1
ben yine üzgün dönemlerime girdim, bu halimi de sadece taekook paklar dedim. twitter'da bahsettiğim örümcek adam fiki değil bu, onu haziranda, herkesin finalleri/üniversite sınavları geçtikten sonra koyacağım ki hepimiz zevk alalım. bu koyduğum böyle çerez bir kurgu, tamamen kafamdaki düşüncelerde boğulmaktansa onları boğma adına kalkıştığım bir şey. umarım yarın kalkıp da silmem fhdghjksh kısa bir şey olacak, yorumları eksik etmeyin güzellerim. iyi okumalar :)
___________________
Saat akşamın on birini henüz geçmişken Jeon Jungkook elinde tuttuğu kalın kağıt parçasına bakmaya devam ediyordu. Taehyung'un annesinin isteği üzerine sevdiği adamdan vazgeçeli neredeyse iki yıl olmuştu; şimdi parmaklarının arasındaki düğün davetiyesi bugün Namjoon-ie hyung'u tarafından kendisine ulaştırıldığında geçen süre yedi yüz on sekiz gün değil de yalnızca birkaç saniyeymiş gibi yanmıştı canı, tepki verememişti. Düşen omuzlarını gizleyememek, davetiyeye uzanan elinin titremesi ve aşağıya doğru büzülen alt dudağı dışında bir tepki, en azından.
Min Byeongsoo & Kim Taehyung
bu mutlu günümüzde yanımızda olmanızdan mutluluk duyarız
Ağlamamıştı. Dürüst olması gerekirse ağlayamamıştı, saatlerdir ağzına ne bir lokma yemek ne de bir yudum su koyduğundan başının ağrımaya başladığını hissedebiliyordu ama Taehyung'un ondan kayıp gitmesine kendi elleriyle izin verdiği için göstermesi gereken hiçbir hayatsal fonksiyonu sergileyemiyordu. Canı çok acıyordu, iki yıl geçmiş olmasına rağmen canı Taehyung'un ilk gözyaşı yanağına damladığı an nasıl acıdıysa öyle acımaya devam ediyordu.
Sonra, kapısı çaldı.
Jungkook başta fark etmemişti, bakışları davetiyenin üzerindeki isimden ayrılmıyordu. Taehyung'un annesini dinlemeseydi belki de geçen sene o kağıt parçasında sevdiği adamın yanındaki isim onunki olurdu. Jungkook böyle çirkin bir davetiye de tasarlamazdı hem, Taehyung'un fikrinin alınmadığı öylesine belliydi ki. Ya Byeongsoo? Jungkook'un eski en yakın arkadaşı? Jungkook'un, Taehyung'la tanıştırdığı ilk arkadaşı? O nasıl göz yumabilmişti böylesine çirkin bir tasarıma?
Kapı yeniden çaldı.
Yutkunarak kaldırdı başını, bakışları duvardaki sade saati buldu. Yelkovan yarışta akrebe yetişmiş, saat gece yarısını bulmuştu; ve kapı ısrarlı bir şekilde çalmaya devam ediyordu. Zil çalıyor, kapıdaki kişi bu ona yetmiyormuş gibi çelik kalıbı yumruklarıyla dövüyordu. Genç adamın kaşları çatıldı, kötü bir şey olmuştu.
"Jungkook!"
Duyduğu sese inanamadı başta, Taehyung'un düğün gününden önceki gece onun kapısına gelmiş olması imkansızdı. Eskiden Jungkook'un da dahil olduğu ama şimdilerde sadece Kim Namjoon'la görüştüğü arkadaş grubuyla bekarlığa veda partisi düzenliyor olmalıydı Taehyung şu saatlerde, New York'un limana bakan apartmanlarından birinin altıncı katında olamazdı.
Yine de açtı kapıyı.
"Bir dakikayı çoktan kaybettik!" dedi Taehyung nefes nefese. Jungkook'un irileşen gözleri zorlukla da olsa ondan ayrılıp omzunun üzerinden arka tarafa bakmış, bozuk olduğunu bildiği asansörü bulmuştu. Uzun zamandır sadece sosyal medyada fotoğraflarını görüp Namjoon-ie hyung'undan haberlerini alabildiği eski sevgilisi ama tek aşkı karşısında dikilmekten sıkılmış gibi ona doğru bir adım attı. Üzerinde, bir eğlenceden çıkageldiğini belirten silik bir alkol kokusu, bedenini doğru oranda saran siyah bir takım elbise vardı. Gerçekten de bekarlığa veda partisini bırakıp gelmiş gibiydi.
Gerçekten.
"Taehyung?"
Taehyung onun sesini duyunca duraksadı, ellerinden biri kapının çerçevesine tutunmak zorunda kalmıştı. "Yarın evleniyorum." dedi.
"Biliyorum." dedi Jungkook.
Taehyung aralarındaki mesafeyi sıfıra indirip kollarını onun etrafına sardı, alkolün ardındaki kendine has kokusu Jungkook'un ciğerlerini doldururken yaşça küçük olan bir heykel gibi donup kalmış, tepki verememişti. "Jungkook," dedi Taehyung, ismi dudaklarından dökülürken sesi çatlamıştı, ağlamak üzereydi. "Yarın evleniyorum."
Jungkook'un parmakları Taehyung'un belinin iki yanına kondu zayıfça, çenesini yanlış bir şey yapıyor olmanın gerginliğiyle yasladı omzuna. "Biliyorum."
Taehyung iki yıldır dokunamadığı sevgilisine sarılıyor olmaya daha fazla dayanamayıp ağlamaya başlarken Jungkook onu kibarca içeri çekmiş, kapıyı kapatıp kollarındaki sevgilisini salona sürüklemişti. Duvardaki saat, gece yarısını dokuz dakika geçtiğini gösteriyordu. "Yarın evleniyorum." diye tekrarladı Taehyung Jungkook onu üçlü koltuğuna oturturken, kendisi de hemen kuruldu bacaklarının yanına. "Byeongsoo'yla."
Jungkook cevap veremedi, biliyorum dışında ne diyebileceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Taehyung bir süre daha ağlamış, duvardaki saati bulunca bakışları korkuyla iç geçirmişti. "On dört dakika kaybetmişiz, tanrım!"
"Sen iyi misin?" diye sordu Jungkook endişeyle.
Taehyung iki yana salladı başını, delirmiş gibiydi. Büyük gözleri irileşerek kanlanmış, içindeki fırtına Jungkook'un kasabasını yerle bir etmişti. "Son yirmi dört saat." dedi yaşça büyük olan yalvarırcasına. "İki gün sonra bu saatlerde senin olmayacağım Jungkook, son yirmi dört saat."
Taehyung'un onu hemen aşabileceğini düşünmemişti, yüzüğünü parmağından çıkarıp onun esmer avucuna bıraktığında sevgilisinin nasıl da kırıldığını dün gibi hatırlıyordu Jeon Jungkook, tanrı aşkına, elbette onu bir haftada unutmamıştı Taehyung. Ama iki yıl? Son dört aydır nişanlı, yarın evlenecek olan Kim Taehyung?
Senin olmayacağım.
Kendini tutamadı. Sağ eli havalanıp yaşça büyük olanın yanağını avuçladı, başparmağı elmacık kemiğine kondu da okşayamadı. Bakışlarını gözlerinden çekemedi, sen her zaman benim olacaksın da diyemedi. Nasıl derdi? İki gün sonra bu saatlerde Taehyung eşiyle beraber balayına çıkmış olacaktı, Taehyung bir başka tende nefes alıp bir başka gülümsemeye uyanacak, her geceyi bir başkasının gözlerine bakarak kapatacaktı.
Taehyung bir başkasının çocuklarına baba olacaktı.
Bunun yerine başka, çok daha doğru ve çok daha kalıcı bir şey söyledi. "Sorun değil. Ben iki gün sonra bu saatlerde de senin olacağım."
Yaşça büyük olan duyduğu şey tenine batırılan kızgın bir demir etkisi yaratmışçasına, daha da şiddetli bir şekilde ağlamaya başladı. Gövdesi hıçkırıklarıyla sarsılıyor, gözleri acısı daha fazla taşmasın diyeydi belki de ama iki güzel hilal şeklini alıyordu. "Bugünü seninle geçirmeme izin ver." dedi kekeleyerek, yalvarırcasına.
Kendini Jungkook'un kollarına atamamıştı, Jungkook onun acısını paylaşmak istercesine kollarını etrafına saramamış, sevgilisini ensesinden yakalayıp alnını omzuna yaslayamamıştı. Karşılıklı oturmaya devam etmişler, Jungkook elini onun yüzünden çekmemişti. Taehyung'un uzun parmakları Jungkook'un havadaki bileğine sıkıca sarıldı. "Son yirmi dört saatimi seninle geçirmeme izin ver, Jungkook."
Küçük olanın dudakları ağzının içine doğru kıvrıldı, Taehyung'u bu halde görmek onu hiç olmadığı kadar sarsmış ve yaralamıştı. Kalbinden geçen şey isteğini coşkuyla kabul etmek olsa da, yalnızca birkaç saniye sessiz kalıp en sonunda elini teninden ayırmak dışında bir şey yapamamıştı. "Taehyung." dedi kısık ama derinden gelen bir ses tonuyla. "Byeongsoo'yu aldatmış olursun."
"Byeongsoo seni sevdiğimi biliyor." diye karşılık verdi Taehyung. Dayanamayarak, nefes alamıyormuş gibi açtı gömleğinin en üstteki düğmesini. "Byeongsoo seni sevmeye devam edeceğimi de biliyor."
Jungkook sessiz kaldı.
"Herkes biliyor." Yeniden duvara baktı. "Yarım saat oldu bile, Jungkook."
Biliyorum, demektense alt dudağını ısırdı. "Sadece bir gün."
"Sadece bir gün." diye tekrarlayarak onayladı Kim Taehyung. "Sadece bir günlüğüne de olsa yine sev beni."
"Taehyung..." Jungkook'un dudaklarına buruk bir gülümseme yayılmıştı. "Yine?"
Yaşça büyük olan pes edercesine onun kollarına attı kendini.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro