ஜBölüm 38ஜ
Önümdeki çok pişmiş eti chopstick ile kavradım ve yavaş hareketlerle ağzıma götürdüm. Jimin, acıktığım için beni güzel bir mekana getirmişti. Kendisi gibi güzel bir manzaraya sahip mekanda, cam kenarında oturmamıza rağmen tüm yemek boyunca küvette yaşadığımız şehvet dolu dakikaları düşündüğümden fazlasıyla dalgındım. Bu yüzden ne dışarıyı izlemeyi akıl edebilmiştim, ne de başımı tabağımdan kaldırıp karşımdaki bedene bakabilmiştim.
Öpüşmeden sonra daha ileriye gitmemiş, birbirimizin saçını şampuanlayarak ve sırtını lifleyerek kısaca yıkanıp çıkmıştık. Fakat o kısa süreyi hiçbir şeye değişmezdim. Daima benimle kalan bir anım olsun istiyordum. Kötü anılarımın, güzelleriyle silinebileceğine yönelik umudum bu şekilde artıyordu.
"Ne için gülüyorsun?" Jimin'in sorusuyla kendime gelerek silkelendim ve yüzümdeki gülümsemeyi yok ettim. Ardından "Gülmüyorum." dedim düz bir şekilde.
Bir süre gözlerimin içine baktıktan sonra bakışlarını tekrar önündeki tabağa indirdi ve yemeğini yemeye kaldığı yerden devam etti.
Ağzıma bir parça daha et attıktan sonra hissettiğim doygunlukla chopstickleri elimden bırakıp masadaki suyu kafama diktim. Ardından arkama yaslanıp doyduğumu belli etmek için elimi karnımda gezdirdim.
"Yemek harikaydı! Teşekkür ederim." Başını kaldırıp gülümseyerek göz kırptıktan sonra o da tabağındaki son lokmaları bitirip, benim gibi arkasına yaslanmıştı. "Bence teşekkürü tatlı için saklayabilirsin sevgilim."
Bugün sevgilim kelimesini bir çok kez kullanmasına rağmen hâlâ duyduğumda afallıyordum. Bunca zaman hep Yoongi benim sevgilim demek zorunda kalmıştı. Fakat şu an bana içinden geldiği için bu şekilde sesleniyordu. En azından ben öyle olduğunu düşünüyordum. Çünkü inanmak istediğim şey buydu ve umarım rüyam bir anda kabusa dönüşmezdi.
Yanımıza gelen garson boş tabakları tek tek toplarken Jimin "Tatlıyı dışarı getirin lütfen." demiş ve sandalyesinden kalkmıştı. Onun ayaklandığını görünce ben de kalktım ve üzerimdeki bol kazağı düzleyip, terasa çıkan kapıya doğru ilerleyen Jimin'in peşine düştüm.
Yanına geldiğim anda elimi kavrayarak parmaklarımızı birbirine kenetlemiş, fazlasıyla romantik bir atmosfere sahip terasa doğru peşinden sürüklemişti beni. Birkaç küçük ışıklandırma haricinde köşelere yerleştirilmiş gerçek ateşle yanan süslü meşaleler ortamın aydınlanmasını sağlıyordu. Fazla ışık yoktu çünkü ışıklandırma arttıkça kararan havanın içinde görünen şehir manzarası da daha zor seçiliyordu.
Terasa belirli aralıklarla bulunan banklardan birine oturduğumuzda hiç beklemeden yanımdaki bedene sokulup, başımı omzuna yaslamış ve gözlerimi kapatmıştım. Sonbahar yaklaşıyordu; soğuklar kendini yavaş yavaş hissettirmeye başlamıştı. Özellikle de akşamları artık daha bir serindi.
Yüzüme değip geçen ve saçımı uçuşturan küçük esinti istemsiz olarak titrememe neden olsa da, üzerimdeki kazak sayesinde üşümüyordum. Buna rağmen omuzlarıma serilen bir örtü hissettiğimde istemsiz olarak gözlerimi açmış, bakışlarımı Jimin'e çevirmiştim. Her bankın yanına koyulmuş olan şallardan birini omzuma örttü ve beni daha çok kendine çekti. "Üşümeni istemem."
Üzerimdeki şalın bir kısmını da onun omzuna attım ve "Ben de senin üşümeni istemem." diyerek gülümsedim. O esnada az önceki garson yanımıza gelip, bankın yanındaki küçük servis sehpasına tatlıyı servis etmişti.
Tıpkı beklendiği gibi mükemmel şekilde süslenmiş tabaktaki çikolata küresini görünce heyecanla yerimden doğruldum ve bir yanımdaki bedene, bir ısıtılmış çikolatayı kürenin üzerine dökerek servisi tamamlayan garsona döndüm. Kürenin içindeki browni o kadar lezzetli görünüyordu ki, sabırsızlıkla dudağımı ısırmaya başlamıştım.
Garson servisi tamamladığında ve küre tamamen eridiğinde tabakla çatalı elime alarak bakışlarımı Jimin'e çevirip "Sen yemeyecek misin?" diye sordum. Dudaklarına çarpık bir gülüş yerleştirip "Yiyeceğim." dedi kısaca.
Çatalla böldüğüm ilk parçayı kendim yedikten sonra ikinci bir parça böldüm ve ona doğrulttum fakat çatala bakıp başını olumsuz anlamda salladı. "Bu senin tatlın. Ben başka bir tatlı yiyeceğim."
Gözleri dudaklarıma doğru kayarken midemdeki kasılmaya engel olamamıştım. Heyecanımı bastırmak için ona doğrulttuğum browniyi de hızla ağzıma tıkıp çiğnemeye çalıştım. Fakat Jimin'in bakışları üzerimdeyken ve aklından geçirdiklerini az çok tahmin ederken rahat olamıyordum. Sanki ağzımdaki lokma büyüdükçe büyüyordu. Bakışlarının öyle bir etkisi vardı ki, onun yokluğunda teselli aradığım çikolatanın tadına odaklanmama bile engeldi.
Zar zor yutkunup derin bir nefes çektim ciğerlerime. Ardından göz ucuyla etrafı süzdüm. Bizim haricimizde terasta yalnızca bir çift vardı ve onlar oturdukları bankın konumu nedeniyle bizi göremiyordu.
Elimdeki tabağı kucağıma bırakıp, yanımdaki bedenin çenesini işaret ve baş parmağımla kavrayarak dudaklarımı dudaklarına bastırdım; kısa bir süre sonra ise geri çekildim.
Benim onu öpmemle anında kapanmış olan gözleri aralanırken merakla tepkisini inceleyen bakışlarım dudaklarındaki kıvrılmaya şahit olmuştu. Yüzüme doğru yaklaşıp alnını alnıma yasladı ve "Neden seni öpmeye doyamıyorum?" diye sordu sitem dolu sesiyle. "Bana ne yapıyorsun?"
Elimi yanağına çıkartıp yavaşça okşarken "Seni seviyorum." dedim. "Tek yaptığım şey bu."
Bir süre aynı şekilde bekledikten sonra başını aşağı doğru indirip, yüzünü boynuma gömdü. Kollarını da belime dolayıp iyice ait olduğu yere yerleştiğinde bacağımın üzerindeki tabağı aldım ve brownimi yemeye kaldığım yerden devam ettim.
Işıltılı manzaraya bakarken bu gecenin, kollarında olduğum beden kadar mükemmel olup olmadığını sorguluyordum içimden.
Değildi. Hiçbir manzara, kalbi benim için atan bir Park Jimin kadar güzel olamayacaktı...
ஜ•ஜ
Yemekten hemen sonra tekrar otele döndüğümüzde üzerime rahat bir şeyler giyer giymez yatağıma uzanmış, telefonuma sarılmıştım. Telefonu yanıma almayı unuttuğum için Taehyung'un aramalarını ve mesajlarını görmemiştim. Bu nedenle endişelenmiş olsa gerek; orada Jimin'i aramış, tüm romantik dakikalarımızı bozmuştu. Ben de ona daha sonra mesaj atacağımı söyleyip geçiştirmiştim.
Bu nedenle odaya geldiğim anda ilk işim Taehyung'un sorularını cevaplamak olmuştu. Sonrasında ise uyuyacağımı söyleyerek telefonu sessize almıştım.
"Seninle birlikte uyumak istiyorum." diye homurdandım, yatmak için hazırlanan Jimin'e karşı.
Yatağına oturup bana doğru döndü ve "Zaten birlikte uyuyacağız." dedi. İnatla omuz silktim. "Ama uyurken bana sarılamayacaksın."
"Eminim bu otelde çift kişilik yatak olan odalar da vardır fakat ajans iki kişilik oda deyince burayı ayırmış. İstersen yarın odayı değiştirip değiştiremeyeceğimizi sorarım." Dudağımı büzdüm ve yanımdaki komidine baktım. Eğer yataklarımızın arasında kalan bu komidin duvara monteli bir parça olmasaydı, yatakları rahatça birleştirebilir ve birlikte uyuyabilirdik. Fakat şu ajans yüzünden bu geceyi ayrı geçirmek zorundaydık.
Oturduğu yerden doğrulup yanıma geldiğinde ve diz çöktüğünde merakla ona baktım. Yorganın üzerinde kalan elimi tuttu. Ardından başını hemen yanıma koydu. "Eğer istersen sen uyuyana kadar burada, seni bekleyebilirim."
"Neden yanıma uzanmıyorsun?" Diğer eli de yorganın üzerinden belli olan, karnımdaki şişkinliğe giderken "Sıkışmanızı istemiyorum." dedi ve uzanıp yanağıma bir öpücük kondurdu. "Hadi uyu artık. Yarın ailenin yanına gideceğiz. Onların karşısına böyle yorgun mu çıkmak istiyorsun?" Başımı olumsuz anlamda sallayıp bir çocuk gibi hızla gözlerimi kapattım. Evet, ailemi göreceğim için heyecanlıydım. Fakat içimde bu konuya dair korkular da vardı. Goyang'a gelmeye ilk karar verdiğimde kendimi fazlasıyla hazırlamıştım; şimdi ise o cesaretimi hâla koruyor muydum, emin değildim.
Ailemin beni kabullenmesi gibi, kabullenmemesi gibi bir ihtimal de vardı. Bunca zaman onlardan neden ayrı yaşadığımı, bana neden başka bir kadının ve adamın anne, babalık yaptığını; neden bir kez olsun beni aramadıklarını bilmiyordum. Beni bırakmış, terk etmiş olabilirlerdi. Görüşmek isteselerdi, çoktan görüşmüş olurduk...
Tabi bu sadece benim düşüncemdi. Düşüncelerime karşı iç sesim ise güzel şeyler olacağını tekrarlayıp duruyordu. Fakat kalbimdeki sıkışmaya engel olamıyordum.
Gözlerimi tekrar, yavaşça araladım ve yanımda beni beklemeye devam eden bedene çevirdim. "Yarın gitmesek olur mu? Sanırım kendimi hazır hissetmiyorum."
Gözümün önüne düşen saç tutamlarını parmaklarıyla arkaya attı ve içten bir samimiyetle baktı gözlerime. "Sen ne zaman istersen, o zaman gideriz. Kendini hazır hissedene kadar ben beklerim..."
ஜ•ஜ
Bu kitapla hard VKook shipperı bile multi shipper olmaya ikna ettiysem...
Tutmayın ulan beni! Bundan sonra tek rakibim Türk Havayolları.
Eğer jinellaMochi gulüm beni bölüm atmazsam öldürmekle tehdit etmeseydi bu bölüm gelmeyecekti. (Kendisi VKook shipperımız olur bu arada.)
Aslında yazmak istiyorum fakat yazdığım zaman tüm günümü vermem gerekiyor. Off... Günler neden bu kadar kısa?
JiKook'un Goyang'da yapmasını istediğiniz bir şeyler var mı? Konu bulmakta zorlanıyorum da...
Son olarak, sıralamada nasıl yükselmişiz abi? Napıyorsunuz siz? Mükemmel birer ayrıntısınız biliyorsunuz değil mi? Eğer o sıralamalarda birinci olabiliyorsak bu sizin sayenizde oluyor, bunu unutmayın. Size çok teşekkür ederim... *-*
Bugünden sonra hedef de belirledim kendime. Çok değil, yakın bir tarihte JiKook'da da 1. oluruz gibime geliyor. Hadi bakalım.
Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın~
-Bunny 🐰
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro