Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

ஜBölüm 39ஜ

Dün, hayatımda geçirdiğim en güzel gündü diyebilirim. Ve her güzel şey gibi bu da son bulmuş, yerini bir başka sabaha bırakmıştı.

Kalktığımda Jimin'i yatağında göremediğim için başta endişelensem de, odamızın değiştiği haberiyle geldiğinde az kalsın sevinçten havalara uçacaktım. Alelacele toparlanıp çantaları görevliye taşıttıktan sonra ilk işimiz kahvaltı salonuna inmek olmuştu. Kahvaltının hemen ardından ise odaya geri dönmüş, ne yapacağımıza karar veremediğimizden dolayı öğlene kadar kafa dinleme zamanı ilan etmiştik.

Jimin yatak başlığına yaslanmış, elindeki telefonla uğraşırken; ben de onun göğsüne uzanmış şekilde yanımda getirdiğim çocuk gelişimiyle ilgili olan dergiyi okuyor, önemli gördüğüm kısımların üzerini fosforlu kalemle çiziyordum. Arada bir de gözlerimi kapatıp, saçlarımda gezinen parmakların rahatlatıcılığını daha çok hissetmeye çalışıyordum.

İki günde hayatım düzene girmişti resmen. Her gün daha çok battığım bataklıktan sonunda kurtulmuş gibiydim. Kötü günler ona duyduğum güvenle son bulmuştu. Sadece bir parça umutla buralara geldiğimi bilmek, çok çalıştığım bir sınavda başarılı olmakla eş değerdi.

Başımı kaldırıp, gözleri telefonda olan bedenin belirgin çene hattında gezdirdim bakışlarımı. Ardından küçük bir kedi gibi burnumu o çizgi boyunca sürterek kulağının hemen altına minik bir öpücük bıraktım.

Bedeni birden kasıldığında ve nefesinin kesildiğini fark ettiğimde kaşlarım havalanmış, yüzümde şeytani bir gülümseme oluşmuştu. Elimdeki kalemi derginin arasına koydum ve dergiyi bir kenara kaldırdım. Ardından uzandığım yerden biraz doğrulup kollarımı Jimin'in boynuna doladım.

"Ne yapıyorsun Jungkook?" Sorgulayıcı bakışları üzerimde gezinmeye başlayınca "Bir şey deniyorum." dedim ve bu defa biraz daha yukarı çıkıp kulağının arkasına doğru dudaklarımı bastırarak derin bir öpücük bıraktım. Elleri birden belime dolandığında ve boğuk bir şekilde inlediğinde zafer kazanmış gibi kıkırdamıştım.

"İşte buldum." diye fısıldadım kısık sesle. Ardından aynı noktaya minik öpücükler armağan etmeye başladım.

"Neden bu kadar yaramazsın?" Tahrik olmuş sesiyle derinden gelen sorusu öptüğüm noktanın üzerinde olan dudaklarımın gülümserken gerilmesine neden olmuştu. Biraz daha ileriye giderek aynı noktaya dilimi değdirmeye başladığımda bedenimi birden çekti ve ben kendimi bir bebek gibi onun kollarının arasında uzanır vaziyette buldum.

Masum bakışlar atarken inandırıcı olması için kipriklerimi kırpıştırmıştım. Dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi. Ardından "Seni yememem için bana bir sebep söyle." dedi sevimli bir şey görmüş gibi parlayan gözleriyle. Aslında şu an sevimli göründüğüme emindim...

"Hamileyim." dedim ve sırıttım. Bir süre bu bahanemi aklında tarttı. Fakat sonunda başını olumsuz anlamda salladı. "Geçerli değil."

Birden üzerime atıldığında ve başını boynuma gömüp yaptıklarımın acısını çıkarmak ister gibi huylanmama neden olan gıdıklayıcı ısırıklar bırakmaya başladığında, kahkaha atmaktan alamamıştım kendimi. Kollarından kurtulmak adına debelendim fakat buna izin vermeyip bedenimi daha çok kendine çekmişti.

"Jimin dur." dedim kahkahamı durdurmaya çalışırken. "Gülmekten karnım ağrıyacak, yapma." Beni duyarak ısırmayı bıraktığında, nefessiz kaldığım için derin derin soluklanmıştım. Fakat buna bile izin vermeyip bu defa boynumu öperek soluğumu kesti.

Başımı istemsiz olarak geriye attığımda ve ona daha çok yer açtığımda ise gülen taraf o oldu. Fakat istediğimi bana vermeyip, kısa sürede geri çekilmişti.

Nefes nefese ona dönüp birden ciddileşen yüz ifadesine baktım. "Bu kadar sancı normal mi Jungkook? İnternetten araştırdım ve hamilelikte sancı için pek de güzel şeyler yazmıyor."

İlgili sorusuyla kucağından doğrulurken elimi yanağına koydum. "Unutma. Ne kadar hamile olsam da vücudum hâlâ bir erkek vücudu. Karnımda gelişen ve büyüyen bir bebek var. Doğal olarak iç organlarım bunu anormal karşılıyor. Ayrıca benim zaten düşük riskim de diğer hamileliklere oranla yüksek."

Kaşları birden çatılırken "Ne?" diye mırıldandığında telaş yapmaması için "Ama merak etme..." diye atıldım. "O kadar şey atlattım ve kızımız hâlâ iyi. Bizi kolay kolay bırakmayacağını kanıtladı."

Hiç beklemeden başını göğsüme gömdüğünde ve belime sarılarak karnımı okşamaya başladığında içim gitmişti. İlgisi beni öldürmeye yeterdi.

"Doktora gidelim Jungkook. Kızıma bir şey olmasını istemiyorum. Ne olur doktora gidelim ve almamız gereken tüm önlemleri alalım." Burnumun ucuna değen saç tutamlarını düzlerken "Almamız gereken tüm önlemleri biliyorum." diye mırıldandım. Merakla doğrulduğunda ve gözlerime baktığında bakışlarıyla ne demek istediğini anlamıştım.

"Sen yanımda olduğun sürece o da bizi bırakmayacak. Bundan eminim." Gözlerini kapatarak yanağını, yüzündeki elime yaslayınca ağlayacak duruma gelmiştim. Hormonlarım zaten her şeyi bana bayağılaştırarak sunarken bu hareketleri kaldırabileceğim türden değildi. Şu an karşımda aşık olduğum melek vardı.

"Jimin..." diye mırıldandım yaşaran gözümden bir damla gözyaşı kayarken. Devamını getiremeden sustuğumda korkmuş bir yüz ifadesiyle ıslanmış yanağımı sildi. Ardından "Neden ağlıyorsun?" diye sordu. Ve titreyen sesiyle ekledi; "Ağlama."

Kollarımı boynuna doladığımda, başta hazırlıksız yakalansa da hemen toparlanıp karşılık vermişti. Sakinleşmek ve kalbimin hızını yavaşlatmak için bir süre bekledim. Bu esnada derin derin soluklanıyordum ve her nefes alışımda o mentollü koku ciğerlerime doluyordu. Tüm bedenimin onun kokusuyla kutsanmasını isteyen tarafım hırçınlaşmaya başlamıştı. Fakat buna şimdilik izin vermemek için elimden geleni yaparak kollarımın arasındaki bedenin kulağına doğru "Sanırım, ailemi görmek istiyorum." diye fısıldadım. O yanımda olduğu sürece geçmişte neyin yaşandığı umrumda değildi. Sadece onun için geçmişe kör olabilirdim. Bu yüzden ailemi görmeye ihtiyacım bile yoktu fakat içimdeki merak duygusunu bastıramıyordum.

"Sen emin olana kadar bekleyebiliriz." Bir elimi ensesindeki saçlara daldırırken boynundaki başımı yavaşça kaldırdım ve geri çekildim. Ardından tam gözlerinin içine baktım.

"Görmek istiyorum. Eminim."

ஜ•ஜ

Jimin kullandığı arabayı yavaşlatarak, geldiğimiz adresin önündeki park alanına park ederken dikkatle çevremi süzmüştüm. Karşımda üç tane kocaman, yüksek bina vardı. Binaların arasında kalan geniş bir alan görünüyordu ve bir çok çalışan mola saatleri olduğu için dışarıdaydı.

Boğazlı kazağımın yakasını, üzerime çöken hararet nedeniyle çekiştirirken gerginlikle dizimi sıktığım, stresten soğumuş olan elimin üzerinde kalbimi ısıtacak kadar sıcak bir el hissettim. Camdaki bakışlarım yavaşça yanımdaki bedene kaydı. Ardından yüzündeki güven verici gülümsemeye.

İçimdeki heyecan yavaşça kaybolurken, o gülümsemenin ait olduğu dudaklar alnıma değince huzurla kapattım gözlerimi. Ve sadece yanımdaki meleklerin varlığına odaklanmaya çalıştım.

"Yanında olacağım, merak etme." Başımı olumlu anlamda salladım ve sözlerinden güç alıp, ciğerlerime derin bir nefes çekerek arabadan indim.

Adımlarım direk olarak, kendinden emin şekilde, en sondaki binaya yönelmişti. Sanki burayı ezbere biliyormuş gibi ilerliyordum.

Ya da sadece yanımda yürüyen ve sıkı sıkı elimden tutmuş olan sevdiğim adam sayesinde kendimde bulduğum cesaret kırıntılarıyla, attığım her adımın ucu bu binaya ulaşmıştı...

Binadan içeri girer girmez direk girişteki danışmanın yanına gittim. Burada herhangi bir çalışan değildim ve cam bariyerleri geçmek için kimlik kartım yoktu. Bu nedenle önce sormam gerektiğinin farkındaydım.

"Buyrun, kim için gelmiştiniz?" Yüksek masanın arkasından bana seslenen sarışın kıza dönerek "Kim Namjoon ve Kim Seokjin için gelmiştim." diye atıldım sesimin titrememesi adına üstün bir çaba sarf ederken.

Kız başını olumsuz anlamda salladı ve "Burada söylediğiniz kişiler mâlesef yok." dedi net bir şekilde. Sözleri kaşlarımı çatmama neden olurken, kabullenmeyerek karşı çıktım. "Nasıl? Emin misiniz? Bana verilen adrese göre bu binanın on üçüncü katının onlara ait olması gerekiyor."

Bilgisayardan bir şeylere baktıktan sonra başını olumsuz anlamda sallayarak bana döndü. "On üçüncü kat Pinkberry'nin sahibi Kim Yugyeom'a ait."

Umutsuzca omuzlarımı düşürdüğüm esnada yanımda beni bekleyen Jimin öne atılmış, "Kim Yugyeom müsait ise görüşmemiz mümkün mü?" diye sormuştu. Avucumun arasındaki elini sıkıp bana bakmasını sağladım ve ne yapmaya çalıştığını sorar gibi gözlerimi büyüttüm. Fakat o sadece başını aşağı yukarı sallayıp tekrar, onu onaylayarak telefonu eline alan kıza döndü.

Jimin'in amacını henüz çözememiştim. Yine de sessiz kaldım ve etrafımı seyretmeye koyuldum.

Burası sanki küçük bir moda dünyasıydı. Her katta ayrı bir şirket, her şirkette kendi ekmeği için çalışan onlarca çalışan bulunuyordu. Kıyafetler, ayakkabılar, takılar ve belki daha bir çoğu... Her gün yeni bir şeyler üretmek için çabalıyor, zamanlarının çoğunu belki de burada geçiriyorlardı. Büyük olsa da samimi görünmüştü gözüme. Çalışanlar arasında inanılmaz bir uyum vardı.

Daldığım alemden beni çekip çıkaran Jimin'in peşinden sürüklenerek cam bariyerden geçtim ve son anda yetiştiğimiz asansöre binip, on üçüncü kata basışını izledim. Ardından merakla ona çevirdim bakışlarımı.

"Kim Yugyeom ile görüşmek de nereden çıktı?"

"Pinkberry, çalışmak için geldiğim ajansla iş birliği yapıyor. Bunu bahane ederek görüşme ayarladım çünkü ailen hakkında bir şeyler biliyor olabilir." Başımı olumlu anlamda salladım ve asansörün istediğimiz kata çıkmasını bekledim. Jimin haklı olabilirdi. Bana verilen adrese göre ailem burada olmalıydı ve şirketi sattılarsa bundan, satın alan kişinin mutlaka haberi olurdu.

Yani, en azından ben öyle umuyordum...

ஜ•ஜ

Uykum var :(

Bölümü dün tamamlayacaktım ama dün de tüm gün uyudum. Son zamanlarda çok fazla uyuyorum, bu benim için hiç iyi değil. Bölümde de yazım hatam falan varsa görmezden geliverin...

Yugyeom hikayeye beklenmedik bir giriş yaptı. Sizce neler dönüyor?

Ben de tam oturtamadım aslında ama en kısa zamanda oturtmaya çalışacağım.

Sık sık yeni bölüm görmeye alıştığınız için bölüm atmadığım aralıkların uzun geldiğinin farkındayım. Üzgünüm ama sürekli bölüm yazmaya vaktim olmuyor mâlesef. Vaktim olsa bile yazmak için kullandığım düşünme yetimi kaybediyorum...

Çok az kaldı, 50K olacağız. Bu bölümü 50K olduğumuzda atmak isterdim ama sanırım kaçıracağım :(

Neyse, bir sonraki bölüme kadar sağlıcakla kalın~

-Bunny 🐰

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro