Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

ஜBölüm 35ஜ

Bana huzurun tanımını sorsalar, birkaç gün öncesine kadar sadece susardım. Çünkü bu kavrama dair hiçbir tecrübem yoktu. Fakat şimdi, sadece bu andan bahsederek anlatabilirim huzuru. Yine dün geceki gibi göğsüme yatmış, karnımı okşayarak küçük bebeğimizle konuşan sevdiğim adam ve gözlerimi açar açmaz ilk bu manzaraya şahit oluşum...

Gerçek dışıydı. Hatta bunun bir rüya olmasından ve az sonra uyanmaktan korkuyordum. Bu nedenle dokunmadan, sadece baktım. Çünkü eğer dokunursam toz bulutu gibi kaybolacaklarmış hissi vardı içimde. Hayallerimi yaşıyordum.  Şimdiye kadar hayalini kurduğum hiçbir şeye kavuşamamıştım. Bu benim için bir ilkti...

Gülümseyerek izlediğim bu büyülü an, benim uyandığımı hisseden Jimin'in bana doğru dönmesiyle son bulurken öylece gözlerine bakakaldım.

"Neden hareket etmiyor," diye sordu biraz telaş, biraz da merak barındıran ses tonuyla. Bir süre daha ondan alamadığım gözlerimi, yüzünün her noktasında gezdirdikten sonra sakin bir şekilde "Uyuyor," dedim.

Beni başıyla onaylayıp göğsümden kalktı. Jimin'in odasında olduğumuzu ancak o an fark edebilmiştim. Diğer yandan buraya nasıl geldiğimizi hatırlamıyordum.

Doğrulacağım anda başıma giren ağrıyla yüzümü buruşturdum. Fakat bu ayrıntıyı görmezden gelip "Ne zaman geldik buraya," dedim çatallanan sesimle. Durumu anlamış olan Jimin ise anında baş parmaklarını alnıma çıkarmış, yumuşak hareketlerle rahatlatıcı bir masaj yapmaya başlamıştı. Ve bu biraz olsun gevşememe yardımcı olmuştu.

"Sizin evde sızdığın için seni buraya taşımak zorunda kaldım. Kimseye görünmeden gelmek çok zordu ama sana göstermem gereken bir şey vardı..." Yaptığı masaj esnasında kapalı olan gözlerimi açarak "Ne göstereceksin," diye atıldım merakla. Bir süre sorumu yanıtsız bırakıp, yüzündeki gülümsemeyle masajını yapmaya devam etti. Ardından alnıma küçük bir öpücük bırakarak yanımdaki komidinin çekmecesine uzanıp içinden bir kutu çıkardı ve ellerimin arasına bıraktı.

Pembe çiçekli kutuyu görür görmez uzandığım yerden doğrulmuş, sırtımı yatak başlığına yaslayarak oturmuştum. Şaşkın bakışlarımla ve parlayan gözlerimle yanımdaki bedene döndüm. "Nereden buldun bunu?"

"Yangından sağ çıkan birkaç eşyadan biriydi."

"İçine baktın mı peki," diye sordum. Olumlu anlamda salladı başını. "Hem de her gece."

Kutunun kapağını araladım. Ardından görüntülerden birini çıkarıp yavaşça baş parmağımı gezdirdim üzerinde.

"Burada kaç aylık?" Bakışlarım hâlâ görüntünün üzerindeyken "Altı," dedim. "Bu, kutuya attığım son görüntü."

Elini elimin üzerine koyup, görüntüyü benimle birlikte okşarken "Cinsiyetini öğrendin mi peki," diye sordu. Fakat bunu o kadar da önemsemediği belliydi. Sadece, küçük bir merak duygusuydu onunkisi...

Başımı yanımdaki bedenin göğsüne yasladım. "Bir kızımız olacak." Usulca göğsüne sokulan bedenimi kollarıyla sardı ve "Desene etrafımızda erkek sinek uçurtmamalıyım," dedi yalandan yakınarak.

Kaşlarımı çatıp, bakışlarımı ona doğru çevirdim. "Ya bir kız arkadaşı olursa?"

Haklı olduğumu fark edince bunu biraz düşündü. Düşünürken büzdüğü dudakları ve kıstığı gözleriyle yüzü o kadar sevimli bir hâl almıştı ki, onu öpme isteğiyle dolmuştum. "O zaman onu kızlardan da uzak tutalım."

"Ama o zaman hiç arkadaşı olmaz."

"Biz de ona bir tane kardeş yaparız." Beklemediğim bu cevap birden kalakalmama neden olurken gözleri kısılana kadar gülümsedi. Bunu daha önce hiç düşünmemiştim. Bir daha hamile kalabilme ihtimalim var mıydı?

Düşüncelerimin arasına sızan bir telefon sesiyle dikkatim dağılırken Jimin çalan telefonunu eline alıp önce arayan kişiye baktı, ardından hızla yanıtlayıp kulağına götürdü.

"Efendim," dedi dominant bir sesle. Karşıdaki kişi bir şeyler söyledikten sonra "Cenaze işi tamamen bitti mi," diye sordu. Ardından uzunca bir süre dinledi. Ne cenazesinden bahsettiği hakkında en ufak bir bilgim yoktu. Sahi, benim ne hakkında bilgim vardı ki?

Sadece bir an önce öğreneceğime dair umutlarım vardı elimde, Jimin'in yeşermesi için avuçlarıma bıraktığı...

"Anladım." Ne konuştuklarını, kiminle konuştuğunu deli gibi merak ediyordum. Fakat işine karışmamak için sessiz kaldım.

"Bu hafta iş için Goyang'a gitmem gerek. O zamana kadar halledebilir misin?" Goyang kelimesini duyar duymaz merakım artarken belki anlarım diyerek konuşmaya dikkat kesildim ama tam da bu sırada Jimin "Tamam, gelişmelerden beni haberdar etmeyi unutma," deyip son noktayı koymuştu.

Kısa ve anlam veremediğim konuşmasının ardından telefonu kapattığında heyecanla atıldım. "Goyang'a mı gidiyorsun?"

"Evet. Bir iş teklifi aldım ve gidip çekimleri görmem gerek." Umursamazca elindeki telefonu yanındaki boşluğa attı ve tekrar bana dönüp, başını boynuma gömdü. "Birkaç gün seni göremeyebilirim. Ama döndüğümde, birbirimizi sevdiğimizi diğerlerinden saklamamıza gerek kalmayacak." Boynuma bıraktığı küçük öpücükler kendimden geçmeme neden olurken "Ne iş yapıyorsun," diye sordum.

"Grafikerim. Teklif aldığım bir ajansın dergi kapağını tasarlayacağım. Normalde işimi evde yaparım fakat bu defa kapak için yapılan çekimleri bizzat görmem gerek. Konsepti kafamda daha iyi oluşturabilmem adına." Bu hem neden düzenli olarak işe gitmediğini, hem de her yalnız kaldığında neden kendisini bilgisayarın başına attığını açıklıyordu. Yaptığı iş çok güzeldi. İstediği yerde, özgürce çalışabiliyordu...

"Şey, Jimin... Benim de seninle gelmemde bir sakınca olur mu?" Bu sorum, geri çekilip bana bakarak tek kaşını kaldırmasına neden olurken "Goyang'a gitmem gerek," diye açıkladım kısaca. "Hem, yeni kavuşmuşken ayrılmak istemiyorum." Bir çocuk gibi dudağımı büzüp yalvaran bakışlar attığımda yüzündeki ifade silinmiş, anında yumuşamıştı.

"Goyang'da ne işin var," dedi gözlerimin içine bakarken.

Sorduğu soru ne diyeceğimi bilemeyip bakışlarımı kaçırmama neden oldu. "Öyle, bir işim var işte. Boş ver sen," diye geçiştirmeye çalıştım. Fakat işaret parmağını çenemin altına yaslayıp ona dönmemi ve tekrar gözlerine bakmamı sağladığında kendimi büyük bir baskı altında hissetmiştim.

"Ne işin var Jungkook?" Derin bir nefes alıp "Gerçek ailemi bulmuş olabilirim," dedim tek seferde. "Yani emin değilim ama gidip görmem gerek. Aslında o yangın çıkmasaydı ben sabahında Goyang'a gitmiş olacaktım fakat işler çok karıştığı için bir türlü fırsatım olmadı."

Çenemdeki elini çekip usulca yüzümü okşamaya başlarken "Eğer o yangın çıkmasaydı benden tamamen kopacaktın demek," diye mırıldandı kendi kendine. "O yangın olmasaydı biz tekrar bir araya gelemeyecektik, bebeğimin varlığını öğrenemeyecektim..."

Kaşları çatıldığında, bu konu hakkında beni azarlayacağını düşünüp korkuyla gözlerimi büyütmüştüm fakat beklediğim gibi bebeğimizi ondan kaçıracak olmamı yüzüme vurmak yerine "Hep kötü olayların bizi birbirimize bağladığının farkında mısın," diye sormuş, sıkışan kalbimin rahatlamasını sağlamıştı.

Yüzümde küçük bir tebessüm oluşurken "Bu Goyang'a gelebilirim mi demek oluyor," diye atıldım. Tüm atmosfer bu sorumla bozulurken Jimin de gülmeye başladı.

"Ajansla ayarlayacağı oda hakkında konuşabilirim. Sanırım bir sakıncası olmaz. Sadece, Yoongi'nin seni yanımda götürdüğümden haberi olmamalı. Zaten son zamanlarda aramızda bir şey olduğunu düşündüğü için garip davranıyor."

Başımı olumlu anlamda sallayıp onu onayladım. Heyecandan kalp atışlarım hızlanmıştı. Bu, ailemi bulabilmem için önüme çıkan mükemmel bir fırsattı. Kaderdi işte. Yazılanların hiçbirine karışamıyorduk. Her şey olması gereken seyirde ilerliyordu.

"Ne zaman gideceğiz peki," dedim merakla. "Ona göre hazırlanmam gerek."

"Yarın." Gözlerimi büyüterek "Gerçekten mi," diye atıldım. "Ve sen bunu şimdi mi söylüyorsun?"

Umursamaz bir şekilde omuz silkti. "Buna şimdi karar verdim."

Aklında bir şeylerin olduğunu anlayarak tek kaşımı kaldırdım. Fakat o buna dair hiçbir açıklama yapmamakta kararlı gibi gözlerimin içine bakmaya devam etti. Suratında tıpkı, yaramazlık yaptıktan sonra annesine kendini affettirmeye çalışan küçük çocuk ifadesi vardı.

"O zaman beni oyalama Park Jimin. Hazırlanmam gerek," deyip, cevap vermesini beklemeden yataktan kalktığımda surat asarak huysuz huysuz homurdanmaya başlamıştı.

"Ne hazırlanacaksın ki sanki. Altı üstü birkaç günlük, şurdan şuraya gideceğiz," dedi burnunu kırıştırırken.

Ben ise sadece bu sevimli görüntüye gülüp odadan çıktım.

ஜ•ஜ

Dün bölüm yazamadım, üzgünüm. Fırsatım olmadı. Bu gün de yetiştiremeyeceğim diye ödüm koptu. (Dışarıdaydım ve sırf yetiştirebilmek için otobüste bile yazdım)

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Çok uzatacak ve diyecek bir şeyim yok. Sadece şunu söylemek istiyorum; Mutant Wattpad, yorumları rahat bırak!

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın~ (Allah'ım, yazamayacağım ve aksatacağım diye çok korkuyorum...)

-Bunny 🐰

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro