Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

ஜBölüm 37ஜ

Pencereden dik olarak gözüme gelen güneş ışığıyla rahatsız olup yüzümü buruştururken Jimin'in "Jungkook, yavaş yavaş kalk artık. Geldik," diye seslendiğini duymuştum. Arabada olduğumuzu ve sarsıntıyı yeni fark ediyordum. En son, alış verişimizi bitirdikten sonra yola çıktığımızda, dinlenmek için gözlerimi kapatmıştım. Bunda hem sabah erken kalkmanın etkisi, hem de yaptığımız alış verişin yoruculuğu vardı. Şu an bagaj, Jimin'in dönene kadar arabada bekleyebileceğini söylediği bebek eşyalarıyla doluydu. Kıyafetler, puset, bebek küveti ve daha bir çok şey... Hatta oradaki deneyimli görünen bir görevliden yardım alarak bebeğin çantasını bile hazırlamıştık. Artık bebeğimiz bu dünyaya hazırlıksız gelmeyecekti.

Bunu düşünerek gülümsedim ve elimin tersiyle gözlerimi ovarken "Saat kaç," diye sordum. Güneşin kızıllığından, akşam üstü olduğunu anlayabiliyordum.

"Beş buçuk." Anlaşılan mağazada tahmin ettiğimden de çok oyalanmıştık...

Biraz gerindikten sonra bakışlarımı önce yola, ardından yanımdaki bedene çevirdim. "Çekimler ne zaman başlıyor?"

"Aslında daha üç gün var ama ben ikimizin de biraz dinlenmeye ihtiyacı olduğunu düşünerek erken gelmek istedim. Özellikle de senin artık stresten uzaklaşman gerek." Şu an eğer araba kullanıyor olmasaydı ona, bir daha asla ayrılmayacakmış gibi sarılmak isterdim. Yanımda onun olması, destek olması benim için yeterliydi. Asla daha fazlasında gözüm olmamıştı. Zaten çok sorun çıkartan, gereğinden fazla ilgi isteyen şımarık bir insan değildim. Tek istediğim elimi hiç bırakmamasıydı...

"Jimin, senin ailen nerede," diye sordum birden. Daha önce hiç ailesinden bahsetmemişti, benim aksime. "Ben sana ailemle ilgili birçok şey anlattım fakat sen anlatmadın. Nasıl insanlar mesela?" Yüzünde buruk bir gülümseme oluştu birden. Yalancı bir gülümseme...

"Ailem iyi insanlardı." Kalbim sıkışırken "Sen de mi aileni kaybettin," dedim kısık sesle. Anında olumsuz anlamda salladı başını.

"Hayattalar fakat onları en son yıllar önce gördüm. Lisedeyken daima üzerine titredikleri çocuklarıydım. Durumumuz yoktu fakat buna rağmen bir şekilde biriktirip, çalıştıklarını koyup, yakınlardan borç alıp beni en iyi okulda okutmaya çabaladılar. Geleceğim onlar için, benim için olduğundan daha önemliydi sanki. Bu nedenle şehir dışında olsa bile desteklediler beni. Ben de kendime, iyi bir meslek sahibi olup onlara bunu geri ödeyeceğimi hatırlattım sürekli. Fakat işler pek istediğim gibi gitmedi. Üniversiteye geçtikten sonra bir daha onlarla görüşemedim."

Herkesin hayatının kendine göre zorlukları olduğunu anlamıştım o an. Önemli olan, tüm bu zorluklara rağmen güçlü durabilmekti. Ve Jimin, çektiği acıları benim aksime içinde yaşayabiliyordu. O benim gözümde fazlasıyla güçlüydü.

"Bir nedeni var mı peki," dedim merakla. Kısa bir an bakışlarını bana çevirip "Yoongi," diye cevap verdi. "Ailem homoseksüel olmama karşı çıktı. Bir erkek arkadaşımın olmasını istemediler. Benim için her şeyi yapan ailem mutlu olsun diye cinsel yönelimime karşı koyabileceğimi düşündüm fakat başaramadım. Yoongi ile her ne kadar gerçek anlamda çıkmasak da hem ondan ayrılmam o anlık imkansızdı, hem de kadınlara ilgi duyamıyordum."

Cinsel yönelimini hiçbir insan kendi seçemiyordu. Fakat kimse bunu anlamak istemiyordu. Bunu savunmam belki de ilk pişmanlıklarımdan biriydi, fakat bu pişmanlığım bana hayatımın aşkını getirmiş, bununla da kalmayıp hayatımın aşkıyla ikimizden bir parça emanet etmişti.

Belki de zamanında pişman olduğumuz, keşke yapmasaydım dediğimiz, ya da neden böyle olmak zorunda ki diye isyan ettiğimiz çoğu şey aslında gelecek için güzel olayların olmasında pay taşıyan temellerdi. Tıpkı bir fidanın kökleri gibi. Pişmanlığımız toprağın altında kalacak, unutulmasa da yer yüzünde büyüyen küçük fidana bakarken fark edilmeyecekti.

Arabanın yavaşladığını ve bir otelin önünde durduğunu fark ettiğimde geldiğimizi anlamış, emniyet kemerini açıp rahat bir nefes almıştım. Uzun süreli yolculuğun bana yaradığını söyleyemezdim.

Temiz hava almak için, Jimin'le birlikte arabadan indim ve uyuşan bedenimin açılması için gerindim.

"Hemen odanın kartını alıp sana veririm, çıkıp dinlenirsin. Ben de o esnada çantaları getiririm." Onun adımlarını takip ederek girişe doğru ilerlerken söylediklerini başımla onayladım. Uyumasam da artık uzanmak istiyordum.

Otel ortalama bir geliri olan her ailenin kalabileceği, çok da lüks sayılmayan bir yerdi. Zaten Jimin iş için buradaydı ve fazlasına gerek yoktu. Ayrıca oteli de o seçmemişti.

Jimin resepsiyonla konuşup odanın kartlarını aldıktan sonra bana verdi ve oda numarasını söyleyip çantaları getirmek için arabaya döndü. O arabaya giderken ben de tam tersi istikamette asansörlere yönelmiş, şansıma bulunduğum katta olan boş asansöre binip çıkacağımız kata basmıştım.

Otel fazlasıyla sakin ve boş görünüyordu. Aslında gerçekten kafa dinlemek isteyen kişiler için gayet idealdi. Önemli olan bunu fırsata çevirebilmekti.

Hemen ikinci kata ulaşan asansörden indim ve yirmi bir numaralı odayı bulmak için iki yanıma da bakınarak koridorda ilerlemeye başladım. Sessizliğe ve ıssızlığa şahit oldukça ise kalbim daha bir farklı çarpıyordu. Jimin'le, aynı odada, tamamen yalnız kalacaktık. Tanıdığımız ya da tanımadığımız kimse olmayacaktı.

Koridorun sonuna doğru bulduğum odayı kartla açtıktan sonra içeriye girdim ve etrafta göz gezdirdim. Banyo için ayrılan kısmın dışında sadece iki yatak, onların ortasında tek bir komidin, girişe yakın bir dolap, yatakların tam karşısındaki duvarda bir televizyon ve dolabın yanındaki bölmelerde bulunan mini bir soğutucu vardı. Küçük ama ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz şekilde dizayn edilmişti. Sadece yatakların ayrı olduğunu görmek hevesimi kırmıştı fakat yanımda olduğunu bilmekle yetinebilirdim.

Kapıyı, az sonra Jimin geleceği için açık bırakıp, incelemek adına banyoya yöneldim. Sol tarafta, boydan boya bir küvet bulunurken sağ tarafta köşeye koyulmuş, küçük bir duşa kabin vardı. Duşa kabinin yanına bir klozet, kapının karşısına ise lavabo yerleştirilmişti. Odanın da banyoların da temiz olduğu, elle tutulur düzeydeki çamaşır suyu kokusundan rahatlıkla anlaşılıyordu.

Küvetin yanına ilerledim ve tıpasını kapatıp, suyu ayarlayarak dolmasını beklemeye koyuldum. Bu esnada aklımda gezinen yaramaz düşüncelerle yüzümde oluşan istemsiz gülümsemeye engel olamıyordum.

Bir süre bekledikten sonra Jimin'in "Jungkook," diye seslenerek geldiğini işitmiştim. Banyodan çıkıp, elinde çantalarla odaya giren bedene baktım.

Sanırım hazırlanma konusunu biraz abartmıştım çünkü çantaları yukarı çıkarmakta zorlandığı, yüz ifadesinden okunuyordu.

"Efendim," dedim az önceki seslenişine ithafen.

Beni duyunca başını kaldırdı ve yüzüme baktı. "Yemeği otelin restoranında ya da dışarıda yiyecekmişiz. Akşam yemeğini nerede yemek istersin?" Omuz silkerek, benim için fark etmeyeceğini belirttikten sonra yanına gittim ve kollarımı boynuna dolayıp alnımı, alnına yasladım. "Yeni yoldan geldik, sen o kadar araba kullandın, biraz dinlenmek için banyoda bana eşlik etmeye ne dersin?"

Yavaşça kulağıma doğru eğildi ve "Bu teklifi reddetmek için aptal olmam gerek," diye fısıldayarak baştan aşağı titrememe neden oldu. Onunlayken ruhsal ve bedensel dalgalanmalarımı kontrol edemiyordum fakat bundan şikayetçi değildim.

Kot ceketinin iki yanından tutarak geri geri yürümeye ve onu da içeriye doğru çekiştirmeye başladım. "O zaman ne bekliyorsun? Soyun ve gel." Baştan çıkarıcı ses tonum yüzünden yutkunduğunu gördüğümde yüzüme çarpık bir gülüş yerleştirmiş, onu bırakıp banyoya girmiştim. Üzerindeki kıyafetleri aceleyle çıkarmaya çalıştığını, gelen seslerden anlayabiliyordum.

Dolan küvetteki suyun ısısını kontrol ettikten sonra akmaya devam eden musluğu kapattım ve üzerimdeki hoodie'yi eteklerinden tutarak çıkarttım. Ardından altımdaki kot pantolonu, boxer'la birlikte bacaklarımdan sıyırıp hoodie'nin yanına attım.

Tamamen çıplak kaldığımda yavaş yavaş suyun içine girmiş, vücudumu saran sıcaklıkla gevşemiştim. O esnada banyonun kapısı da açılmış, elinde havlu, şampuan ve sabun gibi ihtiyaç duyacağımız eşyalarla Jimin gelmişti.

Gülümseyerek havluları asmasını, ardından üzerindeki tek kumaş parçası olan boxer'ını da çıkartıp benim gibi suya girmesini bekledim. Tam karşıma gelecek şekilde oturdu ve sırtını küvet taşına yasladı. Su her ne kadar köpüksüz ve berrak olsa da, banyodaki zayıf ışık loş bir ortam yaratıyor, suyun sadece yüzeyi görünüyordu. Belki de yapılırken bu amaçlanmıştı, emin değildim...

Gözlerini kapatıp kendini suyun sıcaklığına bıraktığında dudağımı büzmüş ve kendi yerimden doğrularak onun yanına yaklaşmıştım. Kollarımı boynuna dolayıp yan bir şekilde göğsüne uzandım. Yamacına gelmeme karşın sesini çıkartmayan Jimin ise kollarını hemen suyun altından bedenime sarmıştı. Sanki bunu bekliyor gibiydi.

Banyodaki huzurlu sessizliğe tezat kulağımda çınlayan kalp atışlarım vardı. Hemen, sol göğüsünde duran elimin altında ise onun kalp atışları. Öyle dürüst atıyordu ki, şu an dile getirmese bile beni gerçekten sevdiğine kolaylıkla şahitlik edebilirdim.

Başımı kaldırıp hayran hayran, bakmaya doyamadığım yüzünde gezdirdim bakışlarımı. Şu an kapalı olan gözlerini, hafif aralık dudaklarını ve banyodaki sıcaklıktan pembeleşmiş olan yanaklarının her bir noktasını öpmek istiyordum. Tamamen, her bir hücresi içime işlesin istiyordum. Yanımdan hiç ayrılmasın diye yapabileceğim her şeyi yapmak istiyordum.

Ona baktıkça olduğumdan daha da bencil oluyordum...

Kapalı gözlerini aralayıp onu izleyen gözlerime bakarken, bedenime sarılı kollarından birini çekmiş, avuç avuç aldığı suyu omuzlarıma ve sırtıma dökerek açıkta kalan bedenimin de üşümesine engel olmaya çalışmıştı. Başımı tekrar omzuna koyup, suyun içinde ısınan elini omzumda gezdirmesine izin verdim. Sadece beden diliyle konuşmak eşsiz hissettirmişti. Konuşmadan seviyorduk birbirimizi...

Dudaklarının saçlarıma küçük öpücükler kondurduğunu hissettiğimde, boynundaki elimi ensesinden sürüyerek saçlarına daldırdım. Çok güzel seviyordu. Öyle güzel seviyordu ki, bunca zaman sevgiye muhtaç geçirdiğim günlerin hepsini tek seferde unutabilirdim. Hiçbir amaç gütmeden, sadece saçlarıma ve ara sıra aşağı inerek boynuma bıraktığı öpücükler bana kendimi olduğumdan daha değerli hissettiriyordu. Son zamanlarda ondan kazandığım öpücüklerin artması ise mutlu olmamı sağlıyordu. Acaba bebeğimiz de bu mutluluğumu gerçekten hissediyor muydu?

Başımı kaldırıp, saçlarıma armağan ettiği öpücüğü dudaklarımın üzerine kabul ettiğimde durdu ve öylece bekledi. Ardından omzumdaki elini yanağıma çıkartıp dudaklarını yavaşça hareket ettirmeye başladı. Acelesi yoktu, acelem yoktu. Bunun bilinciyle ağır ağır kavrayıp bıraktığı dudaklarımın arasından aldığım tadı daha haz vericiydi...

Göğsündeki elimi de boynuna sarıp, dudaklarına daha çok asıldığımda işin içine dişlerini de katmış ve alt dudağıma küçük ısırıklar bırakmaya başlamıştı. Kendime engel olamayıp derin bir inleme bahşettim sessiz banyoya. Bu eylemim onu fazlasıyla hırslandırırken ise belimdeki kollarıyla bedenimi kendine daha çok çekmiş, yüzlerimizin aynı hizaya gelmesini sağlamıştı.

Sert öpüşüne cevaben benden de sert bir öpüşme kazanınca kaşlarını çattı, kontrolünü kaybetmemek için bedenini kastı. Hafif aralık gözlerimden, baygın başıklarımla görebildiğim tek ifade buydu.

Sınırlarımı zorlayarak kucağında sürtündüğümde ve net bir şekilde hissettiğim üyesine, kalçamla baskı uyguladığımda daha fazla kendini tutamayıp yüksek sesle inlemiş ve adeta sesiyle kulaklarımı kutsamıştı. Daha fazlasını kazanmak istiyordum fakat ileri gitmemem için ellerini baldırlarıma yerleştirip hareketimi kestiğinde durmak zorunda kalmıştım.

Hiç istemememe rağmen birden yumuşayan ve yavaşlayan öpüşmenin bitiminde biraz bekledi ve geri çekildi. Ardından yavaşça kulağıma eğildi.

"Beni çıldırtıyorsun," diye fısıldadı genizden gelen boğuk bir sesle. "Yapma..."

ஜ•ஜ

Beni özlediniz mi böcüklerim?

Ben sizi özledim. Hem de baya özledim ama hafta içi kafam o kadar dolu oluyor ki arada sıyırıp saçma sapan şeyler yapıyorum. Yani düşünme yetimi kaybediyorum. Bu nedenle yazamıyorum bir türlü. (Not: Bölümü yazarken de bilincim kapalıydı, saçmalamış ve yazım hatası yapmış olabilirim...)

Bu kısa süreli tatil kaçamağında çok fazla zaman atlamak istemiyorum. İnce ince işlemek istiyorum ve bu süreçte aşklarını uzun uzun yaşatmayı düşünüyorum. Siz ne dersiniz?

Eğer sürekli bu kadar yakın olmalarından rahatsız olduysanız söyleyebilirsiniz ❤

Beni düşünüp, iyiliğimi isteyen ve kendimi zorlamamamı söyleyen herkese teşekkür ediyorum~ Cevap sorunu çözüldü sanırım, artık yorumlarınıza cevap verebileceğim ^^

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın~

-Bunny 🐰

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro