Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

ஜBölüm 14ஜ

Belki de geçirdiğim en rahat gecelerden birinin sonuna geldiğimizde ve güneş gökyüzünde her sabahki yerini aldığında huysuzca aralamıştım gözlerimi. Uyanmak istemiyordum. Çünkü uyandığım anda bir bahanem kalmayacaktı.

Ya da belki de, çoktan kalmamıştı.

Tüm gece sığınarak uyuduğum göğüsün eksikliği ve büyük bir boşlukla göz kapaklarımı yavaşça açtığımda, kendimi odamda bulmayı beklemiyordum.

Uyku sersemliğimi es geçip yatakta doğruldum ve etrafıma bakındım. Oysa dün gece Jimin'in yanına gittiğime emindim. Bu bir rüya olamazdı, değil mi?

Yavaş yavaş anımsadığım kareler zihnimden açığa çıkarken, Jimin'in beni buraya kucağında taşıdığı geldi aklıma. Ben uyuduktan birkaç saat sonra olsa gerekti. Sabah olmak üzereydi belki de. Gökyüzü aydınlanmaya yüz tutmuş, boğucu bir maviliğe bürünmüştü.

Derin bir nefes alıp bunu görmezden gelmeye çalıştım. Ne olursa olsun, zaten bitecekti. Her ne kadar bu şekilde bitmesini istemesem de, geçirdiğim bu huzurlu gece hâlâ benimleydi...

Yüzümdeki gülümsemeyle kalktım ve hızlıca yatağımı toparlayıp odadan çıktım. Ardından adımlarımı her sabah olduğu gibi mutfağa çevirdim. Fakat beklediğim manzara bu gün yoktu. Jimin kahvaltı hazırlamıyordu veyahut beni bekleyen bir masa da yoktu. Sadece içinde bir paket poşet çay olan kupa ve kettle'da kaynamaya devam eden sıcak su vardı.

"Uyandıysan çayını alıp salona gelebilirsin. Bu gün kahvaltı için pikniğe gideceğiz." Arkama döndüğümde, tıpkı tezgahtakine benzer bir kupayla elindeki çayını yudumlayan Jimin'le göz göze gelmiştim. Birkaç saniye baktı ve hemen sonrasında salona doğru ilerlemeye başladı. Ben de tezgahtaki çayı hazırlayıp hızla peşine düştüm. Pikniğe mi gidecektik? Kimle gidecektik?

Bir çocuğun saf heyecanını çoktan ele geçirmiş olan ifademi gizlemeye çalışırken hemen yanındaki koltuğa oturdum ve şekeri çözünene kadar karıştırdım çayımı. Ardından beni izlediğine dair gelen hisle gözlerimi Jimin'e çevirdim. Bacak bacak üzerine atarak kurulduğu koltukta, elinde tuttuğu kupasıyla bana bakıyordu. Beni izlemesinin nedenini merak ederken tek kaşımı kaldırdım.

"Bir şey mi oldu?"

İç çekti ve başını yana eğdi. "Bir sorun mu var? Eğer öyleyse çekinmeden anlatabilirsin. İçinde biriktirerek daha iyi olamazsın." Dün gece neden o durumda odasına geldiğimi anlamaya çalıştığı açıktı. Başımı olumlu anlamda salladım.

"Arasıra, çok garip kabuslar görüyorum," dedim zar zor.

"Nasıl garip?"

İçimde tutmanın bir anlamı yoktu. Bu nedenle "Her defasında hamile olduğumu ve bebeği düşürdüğümü görüyorum," diye söyleyiverdim bir çırpıda. Ardından, tepkisini merak ederek ona döndüm.

Bir süre ifadesizce suratıma baktıktan sonra kendini tutamayıp gülmeye başladığında kalbimin kırıldığını hissetmiştim. Kendini gülmeye o kadar kaptırmıştı ki, asılmış suratımı farkedemiyordu. Rüyası bu kadar komiğine gittiyse, onun çocuğunu taşıdığımı öğrendiğinde suratının nasıl bir ifade alacağını merak ediyordum. Sahi, eninde sonunda öğrenecekti değil mi? Çünkü ona, iki babasının da yanında olacağına söz vermiştim...

"Sen ciddi misin," dedi kahkahalarını dizginlemeye çalışırken. "Bu bilimsel olarak imkansız, biliyorsun değil mi?"

"Tıp gelişti Jimin," dedim bilmiş ve tripli arası bir sesle. "Dünya üzerinde, gerçekten hamile kalan erkeler de varmış..."

"Eminim onlara bakarken bilinçaltında kalan bir korkudur. Hamile kalabileceğini sanmıyorum, endişelenme." Bunları söylerken bile ciddi kalamayıp kıkırdamasıyla sinirle burnumdan nefesimi bıraktım. Ardından "Her neyse," diye değiştirmeye çalıştım konuyu.

"Böyle rüyalar gördüğüme göre bir anlamının olması gerek."

"Ya da sadece bunun olmasından korktuğun için rüyalarına yansıyordur."

"Bunun olmasından korkmuyorum," diye çıkıştım. "Sadece, bana ait bir parçanın beni terketmesi ihtimalinden korkuyorum. Emin ol, o hamile kalan erkeklerin yerinde olsaydım, üstesinden gelebilirdim."

Birden sinirlenmemle afallayan Jimin, şaşkın bir şekilde suratıma bakarken kapı çalmış ve bu saçma sohbeti sonlandırmıştı.

Onu orada bırakarak kapıya yöneldim ve kimin geldiğine bakmadan açtım. Ve yine gelmek isteyeceğim son kişiyle karşı karşıya geldim. Fakat şu an Yoongi'nin gelmiş olmasına takılamayacak kadar canım sıkılmıştı.

Kapıdan geri çekilerek onları içeriye davet ettim ve girdiklerinde kapıyı kapatıp, arkalarından salona doğru ilerlemeye başladım. Evet, Minji de gelmişti. Fakat son öğrendiğim şeyden sonra artık ona istesem de kötü davranabileceğimi sanmıyordum.

"Pikniğe gidiyoruz! Pikniğe gidiyoruz! Yaşasın!" Minji'nin sevinç çığlıkları arasında Jimin onu coçkuyla kucağına aldı ve sıkı sıkı sarıldı. "Senin için güzelim."

Merak ediyordum. Acaba Jimin bir gün beni de böyle sahiplenici şekilde sevecek miydi?

ஜ•ஜ

"Bunu da tut." Minji'nin bana uzattığı, üzerine reçel sürülmüş olan ekmeği elime aldım ve dikkatle yaptığı işe odaklanmış olan Minji'yi izlemeye devam ettim. Elimi tutarak beni mutfağa sürüklediğinde ve benimle sandviç hazırlamak istediğini söylediğinde onu kıramamıştım. Şu an ise kendisine büyük gelen mutfak önlüğüyle birlikte, sandalyenin üzerinde durarak yetiştiği tezgahta ekmeklere reçel sürüyordu.

"Biraz da fıstık ezmesi sürmeye ne dersin?" Dudaklarını büzerek somurttu ve bakışlarını gülümseyerek onu izleyen bana çevirdi. "Fıstığa alerjim olduğu için Yoongi dayım yememe izin vermiyor."

"Yoongi dayım mı?" Şaşkınlıkla "Yoongi senin dayın mı," diye sordum. Bir süre bunu neden sorduğumu anlamaya çalışır gibi yüzüme baktıktan sonra başını olumlu anlamda salladı.

Bunu yeni öğreniyordum. Belki de Minji'yle takılmaya devam ederek onlar hakkında daha çok bilgi alabilirdim. Sonuçta onlar çıkmaya başladığından beri beraberlerdi ve bir şeyler biliyor olmalıydı. "Çocuktan al haberi," diye mırıldandım. Ardından elimdeki ekmeğe uzanmaya çalışan Minji'ye verdim dikkatimi.

"Yoongi'yle Jimin hakkında bir şey biliyor musun peki?" Anlamayarak bana döndüğünde açıklamam gerektiğini farketmiştim.

"Yani, ne zamandır sevgililer, nasıl bir ilişkileri var falan..."

"Jiminciğim, Yoongi dayımla ben taaa bebekkenden beri sevgiliymiş. Babam ve annem beni bırakıp çok uzaklara gittiklerinde, bana onlar bakmışlar..." Sonlara doğru sesi kısılırken elindeki reçel kaşığını bıraktı ve üzgün bakışlarını bana çevirdi. "Onları hiç görmedim ama, çok özlüyorum. Bir gün dönerler umarım..." Anne babasından bahsettiğini anladığımda ellerimi saçlarına götürdüm ve bir saç bandı tararak süslediği açık kumral saçlarını okşadım.

"Umarım dönerler. Ama üzülmene gerek yok çünkü burada seni çok seven Yoongi dayın, Jiminciğin ve Jungkook oppan var. Eğer sen üzülürsen, biz de üzülürüz," dedim titreyen sesimle. Aklıma yine ölen anne babam gelmişti...

"Biliyorum! Bu yüzden okulumdaki en şanslı kişi benim." Eski neşesi yerine gelirken reçel kaşığını aldı ve yarım bıraktığı işine geri döndü.

O esnada benim aklımı bambaşka bir şey karıştırıyordu. Minji, yaklaşık beş yaşındaydı. Bu da Jimin'le Yoongi'nin fazlasıyla uzun bir ilişkisi olduğunu gösteriyordu. Peki Taehyung bana neden yalan söylemişti? İlişkilerinin yeni olduğundan bahsetmişti fakat biri arkadaşı hakkında böyle bir konuda mutlaka bilgi sahibi olurdu. Yani, ilişkilerinin yeni olmadığını biliyor olmalıydı.

Aynı zamanda, böyle bir durumda, Jimin Yoongi'yi o gece aldatmıştı. Hem de benimle aldatmıştı...

ஜ•ஜ

Güzel, geçmişi iyice karıştırdım. Şimdi tek eksik, şu ana kaoslar yaratmakta...

Yazar notu yazamadığımı biliyorsunuz bu nedenle uzatmayacağım. Sadece, yeni fic'ler yayınladım ve multi shipperlara kapım açık.

Kendinize iyi bakın~

-Bunny 🐰

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro