhan abla cümlesini.

"Hele hele o nasıl lafmış öyle?" dedi Pamuk teyze. Kötü bir şey söylediğini mi düşünmüştü?

"Tarif istiyor Pamuk teyze." dedi Hatice teyze gülerek. "E öyle desin o zaman." Pamuk teyze, çatalını sinirle sarmaya batırdı. Şimdi de neye sinirlendiğini anlamamıştım ama bu hali gülmeme neden oldu.

"Hatice teyzem!" dedi Özge. "Ben balık tutmayı öğrenmek istemiyorum. Sen balığı direkt ver bana."

Özge'nin cümlesine herkes kahkahalarıyla yanıt verdiğinde ortamda gülmeyen tek kişi Öykü oldu. Arada bir başını kaldırıp yükselen seslere bakıyordu ve tekrar telefonuna bakıyordu.

"Teyzelerim." diye yaklaştı Ercüment. "Ve çok sevgili annem." dedi. Ercüment karşı komşumuz Emine teyzenin oğluydu. "Nasılsınız?" dedi.

"Kız sen bu çocuğu aç mı bıraktın?" dedi Ayten teyze. "Kokuyu aldı koştu geldi."

"Ben hal hatır sorayım istemiştim sadece. Varsa kıyısından köşesinden yerim tabii ki." dedi ve avucunun içine sakladığı tesbihi cebine sıkıştırdı. Metin ve Azad'ın arkadaşıydı. Üçü yaşıtlardı. Metin ve Azad'a göre daha sıcak, samimi, insan içine çıkan biriydi. Ercüment'in geldiği gibi Metin ve Azad asla gelip yemek istemezdi.

"Hazırlayalım oğlum hemen." dedi Hatice teyze. "Kalkın kız, biz mi yapacağız bu yaştan sonra?" dedi gülerek bize bakarken. Ebru ve Özge yerinden kalktığında onlar hazırlıyor olsalar da ayıp olmasın diye ben de kalkıp masanın başında bir şeylerle ilgileniyor gibi yaptım. Tabağı Ercüment'e uzatan kişi Ebru oldu. "Afiyet olsun Ercüment abi." dedi.

"Ellerinize sağlık." dedi Ercüment ve herkese tek tek hızlıca bakarak arkasını döndü. "Nereye?" diye bir ses yükseldi annesi Emine teyzeden.

"Şurada yiyeceğim. Rahatsız etmeyeyim sizi." dedi ve eliyle bankların karşısındaki kaldırımı işaret etti. "Çatal?" dedi hemen sonrasında tabağına bir bakış atıp. "Elle yerim de kısırı da avuçlayamam sonuçta."

Özge, çatalı uzatıp hiçbir şey demeden yerine oturduğunda Ercüment de kaldırıma doğru yürümeye başlamıştı.

"Özledim ben bu kerataları ya." dedi Pamuk teyze. "Ercüment yine arada gözüküyor da Azad ve Metin iyice unuttu bizi."

"Olur mu hiç öyle şey Pamuk teyzem." dedi Hatice teyze. "Ben onların kulaklarını çekip senin önüne gönderirim sen hiç merak etme."

Bir süre sonra muhabbetten koptum. Ne dinleyecek enerjiyi buluyordum kendimde ne de konuşacak. Ellerimi göğsümde kavuşturup dinliyormuş gibi gözükmeye başladım. Ebru, arada bir yaka silkiyordu. Özge, Ebru'nun haline gülüp sürekli kolumu dürtüp bana Ebru'yu gösteriyordu. Hallerine gülüyordum. Yemek yerken her şey güzeldi de yolumuza devam edesimiz gelmişti. Yediler, içtiler, kaçtılar muhabbeti olmasın diye de biraz daha oturmaya karar vermiştim.

Eve gidip duş almak istiyordum. Sıcak suyun huzuruna kavuşup uyumak istiyordum. Okul aklıma gelince bir saniyeliğine üzülsem de yarın olan dersimin erken olmadığını hatırladım. Öğleden sonra olan dersleri seviyordum. Yarın da öğlen saat birde dersim vardı ve muhtemelen iki buçuk gibi bitecekti.

Düşüncelerimden sıyrıldığımda Ercüment boş tabakla yanımıza ulaşmıştı. "Tekrar ister misin?" diye sordu Ayten teyze, tabağı eline almış bir şeyler koymak için kaplara yönelmişti.

"Ercüment abi!" Ercüment, adının bağrıldığını duyduğunda başını hızlıca sesin geldiği yöne çevirdi. Hepimiz aynı onun gibi başımızı o tarafa çevirdik. Yakup hızla bize doğru koşuyordu. "Ercüment abi yetiş!" diye bağırdı.

"Ne oluyor lan?" dedi Ercüment ona yöneldiğinde. Yakup sesini alçaltmaya çalışsa da nefes nefese kaldığı için düzeyini ayarlayamamıştı ve her birimiz Ercüment'e ne dediğini duymuştuk. "Abi koş." dedi. "Azad abiyle Metin abiyi dövüyorlar."

Ercüment, başını çevirip bize baktığında yerinden fırlamış ona yaklaşan Aylin'i gördü ve Yakup'a dönüp "Senin ağzının ayarına sokayım!" diye bağırdı.

Aylin'in arkasından ayaklanan Hatice teyze herkesin ayağa kalkmasına sebep oldu. Pamuk teyze, ağır ağır ilerlemeye çalışırken Ebru onun koluna girmişti. Ercüment, ne olduğunu anlayamadan koşarak gözden kaybolmuştu. Onun arkasından hızla koşmaya başlayan Aylin'i gören Reyhan abla "Biri yetişsin tutsun şu kızı!" diye bağırdı.

Kimsenin harekete geçmesini beklemeden Aylin'in arkasından koşmaya başladım. Ufacık bedeniyle, kısacık bacak boyuyla o kadar hızlı koşuyordu ki hiç yakalayamayacağımı düşünmekten başka çarem kalmadı gibi hissediyordum.

Arkamdan mahallemizin teyzelerinin çığlıkları geliyordu. Olabildiğince hızlı geldiklerini varsayıyordum çünkü sesleri o kadar da uzaktan gelmiyordu. Aylin'i tutmak için ne zaman elimi uzatsam elim boşluğu avuçluyordu. Her adımını sanki böyle bir şey mümkünmüş gibi daha hızlı atıyordu.

"Aylin!" diye bağırdım. Mahalledeki çocukların sesini duymaya başlamıştım ve koşarak gittiği yerde Aylin'in görmemesi gereken olaylar yaşandığına emindim. "Aylin!" diye bağırdım tekrar.

Umursamıyordu. Koşmaya devam ediyordu. Çaresizce adımlarımı yavaşlatıp omzumun üzerinden arkamdan gelenlere baktım. Arkamda görmeyi beklediğim insanlar az önce yanlarında olduğum kadınlardı. Görmeyi beklediğimin aksine karşılaştığım insanlar ise babalarımızdı. Benim babam da dahil olmak üzere mahalledeki her çocuğun babası koşarak aşağı inmişti.

Onları görüşüm bana güç vermişti. Tekrar koşmaya başladığımda mahallenin girişinde Aylin'in öylece durduğunu gördüm. Baktığı yere kafamı çevirdiğimde yaklaşık iki yüz belki üç yüz metre ötede birbirine girmiş erkek grubunu gördüm.

"Abi!" diye bağırdı Aylin ve tekrar koşmaya başladı. Azad, kardeşinin sesini duysa ona bakardı. Hiçbir tepki vermiyordu. Aradan sıyrılıp Aylin'e git de demiyordu. "Aylin!" diye bağırdı Murat amca. Metin'in babasıydı. "Aylin dur!" diye bağırdı tekrar.

Aylin, Murat amcanın sesini duyduğunda arkasına bakmaya çalıştı, koşar vaziyette olduğu için birbirine dolanan ayakları hızla yere düşmesine sebep oldu. "Abi!" diye bağırarak ağlamaya başladığında Azad'ın sesini o kadar bağırma sesinin içinde ilk kez duyabildim.

"Aylin!" diye bağırdı. Önündeki iki çocuğu itip kardeşine doğru ilerlemeye başladı. Kolundan tutan eli görür görmez Aylin'in başını kendime çevirdim. Azad'ın kolundan tutan kişi bizim mahalleden değildi. İsmini bilmiyordum ama üst mahallenin serseri takımından olduğunu biliyordum.

"Hayırdır kardeş nereye?" dedi Azad'ın kolundan tutan çocuk. Azad'ın kendisine dönmesiyle de yüzüne yumruğu geçirdi. Azad'ın kafası sertçe arkaya doğru savrulduğunda birkaç saniyeliğine durulan kalabalık tekrar birbirine girdi.

"Açılın lan!" diye bağırdı Ebru'nun babası. Elinde tuttuğu sopayı bile kimse umursamamıştı.

Hatice teyze, yanımıza ulaşıp Aylin'i kucakladığında göz ucuyla da Azad'ın bulunduğu kalabalığa bakıyordu. İlk geldiğimiz anda Azad, Metin, Yakup, Ercüment vardı. Karşılarındaysa üstünkörü sayabildiğim kadarıyla on belki on beş kişi vardı. Metin'in kaşından sızan kan, elimi ağzıma kapatmama sebep oldu.

Babam, benim babam, insancıl, hümanist babam tam karşımda bir çocuğun yüzünü dizine vuruyordu.

"Metin!" diye bağırdı Azad. "Annemleri götür Metin, Aylin'i götür!"

Metin, önce bize baktı sonra tekrar Azad'a baktı. Mahallelinin müdahalesiyle rahata kavuştuklarından olsa gerek Azad'a itiraz etmeden bize yöneldi. Azad'ın az önce yanımıza gelmesine engel olan çocuk "Azad!" diye bağırdı. "Pardon, yetim piç!" diye ekledi.

Azad, dudaklarını ağzının içine kıvırdı ve Aylin'e baktı. "Götür!" dedi Metin'e otoriter bir ses tonuyla. "Götür çünkü ben birazdan bu sikiği ellerimle geberteceğim."

Cümlesini tamamlar tamamlamaz ne kadar ciddi olduğunu kanıtlamak istercesine çocuğun boğazına yapıştı ve ayağıyla sertçe ayaklarına vurup yere düşürdü. "Hatice teyze, gidelim hadi." dedim onlara dönüp. Aylin'in görmemesi gerekiyordu. Azad ne bok yiyecekse, Aylin'in görmemesi belki hiç bilmemesi gerekiyordu.

Hatice teyze, kilitlenmiş şekilde kaldığında Metin diğerlerini sürükleyerek mahalleye sokmaya çalışıyordu. Aylin'i Hatice teyzenin kucağından Özge aldığında ben de Hatice teyzenin koluna girerek onu yürütmeye başladım. "Herkes orada, bir şey olmayacak kimseye." dedim teselli niyetine.

"Azad'a olmaz da," dedi ve iç çekti. "Ya cidden öldürürse çocuğu?"

"Hak etti o yavşak." dedi Metin sinirle. "Ne yaparsa haklıdır benim kardeşim."

Mesele çocuğun hak edip etmemesi değildi ki. Azad'ın suç işlemesiydi problem olan. Suç işleme potansiyeliydi annesini korkutan.

"Metin!" dedi Ayten teyze. "Sus oğlum, yeri değil."

Hatice teyzelerin binasının önüne geldiğimizde Özge Aylin'i kucağından indirdi. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Canı acıdığı için mi ağlıyordu yoksa abisi için mi bilmiyordum. Sorabileceğim bir ortamda da değildik. Gözümün ucuyla Metin'e baktım. Kaşından sızan kanı elinin tersiyle silmeye çalışıyordu.

"İyi misin?" diye sordum fısıltıyla. Bomboş bakışlarıyla bana döndü. "Benim ne işim var burada ya? Kardeşlerim orada ben niye buradayım?"

"Metin," dedim ve gözlerimle Aylin'i gösterdim. "Aylin de kardeşin değil mi?"

Cevap vermedi. Cevap versin diye de üstelemedim. Ruh halini anlayamazdım. Üzerine gitmeye gerek yoktu.

"Kızım." diye bir ses geldi arkamdan ve omzuma bir el dokundu. Annemin sesiydi. Başımı çevirdiğimde annemin ve Sinem'in endişeli bakışlarıyla karşılaştım. Sinem, benim için mi endişelenmişti?

"İyi misin?" dedi annem. Başımı sallayıp kollarımı beline sardım. Elleri boynuma dolandığında Sinem'in de yavaş adımlarla yanımıza geldiğini gördüm. O da yanımıza yaklaşıp bize sarılmıştı. Öylece durdum. Kollarımı ayırıp yaşanan gerçekliğe dönmek istemiyordum. Uzun süre sonra ilk kez ailemin yanında huzurlu hissediyordum.

"İyi misin abla?" diye sordu Sinem fısıldayarak. Sarılırken geride bıraktığım insanların gürültüsü o kadar fazlaydı ki onu zar zor duyabilmiştim. "İyiyim." dedim.

Annemin boynumda gevşeyen ellerini hissettim hissetmesine ama ben ellerimi gevşetemedim. Şaşırmış olacak ki elleri havada kaldı bir süre. O ellerin tekrar vücuduma temas etmeyeceğini anladığımda ben de yavaşça geri çekildim. Yıllardır bir şekilde kendimden uzaklaştırmaya çalıştığım annemin beni eski günlerdeki gibi sarmasına ihtiyacım varken o ilk vazgeçen olmuştu.

Sinem yanıma geldi, elini koluma attı. Omzuma yasladığı başı vücudumda tanımlayamadığım hislerle yüz yüze gelmeme neden oldu. Ne hissettiğimi bilmiyordum, bilmek de istemiyordum. İyi gelmişti. O yeterdi.

Annem, Hatice teyzenin yanına çökmüş ona bir şeyler söylüyordu. Metin bedenen yanımızdaydı ama ruhu hala Azad'ın yanındaydı. Burada durup neyi beklediğimizi bilmiyordum. Birinin illa ki zarar görmesine gerek yoktu. Polisi arayabilirdik, en fazla bir gece nezarethanede yatarlardı ama kimseye de bir şey olmazdı.

Sinem'in elini kolumdan çekmesini fırsat bilerek Metin'in yanına yürümeye başladım. Aramızda beş altı adım vardı. Her adım atışımda kalbimin atışı daha da hızlanıyordu. Söyleyeceklerimin hoşuna gitmeyeceğine emindim.

Yanına ulaştığımda gözünün ucuyla bana bakıp bakışlarını mahallenin girişine çevirdi. Geri dönmelerini beklediğine emindim.

"Metin," dedim çekinerek. "Polisi mi arasak?"

"Karışma." dedi net bir ses tonuyla. Terslememişti ama fikrime sıcak yaklaştığı da söylenemezdi. Tek isteği karışmamamdı. Söylemesi kolaydı tabii onun için. Ne zaman bir olay olsa bizim kenarda izleyip olayların sonunu beklememiz gerekiyordu. Oldu olacak bir de beylerimize pansuman yapalım, tam Türk filmi olsun.

"Bıktım kız ben, bıktım." Zeynep teyzenin sesini duyduğumda Metin'den uzaklaşıp tekrar Sinem'in yanına döndüm. Onun yanında durmamın bir anlamı yoktu. Sinem, sessizce "Birazdan burası da karışacak." dedi.

'Niye?' diye soracaktım ki gerek kalmadı. "İçkileri bitmez, kavgaları bitmez. Şimdi orada benim çocuklarımın babasının başına bir şey gelse bu serserilerden hangisi verecek hesabını?" dedi Zeynep teyze. Sessiz konuştuğunu düşünüyorsa yanılıyordu. Sözde Pamuk teyzeye dert yanıyordu ama Ercüment'in annesinin ve Azad'ın annesinin karşısında durduğunu unutuyordu. Metin, duyduğu cümlenin üzerine sadece başını diğer tarafa çevirmişti.

"Zeynep abla," dedi annem ve Zeynep teyzenin koluna elini koydu. "Gel gidelim biz." diye ekledi. Pamuk teyze, annemi onaylarcasına başını sallamaya başladığında Zeynep teyze kolunu geriye çekti. "Kocam gelmeden şuradan şuraya gitmem." dedi Zeynep teyze.

"Zeynep teyze, biz gidelim onlar gelir birazdan." dedi Özge. Aramızda Zeynep teyze ile arası en iyi olan oydu. Bu yüzden Ebru ve ben susarken konuşan o olmuştu. Zeynep teyze, Özge'yi duymazdan geldi.

"Rahat bırak annemi!" dedi Öykü. Hatta demedi, resmen Özge'nin suratına suratına çemkirdi. Özge, bize baktı. Gözlerinden etrafa saçılan sinirin farkındaydım. Onun onaylayacağını düşündüğü bir hareket yapsak Öykü'nün saçına yapışacaktı.

"Özge buraya gel." dedi Ebru. Kendince önlemini alıyordu. Özge, Ebru'yu ikiletmeden yanına yürümeye başladığında Öykü "İşte öyle kaçarsın." dedi.

"Elimde kalırsın bak! Yaşına başına bakmam!" dedi Özge. Öykü'nün üzerine doğru attığı adımın devamının gelememesinin sebebi bir kolunu Ebru'nun diğer kolunu Metin'in tutmasıydı.

"Boş hava sizdeki de." dedi Öykü. Şu an neden bizi kışkırtmaya çalışıyordu? Canına mı susamıştı? Özge, serbest bırakılsa durmayacaktı. Özge'yi tutuyorlar diye miydi bu rahatlığı?

"Öykü!" dedi Sinem. "Çeneni kapat." Sinem'in tepkisine gülümsedim. Özge'yi pek sevmezdi ama Ebru'yu çok severdi. Biliyordu ki şu an laf sadece Özge'ye gitmiyordu. Ebru ve ben de hedefteydik.

"Serseriler bitti şimdi onların yancıları çıktı, kızıma sataşıyorlar." dedi Zeynep teyze ve yakasını silkti. Her kelimesi ağzından o kadar kin dolu çıkıyordu ki şaşkınlıkla bakıyordum.

"Ama yeter be!" dedi Emine teyze oturduğu kaldırımdan kalkıp. "Yeter, edepsiz kadın yeter!"

Annem, Emine teyzeyi kalktığı yere tekrar oturtmaya çalışsa da Emine teyze annemi de itti. Gözü kimseyi görmüyordu.

"Biraz da diğerinin anası üstüne alınsa, çocuğunu eğitir belki." Zeynep teyze, açık açık Hatice teyzeyi hedef almıştı. "Ne diyorsun Zeynep?" diye bağırdı Hatice teyze. Son kalan sabrını da belli ki tüketmişti.

"Çocuklarınıza tasma takın da bir yerlere saldırmasınlar kuduz olmuş gibi diyorum Hatice ne oldu?" dedi Zeynep teyze. Hatice teyzenin sakin kalamayacağını, Metin'in yumruğunu sıkışından anladım. Herkes sustukça, Zeynep teyze tepelerine çıkıyordu.

"Ne oluyor anne?" diye bir soru geldi. Apartmanımızın girişinde duran Kader, Zeynep teyzeye sesleniyordu. Öykü'den üç yaş küçüktü.

"Ne oluyor izle." dedi Hatice teyze ve önünde duran Reyhan ablayı iterek Zeynep teyzenin saçına yapıştı.

Zeynep teyzenin dudaklarının arasından kaçan çığlıkla birlikte mahallenin ortasında tam anlamıyla iç savaş çıkmıştı. Annem ve Reyhan abla, Hatice teyzeyi tutmaya çabalasa da Emine teyze akıllarına gelmemiş olsa gerek yarım kalan işi büyük bir zevkle devraldı. Metin, kavgayı ayırmak için araya girmeye çalışırken kavga eden kadınların tırnaklarından nasibini alarak sinirle geri çekildi.

"Ne izliyorsunuz?" diye bağırdı geride durup izleyenlere. Annem ve Reyhan abla dışında kimse onları ayırmaya çalışmıyordu. Muhtemelen her biri Zeynep teyzenin dayak yiyor olmasından içten içe mutluydu.

Öykü, annesini kurtarmak için annemi kenara adeta fırlatıp attığında Sinem hızla onun üstüne doğru ilerledi. "Senin ağzını yırtarım!"

Sinem, kelimeleri özgürlüğüne kavuşturur kavuşturmaz Öykü'nün saçını avucuna dolayarak başını sertçe geri çekti. Saniyeler içinde Öykü'nün eli de Sinem'in saçına dolandığında Zeynep teyze ile kavga eden Hatice teyzeyi ve Emine teyzeyi bırakmıştı herkes.

Araya girmeye çalıştığım esnada Öykü'nün bacaklarıma tekme atmaya çalışmasıyla saçlarını Sinem'in elinden kurtarıp kendi elime doladım. "Kimse," dedim kulağına yanaşıp. "Anneme de kardeşime de dokunamaz."

Sertçe saçını bırakıp geriye doğru ittiğimde dudaklarının arasından bir çığlık koptu. Yere düşmek üzereyken onu kolundan tutup kaldıran Ebru oldu. "Bir dahakine yapışırsın yere."

"Yeter!" diye bağırdı Metin. Sesi, mahalleyi inletirken bir anda sessizlik kapladı ortamı. Dakikalar önce çığlıklar, hakaretler havada uçuşmuyordu sanki. Pürdikkat ona bakıyorduk. "Yeter." dedi tekrar kısık bir sesle. Sağ yanağındaki kıpkırmızı çizik, tırnak izinden kaynaklıydı. Önce elini yanağına koydu sonra kaşına götürdü. Yüzünde oynayan her mimikten canının acıdığı belliydi.

"Kaç yaşında insanlarsınız, yakışıyor mu size?" dedi. Hedefinde büyükler vardı. "Size yakışıyor mu?" diye sordu Öykü'ye ve Sinem'e bakarak.

"Hadi." dedi ve iki eliyle gidin işareti yaptı. "Herkes evine."

"Olmaz!" diye bağırdı Aylin. Biraz uzağımızda, burnunu çeke çeke ağlıyordu. "Abim gelsin, gideriz." dedi.

"Tamam, diğerleri gitsin. Aylin'im kalsın." Metin, Aylin'e gülümsüyordu. Onu ikna etmeyi denememişti. Azad gelmeden gitmeyeceğini ben bile biliyorken Metin de zorlamamak için uzatmamıştı.

"Anne," dedim. "Hadi gidin siz."

Annem, Hatice teyzenin, Remziye teyze de Emine teyzenin koluna girdi. İkiletmemişti. Gel de dememişti. O ikisinin kolunda, ağır adımlarla Azadlar'ın binasına doğru yürümeye başladılar. Zeynep teyze, Öykü'yü kolundan tutup Kader'in kapısında durduğu apartmana doğru ilerledi. Pamuk teyze, Ayten teyze ve Reyhan abla da Metin'e itiraz etmeden ilerledi.

"Hadi." dedi Metin bize bakarak. "Hadi kızlar hadi." Az önce diğerlerine yaptığı git işaretini bize de yapıyordu.

"Gitmiyoruz." dedim. Sinem'e baktım. Aslında onun gitmesini istiyordum ama o da beni başıyla onayladı. "Kusura bakma Metin abi." dedi. O da hepimiz kadar Azad'ı merak ediyordu. Bunu tavırlarından anlayabiliyordum. Bu yüzden kendimde hak görüp git diyemedim.

Metin, Aylin'i kucağına aldı. Özge ile kurduğu göz teması dikkatimden kaçmadı. Gözleriyle bir şeyler anlatmaya çalışıyorsa bunun imkansız olduğunu öğrenmeliydi. Yıllardır tanıdığım Özge'ye ben bakışlarımla hiçbir şey anlatamazken iki günlük çocuk asla başaramazdı. Karşısındaki Azad değildi, Özge'ydi.

Mahallenin girişinin bir anda kalabalıklaşmasıyla hepimiz o tarafa baktık. En önde, Ebru'nun babası vardı. Hemen arkasından benim babam geliyordu. Görünürde bir hasarları yoktu. Rahat bir nefes aldım. Herkes iyiydi, bu yeterliydi.

"Baba!" dedi Ebru ve ona doğru koşup sarıldı. Aramızda konuşamamıştık fakat babasının başına kötü bir şey gelmesinden korktuğunu ve bunun için burada beklediğini biliyordum. Söz konusu babasıyken, geri kalan kimseyi umursamazdı. Bugün de öyle olmuştu.

Babam yanımıza geldiğinde gülümsedi. Dudaklarının yukarı kıvrılışı, her zamanki kıvrılışı değildi. Altında yatan farklı bir şey vardı. İçten gülümsemiyordu. "Ne oldu?" dedim kaşlarımı çatarak. "Bir şey yok güzel kızım." diye cevapladı. "Annen nerede?"

"Hatice teyzeyle gitti." dedi Sinem. Babam birkaç adım daha atarak geriye çekildi. Gelen kalabalık yavaş yavaş evlerine dağılırken Ercüment ve Azad da teşrif etmişti. Aylin'i Metin'in kucağından aldığında yerden kaldırdığı yüzünü ilk kez o saniye gördüm.

Dağılmıştı. Her yanından kan akıyordu. Dudağı, kaşı, burnu...

Azad, Ercüment ve mahalleli yanlarına ulaşana kadar mı bu hale gelmişti yoksa sonrasında mı?

Metin'e baktım. Onun yüzü Azad'a göre gayet iyi durumdaydı.

Ercüment'e baktım. Onun da sadece burnu kanıyordu ve elinin tersini burnuna bastırarak bu sorunu çözmeye çalışıyordu.

Azad'a baktım. Bakışlarımız buluştu. Gözlerindeki ifadenin ne anlama geldiğini anlayacak kadar tanımıyordum onu. Belki on saniye kadar aynı ifadeyle bana bakıp tekrar Aylin'e döndü. "Aylin'im," dedi ve Aylin'in saçlarına bir öpücük kondurdu. "Eve git, hemen geleceğim."

"Hemen ama." dedi Aylin. Küçük kız çocuğu dediğim Aylin'in içinden otoriter bir kadın çıkmıştı sanki. Abisinin kucağında olmasa tek ayağını sertçe yere bile vurabilirdi. Azad, başını sallayarak Aylin'i kucağından indirdi.

"Kızlar, gelmiyor musunuz?" diye seslendi babam. Cevap vermek için ona baktım. Çok da umursuyor gibi görünmüyordu. Tek ayağını yürümek için öne doğru atmıştı. "Birazdan geliriz." diye cevapladım. Yanılmamıştım. 'Birazdan' kelimesi dudaklarımdan çıktığında, devamını dinlemeden yürümeye başladı.

"İyi misiniz?" dedi Özge. Metin'e bakarak konuşuyordu. İki elini birbirine kenetlemiş, cevap bekliyordu. "Sence?" dedi Ercüment gülerek. "Baya iyiyiz ya." diye de ekledi.

"Ercüment!" dedi Azad uyarıcı bir tonda. Hemen sonrasında elini yüzüne kapattı ve saçlarına doğru çıkarttı. Sinirliydi, belki gergin. Emin olamıyordum. Alt dudağını dişlemiş, Metin'e bakıyordu.

"Yakup nerede lan?" dedi Metin. Onun sorusuyla ben de Yakup'u görmediğimi fark ettim.

Ercüment, elini iki tur havada sallayıp Azad'a baktı. Azad, sağ elini ensesine atmış şekilde Ercüment'e bakıyordu. Elini o kadar fazla hareket ettiriyordu ki ensesinde olan eli bu sefer alnına gitmişti. Stres anında ellerini nereye koyacağını ayarlayamıyor olmalıydı.

"Ne oldu Azad?" dedi Metin. Cevap alamadıkça ses tonu daha da yükseliyordu. Azad bakışlarını Metin'e de Ercüment'e de değdirmeden ayakkabısına çevirdi.

"Bir şey mi oldu Yakup'a?" diye sordu Metin. Konuştukça daha büyük bir sessizlikle karşılaşıyordu. Elini Azad'ın koluna atıp Azad'ı sarstı. "Konuş lan!" diye bağırdı.

İlk kez, Metin'in Azad'a bağırdığını duyuyordum. İlk kez, bu kadar sert konuşuyordu ona karşı. Ercüment vakit kaybetmeden Metin ile Azad'ın arasına girdi. "Sakin ol." dedi.

Ercüment'in sesi mi titremişti?

"Yaralandı." dedi Azad fısıltıyla. Özge ve Ebru, onlara kendilerini belli etmek istemezmişçesine sessizce yanımıza geldi. Sinem, Ebru'nun kolunu tutmuştu. Tek elini ağzına kapatmış, gözleri dolu dolu onları dinliyordu.

"Hepimiz yaralandık." dedi Metin gülerek. "Farkı ne?"

Sinem'in dudaklarının arasından kaçan iniltiyi duyduğumda hızla başımı ona çevirdim. Gözlerinden sızan yaşları gizlemek istiyordu. Elini yüzüne kapatmıştı. Bileğinden tutup çekmeye çalışsam da izin vermedi. "Sinem?" diye seslendim fısıltıyla. Bağırarak konuşsam da şu an birbiriyle hesaplaşan üçlünün dikkatini çekmezdik.

Ebru, eliyle 'dur' işareti yaptığında durdum. Ne elini çekmeye çalıştım ne de başka bir şey söyledim. Göğsüme yerleşen sızının nedenini bulmak istiyordum. Soracağım tüm soruların cevabı muhtemelen Sinem'in gözünden akan yaşlara bağlanacaktı. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatıp Azad'a baktım.

Metin sorularını sordukça o çaresizce bakışlarını kaçırıyordu. Ercüment ise Azad'ın önüne kalkan olmuş onu koruyordu. Yakup'a ne olmuştu da Ercüment ortaya kendini atmıştı?

"Azad!" dedi Metin. "Bu son şansın, söyle."

"Yaralandı işte." dedi Azad da sinirle. "Yaralandı dedik yaralandı."

"Nasıl?" Konuşan Metin değil, Sinem'di. Azad gözlerini Sinem'e diktiğinde dudakları aşağı kıvrıldı. "İyi, bir şeyi yok. Hastaneye götürdüler." diye cevapladı Sinem'i.

"Ne?" Metin, ben, Özge, Ebru ve Sinem aynı anda aynı tepkiyi vermiştik.

Yaralandı dediğinde hastanelik olacağı bir durum hiç düşünmemiştim. Aralarında en beter haldeki Azad sanıyordum. O da ayakta karşımda duruyordu.

"Bıçaklandı." dedi Ercüment. "Bacağından." diye de ekledi.

Metin, boşluğa bir tekme savurdu. "Bizim yüzümüzden." dedi Azad'ın gözünün içine bakarak. "Biliyorsun değil mi?"

Azad, birkaç adım geri giderek kaldırıma oturdu. Elleriyle saçlarını savurdu. "Biliyorum." diye bağırdı. Başını hızla iki yana sallamaya başladığında bir yandan da sağ elini yumruk yapmış alnına vuruyordu.

Adımlarım benden izinsiz harekete geçtiğinde kendimi kaldırımda oturan Azad'ın karşısında, kendine vurduğu elinin bileğinden tutarken buldum. "Sakin ol." dedim.

Gözleri beni bulduğunda, dakikalar önceki ifadeyi gördüm. Çaresizce diye adlandırabilirdim. Sinirli diyebilirdim. Üzgün olduğunu düşünebilirdim. Tüm bunlara engel olan kelimelerin hiçbirinin o bakıştaki ifadeyi karşılamamasıydı.

Babasını anlatırkenki ifade neyse, şu an gördüğüm ifade de oydu. Önüme açılan bunca kapının sebebi babasına karşı neler hissettiğini bilmememdendi. Yakup'a üzüldüğünü anlayabiliyordum. Anlamam için bunu açıkça söylemesine gerek yoktu.

"Evinize gidin." dedi. Sesindeki güçsüzlüğü seziyordum. Dayak yediği için değildi. Ona 'abi' diyen herkese yardımcı olmak istediğini söylemişti. Abilik yapması gereken çocuğun şu an hastanede oluşunu kendine yediremiyor olmalıydı.

"Gideriz." dedim. "Sen sakinleş ki Metin de sakinleşebilsin."

"Sakinleşemem." dedi ve bileğini elimden kurtardı. "O piçi gebertmeden sakinleşemem."

"Yok öyle bir olay." dedi Ercüment. Aramızda bir adım kadar bile mesafe yoktu. Geldiğini fark etmemiştim. "Hepsini ayrıca masaya yatıracağız." dedi. Başını, tehditkar bir biçimde sallıyordu.

"Sinem?" diye seslendi Ercüment. Sinem, ağzını açmadan yanımıza geldi. Elinin tersiyle de yanaklarını kuruluyordu.

"Su falan bir şey getirir misin? Şunların ağzını yüzünü temizleyelim." Ercüment'in isteğine Sinem başını sallayarak onay verdiğinde Azad yerinden kalktı. "Dur Sinem." dedi. "Herkes gitsin evinde temizlesin ağzını yüzünü, sizin göreviniz mi bu?"

En azından Türk filmine çevirmemiştik olayı.

Sinem'in koluna girdim, kızlara da başımla 'gidin' işareti yaptıktan sonra eve yürümeye başladık. Binaya tam girecekken arkadan duyduğum kız sesiyle istemsizce başımı o yana çevirdim.

"Azad iyi misin?" duyduğum ses Azad'a haykırıyordu. Göz hizama giren genç kızı gözüm bir yerden ısırıyordu ama çıkartamamıştım.

"Üst mahallede oturuyor." dedi Sinem merak ettiğimi anlayarak. "Ne alaka burada?" diye cevapladım. Gözüm hala kızın üzerindeydi. Azad ile bir şeyler konuşuyorlardı ama duyamıyordum.

"Azad abinin eski sevgilisi." dedi Sinem sessizce.

Kavga üst mahallenin çocuklarıyla çıkmıştı ve Azad'ın eski sevgilisi o mahalledendi.

"Kavganın sebebini de öğrenmiş olduk." dedim Sinem'e ve Azad'ın bakışlarını üzerimde hissettiğimde arkamı dönerek apartmana girdim.

💫

Bölüm hakkında düşüncelerinizi çok merak ediyorum, beğendiniz mi? ❤️

Kendinize iyi bakın, gelecek bölüm görüşmek üzere.

Sizi çok seviyorum.

instagram: sonsuzlukicindea
twitter: sonszlukicinde
Beklerim ❤️

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro