Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

ஜBölüm 48ஜ

Gözlerim yavaşça aralanırken hissettiğim ilk şey bir ağırlık, gördüğüm ilk şey ise başımın altından geçip önüme doğru uzanan bir kol olmuştu.

Bana arkamdan sarılmış bedenin ve yastık olarak kullandığım kolun sahibini biliyordum. Bu gözlerimi huzurla tekrar kapatıp gülümsememe neden oldu birkaç saniye. Ardından karnımın üzerinde duran eline tutunmuş elimi çektim ve havaya kaldırarak biraz gerindim.

Yarın bizim günümüz olacak...

Bugünün özelliği neydi o kadar çok merak ediyordum ki benimle sarmaş dolaş uyuyan Jimin'i uyandırıp da sormamak için kendimi zor tutuyordum.

Derin bir iç çekip kıpırdanarak sırtüstü döndüm ve başımı yanıma çevirip sevdiğim adamla burunlarımızın değmesine izin verdim. Düzenli verdiği nefes çeneme çarpıyor, ona gittikçe daha çok sokulmam için beni tetikliyordu.

Elimi yanağına yerleştirerek baş parmağımı göz altlarında ve elmacık kemiklerinde gezdirdim. Pürüzsüz teni resmen parmağımın uyuşmasına neden olacak kadar güzel hissettiriyordu. Tıpkı eşsiz dokuya sahip, yumuşak bir kumaşı ellemek gibiydi.

Gözlerim, uyuduğu için biraz büzülmüş ve öne çıkmış dolgun dudaklarına kayarken yutkunmuştum. Küçük bir öpücük çalmak amacıyla başımı biraz daha ona kaydırıp dibine kadar girdim ve dudaklarımı onunkilere yaklaştırdım.

Fakat son anda durmuş, bundan vazgeçerek dudaklarımın rotasını okşadığım yanağına çevirmiştim. Tam elmacık kemiğinin üzerine kuş tüyü hafifliğinde bir öpücük bıraktım. Bunun benim için yetersiz olduğuna karar verdiğimde ise daha derin öptüm o yanağı. Tenini soluyarak, uzunca tuttum dudaklarımı orada.

"Jungkook..." Kulağıma dolan kısık sesli mırıldanma, yavaşça geri çekilmeme neden olurken gözlerimi kapalı gözlerine çevirdim ve alnımı alnına yaslayarak "Efendim sevgilim." diye mırıldandım. Sesimi duymayı bekliyormuş gibi gevşeyen yüz hatlarının ardından uykulu gözleri yavaşça aralandı.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu sersemlemiş bir şekilde. Yanağındaki elimi çene hattı boyunca sürükleyip dudaklarına değdirdim. Ardından arsız bir gülümseme takındım. "Sevgilimi seviyorum."

Gözleri huzurlu bir şekilde tekrar kapanırken belli belirsiz mırıldandı: "Saat kaç?"

Sorusuyla uzanıp arkamda kalan telefonu aldım ve kilit ekranından saate bakıp "Dokuz buçuk." dedim. Bunu söylememle gözlerini tamamen açması, yataktan fırlaması bir oldu.

"Bir sorun mu var?" diye sordum. Uyku mahmuru gözlerini ovuştururken üzerindeki yorganı kenara itti. "Hayır, sadece biraz geç kalkmışız."

Yataktan kalkıp odadaki banyoya girdiğinde "İyi de, her zaman geç uyanıyoruz zaten." demiştim; suyun sesi benim sesimi kapatmadan hemen önce.

Omuz silkip tekrar arkama döndüm ve telefonumu elime aldım. Gelen bildirimlerde göz gezdirirken suyun kesildiğini, kapının açıldığını ve kapandığını, Jimin'in üzerini değiştirmeye başladığını işitebiliyordum.

Çok arayıp soranım olmadığı için uygulamalardan gelen bildirimlerde kısa sürede göz gezdirmiş, telefonun ekranını kilitleyip yanıma bırakmıştım.

O esnada yatağın aşağı doğru çöktüğünü hissettim. Tam arkamı dönecektim ki Jimin bana arkamdan sarılıp başını omzuma koydu. Kollarını, kollarımın üzerinden sarıp beni sıkı sıkı kucaklarken merakla gülümseyen yüzüne dönmüştüm.

"İyi ki doğdun." dedi ve ellerinden birini göz hizama kadar kaldırarak avucunu açıp; altın, ucunda küçük bir anahtarın asılı olduğu kolyeyi gözlerimin önünde sallandırdı.

Kolyeye hayranlıkla bakarken avuçlarımı açmış, kolyenin altına tutup bana vermesini beklemiştim. Fakat o kolyeyi bana vermek yerine biraz geri çekilip boynuma takmıştı. Saçlarımın arasını öptükten sonra tekrar az önceki gibi sarıldığında, beni saran kollarına sıkı sıkı tutundum.

"Bugün doğum günüm olduğunu unutmuşum." diye mırıldandım yavaşça gözlerimi kapatarak. "Çok teşekkür ederim. Seni seviyorum."

"Sen sadece sonbaharı getirmekle kalmıyorsun sevgilim. Sen sonbaharsın. Son baharımsın. Artık ölene kadar birlikte olacağız. Sen, ben ve kızımız. Sana söz veriyorum..."

ஜ•ஜ

Boynumdaki kolyeyle oynamaktan kahvaltıma odaklanamazken "Bu akşam, yemek için, Yoongi hepimizi pastaneye davet etti." diyen Jimin'in sesi başımı merakla kaldırmama neden olmuştu. Taehyung benim aksime sevinçle gülümserken, ben tek kaşımı kaldırmış "Neden?" diye sormuştum.

Jimin umursamaz bir şekilde omuz silkti. "Büyük ihtimalle hatasını anlamış, özür dilemeye karar vermiştir. Yoongi'nin göstermese de çok hassas bir yapısı var. Sivri dilli olduğuna bakma."

Kollarımı göğsümde bağlayarak "Biraz daha övsene ya, bekliyorum." diye sitem ettim. Benim yanımda resmen eski sevgilisini yüceltiyordu.

"Jungkook, Yoongi ne olursa olsun benim arkadaşım ve onu arkadaşım olarak seviyorum. Tamamen 'arkadaş' bakımından."

Sinirle göz devirip, dilimi yanağımın içinde yuvarlayarak yemeğime döndüm tekrar. Jimin ise sessiz kalmayı tercih etmişti; sessizliğime karşı.

"O zaman ben Hoseok'u da arayıp haber vereyim, akşama pastaneye gelsin." diye heyecanla telefonuna sarılan Taehyung'u görmezden gelip "Pastanede de akşam yemeği mi düzenlenirmiş?" diye yakındım. "Ne yapacak, Hansel ve Gretel masalındaki cadı gibi şeker ve tatlıyla mı besleyecek bizi?"

Elindeki çubuklarla önümdeki yemeği işaret etti Jimin. "Çok konuşma da yemeğini ye. Bekliyorum, yarım saattir bir lokma almadın ağzına. Bebeğimiz de senin yüzünden aç kalacak."

Pilavdan bir kaşık aldım ve ona göstere göstere ağzıma tıpık çiğnemeye başladım. Memnun bir şekilde gülümsedi, kendi yemeğine döndü.

Biz birbirimize meydan okur gibi bakıp yemeğimizi yemekle meşgulken, "İşi mi var acaba? Cevap vermiyor." diye kendi kendine sayıklayan Taehyung elindeki telefonu yanına bırakıp merakla bize dönmüştü.

"Eee Jungkook, bugün evimize gidip son halini görelim mi?" Onu geçiştirmek için "Hı hı," diye mırıldandım ve yemeğimi yemeye devam ettim. "Yha! Bak beni geçiştirme velet."

"Tamam lan tamam!" diye çıkıştım sesimi yükselterek. Ardından "Gideriz." diye sakin bir şekilde devam ettirdim cümlemi.

"Sen hyunguna mı bağırdın az önce? Bana bak senin dilini kökünden sökerim çocuk." Sözlerine ithafen, biraz da alayla, ona karşı dil çıkardım.

Sinirlenerek yanındaki peçeteyi bana fırlattığında ise gülmeye başladım. Taehyung da yine bana katıldığında, "Çocuk gibisiniz." diyerek onaylamazca başını salladı Jimin. Ve sessizce yemeğini yiyip bize karışmamaya karar verdi.

ஜ•ஜ

Sabah Taehyung'un zoruyla eski evimize gitmiş, uzunca süre orada vakit geçirmiştik. Çoğu şey değişmiş olsa da o ev hâlâ iyi kötü anılarımı hatırlatabiliyordu bana. Belki de, şu an boyanmış olsa dahi, her şeye şahit olmuş duvarlar anlatıyordu geçmişi bize; sadece ikimizin duyabileceği bir tonda.

Sadece dört ay. Sadece dört ayda kurulabilecek en sıkı dostluğu kurmuştuk. Sonra benim için gitmişti yanımdan, bana verebileceği en güzel hediyeyi vermişti. Bana Jimin'i vermişti. Eğer o beni bilerek bırakıp gitmeseydi belki de Jimin bana hiç alışamayacak, kalbine kabul etmeyecekti...

Şimdi ise iyiydik. Üstünde, biten yemeğin ardından, tatlının servis edilmesi için hazırda bekleyen tabakların olduğu genişçe bir masaya oturmuş bekliyor ve sohbet ediyorduk. Taehyung hariç. O bize katılmak yerine sabahtan beri saat başı aradığı ama bir türlü ulaşamadığı sevgilisini, merak ve telaşla, sıkılmadan aramaya devam ediyordu. Onun için endişelendiği açıktı.

Elimi elinin üzerine koyarak "Meşguldür. İşi bitince mutlaka sana döner." diye sakinleştirmeye çalıştım en yakın arkadaşımı. Ağlayacak gibi duran yüz ifadesiyle bana dönmüş, dudaklarını birbirine bastırıp başını onaylar şekilde sallayarak elindeki telefonu masaya bırakmıştı.

Birden pastanedeki ışıklar söndüğünde telaşla etrafıma bakındım ve karanlıkta bir şeyler görmeye çalıştım. O esnada gözlerim, elinde büyükçe bir pastayla bana doğru gelen ve doğum günü şarkısı mırıldanmaya başlayan Jimin'i buldu. Mum ışığının aydınlattığı yüzüne eşlik eden sesi bir ilahi gibi doluyordu kulaklarıma. Jimin'in şarkısına masadaki Taehyung ve Minji de eşlik ederken Yoongi sadece alkışlayarak katılmayı tercih etmişti onlara.

Utandığım için elimle yüzümü kapatmamak için kendimi zor tutuyordum. İlk defa biri doğum günümü kutluyordu, sürprizlere alışık değildim.

Önüme koyulan pastayla gözlerimi kapatıp, içimden Jimin'le sonsuza kadar mutlu olmayı diliyorum, diye geçirdim ve mumların hepsini tek nefeste söndürdüm.

Masadaki herkesin beni alkışladığı sırada Yoongi kalkıp ışıkları geri açmış, tezgahın arkasından bir bıçak getirerek bana doğru uzatmıştı. Yüzündeki garip gülümseme dikkatimi çekerken ben de ayağa kalktım ve elindekini yavaşça alıp pastaya, ortasından başlayan bir kesik attım.

İlk dilimi kesip, kendi tabağıma koyarken Taehyung'un bıçağı benden almasına ve diğer dilimleri kesmesine izin vermiştim. Heyecandan kalbim çıkacakmış gibi atarken "Teşekkür ederim." dedim, masadaki herkesin duyabileceği bir şekilde. "Benim için gerçekten büyük sürpriz oldu. Hepinize teşekkürler."

Minji, bir şey hatırlamış gibi heyecanla sandalyesinden kalktı ve pastanenin mutfağına gitti. Dönerken ise elinde yaldızlı bir paket vardı.

Hızlı adımlarla yanıma gelip, elindeki büyük paketi bana doğru uzatırken parmağını dudağına götürdü ve sessiz olmamı işaret etti. "Bu bir sır."

Bana burada açmamı istemediğini anlatmaya çalıştığını kavrayınca paketi bir kenara koydum ve teşekkür ederek eğilip sarıldım küçük bedenine.

Geri çekildiğimde Taehyung omzuma dokunarak ona doğru dönmemi istemişti. İsteğini yerine getirip tüm bedenimi ona çevirdim ve bana doğru uzattığı hediye kutusunu kavradım.

Göz kırpıp "İhtiyacın olacak." demiş, boynuma sarılmıştı. Kutuyu, Minji'nin hediyesinin yanına bırakırken sarılışına karşılık verdim ve "Teşekkür ederim dostum." diye mırıldandım.

Geri çekilip herkes gibi yerime yerleştiğimde, Yoongi'nin ayağa kalkmasıyla çatalıma doğru giden elim durmuştu.

"Eh, herkes hediyesini verdi sanırım. Benim de küçük bir hediyem olacak." Merakla kaşlarım havalanırken Yoongi az önce bıçağı getirdiği tezgahın arkasından bir şeyler aldı ve tekrar masaya doğru ilerlemeye başladı. Bu esnada gözlerim, elinde tuttuğu pembe çiçekli kutuya kaymıştı. Bu tıpkı benim kutuma benzeyen bir kutuydu.

Hayır hayır, benzeyen değil. Bu benim kutumdu. Yaklaştıkça daha çok belli olan, o gün sıkarken üzerine bıraktığım parmak çukurlarından anlamıştım.

Sandalyemin geriye doğru kaymasına neden olacak kadar hızla yerimden kalkarken, kocaman açılmış gözlerimle yanıma kadar gelişini ve masada, tam karşımda duruşunu izledim

"Sevgilimin evine kadar girdin, sesimi çıkarmadım..." diye söze başladı, herkes şaşkınlıkla tıpkı benim gibi sessiz kalırken.

"Onunla samimi oldun, sevgisini kazandın ve ben sesimi çıkarmadım. Bana kafa tuttun, sesimi çıkarmadım. Bu yetmezmiş gibi onunla baş başa Goyang'a gittin yine sesimi çıkarmadım. Sonra sevgilimin odasında bunu buldum..." Her sevgilim deyişinde bastırdığı sözlerinin sonunda elindeki kutunun kapağını açtı ve içindeki ultrason görüntülerinin masaya dökülmesine izin verdi.

"İşte o an tüm taşlar yerine oturdu. Sevgilimi ayarttığın yetmezmiş onunla yatıp, bir de elinde tutmak için imkansızı başararak hamile mi kaldın? Nesin sen, ucube?" Jimin sinirle yerinden kalkıp uyarır gibi "Yoongi!" diye sesini yükseltse de Yoongi onu görmezden gelmiş, ellerini masaya çarparak koyup bana doğru eğilmişti.

"Konuşsana! Cevap versene! Sevgilisi olan bir adamla yatacak ve hamile kalacak kadar mı aşağılık birisin? Git de başka yerlerde sürt!" Titreyen bacaklarım beni daha fazla taşıyamayınca, dolan gözlerimle birlikte yavaşça arkamdaki sandalyeye çökmüştüm. Kalbim bu ağır sözlerle sıkışırken ağlamamak için zor tutuyordum kendimi.

Umutla Jimin'e döndüm. Onun bir şey söyleyeceğine emindim. Sessiz kalamazdı.

Kalmadı da. "Yoongi, Minji'nin yanında düzgün konuş!" diyerek onu omzundan itti ve kendine gelmesi için masada oturan küçük kızı işaret etti.

Onun da bu yüzden büyük bir olay çıkarmadığını, kendini tuttuğunu fark edebiliyordum fakat yanaklarımdan, bilinçsiz olarak kaymaya başlayan yaşlara da engel olamamıştım.

Pastanenin kapısının açıldığına dair bir ses duydum o esnada. Ardından Minji'nin heyecanla "Baba!" diye bağırıp masadan atlayarak koşuşunu.

Yoongi de dahil herkes bir sessizliğe büründüğünde merakla gelen kişiye döndüm. Bulanık görüş açım gözlerimi kırpıştırdıkça netleşirken, Minji'yi kucaklayan ve "Kızım." diye ona özlem dolu bir sarılış bahşeden adam, dilimi yutmama neden olmuştu adeta...

ஜ•ஜ

Arkadan bir fon müzik: DIN DIN DIIIIIIIN

MDLFLFMSLFLGLRKFLGLDLFLDL

Off bu bölümü yazmak için resmen kitabın başından beri bekliyordum. Kontrol etmedim ama umarım istediğim gibi olmuştur. Bu bölüm tahmin istemiyorum LÜTFEN TAHMİN YAPMAYIN

Bildiğiniz zaman tüm kurguyu değiştiresim geliyor sonra :d

Kitabın ortalarındayken bir kişi doğru tahminde bulunmuştu. Doğru tahmin edenin kim olduğunu diğer bölüm söylerim. Bildiğinde benim bile ağzım açık kalmıştı vallahi

15 tatil boyunca aktif olup bu kitabı bitirmeye çalışacağım. Umarım yanımda olursunuz. Motivasyona ve gaza ihtiyacım var yazmak için.

Desteklerinizi bekliyorum, sizleri seviyorum veeeee

Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın~

-Bunny 🐰

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro