Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

ஜBölüm 30ஜ

Tüm gece boyunca Taehyung'un anlattıklarını ve anlatamadıklarını düşünerek uyuyamamıştım. Bir yandan neden Yoongi'yle sahte bir ilişkide olduğunu sorgularken, diğer yandan da bunca zaman Jimin'in kalbini ne kadar kırdığımı fark etmiştim ve yüreğime çöken ağırlıkla nefesim daralmıştı.

Bana aşık olup olmadığını bilmiyordum. Ama bunun düşüncesi bile durduğum yerde heyecanlanmama ve gülümsememe neden oluyordu. Beni sevdiğini onun ağzından duymak isterdim fakat eğer söyleyemeyeceği bir neden varsa bekleyebilirdim. Sadece, çok uzun sürmemesini diliyordum. Çünkü bebeğim, bebeğimiz yavaş yavaş büyürken bu anları kaçırsın istemiyordum...

"Jungkook dedim! Beni nerenle dinliyorsun sen yha! Yarım saattir bir şey anlatıyorum sana..." Artık hastaneden çıkabileceğimi söylemişlerdi. Bu yüzden Jimin işlemleri halletmek için gitmişken, Taehyung burada toparlanmama yardım ediyordu.

"Pardon, ben... dalmışım. Ne söylüyordun?" Dolapları kontrol etme işine ara verdi ve bana dönüp kollarını göğsünde bağladı.

"Babaların diyorum. Onları ne zaman görmeye gideceğiz?" Taehyung'un birden sorduğu soru, duraklamama neden olmuştu. Elimde, çantaya yerleştirmeye devam ettiğim kıyafetlerdeki bakışlarımı ona çıkardım ve derin bir iç çektim.

"Bilmiyorum... Açıkçası başta gitmekte çok kararlıydım fakat şu sıralar her şey üzerime geliyor. Bu yüzden önce buradaki işlerimi halletmek zorundayım."

"Karnın burnuna gelince Jimin'i de koluna takıp ailecek mi gideceksin babalarının yanına. Farkında mısın bilmiyorum ama şu an tehlike normaldekinin iki katı. Ya masum, sevimli oğullarını başkasına vermek istemezlerse?" Taehyung'un söyledikleri komikti fakat sadece buruk bir şekilde gülümseyebilmiştim. Çünkü beni gördüklerinde ne tepki vereceklerdi bilmiyordum. Ne olaylar dönüyor, ben niye bunca zaman onlardan ayrı büyüdüm... Hiçbir sorunun cevabı yoktu. Ve alacağım cevaplar beni korkutuyordu.

Bunun yanında Taehyung'un beni şimdiden Jimin'le kalıplaştırması tuhaf hissettiriyordu. Daha söylediklerinin bir kesinliği yoktu. Çünkü bu Jimin'in ağzından çıkacak olan bir cümleye bağlıydı.

Elimdeki kıyafetlerin hepsini aynı anda çantaya tıktıktan sonra kalın bir ceketle yanıma gelen Taehyung'un, ceketi giymem için yardım etmesine izin verdim ve sonunda toparladığım çantayı alışını izledim. Tam zamanında da kapı açılmış, içeriye en son onu gördüğümden beri yüzünden eksik olmayan donuk ifadesiyle Jimin girmişti.

"Hazırsanız gidebiliriz." Yanımdan ayrılmamasını ister gibi Taehyung'un koluna girdim ve onunla birlikte çıktım odadan.

"Hastane yemeklerinden midem bulanmaya başlamıştı. Sonunda kurtuluyoruz buradan." Mutluluğu nirvanaya ulaşan Taehyung'un omzuna koydum başımı. Sabah sadece sekiz tane zeytin ve bir dilim peynir getiriyorlardı. Bu yüzden doymadım bahanesiyle gidip hastanenin kafeteryasından ne var ne yok alıyordu ve hayvan gibi yiyordu. Öğlen ve akşam yemeklerinde de tadı olmadığı için burun kıvırsa da onları da midesine indirmekten çekinmiyordu. Buna rağmen hâlâ şikayet ettiğine inanamıyordum...

"Yoongi bizde. Sizin geleceğinizi bildiği için yemek hazırlıyordu en son." Jimin'in ağzından çıkan kelimeler o kadar durgundu ki, ne olduğunu düşünmekten alamamıştım kendimi. Ayrıca Yoongi'nin adını duymak tüm moralimi bozmaya yetmişti.

Daha önce de dediğim gibi, kabullenememe huyum vardı. Yoongi ile aralarında bir şey olmadığını bildiğim halde yine de yanında olmasını istemiyordum. Kıskanç ve bencil kişiliğim gün yüzüne çıkıyordu...

Birden eliyle yanaklarımı sıkan ve dudaklarımın bir balık gibi açılmasına neden olan Taehyung'la içine çekildiğim alemden, gerçekliğe dönmüştüm. Kulağıma doğru yaklaştı ve "İşe iyi yanından bak. Yoongi bir aşçı," diye fısıldadı. Hâlâ midesini düşündüğüne inanamıyordum.

ஜ•ஜ

Sonunda hastaneden çıkıp eve dönebildiğimize seviniyordum. Ama siteden girerken evimizin ve çevresindeki dairelerin büyük bir ise boğulmuş olduğunu görmek canımı sıkmıştı. Yanan sadece dört duvar değildi. O dört duvarın içinde aylarca birikmiş anılarımız vardı bizim. Hayallerimiz, sırlarımız vardı. Şimdi ise hepsi kül olmuştu. Biliyorum, benim ve bebeğimin canından daha önemli değildi. Fakat yine de içi burkuluyordu insanın...

Taehyung bu durumumu fark edip elimi tuttuğunda ve, her şey güzel olacak, der gibi gülümsediğinde tanrıya şükrettim. Çünkü artık, en azından o buradaydı.

Evimizin olduğu tarafa bakmamak için kendimi zorladım ve arabadan inip Jimin'in peşinden ilerlemeye başladım.

İkimiz de eve çıkana kadar sessizdik. Fakat bu sessizliği bozan biri vardı. Taehyung alakalı alakasız her şeyi anlatıyordu ve kendisini dinleyen biri olup olmadığını umursamıyordu. Jimin ise tıpkı benim onu izlediğim gibi zemini izliyordu.

Düz zeminden sıkılmış gibi iç çekip bakışlarını kaldırdığında ve benimle göz göze geldiğinde ister istemez gülümsemekten alamamıştım kendimi. Ben gülümseyince onun da dudağının kenarı kıvrıldı ve bu utanarak bakışlarımı kaçırmama neden oldu.

"Hey siz! Utangaç aşıklar gibi bakışmayı kesin de inin şu asansörden artık. Tanrım, inanamıyorum. Ben bunlarla aynı asansöre düşecek ne günah işledim..." Ben bu uyarıyla asansörün durduğunu yeni fark ederken, Jimin huysuzlanarak çıkan Taehyung'un arkasından öfkeli ve soğuk bir sesle "Saçmalamayı kes Taehyung," diye çıkışmıştı.

Orada daha fazla öylece durmamak için ben de asansörden indim ve Taehyung'un çoktan zili çalıp beklemeye koyulduğu kapının önüne gittim.

Kapı küçük bir beden tarafından açılmıştı. Ve uzun sürenin ardından Minji'yi görmek beni sevindirmişti. O da benimle aynı duyguları paylaşıyor olsa gerek heyecanla gülümseyip ellerini çırptı. "Dayı, dayı! Jungkook oppa gelmiş!"

Onun bağırışlarıyla Yoongi de gelmiş ve her zamanki nazik tavrıyla karşılamıştı bizi. Ne olursa olsun kısa bir tebessümle cevapladım ve ona karşı sessizliğimi sürdürdüm. Ardından içeri geçip adımlarımı salona yönlendirdim. Fakat birden elimi tutan ve beni çekiştirmeye başlayan Minji buna engel olmuştu.

Yerde diz çökerek boylarımızı eşitledim ve "Efendim güzelim," dedim sevecen bir şekilde. Beni çekiştirmeye devam ederken "Sen geleceğin için odanı hazırladım. Hadi gel," diye heyecanla atıldı.

Benim odam... Hâlâ benim odam mıydı?

Beni eski odama sürüklemesine izin vererek ayak uydurdum adımlarına. Ardından kapıyı açıp, benim için hazırladığı odayı sergilemesini izledim.

"İnanmıyorum, çok güzel olmuş. Teşekkür ederim bebeğim," dedim ve küçük bedenine sarıldım. Ardından Minji'nin büyük ihtimalle kendimi iyi hissetmem için yatağa dizmiş olduğu peluş oyuncakların yanına oturdum.

"Seni görmek istediler. İyi olduğundan emin olmak için," diye açıkladı kısaca. Ardından o da yanıma gelip yatağa tırmandı.

"İyiyim, merak ettikleri için teşekkürler," dedim oyununa ayak uydurarak.

Hemen yanımızdaki oyuncakları işaret etti. "Buradalar zaten, kendin söyleyebilirsin."

Çok bilmiş tavırlarıyla gülümseyip oyuncaklara döndüm ve "Çok teşekkür ederim," dedim hepsine ithafen. Minji memnun olmuş gibi ellerini çırptıktan sonra biraz daha bana yaklaştı.

"Jungkook oppa, sana bir sır vereceğim ama kimseye söylemeyeceksin." Başımı olumlu anlamda sallayarak "Peki, söyle bakalım neymiş bu sırrın," diye sordum. Eliyle beklememi işaret edip açık kapının yanına gitti. Ardından kapatıp koşarak tekrar benim yanıma geldi ve aynı yerine oturdu.

"Bugün babam okuluma geldi." Minji'nin sözleri şaşırmama neden olurken tek kaşımı kaldırdım.

"Baban mı geldi? Emin misin? Sana baban olduğunu mu söyledi?" Başını sağa ve sola sallarken "Söylemedi," dedi. "Ama ben babam olduğundan eminim. Yanıma gelip adımı sordu. Sonra ellerimi tuttu ve öğretmenlerimin sözünü dinlememi, ileride çok başarılı olacağımı söyledi. Sonra da saçlarımı okşadı ve gitti."

Minji daha çok küçük ve saf bir kızdı. Kandırılmaya da müsaitti. Kreşte güvenlik ne derecedeydi bilmiyordum ama bu kişinin onu kandırıyor olma ihtimali çok yüksekti.

"Minji, o adamın baban olduğunu nereden biliyorsun," diye sordum. Düşünmeden cevapladı sorumu. "Dayım, babamın çok yakışıklı bir adam olduğunu söylerdi hep. Aynı zamanda çok da iyi kalpli olduğunu. Ayrıca ben hissettim. O benim babamdı. Ona annemin nerede olduğunu soracaktım ama hemen gitti. Bu yüzden soramadım."

Yüzü gözle görülür derecede düşerken yanımdaki bedenini kollarım arasında sardım ve "Üzülme," dedim. "Eğer dediğin gibi o senin babansa tekrar görüşürsünüz."

Canı sıkılmasın diye böyle söylüyordum ama o adamın gerçekten babası olduğundan hâlâ şüpheliydim. Tek umudum, Minji'nin güvende olmasıydı...

"Oppa, karnın hareket ediyor." Minji'nin dediği şeyle geri çekildim ve masum masum karnımı izleyen gözlerine baktım. Ardından ellerini tutarak bana dönmesini sağladım.

"Bu da bir sır... Anlaştık mı?"

ஜ•ஜ

Yarın yaz tatilinin son haftasına giriyoruz. Bu yüzden beş çayı tadında bir sohbet bölümü yapalım mı yine? Çok uzun sürmez, iki saat falan tutarız bu defa. Konuşur, dertlerimizi anlatırız, Birbirimize destek oluruz, bir anket hazırlarım, beraber soruları cevaplarız, son olarak da yorumlara resim koymayı anlatırım ve capslerle, komik fotoğraflarla dolu eğlenceli bir bölüm olur :)

Bu bölümde ne yazdığımı bilmiyorum. Şu an kontrol edebilecek kadar kafam yerinde de değil. Zaten birkaç kelimeyi zar zor bir araya getiriyorum şu aralar. Normalde yazacağım şeyler bir film gibi zihnimde oynar ve ben onu satırlara dökerim fakat iki bölümdür boş yazıyorum. Bu nedenle içime sinmiyor, üzgünüm...

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın~

-Bunny 🐰

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro