2
"Burayı çok özlemişim."
İki aşık yan yana durmuş, balkonun önünde uzanan limanı izliyordu. Dolunayın aydınlattığı deniz ikisinin içindeki özlemi yansıtıyordu sanki, Taehyung suyun içinde ufak bir adayı anımsatan deniz fenerine bakarken Jungkook'un bakışları onun profilindeydi. "Ben de," diye mırıldandı yaşça küçük olan. "Ben de özledim."
Onun eviydi, onun balkonu, onun manzarasıydı; bakışları onu bulurken Taehyung'un aklından bunlar geçiyordu ama gözleri buluştuğu an Jungkook'un neyden bahsettiğini anlamıştı. O zaman beni neden bıraktın, diye bağırmak istedi yüzüne ama geriye kalan şu yirmi üç saatte kavga etmek istemiyordu. "Ne yapmak istersin?" diye sordu Jungkook'a, üzgün gözleriyle.
"Uykun var." diye karşılık verdi Jungkook. "Uyuyalım."
"Uykum yok." Kollarını yasladığı korkuluklardan çekip panik içinde Jungkook'a çevirdi bedenini. "Uyumayalım, vakit kaybetmek istemiyorum."
"Taehyung," Jungkook ona doğru bir adım attı, elleri havalanıp yaşça büyük olanın yanaklarını bulmuştu. "Vakit kaybetmiş olmayacağız." Bir başkasıyla evlenmesine saatler kalmışken vakit kaybetmekten bahsediyor oluşu Jungkook'u içten içe sinirlendiriyordu. Gün elbette bitecekti, geriye kalan yirmi üç saat elbet sona varacaktı, birkaç saatini kollarında uyuyarak geçirmiş oluşu ya da olmayışı Taehyung'un ertesi gün Byeongsoo'yla evleneceği gerçeğini değiştirmiyordu.
Yine de bunları yüzüne söylemedi. Taehyung'un üzüntüsünden kendini kaybetmiş, mantıkla hareket edemiyor oluşu bir yana; tüm bunlara sebep olan kişinin Jungkook'un ta kendisi olduğu gerçeği de işine gelmiyordu. "Birlikte uyuyalım," diye devam etti konuşmaya, dudaklarında buruk bir gülümsemeyle. "Sabah sana kahvaltı hazırlarım, hem dinlenince geriye kalan vaktimiz de daha verimli geçer."
Taehyung birkaç saniye boyunca sessiz kalmış, ihtimalleri kafasında tartmıştı. Uykusu vardı ama uyuyarak vakit kaybetmek istemiyordu, Jungkook'un kollarında uyumak vakit kaybı olur muydu peki? "Tamam," diye mırıldanarak onayladı sevgilisinin teklifini, sonrasında da Jungkook'un onu elinden tutup yatak odasına sürüklemesine izin verdi. Kıyafet dolabının önüne geldiklerinde Jungkook ona giyinebilmesi için rahat pijamalar vermiş, ardından da kolunu okşayıp "Ben çay yapayım," diyerek adımlarını kapıya çevirmişti. "Uyumadan önce içmeyi çok seversin."
Taehyung onun arkasından bakmakla yetindi.
İki yıldır geceleri çay içmediğini söylememişti.
**
Taehyung Jungkook'un beklediğinden çok daha hızlı uyudu.
Partideyken yorulmuş olmalıydı, balkonda birer bardak çay içip Jungkook'un yatağına geri döndüklerinde yaşça büyük olan yatağın yanında gerginlikle dikilmiş, Jungkook onu ellerinden yakalayıp yanına yatırana kadar bir tepki verememişti. Çay onu kendine getirmiş gibiydi, yaptığı saçmalığın yeni yeni farkına varıyor, Jungkook'u rahatsız edip etmediğini düşünüyordu. Jungkook onu sevseydi ondan ayrılmazdı ki, hangi akla hizmet gelip adamın yirmi dört saatine el koymuştu? Üstelik şimdi bir de yatağına girecekti?
Yan yana uzandılar bir süre, Jungkook yorgun bakışlarla tavanı izlerken Taehyung'un aynı noktaya diktiği gözleri kocamandı. Oda karanlıktı, yalnızca ikisinin nefes alışverişleri duyuluyordu. Jungkook dayanamayarak Taehyung'un kendi tarafındaki elini yakalayıp parmaklarını iç içe geçirdi, Taehyung şaşkın bakışlarını ona çevirirken de elini yüzünün hizasına kaldırıp dudaklarını üzerine bastırdı. "Uyu artık. Sabah kalktığında burada olacağım."
Taehyung'un bedeni duyduğu güvenceyle beraber gevşemiş, Jungkook'un öpücüğünden güç alarak yatakta ona doğru dönmüştü. Elini bırakmadı, kollarına girip göğsüne saklanmadı ama elini bırakmadı, Jungkook bırakana kadar da bırakmayacaktı.
Jungkook karanlığa alışan gözlerini Taehyung'un uyuduğu için huzura kavuşan yüz hatlarında, düzenli nefesleriyle yükselip alçalan gövdesinde, tutuşu gevşemiş olan parmaklarında gezdirdi. Elini yavaşça, onu uyandırmamaya dikkat ederek bıraktığında yaşça büyük olan uykusunda kaşlarını çatmış, ardından da rüyalarına geri dönmüştü. Jungkook derin bir nefes alarak ayaklandı, yatağa girmeden önce şarja taktığı telefonunu alıp odadan tüy kadar hafif adımlarla ayrıldı ve mutfakla bir olan salona geçti. Üçlü koltuğuna gömülüp birazdan yapacağı şey için kendini hazırlamaya çalışırken telefonu tutmayan elinin avucu yüzünü ovuşturuyordu.
Rehberde, yaşanan bunca şeye rağmen silmediği numarayı buldu.
Min Byeongsoo, Jungkook'un ikinci veya üçüncü aramasını yanıtladı. Uykudan kalktığını bildiren sesi şaşkın geliyordu. "Jungkook?" diye soludu tek nefeste. "Aman tanrım."
"İyi geceler." dedi Jungkook.
"Sana da..." Hattın diğer ucundan derin bir yutkunma sesi duyuldu. "Kötü bir şey mi oldu? Saat neredeyse iki..."
"Taehyung benim yanımda."
Hatta koyu bir sessizlik çöktü. Taehyung'un sorun olmayacağını söylediğini biliyordu ama Jungkook yine de içindeki bu aldatma hissini atamıyordu. Ayrıca, madem biliyordu, Jungkook'un söylediği şeyden rahatsız olması için hiçbir sebep yoktu. Rahatsız oluyorduysa da bunu, başkasını seven bir adamla evlenmeyi kabul etmeden önce düşünecekti. Ya da Taehyung. Başkasını seviyorduysa Byeongsoo'yla evlenmeye kalkışmamalıydı, Jungkook hangi kapıyı açarsa açsın birilerini aldattığı sonucuna ulaşıyordu.
"Biliyorum." dedi Byeongsoo en sonunda. "Hoseok oppa partiden ayrıldığını söyledi."
"Yarına kadar benimle kalacak." diye devam etti Jungkook.
"Tamam." dedi hattın diğer ucundaki kadın.
Şimdi sessiz kalma sırası Jungkook'taydı, eski en yakın arkadaşına ne diyeceğini bilemiyordu. Taehyung'dan neden ayrıldığımı bildiğin halde pençelerini sevdiğim adama geçirdiğin için teşekkürler dese olmazdı, emin olduğu tek şey buydu o an için. "İyi geceler." demekle yetindi, telefonu kapatacağı sıradaysa karşı taraftan Min Byeongsoo panik içinde "Dur, dur!" demişti, genç adam cihazı yeniden kulağına yasladı. "Senden özür dilemeye asla fırsatım olmadı ama lütfen beni-"
Telefonu kapatıp Taehyung'un yanına döndü.
**
Jeon Jungkook sabah erkenden kalkıp açılan ilk markete gitmiş, Taehyung için çileklerin en güzellerini seçip bir de kahvaltılık malzemeler almıştı. Eve geri döndüğünde Taehyung hala uyuyordu, gece boyunca yatakta istemsizce Jungkook'a doğru kaymış, Jungkook'sa ondan kaçacağım diye yere düşüp sabaha halısının üzerinde ulaşmıştı. Yaşça büyük olan şimdi yatağın tam ortasında, Jungkook kokan yastığa sarılmış bir halde uyuyordu. Isıtıcıya su koyarken Jungkook'un düşünebildiği tek şey Taehyung'u kendi kıyafetlerinin içinde, kendi yatağında bu şekilde görmeyi ne kadar özlediğiydi. Ha, bir de, bu geceden sonra bir daha asla böyle bir manzaraya uyanamayacağı gerçeği.
New York'u selamlayan güneş salonun içini aydınlatıyordu, Jungkook kısık sesli bir şarkı mırıldanırken tavadaki pankeki çevirmiş ve ısınmış olan suyu kahve döktüğü kupalara boşaltmıştı. Çilekleri güzelce doğradı, başka meyveler almış olsa da hiçbirine çileklere gösterdiği özeni gösteremedi. Taehyung bağırarak mutfakla birleşik olan salona daldığında Jungkook panikten çileği tutan parmaklarından birini kesmiş ama kendi acısına hiçbir tepki verememişti; endişeli bakışları nefes nefese kalmış, korkudan gözü dönmüş olan Kim Taehyung'daydı. "Tae?"
Taehyung onu görünce koşarak tezgahın diğer tarafına geçmiş, Jungkook'un elinde bir bıçak tutuyor olmasına dikkat etmeden kendini yaşça küçük olanın kollarına atmıştı. Jungkook bıçağı tezgaha bırakıp kollarını korumacı bir tavırla onun etrafına sardı, Taehyung'sa bu sırada onun omzuna yaslanmış bir halde sakinleşmeye çalışıyordu. "Buradasın," diye fısıldadı. "Buradasın."
Sabah kalktığında burada olacağım. Jungkook'un söylediği şey buydu, ama genç adam aynı zamanda ona kahvaltı hazırlayacağını da söylemişti. Taehyung onu sadece yatakta bulamadığı için bu haldeyse... Marketteyken uyanmadığı için rahat bir nefes aldı Jungkook, sevdiği adamın kokusu ciğerlerine doldu. "Buradayım. Sana kahvaltı hazırlıyorum..."
Tavadaki son pankek yanmıştı, kokusu odayı sarsa da ikisinin de umurunda değildi. Taehyung onun kollarından zorlukla çıktığında bakışları buluşmuş, Jungkook onun dolu gözleriyle karşılaşmıştı. "Ağlanacak bir şey yok."
"Akşam bana dönmeyeceğini bildiğim için sabah gidişlerine-" Ne dediğini fark edip susmuş, dudaklarını panik içinde ağzının içine çekmişti. Jungkook'un gece ona sarılmadan uyuduğunu biliyordu, böyle bir tepkiden sonra artık söyleyeceği her seni seviyorum manipülasyona çıkardı, Kim Taehyung bunun farkındaydı, bir an için duygularına yenik düşmüştü sadece. "Özür dilerim."
"Hadi otur." Jungkook burukça gülümseyerek onu masaya doğru çekiştirmiş, kendi sandalyesine oturmasını sağlamıştı. Taehyung onun elindeki kanı görünce iyice panik olmuş, Jungkook'sa gülerek bir sorun olmadığına dair güvence vermişti. Yanık kokusundan kurtulmak adına pencere ve balkon kapısını açıp masaya oturduğunda, kesik parmağında bir yara bandı vardı. Taehyung'un üzgün bakışları duvardaki saatten ayrılıp önündeki ziyafete döndü, çoktan sekiz saat olmuştu. "Yesene." dedi Jungkook kahvesinden bir yudum almadan hemen önce. Sevgilisinin bir tepki vermeden çatalı parmaklarının arasında çevirmesine dayanamamış, kendi çatalını batırdığı bir dilim çileği dudaklarına uzatmıştı. "Hadi."
Taehyung birkaç saniye boyunca onun gözlerine bakmış, ardından da gülümseyerek aralamıştı dudaklarını. Onun yemeye başlamasıyla rahat bir nefes alan Jungkook, tabağındaki pankeklerin üzerine şurup döktü. "Ee, bugün ne yapmak istersin? Sinemaya gidelim mi?"
"Saatlerimi film izleyerek harcamaktansa seni izleyerek harcamayı tercih ederim."
Taehyung'un kurduğu cümle ikisinin de bir an için duraksamasına sebep olmuş, en sonunda Jungkook'un boğazını temizlemesiyle sonuçlanmıştı. Yıllar önce, ilk randevularına çıkacakları zaman Jungkook Taehyung'a sinemaya gitmek isteyip istemediğini sormuş, yaşça büyük olansa az önceki cümlesini dillendirmişti.
Taehyung'un daha da utanıp gerilmesini önlemek için "Demek eskileri yad ediyoruz?" diye sordu tek kaşını kaldırarak. Kahve kupasını parmaklarının arasına çekti. "Sırada ne var?"
"Bu kısımda kızarman gerekiyor." diye cevapladı Taehyung burukça gülümseyerek, gülüşü birkaç saniye içinde burukluğunu kaybetmiş, yüzü aydınlanmıştı. "Jungkook!" dedi hayranlıkla, kendini tutamayıp kıkırdamaya başlamıştı. "Kızarıyorsun!"
Jungkook gülerek kaçırdı bakışlarını, boştaki elini kaldırarak Taehyung yüzünü görmesin diye siper etmişti. "Yah!" diye karşı çıktı Taehyung onun bileğini yakalayarak. "Çok güzelsin, saklanma."
"Deneyimsiz olduğumu biliyordun!" diye sitem etti Jungkook ama gülmeye devam ediyordu, kahvesinden bir yudum alıp kupayı masaya bıraktı. "Masumiyetimden faydalandın."
Taehyung ağzındaki çileği şapırdatarak yerken son derece keyifli görünüyordu. Etli, kırmızı dudakları büzülüp geriliyor, gözleri gülüşüyle kısılsa da parıltılarını saklayamıyordu. "Bunu her yerde söyleme, inanırlar."
"Bana bak," Jungkook oyunca bir tavırla ona doğru eğildiğinde Taehyung'un elleri onun yanaklarını bulmuş, ikisinin de gülüşü yüzlerinde donarken bu istemsiz hareket karşısında hiçbiri geriye çekilmek gibi bir aptallık yapmamıştı. Taehyung yavaşça yaklaştı yüzüne, aralarında birkaç santim kalana kadar durmadı.
"Taehyung." Jungkook'un kahve kokan nefesi dudaklarına çarptığında Kim Taehyung kendine gelmiş, bakışlarını yaşça küçük olanın dudaklarından ayırıp gözlerine çevirmişti. "Sırada bu yok." diye devam etti Jungkook.
Sırada olan şey Jungkook'un onu öpmek istemesi ama Taehyung'un daha çok erken diyerek onu kendinden uzaklaştırmasıydı. Sinema sırasında beklerlerken kendi aralarında flörtleşiyorlar, ardından da önceki seanstan çıkıp da bağıra bağıra spoiler veren bir adama küfür ediyorlardı. Jungkook kahramanı öldü diye ağlıyordu, Taehyung gecenin geri kalanı boyunca işaret parmağını havaya kaldırıp en vurucu sahneyi yeniden canlandırıyor ve Strange hyung'u nasıl da sevdiğini söylüyordu.
"Daha çok erken." diye fısıldayarak devam etti Jungkook.
Kendi lafının yüzüne çarpılmasıyla, burukça gülümsedi Kim Taehyung, yine de kendini geriye çekmedi. "Ah, Jungkook-ah," diye iç geçirdi sadece. Burunları birbirine sürtündü. "Geç bile kaldım."
Dudakları, geceden kalan tüm o gerginliğin buharlaşmasıyla, ikisinin de itiraf etmek istemese de orada olduğunu bildikleri mesafenin yok oluşunu kutlarcasına buluşmuş; Taehyung onu öpüşlerinin arasında sessizce ağlamaya başlarken Jungkook içinden seni bir daha asla bırakmam diye düşünmüştü.
Ama bıraktı.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro