Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

ஜBölüm 56ஜ

Jimin'le aramızda yaşanan uzun konuşmanın ardından birkaç gün geçmeden çalan kapımızda, beklenmedik bir misafir karşılamıştı bizi.

Yoongi...

"İçeri gelebilir miyim?" Ne kadar süredir onu göz hapsinde tuttuğumu bilmiyordum ama dayanamayıp yerinde kıpırdanmaya başladığında kendime gelerek derin bir nefes aldım.

"Minji nerede?" Sorum, duraksamasına neden olmuştu. Bakışlarını kaçırdı ve "Onu babasının yanına bıraktım." dedi kısık sesle. "Benimle gelmek istediğini düşünmüştüm. Bunca zaman benimle olduğu gibi bundan sonra da öyle olmak istediğini... Fakat sürekli babasının ve Taehyung'un adını sayıklayarak ağladı. Ben... Ben dayısı olarak buna daha fazla dayanamazdım..."

"Eşim evde değil. Belki de daha sonra, daha uygun bir zamanda gelmelisiniz." Ona bir yabancı gibi davranmama sinirlendiğini her ne kadar fark etsem de sesindeki sakinliği başarıyla koruyarak "Ben seninle konuşmaya geldim Jungkook. Jimin'in karşısına bu vakitten sonra çıkabileceğimi sanmıyorum." dedi. İçeri davet edip etmemek konusunda çok kararsız kalmıştım. Gözümde hâlâ tehlikeli biriydi. Evde benden ve Luna'dan başka kimse yoktu ve kötü bir şey olması durumunda Taehyung'u yanıma çağırmaya vakit bile bulamayabilirdim.

Diğer yandan ise söyleyeceklerini merak ediyordum. Benimle konuşacak neyi olabilirdi ki? Ya önemli bir konuysa?

Kendi kendime çeliştiğimden kapıda bekletmek zorunda kaldığım bedeni, sonunda pes edip eve aldım. Minnet dolu bir bakışla içeri geçtiğinde kapıyı arkasından kapattım ve salona kadar ona eşlik ettim.

Hayat ne garipti, öyle değil mi? Yıllarca içinde yaşadığın, evim dediğin ev sadece birkaç ay içerisinde bambaşka birinin yuvası haline dönüşebiliyordu. Senin kalbine girmek için yıllarca çabaladığın adam gidip kalbini tek gecede aşık olduğu birine verebiliyordu...

Yoongi de bunun farkında olsa gerek, yüzünde buruk bir tebessüm vardı. Değişmiş mobilyalara, duvar süslerine ve salonun en dikkat çeken köşe rafına doldurulmuş fotoğraflara bakarken bir zamanlar kendisine ait olan, fakat şu an yabancı kaldığı salonu adımlıyordu. 

Köşedeki rafa gidip; Jimin, Minji ve benim piknik yaptığımız o günden kalma fotoğrafımızın çerçevesini eline alırken belli belirsiz "Sevimli." diye mırıldanmıştı. Kollarımı göğsümde birleştirip, o çerçeveleri incelerken konuşmasını bekledim. Bir an önce konuşup derdini anlatsın istiyordum.

"Evlendiniz mi gerçekten?" Sorusuyla bakışlarım parmağımdaki ışıltılı alyansa kayarken "Hayır." dedim. "Henüz değil. Ama evleneceğiz." 

Yüzündeki samimi gülümsemeyle bana döndü. "Umarım mutlu olursunuz."

Başımı sallayarak teşekkür ettiğimi gösterdikten sonra üçlü koltuğa geçip oturmasını bekledim ve hemen ardından yanımdaki koltuğa çöktüm.

"Özür dilerim." diye başladı konuşmasına. Bölmek istemediğim için cevap vermedim.

"Sana yaptıklarım için, size yaptıklarım için özür dilerim. Ben kötü biri değilim Jungkook. Tabi buna benim karar vermem ne kadar doğru olur bilmiyorum ama ne yaptıysam aşkım için yaptım. Biliyorum, bu bir bahane değil ve beni haklı çıkarmaz. Yine biliyorum, bunu yaparken karşımdaki kişinin duygularını ve benim hakkındaki düşüncelerini de hesaba katmam gerekirdi ama yapamadım..." Bir süre duraklayıp dolan gözlerine engel olmak için bakışlarını tavana çevirdi ve sahte bir gülümseme kondurdu yüzüne.

"Jimin'i çok seviyordum. O kadar seviyordum ki ikimizin birlikte olmadığı bir gelecek benim için ölümden daha beterdi. Düşüncesi bile acıtmaya yetiyordu. Bu yüzden nefsime yenilip çok büyük bir bencillik yaptım. Jimin'in hayatını satın almaya çalıştım. Minji'yi kullanarak bunca zaman yanımda tuttum onu. Hesaba katmadığım bazı olaylar olmasa ömrümüzün sonuna kadar da tıpkı o zaman olduğu gibi bir aile olabileceğimizi düşündüm. Ama ben bir şey öğrendim Jungkook. Kimsenin duygularını, kalbini para ile satın alamıyormuşsun." Dayanamadı. Yüzündeki gülümsemeye rağmen yaşlar gözlerinden yuvarlanmaya başladığında kalbim sızladı. Karşımda bu şekilde ağlaması kötü hissettirmişti. Bana kendimi hatırlatmıştı.

"Bu yüzden, başta senden olmak üzere hepinizden özür dilemeden gitmek istemedim. Sana hak etmediğin şekilde davrandım. Bazen sen de gerçekten sinir bozucu ve çocuk gibi davranıyordun ama benim sana asıl sinir olma nedenim, ilk tanıştığımız gün bile Jimin'in benim yanımda olmasına rağmen sana ne kadar farklı baktığını görmemdi. Sen fark edemeyecek kadar sinirli görünsen de o her an seni kollarının arasına almamak için zor duruyor gibiydi."

"Ah evet, bazen gerçekten çocuk gibi davranabiliyorum. Katlanılmaz davrandığım zamanlar için ben de özür dilerim. Sadece hormonlarım çok dengesizdi ve ne yaptığımın farkında değildim. Ama gitmek derken ne demek istedin? Bir yere mi gidiyorsun?" Konuşmaya dahil olup onunla iki arkadaş gibi sohbet ettiğimde yüzünü az önceki sahte gülüşün yerine samimi bir gülüş kapladı.

"Ailemin yanına gideceğim Jungkook. Beni buraya bağlayan daha fazla bir şey kalmadı." Koltukta biraz öne kayarak "Ama Minji?" dedim sorar gibi. "Babasının yanında olmayı istiyor olabilir ama sen de onun dayısı ve bunca zaman yanında büyüdüğü kişisin. Seni özleyecek."

"Seninle bunca zaman yakın olabilecekken karşında yer aldığım için pişmanım." diye mırıldandı kendi kendine. Belki de duymadığımı düşünüyordu ama çok net duymuştum.

"Bizi düşündüğün için teşekkürler Jungkook. Eğer beni özlerse onunla görüntülü konuşabilirim. Ya da babasıyla birlikte oraya gelebilirler. Sonuçta babası da oraya yabancı değil." Anladığım belli etmek için başımı salladığımda "Lütfen özrümü Jimin'e de ilet." dedi. "Hoseok'la konuşup onlardan özür diledim. Böyle bir şey yaptığım için de gerçekten pişmanım. Kendi yeğenimi kaçırmamam gerekiyordu fakat bir an içimdeki şeytana uydum. Gerçekten çok üzgünüm bunun için. Ama Jimin'den özür dileyecek yüzüm yok. Bu yüzden lütfen bunu benim yerime sen yap."

Ne demeliyim bilmiyordum. İkisinin arasında kalmak istemiyordum. Jimin, Yoongi'yle o yanımda değilken konuştuğum için kızabilirdi ve ben suçlu durumuna düşmek istemiyordum. Diğer yandan ise bunu kırıcı olmayan bir dille nasıl açıklayabileceğimi düşünüyordum.

"Yoongi..." diye adını seslendim içimde yaşadığım tereddüte rağmen. "Bunu benim yapmam uygun olur mu bilemiyorum. Belki de onunla sen konuşmalısın. Bunca zaman onunla yaşadın ve ne kadar pamuk gibi bir kalbi olduğunu biliyorsun. Eminim seni dinler ve özrünü de kabul eder."

"Anlamıyorsun Jungkook." Başını olumsuz anlamda sallarken "Jimin, sevdiklerini üzenleri sandığın kadar kolay affetmez." dedi kesin bir şekilde. "Bu hayatta da en sevdiği kişi sensin ve ben seni üzdüm."

"Ama ben seni affediyorum." diye atıldım. "Bu yüzden o da affedecektir. Eminim."

"Öyle mi dersin?"

"Evet. Öyle derim." Daha birkaç dakika önce nefret ettiğim adama karşı neden şimdi böylesi bir güven beslediğimi bilmiyordum. Söylediklerinde ne kadar samimi olduğunu hissettiğimden miydi? Ya da Onun da daha fazla benim çektiğim acıları çekmesini istemediğimden mi?

Her ne nedenden olursa olsun, ne yapmam gerektiğini hissediyorsam onu yapacaktım. Bundan sonra sadece kalbimin sesini dinleyecektim.

"Hem..." diye devam ettim. "Eğer seni affetmeyeceğini falan söyleyecek olursa onunla konuşmayacağımı söylerim. Benimle konuşmamaya dayanamaz, hemen affeder." Gülmeye başladığında, dayanamayıp ben de ona katılmıştım. Ama ikimiz de şuanki saçma halimize güldüğümüzün farkındaydık...

Bu esnada Luna'nın ağlama seslerini işittiğimde, saniyesinde oturduğum yerden kalkarak aceleyle bebeğimin yanına koştum. En ufak bir ağlama sesini, en uzak yerden duyar olmuştum.

Odama girip, beşiğinde ağlayan minik kızımın yanına ilerledim ve altındaki battaniyesiyle minik bedenini yavaşça kaldırıp kucağıma alırken, "Kızım..." diye seslendim ona. "Efendim miniğim. Ne oldu? Jimin babayı mı özledin sen bakalım? Ama Jimin baba işini halledip hemen geri gelecek kızım. Ağlama, ağladığını duyarsa çok üzülür." Söylediklerimi anladığından mı yoksa onunla konuşup, ilgilendiğim için mi bilmiyorum ama ağlamayı kesip dikkatle yüzümü incelemeye başlamıştı. Burnumu, yavaşça burnunun ucuna dokundurup geri çekildim ve gülümseyişini izledim.

"Baba de kızım. Belki baba dersen Jimin baban da hemen gelir."

"Gerçekten birkaç günlük bebeği mi konuşturmaya çalışıyorsun?" Arkamdan gelen sesi işittiğimde irkilerek odanın kapısına doğru dönmüştüm. Ona dönmemle, kapı eşiğine yaslanmış olan Yoongi'nin bakışları da Luna'ya kaymıştı ve bir "Vay canına..." nidası dökülmüştü dudaklarından. "O cidden Jimin'e benziyor ve cidden, cidden çok güzel." İzin ister gibi gözlerime baktığında başımı sallayarak onayladım. Birkaç adımda yanıma gelip daha yakından baktı kızıma.

"Merhaba güzellik. Senin adın ne?" diye sorduğunda "Luna." diye onun yerine cevap verdim. Yoongi bu ismi kendi kendine tekrarladı. "Luna, Luna... Tanıştığımıza memnun oldum Luna. Dikkatli ol olur mu? İleride peşinde çok fazla kişi koşacaktır eminim ki. Onlara yüz verme sakın."

"Kucağına almak ister misin?" diye sordum dikkatle onu incelemeye devam ettiğini fark ettiğimde.

Şaşkınlıkla bana dönüp "Alabilir miyim gerçekten?" dedi. Tereddüt etmeden başımı olumlu anlamda salladım. 

Bebeğimi kucağına bırakırken Yoongi heyecanlı görünüyordu. Nedenini bilmiyordum. Sorgulamadım da. Sadece onunla daha yakından tanışmasına izin verdim. Belki böylece benden sonra kızıma da kendini affettirebilirdi. 

"Bu kadar güzel olacağını düşünmemiştim. Hamileliğini cidden hafife almışım. Çok şanslısın Jungkook. Sen tam da Jimin'in ihtiyacı olan kişisin."

"Senin yaşadıklarını yaşamak istemezdim. Ben de sana bunları yaşattığım için üzgünüm. Sen de beni affedebilecek misin?" Bir süre gözlerimin içine bakarak söylediklerimi kafasında tarttıktan sonra "Sorun değil." dedi. "Sonuçta tüm bunların başında benden haberdar değildin ve ben de Jimin'in kalbine sahip değildim. Eğer ilk görüşte o kalp sana attıysa demek ki bir bildiği vardır. Buradaki tek haksız taraf benim."

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır, hayır değilsin. Kimse tamamen haklı ya da tamamen haksız değildir. Sen de kendince haklısın, biz de kimine göre haksızız. Dünyanın kuralı bu." Luna'yı yavaşça geri kucağıma verirken "Teşekkür ederim Jungkook." dedi. "Gerçekten bana ikinci bir şans tanıdığın için, kızınla tanışmama izin verdiğin için ve Jimin'le konuşmam adına beni cesaretlendirdiğin için teşekkür ederim."

"Çok fazla teşekkür ediyorsun." diye huysuzlandım yalandan. "Artık teşekkür etmeni istemiyorum." Sadece güldü. Ardından ben onun, küçük kızım da benim gülüşüme güldü.

Pekala... Sanırım artık her şey eskisinden daha güzeldi...

ஜ•ஜ

Planlamaları yaptım ve 4 bölüm içinde bu kitabı artık bitiriyoruz gençler. Benden istediğiniz birkaç bir şey vardı, onları yapmaya çalışacağım teker teker. Ardından aklımda başından beri planladığım finalle bitireceğim.

Ayrıca bir düğün bölümü de yapmayacağımı belirtmek isterim. Evlenmiş olduklarından bahsedeceğim ama bir düğün günü olmayacak.

Özel bölüm falan gelir mi bilmiyorum bu yüzden başından beklentiye girmeyin derim. Ama hemen de öyle üzülmeyin çünkü sizden bu kadar kolay kopmak istemiyorum ve bu kitap biterken yeni bir JiKook daha yayınlayacağım. Mpreg olmayacak ama yine klişelerin içinden klişe yıktığım bir kurgu olabilir. Yine doğaçlama gideceği için kesin konuşamıyorum.

Ve elbette bu kitabı, ithaf sözüm olan birine ithaf edeceğim sonunda 🖤

Ya bir şey soracağım. Hazır sayımız tekrar azalmışken sahurcu tayfa için bir sohbet bölümü açsam da eski günlerdeki gibi sohbet mi etsek? Yapsam kaç kişi katılır yine?

Eğer katılım olursa, en azından üç beş kişi, saat 00.00 gibi yayınlarım bölümü.

O zaman şimdilik söyleyecek bir şey gelmiyor aklıma başka. Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın~

-Bunny 🐰

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro