22. Bölüm
Keyifli okumalar dilerim.
Lütfen oy ve yorumlarınızla varlığınızı bana hissettirin❤️
💫
Gecenin sonunda Ebru ve Özge ile odamda otururken buldum kendimi. Azad'ın üzerimde bıraktığı etkinin tutku mu yoksa sevgi mi olduğunu düşünmem gereken dakikalarda ben kızlardan düğünün şık ve rüküş listesini dinliyordum.
Zeynep teyzenin kızları Ebru'dan geçer not almamıştı. Reyhan abla, Özge'nin rüküş listesinin zirvesindeydi. Aslı ve Sinem için pek yorumda bulunmamışlardı. Yaşlarına uygun giyinmiş olduklarını söyleyerek konuyu kapatmışlardı. Dakikalar önce prensese benzeyen kıyafetlerimizin yerini de saçma eşleşmelerle takım yaptığımız pijamalar almıştı.
Külkedisini şu saniyelerde daha iyi anlıyordum.
Öncelikli amacımız film izlemekti aslında. Özge, aşk filmi izlemek istiyordu. İkimizden de onay alamamıştı. Ebru, komedi türünü çok seviyordu fakat bu fikre de Özge sıcak bakmamıştı. Benim aksiyon filmi isteğime ikisi de keskin bir dille hayır dediklerinde yapacak bir şey kalmamıştı. Film izlenmeyecekti. İzlenirse kimse bu geceden mutlu ayrılamazdı.
"Kahve içelim lütfen." dedi Özge. Reddedeceğimizi düşündüğünden olsa gerek iki elini birleştirmiş, yalvarır gibi konuşuyordu. Başımı sallayarak onay verdim. Uykum vardı ve uyumak istemiyordum. Kahvenin uykumu kaçırmasını dileyerek mutfağa geçtim ve kahve makinasına üç kaşık kahveyi koydum. Kızların kahveyi nasıl içtiğini biliyordum fakat hepimize sade yapacaktım.
Bu gece kimsenin uyumasına izin vermeyi düşünmüyordum.
Kahveler hazır olduğunda balkona geçtik. Balkon, odalar kadar sıcak değildi. Biraz serinlik uykumuzu açmak için yardımcı olabilirdi. Kahveden ilk yudumu aldığımda bu sefer konu düğünde en iyi kimin oynadığına geldi.
"Metin harika oynamadı mı ya?" dedi Özge. Gözlerini süzerek, başını hafifçe yana eğerek konuşuyordu. Aksini söylesek kalbi kırılacaktı sanki. Metin'e öylesine bağlıydı ki Metin'in yaptığı her hareketi takdir etmemizi istiyordu. Biz onaylamasak da Metin ile beraber olmayacakmış gibi davranışları komiğime gidiyordu.
Ebru "Ercüment abi çok iyi oynadı. Gecenin yıldızı oldu ya!" dedi. "Siz şunlara abi dedikçe bana sağdan soldan geliyorlar!" dedim.
Hitaplarını değiştirmeleri gerekiyordu. "Çemkirme bana." Ebru, kaşlarını çatıp sinirle bakmaya başladı. Büyük bir tepki verdiğimi onun karşılığıyla fark ettim.
Sinirleniyordum. Özge, Metin ile sevgiliyken Azad'a abi demeye devam ediyordu. Ebru, abi kıtlığı çekiyordu sanki. Önüne gelene abi demekten gerçek abi kavramını yitirmişti. Artık onun için abilik sıradan bir olaydı.
Ne olursa olsun sert çıkışmam yersizdi. Kimin kime nasıl hitap ettiği beni ilgilendirmemeliydi.
"Siz de var ya gerilmeye, yükselmeye ne meraklısınız kızlar." Özge, kendisi abi kelimesinin ne olduğundan haberdar değilmişçesine rahatlıkla bizi eleştirirken göz devirdim.
Bir daha bu konuyu gündeme getirmeyecektim. Yıllardır dil dökmeme rağmen bir değişiklik yoktu. Memnunlardı, böyle devam edebilirlerdi. Ben kızıyorum diye bir anda değişmeyeceklerdi.
"Biz seni abi demen için zorlamıyoruz. Uğraşma artık, dilimize yer edinmiş."
Ebru haklıydı. Kimse benim düşünce tarzıma sahip olmak zorunda değildi. "Tamam, bir daha konuşmayacağım bu konu hakkında. Ben de bunalıyorum." dedim.
Senin bunalma sebebin istediklerini arkadaşlarına yaptıramaman Rüya. Orada bir anlaşalım.
"Ben bugün bir şey yaptım." dedim gülümseyerek. Özge ilgisiz bakışlarını bana çevirdi. Ebru ise kahkahalara boğulmuştu. Derin derin nefesler aldı ve gülmeyi kesmeden bana döndü. "Ne bok yedin acaba?"
Özge, Ebru'nun kahkahasına eşlik ederken ben omuzlarımı kaldırıp indirdim. Bana olan güvenleri gururumu okşuyordu, o kadar eminlerdi ki kötü bir şey yaptığıma...
"Sizinle konuşulmuyor ya. İyi geceler." dedim ve ayağa kalktım. Ev sahibi bendim, kaçacak bir yerim yoktu.
Ebru yerinden kalkıp kollarını bana sardı ve bedenlerimizi sağa sola sallamaya başladı. Bir yandan da tuhaf sesler çıkartıyordu. Özge, "Rüya hep bu kadar tripkolik miydi yoksa yeni mi çıktı bu huyu?" diye sordu.
Mantıklı sorusunu tebrik etmek isteyerek ona baktım fakat elim, kolum Ebru tarafından ele geçirildiğinden alkışlayamadım.
Genel tavrım onlara karşı böyleydi. Beni her halükarda teselli edeceklerine emindim. Onlar benimle uğraşmayı nasıl seviyorlarsa ben de onları uğraştırmayı seviyordum ve gönlümü almaları için uğraşıyordum.
"Ay anlat artık, yeter! Vuracağım bir tane ağzına göreceksin." diye yükseldi Ebru. İşin ucunda dedikodu vardı ve ben fazla uzatmıştım. O da haklıydı kendince.
"Gaye ile buluştum bu sabah. Onu anlatacaktım işte." dedim ve kahvemi içmeye devam ettim. Önce havada Gaye'nin kim olduğuna dair soru cümleleri dolaştı ve arkasından onlara bu ismin tanıdık geldiğini anladılar. Bakışlarının yerleri sürekli değişirken onları yakalamaya çalışırken başımın döndüğünü fark ettim.
"Hayır ya!" diye bağırdı Özge. Hemen arkasından da eliyle ağzına vurdu. "Pardon annenler uyuyordu." dedi.
Uyandırdıysan onlardan özür dile Özge, konu benimle alakalı değil biliyorsun. Yoksa her türlü özür kabul edilir...
"Gaye ne alaka ya?" dedi Özge. "O kim ki sen onunla gidip buluşuyorsun?" diye ekledi.
"Şu hanım kimse bir ben mi tanımıyorum?" Ebru, sitemle konuşmaya başladığında Özge başını iki yana salladı ve elini dizine vurdu. "Ah akılsız Rüya'm benim." dedi.
"Gaye kim?" dedi Ebru.
"Azad abinin eski sevgilisi."
Özge'nin cevabıyla Ebru bana baktı, Özge'ye baktı. Çok yüksek bir ihtimalle bu bakışlar ona yetmemişti. Bu sebeple yerinden kalktı ve balkondan aşağıya da baktı.
Ebru'nun yorumsuz kaldığı saniyelerde Özge de suskunluğunu korudu. Gözümü bile kırpmadan ikisini izlemeye başladım. Rahatsız olup konuşmaya başlamalılardı...
Başlamadılar.
Ebru, arkasına yaslandı ve bekledi. Özge bir ara Ebru'nun mimiklerine gülse de benimle göz göze gelince o da ciddiyetine döndü.
"Manyak mısınız?" dedim sinirle. "Psikolojik bir deney mi yapıyorsunuz bana?"
"Ben deneyeyim diye düşünerek başladım ama şu salağın bu kadar ayak uyduracağını hayal edemezdim." dedi Ebru ve salak derken işaret parmağıyla Özge'yi gösterdi.
"Bana bir daha salak dersen var ya!"
"Ne olur? Söyle."
"Parçalarım seni, görürsün o zaman ne oluyormuş."
"Salaksın!"
Özge, Ebru'ya doğru bir hamle yapmak üzereyken "Yeter!" dedim. Bu akşam bu grubun baskın karakteri olmak zorundaydım yoksa onlar çocukluklarından vazgeçmeyeceklerdi. "Deli misiniz siz? Niye birbirinize dalaşıp duruyorsunuz?"
"Sen bizimle uğraşıp dikkat dağıtma da Gaye ile ne işin vardı onu de bakalım." dedi Özge.
Ebru da başını salladı ve elini havaya kaldırdı. Havada çarpışan avuçlarıyla gülümsediklerinde ben de gülmeye başladım. Kedi ile köpek gibiydik ama günün sonunda birbirimize sarılıyorduk. Bana sırtlarını dönmeyeceklerine emindim ve arkadaşlarım oldukları için içimden bir kez daha şükrettim.
"Dün akşam beni aradı, görüşmek istedi. Başta tanımadım da zaten. Sonradan düştü jeton." dedim.
Ebru elini öne doğru uzattı ve "Dur." dedi. Durdum. Konuşurken elim havada kalmıştı onu bile aşağı indirmedim. Birkaç saniye öyle durduğumda Ebru eliyle elimi aşağı doğru itti.
"Seni aradı, görüşmek istedi. Buraya kadar doğru muyum?" diye sordu. Başımla onayladım.
"Eh be salak arkadaşım, eh be aptal arkadaşım." dedi Özge ve elini havada salladı. "Hangi aklı selim insan sevgilisinin eski sevgilisiyle buluşmaya gider?"
Böyle düşününce son derece haklı gelmişti. Dudağımı büzdüm. Ebru "Devam et." dedi ve başını 'Allah akıl fikir versin.' cümlesini söylerken salladığı şekilde salladı.
"Ya öyle işte gittim buluştum. Kahve içtik."
"Kapatsaydın fincanı falına da baksaydı!" dedi Ebru. Özge beklemediği tepkiyle gülmeye başladığında ben dudaklarımı içe kıvırıp başımı eğdim. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Onlara bakarsam gülerdim.
Ebru söylenmeye devam ederken Özge ayağını yere vurarak gülüyordu. İkimizin de güldüğü artık Ebru'nun söylediği cümle değil onun hareketleriydi.
Derin bir nefes aldım ve boğazımı temizledim. "Azad'ın ondan uzak durmasını istiyormuş." dedim.
"Rüya güldük eğlendik tamam da," dedi Özge ve dişlerini sıktı. Ebru onu şaşkınlık içinde izlerken ben de onu taklit ederek dişlerimi sıktım ve gösterdim.
"Cidden şu kızla gidip oturdun, insan yerine koyup konuştun ya yazıklar olsun." Özge sinirden deliriyordu ve bu kadar sinirli olmasına rağmen beni şaşırtacak derecede düzgün bir Türkçe ile konuşmuştu.
"Verdim cevabını geldim. Sorun yok." dedim. "Hesabı da bu asalak ödemiştir kesin." dedi Ebru ve suyundan bir yudum aldı.
"Yok." dedim ve iki elimi yana açtım. "Lafımı söyledikten sonra hesap ödeyip vakit kaybedemezdim. Mecbur ona kaldı."
Özge kaşlarını çatıp bana baktığında Ebru gülmeye başlamıştı. İkisi aynı anda sinirlenebiliyordu fakat aynı anda gülemiyorlardı sanırım. Garip bir anlaşmazlıkları vardı bu konuda.
"Umarım pısırık pısırık konuşup gelmemişsindir Rüya. Haddini bildirmediysen daha çok çıkar o karşına."
"Benim anlamadığım ne biliyor musunuz?" dedim ve kaşlarımı kaldırdım. "Gaye benim numaramı nereden buldu?"
Dün akşamdan bu yana merak etmediğim bu soru anlık olarak zihnime düşmüştü ve delicesine merak ediyordum.
"Sormadın mı ona?" dedi Özge. Ebru Özge'ye inanamıyormuşçasına baktıktan sonra bana döndü. "Yahu sorsam bunu niye merak edeyim?" dedim ve "Yeni geldi aklıma. Hiç düşünmemiştim yani numaramı nereden aldığını." diye ekledim.
Ebru iki yumruğunu da sıkıp havaya kaldırdı. "Bizim aramızda bir tane beynini kullanan insan olsaydı bu gruptan çoktan ayrılmış olurdu biliyorsunuz değil mi?" diye sordu.
Haklıydı. Çoğu zaman hiçbirimiz aklımızı kullanmıyorduk. Bir köşeye bırakıp lazım olana kadar dinlendiriyorduk. Başka türlü art arda yapılan bu salaklıkların bir açıklaması olamazdı.
Özge pat diye "Metin askere gidiyor." dedi. Bir süre nefes almayı unuttuğumu nefes aldıktan sonra fark edebildim. Gülerek söylemişti ama gözleri gülmüyordu. Yeni kavuştuğu sevgilisinden kopmak istemiyordu. Haklıydı.
Azad askerliğini yapmıştı. Mahallede yapılan asker eğlencesine katılmamıştım ama yapıldığını hatırlıyordum. Ercüment de yapmıştı. Metin'in bunca zaman beklemesi Özge açısından üzücüydü.
Metin'in askere gideceğini duyar duymaz ilk aklıma gelenin Azad'ın askerliği olması beni kötü bir arkadaş yapar mıydı? Muhtemelen yapardı...
"Ne zaman?" diye sordum. Gözleri doldu, dudaklarını aşağı kıvırdı. Kaşları havalandı gözünden ilk damla yaş düştü. "12 gün sonra."
Dilimi dişlerimin arasına alıp ısırdım. Aniden ve düşünmeden konuşup yanlış bir şey söylememeliydim. Ne zaman böyle bir durumun içine düşsem bu hareketi yapardım ki dilimin acısını hissedebileyim.
"Nereye gidiyor?" Ebru, aklıma dahi gelmeyen o soruyu sordu. Askerlik işleriyle hiç ilgim yoktu. Daha önce askere giden bir yakınım da olmadığından bilgisizdim.
"Muğla." dedi ve burnunu çekti. Ağlamaya o kadar hevesliydi ki...
"Kızım var ya sen de yani." dedim ve gözlerimi yukarı çevirdim. Anlamsız bir cümle kurmuştum, düzeltmeliydim. "Yani alt tarafı Muğla'ya gidiyor çocuk. Problem var terör var desen bildiğim kadarıyla orada bir sorun yok. Ne güzel işte. Özleyeceksin biraz sadece."
"Acemi Muğla ama." dedi Özge ve zorla gülümsemeye çalıştı. "Usta Birliği kim bilir nereye çıkacak?"
Ebru yüzünü buruşturdu. Özge'nin onun surat ifadesini görmemesi iyi olmuştu yoksa olay çıkardı ve bu sefer engel olamazdım.
"Muğla çok uzak. Nasıl görüşeceğiz biz?" diye dert yakındı. Haklıydı. Görüşmelerinin mümkün hiçbir tarafı yoktu. Özge'nin annesi onu Muğla'ya göndermezdi. Askere gitmiş Metin'i ziyaret etmesi için Muğla'ya asla göndermezdi.
"Yahu, abartıyorsun." dedi Ebru ve destek bekler gibi bana baktı. "Evet." dedim ve sustum. Neye destek olduğumdan haberim yoktu.
"Biraz dişini sıkman gerekiyor sadece. Sen böyle her gün her gün ağlarsan çocuğun askerliğini de yakarsın ben sana söyleyeyim." dedi.
"Özge," dedim ve bana bakmasını bekledim. Gözleri benim gözlerimi bulduğunda en sevecen gülüşümü yerleştirdim yüzüme. "Metin izin alıp illa ki gelecek. Biraz sabredeceksin sadece. Hem Metin yoksa biz varız yanında canım ne olmuş ya?"
"Aynen Metin ile değil seninle sevişir onun yokluğunda."
Ebru kurduğu cümlenin ardından iki elini dudaklarının üzerine kapattı. Özge, Ebru'nun koluna vurduğunda başımı hayal kırıklığıyla sağ omzumun üzerine yatırdım.
Hüsrana uğrama sebebim Metin ile Özge'nin kendi aralarında yaşadıkları değildi. Bunu Ebru ile aynı anda öğrenmemiş olmam kalbimi kırdı. Bildiğim kadarıyla biz üç arkadaş her anımızı birbirimizle paylaşırdık ve gizlimiz saklımız da olmazdı.
Olurmuş.
"Neyse." dedim konuyu geçiştirmek için. "Hallolur ya özler özler alışır." diye ekledim.
Ne dediğimi bilmiyordum. Bildiğim tek şey vardı o da artık kızlarla eskisi gibi olmadığımızdı. Başka öğrenmem gereken hiçbir detay yoktu.
Az önce varlıklarına şükrettiğim iki arkadaşım beni yanıltmıştı.
Yerimden kalktım ve masada duran fincanlara uzandım. Ebru da yerinden kalktı ve omuzlarımdan tutup beni tekrar yerime oturttu.
"Rüya yemin ederim ki sana anlatacaktım." dedi. "Ebru biliyor çünkü..." dedi ve sustu. Kendisi de bir açıklama yapamadı.
"Bana böyle özel bir olayı anlatmak zorunda tabii ki değilsin." dedim ve hayal kırıklığıyla gülümsedim. "Ama ben sanıyordum ki biz birbirimiz ile her şeyimizi paylaşıyoruz." omuzlarımı kaldırdım. "Yani ben size bir sırrımı anlatmayacak olsam ikinize birden anlatmazdım. Birinize anlatıp diğerinin yanında ağzından kaçırmaması için dua ederek beklemezdim."
Her şeyi anlatmak zorunda değillerdi, ben de değildim. Bu yüzden sevgi ile alakalı problemimi onlara anlatmıyordum. Ayrımcılık yapmadan, ikisine de anlatmıyordum.
"Rüya kabul et Ebru ile daha fazla bir araya geliyorum." dedi Özge üzülerek. "Mesajda ya da telefonda anlatılacak bir durum değildi ki. Ebru ile mahallede denk gelince anlattım. Tutamadım artık içimde."
Kendine gel Rüya. Özge'nin yaptıklarında art niyet arıyor olamazsın. Seni görse ilk sana anlatacaktı.
"Sonradan da bir türlü fırsat bulamadım ki. Sürekli etrafımız kalabalıktı. Bugün de konu bir türlü o noktaya gitmedi." dedi ve Ebru'ya baktı.
"Ben konuyu açana kadar." dedi Ebru. Ardından da Özge'den defalarca kez özür diledi. Kendi aralarında anlaştıklarında Özge bana döndü. "Affettin mi bizi?" diye sordu. El ele tutuştular ve vereceğim cevabı beklemeye başladılar. Hareketleri karşısında güldüğümde "Affetmiş." dedi Özge.
"Affettim." dedim. "İntikamını elbet alacağım. Bunu kenara not edip affettim."
İntikamımı yıllardır alıyordum. Onlardan gizlediğim çok şey vardı. Okulda yaşadığım problemleri, ev halkını, Azad'a ne hissettiğimi... Anlatamıyordum.
"Ne zaman oldu peki bu olay?" diye sordum. "3 gün önce." dedi Özge ve gülümsedi. Gözleri parlıyordu. Metin onu gerçekten mutlu edebiliyor olmalıydı.
"Rüya gibiydi." dedi ve iç çekti. "Çok seviyorum ben Metin'i ya!" diye de haykırdı. Haykırışı sessizdi fakat içindeki fırtınayı dışa yansıtabildi.
"Bir de..." dedi ve sustu. Söyleyeceği her neyse pek emin değildi.
"Metin askere gitmeden sözlenelim diyor."
"Saçmalama!" dedim kendimi tutamayarak. Özge suratını asıp bana baktığında da pişman oldum. "Yani daha ne kadardır berabersiniz ki?"
"Bence de biraz erken." diyerek destek çıktı Ebru.
Özge, benim gözümde evlenmek için çok küçüktü. Sadece o da değil üçümüz de bu sorumluluğu kaldıracak kadar olgun değildik. Özge bunun farkında değildi galiba.
"İyi de zaten askere gidecek. 6 ay öyle sürse, dönünce de nişanlanırız."
Ufak tefek matematik hesaplarıyla yaşını büyütmeye çalışıyordu.
"Ailen ne diyecek bu duruma?" diye sordum. Ben pek hoş karşılayacaklarını düşünmüyordum. Özge'nin evlenmesini değil, Metin ile evlenmesini onaylamayabilirlerdi. Ebru'nun annesi Remziye teyze bu olaylara belirli bir yere kadar iyi niyet gösterebilirdi fakat durum Özge'nin ailesinde geçerliliğini korumazdı.
"Bilmiyorum." dedi Özge. "Öyle üstün körü lafı geçti zaten. Oldu bittiye gelemeyeceğine göre zaten askerden dönmesini bekleyeceğiz."
"Hayırlısı olsun." demekle yetinebildim.
Özge, yerinden kalkıp Ebru'nun yanına oturdu ve omzuna yattı. İstemeden de olsa moralini bozup keyfini kaçırmıştık. Geriye kalan on iki günde Metin'in Özge'yi istemeye gitmesi de Özge'nin ailesine bu durumu açıp hemen kabullendirmesi de gözümde imkanı olan bir olay gibi durmuyordu.
Fincanları kaldırmak için yerimden kalktım ve arkamı döndüm. Yan balkondan aşağıya doğru sarkmış bir şekilde sigara içen Ercüment'i gördüğümde birkaç saniye durup onu izledim. Yüzündeki acı çeken ifadeyi onu kimsenin görmeyeceğine inandığı dakikalarda serbest bırakmıştı. Hızlı hızlı sigarasını içti.
Yenisini yaktı.
Başını gökyüzüne doğru kaldırarak dumanı üflediğinde iç çektim. Dışarıda her şey yolundaymışçasına davranıyordu. Keşke her şey gerçek anlamda yolunda olsaydı.
"Aslı meselesi mi?" diye sordu Ebru. Onlar da Ercüment'i görmüşlerdi. "Evet." diye mırıldandım.
"Metin bahsetti bana, ben de Ebru'ya anlattım." dedi Özge.
Ebru'nun nereden bildiğini sorgulamama sebebim olayın Metin'den yayıldığını tahmin ediyor oluşumdan kaynaklanıyordu. Metin, Özge'ye her şeyi anlatıyorsa demek ki onu gerçekten seviyordu.
Ercüment, öylece karşısında dikilip onu seyrettiğimi görmedi. Benim sayabildiğim kadarıyla üçüncü sigarasını yaktı. Telefonundan açtığı şarkının sözlerini çok az duyuyordum. Biraz daha o tarafa doğru yürüdüğümde mırıltı şeklinde çıkan sesin hangi şarkıya ait olduğunu seçebildim.
Bir Çocuk Sevdim...
Böyle bir olayın mümkün olamayacağını söylerken aslında o da içinden olmaması adına dua ediyordu. Kendine yakıştıramadığı olayın başrolü olmuştu. Bu filmin sonunun mutsuz biteceğini filmin adını gördüğü an anlamıştı.
Köprüden önceki son çıkışı değil, köprüye gelene kadar olan tüm çıkışları bilerek kaçırmıştı.
Şimdiyse soğuk bir sonbahar gecesinde evinin balkonunda kendine yarattığı alanda sevdiği çocuğa yakıyordu sigaralarını.
Ben böyle yürek görmedim, böyle sevgi dizeleri Aslı için değil Ercüment için yazılmıştı. Dördüncü sigarasını dudaklarına yerleştirdiğinde anlık bir hareketle, belki de üzerinde bir baskı hissettiğinden bizim tarafımıza çevirdi bakışlarını.
Ebru ve Özge'yi oturdukları için muhtemelen görmüyordu. Benimle göz göze geldiğinde sigarasını dudaklarının arasından çekti ve havaya kaldırdı.
"Şerefine." dedi. Ya da ona benzer bir şeyler. Belli belirsiz duyuyordum.
Dudağımı içe kıvırdım ve başımı salladım. Yapacak, söyleyecek başka bir şey yoktu. Bu kadardı işte. Bir cümle kurulamıyordu.
Aslı, muhtemelen şu an uyuyordu. Ercüment ise ağlamamak için ardı ardına yaktığı sigaralarıyla, dinleyip kendi içinde Aslı'ya ithaf ettiği şarkılarla yürütüyordu gecesini.
Fincanları bir türlü götüremediğim için tekrar masanın üzerine bıraktım ve telefonumu elime alıp Ercüment'e mesaj attım.
"İyi misin?"
Başını kaldırdı, bana baktı.
"Boş ver."
Başımı kaldırdım, bana bakmıyordu.
"İstersen konuşabiliriz, benimle hislerini paylaşabilirsin."
"Boş ver Rüya..."
Mesajı gönderdikten sonra da tek elini havaya kaldırdı ve balkondan içeri girdi. Varlığımız, onu öyle görüşümüz huzursuz olmasını sağlamıştı.
Ercüment içeri girdikten sonra ben de sonunda niyetlendiğim işi yaparak fincanları mutfağa götürdüm. Onları yıkadıktan hemen sonra Özge ve Ebru neşeyle yanıma geldiler. "Telefonuna bak." dedi Özge.
Telefonumu elime aldığımda bir sohbet grubuna eklendiğimizi gördüm. Grubun Düğün Gecesi ismiyle açıldığını gördüğümde gülmeye başladım.
Metin'in açtığı grupta ben, Ebru, Özge, Azad, Metin ve Ercüment vardı.
Metin'in attığı mesajda "Mahallenin girişinde sizi bekliyoruz, çabuk." yazıyordu. Ne olduğunu anlamadığım için okumaya devam ettim. Azad "Hızlı olun." yazmıştı.
Azad'ın mesajını üç kere okuduktan sonra altındaki Özge'nin mesajıyla devam ettim. "Neden?" diye sormuştu.
"Sorgulama." yazmıştı Azad.
"Sorgulama mı?" dedim kızlara dönüp. "Salak mıdır nedir?" diye de söylenmeye devam ettim. Tavrı sinirimi bozmuştu.
"Benden pas. Hadi iyi geceler." yazmıştı Ercüment. Grupta oluşan üç dakikalık boşluktan sonra yine Ercüment "Hazırım ben, indim. Kızlar gecikmeyin." yazmıştı.
O üç dakikada kim bilir kendi aralarında ne konuşmuşlardı.
Sessizce odaya geçtik ve üçümüz de eşofmanlarımızdan kurtulduk. Hepimizin bedeni hemen hemen aynı olduğu için kıyafet konusunda zorlanmadık.
Siyah bol paça pantolonumun üzerine dar siyah sıfır kol bir bluz ve nane yeşili örme hırkamı giydim. Düğmelerini kapattıktan sonra da hırkanın eteklerini pantolonumun içine sıkıştırdım.
Özge, pudra pembe rengindeki boğazlı kazağın altına siyah dar kot pantolonumu giymişti. Saçını dağınık bir topuz yaptı.
Ebru da koyu kot pantolonun üzerine beyaz, kısa bir kazak giydi. O da benim gibi saçlarını salık bırakmıştı.
Saat gece üçtü. Bu saatte bizi neden çağırdıklarını o kadar merak ediyordum ki hızla evden çıkıp gitmek istiyordum. O sırada sesimizden rahatsız olup uyanan Sinem odaya girdi.
Gözlerini üç kez hızla kapatıp açtı ve ardından elinde tuttuğu telefondan saate baktı.
"Nereye?" dedi şaşkınlığını üzerinden atabildiğinde.
"Sorgulama." dedim. Özge ve Ebru, Azad'ın taklidini yaptığımı anlayarak gülmeye başladı.
"Sabah eğer annem odama girerse ve yokluğumuzu fark ederse erkenden kahvaltıya gittiğimizi söylersin." Sinem göz devirdi. "Duydun mu?" diye sordum.
"Sanki gece dışarı çıktılar desem laf edecek abla. Ne bu tripler?"
Başımı ona hak verdiğimi belli etmek amacıyla salladım. "Olsun." dedim. "Ne olur ne olmaz. Kızların ailelerinin kulağına gitmesin."
Sinem omuz silkip odadan çıktığında Ebru kaşları havada beni izliyordu.
"Tamam biz de biliyoruz Emel teyzeyle Sinan amca hiçbir şeye kızmıyor da buna da kızarlar Rüya."
"Ay bence de! Gecenin bir yarısı evden kaçıyoruz resmen."
Kızların umutlu oluşları benim içimin acımasını sağladı. Ben de onlar gibi düşünüp, kızmalarının hayalini kurmak istiyordum. Hatta bunun gerçekleşeceğini bilsem Sinem'e bunu bizzat iletmesini söylerdim. Hayal dünyamdan artık kurtulmuştum.
"Kızmazlar." dedim.
Sesimdeki hayal kırıklığı da kızmaları için duyduğum hasret de onlara geçmemişti. Benim abarttığımı düşünüyorlardı belki de. Aynı hayatı yaşamadığımız için anlamamalarına hak veriyordum. Onlar içten içe böyle bir aile istiyordu ben ise tam tersini istiyordum.
"Neyse, çıkalım mı? Hazır mısınız?" diye sordum. Bu konuyu daha fazla düşünüp de canımı sıkmak istemiyordum.
Ebru onaylarken Özge "Makyaj yapsam mı? Metin çirkin görmesin beni." dedi.
"Birincisi," dedi Ebru ve Özge'nin kolunu tuttu. "Sen çok güzelsin."
Özge, boynunu omuzlarının arasına gömebildiği kadar gömdü. Yanaklarını ele geçiren kırmızılık ne kadar utandığını bize haykırırken Ebru "İkincisi," dedi ve elini kolundan çekti. "Yok söz yok nişan diyordun az önce. O zaman her gün makyajsız görecek." dedi.
"Ayrıca sen kaç kere Metin'in yanına makyajlı gittin Allah aşkına? Pijamalarınla ekmek almaya gittiğinde karşılaşmıyor musun sen bu çocukla?" diye araya girdim.
"Mantıklı." dedi Özge ve odanın kapısını sessizce açarak dış kapıya yöneldi.
...
Denizin kenarında, 6 genç yan yana dizilmiş otururken Azad elini omzuma attı ve başımı göğsüne yasladı. Ne için toplandığımızı bilmediğimiz, karanlığın ve sessizliğin hakimlik sürdüğü ortamda öylece durmuş dalgaları izliyorduk. Ne zaman hafifçe titremeye başlasam Azad kendini bana daha da yaklaştırıyordu.
"Mesaj yazabiliyor oluşun beni şaşkına çeviriyor." diye fısıldadım. Ortamın sessizliğini fazla bozmak istemiyordum. Azad kurduğum cümleye gülmekle yetindi. Sonbahar ayında gecenin bir yarısı hasta olmayı göze alacak kadar önemli olan bu buluşmanın sebebini merak ediyorduk fakat çocuklar bu konuyla ilgili yol boyu ağzını açmamışlardı.
Ercüment yavaşça yerinden kalktığında onu takip eden Azad oldu. Ben neler olduğunu, neden kalktıklarını anlamaya çalışırken Metin de Özge'nin yanından ayrıldı ve böylece üçü de başımızda dikilmeye başladı.
"Ne oldu?" diye sordu Özge. Bakışları Metin'den Azad'a ve Ercüment'e kaydı.
"Gel." demekle yetindi Metin. Özge'nin peşinden ayaklanan Ebru ile ben de yerimden kalktım.
Metin, Özge'nin elini sıkıca kavradı. Ufak adımlarla yürümeye başladı. Ebru ile birbirimize anlamsız bakışlar attıktan sonra önden hızla giden Azad ve Ercüment'e baktım.
Yaklaşık üç dakika kadar yürüdükten sonra Metin sağa dönen bir sokağın başında durdu ve Özge'yi önüne alarak gözlerini kapattı. "Metin!" dedi Özge telaşla. Karanlıktan korktuğunu bilemeyecek kadar tanımamış mıydı Özge'yi?
"Sakin, biraz sabret." diye karşılık verdi Metin.
Özge'nin gözleri kapalı olarak girdiği çıkmaz sokağa bakmaya başladım. İn cin top oynuyor deyimini hayatımda ilk kez bir yer için kullanabiliyordum. Bomboş, rüzgarın dahi girmediği sokağın sonunda kısa bir duvar vardı ve duvarın üzeri de tellerle çevrilmişti. İki apartmanın arasında kalıyordu. Apartmanlardan sokağa bakan küçük pencereler dışında başka bir şey yoktu.
Birkaç adım attıktan sonra Azad'ın elinde tuttuğu zipponun alev aldığını gördüm. Yere eğildi ve yerde duran üç mumu yaktı. Yakmasıyla mumların sönmesi bir oldu.
Metin başını salladı ve Azad mumları tekrar yaktı. Özge'nin gözlerinden sıyrılan elleriyle beraber Özge, saniyelik de olsa yerde yanan üç mumu gördü ve hemen sonrasında mumlar tekrar söndü.
"B planına geçiyoruz." dedi Metin gülerek.
Azad ve Ercüment sokağın sonundaki duvara ilerlemeye başladığında Özge "Ne?" diyebildi.
"Bunların üçü bir oldu da Ekim ayında gecenin bir saati yaktıkları küçücük mumların sönmeyeceğini mi düşündü?" dedim Ebru'ya. Metin, söylediğimi duyduğundan mı yoksa anlık bir refleksle mi bize bakmıştı bilmiyordum. Duymasında bir problem yoktu. Birazcık akıllarını çalıştırmaları gerekirdi.
"Özge'nin doğum gününü falan mı unuttuk biz?" diye sordu Ebru. Bir yandan da parmaklarıyla sayı sayıyordu. "Yok daha çok var." dedi.
"Parmaklarınla mı saydın bunu gerçekten?" dedim kıkırdayarak. Ne olup bittiğini anlamıştım. Azad ve Metin tekrar yanımıza geldiklerinde ellerinde meşale vardı.
"Şimdi aydınlatabiliriz sokağı." dedi Ercüment ve Metin'e göz kırptı. İkisi aynı anda meşaleyi alevlendirdiğinde kıpkırmızı dumanlar sokakta yayılmaya başladı.
Metin öksürerek boğazını temizledi ve Özge'nin ellerini tuttu.
"Özge'm." dedi. Özge yaprak misali tir tir titriyordu. Onun titrediğini gördükçe ben de üşümeye başladım. Onun titremesi heyecandandı, benimki ise meraktan.
"Metiiiiin." dedi Özge. Ellerini Metin'in elinden kurtardı ve yanaklarına yerleştirdi. Heyecandan bayılsa şaşırmazdım.
"Ben gideceğim, gideceğim ama seni burada bırakamam." Özge yüzünü hafifçe yere eğdi ve gülümsedi. "Diğer yarımı yalnız bırakmak içime sinmez."
"Yalnız değilim ki sen hep kalbimdesin." Özge işaret parmağını kalbine doğrulttu. "Görmüyor olabilirsin ama sen hep buradasın. Yanımda olsan da olmasan da varlığını hep hissediyorum."
Metin Özge'nin elini tekrar kavradı. Azad ve Ercüment'in ellerinde tuttuğu meşalenin dumanı bitmiş, sadece alevi kalmıştı. İkisi de meşaleleri yavaşça yere vurarak söndürdü ve ortama tekrar karanlık hakim oldu. Yakınımda duran Ebru'nun yüzünü seçebiliyor olsam da artık Özge'nin mimiklerini göremiyordum. Tahmin yürütebiliyordum.
"Biliyorum hayatımın anlamı, biliyorum. Sen de benim yüreğimin tam ortasında yer ettin." Ebru, duygulandığını fısıldadığında dönüp ona baktım. Gözlerine birikmiş damlalar yüzüne vuran kısık ışık ile parlıyordu. Ben de duygulanmış bir o kadar da gururlanmıştım. Erken olduğunu, küçük olduğunu düşünsem de arkadaşımın mutluluğu onları izlerken dimdik durmamı sağlıyordu.
Metin elini cebine attı ve tek dizinin üzerine çöktü. Tam bu esnada ben de telefonumu cebimden çıkartarak video çekmeye başladım. Azad ve Ercüment, üç tane mumla koca sokağı aydınlatabileceklerini sandıklarından bir hatıra saklamayı akıl edebileceklerini düşünmüyordum.
Metin'in elindeki küçük kutunun içini göremesem de kadrajımdaki Özge ellerini dudaklarına kapatıp öylece kalmıştı.
"Ben seninle her günümü yan yana geçirmek istiyorum. Afili laflar edip seni mutlu etmek için Azad ve Ercüment'in hızlandırılmış kursundan geçsem de aklımda kalan bir iki cümle oldu."
Metin'in salak olduğunu düşünüyordum. Hatta bu salaklığı çektiğim video ile gelecek nesillere kanıt olarak sunulabilecekti. Evlilik teklifinin içinde iki arkadaşının adını geçirmeye gerek var mıydı?
Metin'in konuşmamasının üzerine Özge nihayet ellerini dudağının üzerinden çekti ve "Neymiş o söz?" diye sordu. Suratındaki zor seçtiğim ifadeden birazdan çığlık çığlığa Metin'in boynuna sarılacağını tahmin edebiliyordum.
"Bulutsuz bir gökyüzüdür güzelliğin," dedi Metin. Cümlenin devamı gelecek diye hepimiz nefessiz beklerken "Unuttum devamını." dedi ve ofladı.
Şiir okuması Azad'ın fikriydi muhtemelen. Metin'in karakterine uymayan bir evlilik teklifi sunmasına gerek var mıydı?
"Ben yapamayacağım ya." dedi ve dizinin üzerinden kalktı. "Ne?" dedi Özge sinirle. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Biz şu an neye şahit oluyorduk böyle?
"Hayır yani kendi yolumdan gideceğim."
Kahkaha atmaya başlayan Ercüment ile hepimiz gülmeye başladık. Videoyu kaydettim ve yeni bir kayıt açtım. Başarısız evlilik teklifi ismiyle arşivleyeceğim ve sonsuza kadar güleceğim bir kayıt olmuştu.
"Hem zaten meşale ile şiir ne alaka? Ben dedim Beşiktaş maçına götüreyim Özge'yi orada teklif edeyim diye."
"Sus da et artık şu teklifi ulan!" diye çıkıştı Azad.
Ortamı kaplayan sessizlik ile Metin'in iç çekişini duyduk.
"Özge!" diye haykırdı. "N'olur evlensene benimle ya. Ben kuramıyorum işte öyle cümleler. Seviyorum seni, sen de beni seviyorsun. Evlenelim, çocuk yapalım. Sana benzeyen kızım olsun. Saçlarını okşayayım."
Gözümün ucuyla Ebru'ya baktım. Özge bu evlilik teklifiyle normal şartlarda mutlu olmazdı. Konu Metin olunca her şey değişebilirdi. Kestiremiyordum.
"Hatta onunla çok ilgileniyorum diye delir istiyorum. İkinizin arasında gönül almak için odadan odaya dolaşayım. Yeter ki evlen benimle ya ne dersen yapayım, eşim ol."
Metin kutudan yüzüğü çıkarttı ve Özge'ye baktı. Takmak için iznini istiyordu.
"Düşünmem lazım." dedi Özge ve sağ elinin işaret parmağını dudağına bastırdı. Metin, çaresizce arkadaşlarına ve bize baktığında gülmemek için dudaklarımı içe kıvırdım. Yanlış bir şey söyleyip söylemediğini sormasına ramak kala Özge yerinde zıplayarak "Evet!" diye haykırdı.
"Evlenelim ya! Evlenelim!"
Metin, yüzüğü Özge'nin parmağına taktıktan sonra onu kucağına aldı ve etrafında döndürdü. Sarılmaları son bulduğunda videonun devamını çekmek için yanlarına yaklaştım. Özge, parmağında duran incecik tektaşı kameraya soktuğunda "I said sonunda yes ya!" dedi. Katlettiği iki dil köşelerinde hüngür hüngür ağlarken Ercüment de "İyi kabul etti Özge bu teklifi, yat kalk dua et lan." dedi ve Metin'in sırtına vurdu.
Videoyu kapattığımda elini omzuma atan Azad başıma bir öpücük bıraktı. "Okulun bitsin." dedi fısıltıyla. "Okulun bir bitsin."
"Evleniyor muyuz?" diye sordum. Bizi duyan yoktu. Ebru Özge'nin parmağındaki yüzükle ilgileniyordu Ercüment de Metin'i tebrik ediyordu.
"Evlenelim, neyim eksik benim Metin'den?"
Elini omzumdan çekti ve belime doladı. Alnını alnıma yasladı. "Evleneceğiz. Sana söz veriyorum evleneceğiz." dedi ve alnıma nemli bir öpücük bıraktı.
💫
Bölüm sonları instagramda soru cevap yapacağım. Gelmek isteyeniniz olursa beklerim. Ayrıca bölüm alıntılarını da instagram ve twitter üzerinden paylaşıyorum ❤️
Instagram: sonsuzlukicindea
Twitter: sonszlukicinde
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro