Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Zoraki🌑


Gözlerini açtığında bile durmadan yere oturmuş elimde okuma kitabıyla ona bakıyordum.
Bir kadın bir adam tarafından nasıl bilinmezliğe doğru sürüklenebilirdi?

Kendimi toparladım ve ayağa kalktım.

Biraz da bir suç işlemişim de yakalanmış hissi vardı,ya da sadece rezil olmuştum ona karşı.

Baş ucundan geçip gidecekken bileğimden tuttu.
Uykulu bir sesle ismimi söyledi."Arzu?"

Yutkunup bileğimi ondan çektim.Sıcak parmaklarının ölü tenime uyguladığı baskı son derece de rahatsız ediciydi.
Bana dokunmasını bir nevi istemiyordum.

"Efendim?"

Sanki bir tarafları tutulmuş gibi acı çeker bir yüz ifadesiyle kolundan yardım alarak doğruldu ve üzerindeki battaniyeyi itti.
"Ne zamandır buradasın?"

"Yeni geldim sayılır.Uyandığımda kitap okurum burada diye gelmiştim ama gitmemişsin"

Sol gözünü eliyle ovcaladı.Ayılmaya çalışıyordu,ve bir yandan cevap verme peşindeydi. "Uyandığında nasıl olacağını merak ettiğim için burada kaldım.Çalışıyordum fakat bende uyuya kalmışım.Battaniyeyi de annen örttü sanırım" diye yanıtladı en sonunda.

Başımı sallayıp onaylayarak kitabı rafa geri yerleştirmiştim.
Sehpanın üzerinde bulunan dosya ve kağıtlarını daha yeni fark etmiştim.
Oldukça yorgun gözüküyordu.

Şimdiki azmine ise hayret ediyordum.Hiç vazgeçmemişti.

Ayağa kalktı ve sehpaya doğru eğilerek "Artık gitsem çok daha iyi olacak." Dedi.Ardından eşyalarını toparlamaya başladı.Onu izlerken yine düşüncelerimin beni boğmasına izin verdim.
Neden içimden bir ses onun bu evden gittiğinde bir sorun yaşayacağımı huzursuz olacağımı söylüyordu?
Neden kendimi ona bağlı olarak hissediyordum Peki?
Koluma sapladığı iğnenin acımasızlığı ve sinirini üzerimden atmış gibiydim.
Onu bu şekilde yorgun ve bitkin gördükçe kendimi suçlu hissediyorum.

"Sana muhtaç mıyım?" Diye ani bir soru yönelttim ona.

Eşyalarını çoktan toparlamıştı,doğrulup yüzüme baktı kısmış olduğu gözleriyle.
"İnsanlar hiç kimseye muhtaç değildir Arzu.Seninkisi sadece bir ihtiyaç."
Dediklerinden bir şeyler kapabilmek için onu anlamaya çalıştım.
Elinde dosya çantasıyla ve bir kenara dürmüş olduğu ceketini alarak yanıma geldi.

"Seninkisi sadece bir ihtiyaç.Artık bir şeylerin olumlu yönde ilerlemesine ihtiyacın var.Geçmişte ne olduysa oldu.Bu seni,bu yaşına kadar derinden etkiledi,ama bunları yaşamak zorunda değilsin.Kendini her zaman iyi hissetmek zorundasın.Zorundasın diyorum.."

Bir kaç dakikalık bakışmadan sonra derin bir nefes koyuverdi burnundan.
Arkasına döndü ve benden uzaklaşmaya başladı.
Dönüp tekrar bana bakmasını sağlayacak bir şey söyledim son olarak arkasından.

"Pazar günü saat kaçta beni evden alırsın Doktor?"


Okulun son günü..
Cuma.

Kendimle oldukça barışık bir şekilde ayağa kalktım.Uykumu almış gayet dinç gözüküyordum.
Banyoya girdiğimde elimi yüzümü yıkayıp tuvalet ihtiyacımı giderdikten sonra normal adımlarımla odaya yol aldım.

Erken kalktığım günler bir elin parmak sayısını geçmezdi.Okula hep geç kalır,zamanında gitsem bile illaki derse geç kalırdım.
Şansıma ki uyanmışım..
Üstelik alarmımdan önce ..

Daha sonra yeni fark ediyorum çalışma masamın üzerinde bir not bırakıldığını.
Elime aldığımda annemin yazdığını görüp okumaya başladım;

"Prensesim günaydın.Bu gün acil olarak bir derse yetişmem gerekiyordu geç kaldım.Ayak üstü mutfakta sana yiyecek bir şeyler hazılardım.Lütfen kahvaltını yapmayı unutma.Seni seviyorum

Annen"

Üzgünüm anne.Dediğini maalesef ki yapamayacağım.
Bende seni seviyorum..

Notu yırtıp çöpe attım ve pijamalarımı üzerimden çıkarttım.
Bacaklarıma siyah ince kilotlu çorabımı,okul eteğimi ve beyaz gömleğimi giyip saçlarımı taradım.Kendi doğal hallerine bırakırken çantamı anahtarlarımı ve montumu alarak evden ayrıldım.

Okula gelince doğrudan sınıfa çıkmıştım.Sınıfa girer girmez ise Funda ile Çağrı denen çocuğun hararetli bir şekilde konuştuklarını görmem bir anlığına şaşkınlığımı gizleyememe sebebim olmuştu.

Yanlarına giderken ise oldukça sakin ve duygusuzdum.

Çınar beni fark edince öyle sert bir bakış atmıştı ki yine hissizliğimi koruyarak ne var anlamında başımı salladım.
"Senin arkadaşın dilsiz mi?" Diye sordu daha sonra Fundaya bakıp.Biricik arkadaşım anında kolları birbirine bağlı gözlerini devirirken onun yerine ben cevap verip dilimi çıkartarak ona gösterdim.

"Ha dilin var konuşamıyosun yani.."

"Hee konuşamıyorum.Gerekmedikçe"

Ona hitaben daha doğrusu tamamen "gereksiz" olduğunu ima ettiğimde yüz ifadesi daha da sertleşti."En iyisi sus sen.Sesin bir insanı sinirlendirmeye yetiyor zaten"

Gülümsedim.Ona bu izlenimi verdiğim için mutluydum.
Ona daha dikkatli bakıp incelediğimde boynunda ve kollarında dövme olduğunu ve burnunda da siyah bir piercingin bulunduğunu fark ettim.
Sert ve kemiksi yüz hatları zaten onun okuldaki kişilerin ondan korkmasına ve kavgacı olduğunu kanıtlayan,dışsal faktörleriydi.
Dövmeleri ise oldukça dikkat çekiciydi fakat bu şekilde onu nasıl okula aldılar bilmiyorum.
Bizim okulun başlıca kurallarından birisi de kızların saçlarını pembe veya mavi renge boyatmama dövme veya herhangi bir piercing taktırması da yasaktı.
Ki torpilliydi o zaman .

"İstediğim yerde istediğim zaman istediğim şekilde konuşurum.Rahatsız olanlar kapı orada."
Dedim dişlerimin arasından. Savunmamı yapmam en doğal haklarımdandı tabii ki.
Funda sırtını dayadığı duvardan kendini itti ve koluma girdi."Tamam git artık sınıfına sen.Zil çaldı." Dedi Çınar'a.

Çınar gözlerini bir dakika dahi olsun benden ayırmadan ceketini omzuna attı ve ağır abi tavırlarıyla sınıftan çıktı.

En sonunda derin bir nefes alıp çantamı sıraya fırlatırken Fundaya söylenmek için ağzımı açtım.

"Ne işin var senin bu çocukla!? Gelir gelmez karşılıklı görüyorum sizi?"

Söylediklerimi dinlememiş gibi bileğimden tutarak kendisiyle birlikte sıraya oturttu bizi."Onu bunu boşver.Seni sordu bana."

Hop.İşler değişmişti.

(Gif-Çınar)

"Ne diyosun sen ya? Neden soruyor ki beni?"

"Onu anlamaya çalışıyorum ya zaten deminden beri.Bide ne işin olur diyosun."

"Kızım ne dedi söylesene!" Diye kükredim birden dayanamayıp.Neler olduğunu söylemiyordu ve cidden kafayı yemek üzereydim.
ortada demekki benimle ilgili bir şeyler dönüyordu ve anlatmalıydı da.

"Öf tamam.Ben bu kızı daha önce senin yanında hiç görmedim.Yeni mi geldi? Gıcığın teki bak benle konuştuğun zaman onu benden uzak tut.Ha bi de Adını sordu söyledim."

"İyi bok yedin" dememle ellerini kaldırıp "Ne var? Telefon numaranı vermedim herhalde adını söyledim sadece."

"Onu da verseydin"

"İyi tamam veririm"

"Funda!!"

"Ay iyi tamam be.Sustum."

Aramızda geçen hızlı ve kızgın dolu sohbetlerden sonra ilk derse göre defterimi kitabımı çıkarıp yerimde beklemeye başladım.
Çok sıkıcı.
Okul gerçekten çok sıkıcı.

Ders İngilizceydi bu arada.

Başımı çevirip sınıfa baktım.
Benim sınıf arkadaşlarım  kesinlikle normal değildi.

"Kim o çocuk?" Ona döndüm yeniden.Erken geldiğime dua ediyordum yoksa bir bok konuşamazdık.
"Yaralı diyorlar ona.Biraz saçma ama,lakabı öyle.12/A sınıfında.Kavgacı bi çocuk.Bizim okulun futbol takımında işte.Vücudunun neredeyse tamamı dövmelerle kaplı.Bu okula aykırı olarak gelmiş nerdeyse.Sana bir kaç defa bahsetmiştim ama kimin  umrunda" dediğinde son lafına takıldım.
Bahsettiyse de haklı.
Unutmuşum veya öneme almıyordum.

Yaralı demek ha..
Şaşkınlıkla hocanın geldiği an ayağa kalkmıştım.
Günaydınlaşıp selamlaştıktan sonra yerime tekrardan yerleştim.
"evet biliyorsunuz ki bu gun bir quiz yapacaktık" demesiyle gözlerim sonuna kadar aralandı.

Benim niye bundan haberim yok?

Sınıftan memnun olmayan mırıltılar yükselmeye başladı.
Evet şu an iyi değildim.
Ama doktorun sözü geliyor aklıma.
İyi olmak zorundasın.

Bu hayatta bana her şey yasaktı anlaşılan.
Derin bir nefes alıyorum,bir yol bulma konusundan tut ölü taklidine kadar her saçma yol geliyor aklıma.
Dersin ortasında kaçıp bir neden bulamayacağıma göre bu dersi çekmek zorundaydım.
Yapacak bir şeyim yok gibi gözüküyordu.

*

"Ben gidiyorum" dedim çantamı omzuma atıp montumu da alarak."Yine kaçıyorsun ha?" Sırada doğrulup bana yukarıdan bakarak kalemini döndürmeye başladı.

"Sıkıldım ne yapayım."

"İyi yakalanma da"

"Ne zaman yakalandığımı gördün?" Göz kırptığımda güldü Funda.Gel beraber gidelim diyecektim ama hayatta kabul etmezdi ki bu zamana kadar hiç bir şekilde cesaret gerektiren işlerde bana güvenmedi.
Şaşardım zaten gelirsede.

Sınıftan çıktığımda gülen güldü yine bana.En alt kata inip hizmetli odasına girdim.Hiç kimsenin olmayışı şansıma denk gelirken okulda çalışan hademe ablaların okul çöplerini  dışarıya attıkları bir kapı vardı.
İşte her gün kaçtığım ve bana açılan kapı da burasıydı.
Yalnız okuldan tamamen kurtulmamı sağlayan demir kapı çoktan kilitli olarak çıkınca bir küfür savurdum.
Bir kapıya bir de aklıma ince fikirler sokan duvara baktım.
Elimi çabuk tutmam lazımdı ki okulumun güzide hocaları gelip biricik çaylarını ve sigaralarını içiyorlardı burada.
Bi rahat onlarda vardı zaten.

Çantamı olabildiğince duvarın arka tarafına kuvetli bir şekilde fırlattım.
Duvar çıkık taşlardan oluşuyordu ve ayaklarımı rahatlıkla koyabilip tırmanmam işimi kolaylaştırmıştı.
Güçlükle bacağımı duvarın bitimine attım.Bu sefer geriye aşağıya inmek için hamle yaparken ayağımı doğru yere koyamamaktan dolayı yere çakılmış vaziyetteydim şu an.

Bir dakika ama?
Bu siyah,şakırdayan büyük poşetler?
İğrenç koku?

İki büyük çöp poşetinin arasında kalmış bedenim artık tamamen kullanım tarihi geçmişti.
Yüzümü buruşturarak bir anlığına nefesimi tuttum ve ayağa kalktım.
İyi halt yedin kızım.

Üstümü silkeleye silkeleye uzağa fırlattığım çantama doğru ilerledim.
Bakın,ne zorluklarla kaçıyorum şu lanet okuldan.
Ama siz benim gibi yapmayın.
Benim yaşamış olduklarım başka.

Ağrıyan belimle yere zorla eğilip çantamı aldım ve astım omzuma.
Acı içinde yüzümü buruşturarak ilerlemeye başladım.
Nereye gideceğim hakkında hiçbir fikrim yok.
Yanıma külüstür beyaz bir araba yaklaştı.
Murat 131'di nerede görsem tanırdım.
Ama içinde bana doğru eğilmiş bir dövme bozuntusu adamı beklemiyordum tabiki.
Bunun ne işi vardı dışarıda?
Heleki böyle bir arabayla.

"Vay,bizim dilsize bak sen.İnek bi tipi var diyodum ama tam tersi,yanılmışım"

"Allah aşkına git başımdan.Uğraşacak halim yok senle."

"Böyle çirkin kızlara bulaşmayı çok seviyorum ben.
Hem dikkat etmeden çarpıp geçiyorsun,hem de bi özür dilemek yok."

Olduğum yerde durdum.O da durdurdu arabayı.Yamuk bir gülüşle bana bakmaya devam ederken;
"Siktir git" dedim.Buna beni zorlamıştı.

"Şu arabaya binip Özür dilemeden hiç bir yere." Diye cevap verdiğinde "Senden özür falan dilemeyeceğim" dedim.

"Peki,böyle ilerleriz o zaman. Bu arada bok gibi kokuyorsun"

Ona öldürücü bakışlar atarken üzerimi kısa bir an koklamayı da ihmal etmedim.
Saçma.
İnatçının tekiydi.Bana sonunda bulaşan ve özrü zorla dilettirecek olan bir inatçı.Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.Ben yürüdükçe de o devam edecekti.
Erkekler karşısında ne kadar güçsüz ve çaresiz durmak iğrenç bir duyguydu.
"Beni rahat bırak,yoksa çığlık atarım"

Omuzlarını silkerek "Okuldan fazla uzaklaşmış değilsin.Hazır kaçabilmişken geri gitmek zorunda kalma" dedi

En sonunda pes ederek "Nasıl her konuda haklı çıkabiliyorsun?"diye sordum.

"Çok zor bir şey değil.İki kelime söyleyeceksin sadece."

İki kelime.
Tabi ya bilmiyordum.

"İyi tamam.Özür"

"Diğeri?"

"Dilerim"

"Şimdi birleştir."

"ÖZÜR DİLERİM!!" Diye kükredim en sonunda.En sonunda yeter diye bağıracaktım o olucaktı.Hayatımda hiç bu kadar sıkıldığımı hatırlamıyorum.
Terlemişim,aynı zamanda ecel terleri dökmüş.

Onu sonunda keyfi yerine geldiğini görüp bir de üstüne gülmeye başladığında dayanamayıp ilerlemeye başladım hızlı adımlarımla.
Arabayı çalıştırdı ve yine hizama geldi.

"Nereye gideceksen bırakabilirim?"

*******

Şu Çınar'a sinir olanlar?
Ben🤚🏻

Dkslslsş
Beğendiyseniz yıldıza tık.
Yorum ve düşüncelerinizi bekliyorum..

Yeni bölümde görüşmek üzere.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro