Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 3: Kapı Girişi

Medya: Sapnap ve Dream cmclxmzmzl

Habersiz bölüm geldi heheheheh
Yorum atarsanız çoook sevinirim (oy atsanız da olur)

Artık o kadar çok etkileşim oldu ki ne anlatsam bilemiyorum HATTA BUNU YAZARKEN ÜSTTEN BİLDİRİM GELDİ LOOL

George'un Florida'da olduğu sabahtan beri Twitter'da trendde de, şu anda da kendisi paylaşıyor ahh ne çektik biz be

İyi okumalar :)

Endişeleri yükselen Dream ve Sapnap, yeni misafirlerini eğlendirmek için çaba gösterirler.

Bölüm 3: Kapı Girişi

Alçak tavanlı bir restorana yerleştiler; onları tanınmakla tehdit etmeyecek kadar küçük, ama Dream'in sıcak koltukta kolayca uzanabileceği kadar büyük. Havaalanı sonrası öğle yemekleri hafif ve yavaştı; sıcak yiyecekler, boş muhabbetler, ince huzursuzluğun izlerini örtmek için ortama dökülüyordu

Konuşmadaki bazı duraklamalar hafifçe taşıdığı gariplikle aynı yerde birlikte nasıl var olacaklarını düşünmelerini sağlıyordu. Yumuşak kıkırdamalar söndüğünde Sapnap susuyordu, Dream onun da gergin olduğunu söyleyebilirdi. George, önündeki peçeteyi ve kapları boş bir şekilde yeniden düzenliyordu ve Dream bunun onun da gergin olduğu anlamına geldiğini tahmin edebiliyordu.

Bunun üzerine daha çok ağırlık yüklenebilirdi, biliyorlardı. Yine de Sapnap Dream ile dalga geçtiğinde George'un gülümsemesi ya da arabasının yolcu koltuğuna kimin bineceği konusunda bir hafta sürecek bir kavgaya başlamalarıyla Dream kısa sürede rahat edeceklerini hissediyordu.

Dream ağzına bir peçeteyi sürükleyerek sırtını koltuğa yasladı. George masanın karşısından patateslerini seçiyordu. Sapnap 'henüz acıkmamış' olmasına rağmen birkaç şey otlanmıştı, dirseklerini geri çekerken Dream'i dürttü.

"Bu yemeğin oldukça Amerikan olduğunu söyleyebilirim," dedi George.

"Yağlılar," diye onayladı Dream, tabağındaki yarısı yenmiş ekmek ve et parçasına bakarak. "Yine de iyi. Burada denemek isteyeceğini düşündüğün yiyecekler var mı?"

George omuz silkti.

"Meksika'daki şu yere gidebiliriz," dedi Sapnap.

Dream kafası karışmış bir şekilde ona baktı, Sapnap elleriyle belli belirsiz büyük bir burrito şeklini işaret edene kadar Dream anlamamıştı. "Oh."

George’un koyu renk gözleri Dream’in bakışlarıyla buluşmak için yemeğinden kalktı. "Ev sahibimize bağlı."

Dream güldü. "Misafirimize bağlı."

"Yalan söyleme," dedi George, "Bir seyehat planın olduğunu biliyorum. Hissediyorum."

"Doğru," Sapnap, Dream ona karşı çıkmadan önce böldü.

"Seyahat planı değil." dedi Dream öne doğru eğilerek ve hızlıca George'un tabağından patates kızartması çaldı. "Tıpkı siz buradayken yapılacak şeyleri not ettiğimiz bir liste gibi. Eğer istersen, yani. Yazdıklarım sadece öneri."

George’un kaşları kalktı. "Bir liste?"

Dream, George’un sesinin yüzeyinin altında yatan sıcak eğlenceyi duymak yerine bunun gerçekleştiğine şahit oldu. Gözlerinin parlama şekli, gergin ağzının birbirine kıvrılması...

"Bir liste," diye tekrarladı Dream. Sinirli bir şekilde patates kızartmalarını çiğnedi ve boğulurken ağzına avuç içini kaldırdı, "Muhtemelen Sapnap’in odasında bir yerlerde."

George sırıttı. "El yazısı mı?"

"Sesinin neden bu kadar şaşkın çıktığını anlamıyorum," dedi Sapnap. "Dream bunu her zaman yapar."

"Bunu bilmiyordum." George ona baktı, daha önce bilmediği şeyle başını eğdi.

"Zaman geçirmek için iyi bir yol," diye cevap verdi Dream. Cevabının yumuşak hecelerine tereddüt damladı, başparmağını kucağındaki eziyet ettiği peçeteye götürerek katlanmış kırışıklıkları yumuşattı.

George merakla gülümseri. "Yine de neden el yazısı? Ben her şey içim notlarımı uygulmasını kullanıyorum."

Dream ona baktı. Grafitin kağıt üzerindeki yumuşak çizgilerini izlemesi daha düzrnli hissettiriyordu, düşüncelerini daha çok güvende hissettiğini düşündürüyordu. Tıpkı bir günlük gibi ya da alışveriş için yiyeceklerin yazıldığı o telli not defterinin verdiği sıcaklık gibi...

En önemlisi ise daha önce yaptığı 'mesaj kazasının' tekrarlanması daha zordu.

"Yazı yazmak, düşüncelerimi biraz daha düzenlememe yardımcı oluyor," dedi, daha fazla sorgulamaya olanak vermemek için ses tonunu koruyarak. George'un açıklamasından memnun göründüğünü görünce başka yere baktı.

"Listeleri beğendim," dedi Sapnap. "Çok tatlılar." Dream'in gömleğinin alt kenarını dürtmek için döndü, parmakları sırtının alt kısmına dokundu.

Dream kafa karışıklığı içinde hafifçe öne doğru eğildi. "Ne yapıyor-"

Deri cüzdanı kot pantolonunun arka cebinden kaydı, peçetelerin ve şeker paketleri yanındaki masaya ağır bir şekilde düştü. Gözlerini devirdi.

Dream Sapnap'e küçük notları güvenle nerede sakladığını söylemişti ve onları karıştırmak için mükemmel anı beklediğini biliyordu. Sapnap'in cüzdanı çevirip açtığını ve kredi kartları ile kuponlar arasında saklanan katlanmış birkaç kağıt parçasını çıkardığını izlerken, ona söylediği için pişmanlık duyuyordu.

Sapnap, dikkatle izleyen George'a kağıtlardan birini verdi.

"Siz," Sapnap birini açarken Dream ikisine de seslendi, "Çok sinir bozucusunuz."

"Bu eğlenceli," dedi Sapnap boğazını temizleyerek. "Bu listeye 'Sarı' demiş."

"Elbette onları cüzdanında saklıyorsun," diye mırıldandı George.

Dream, ses tonuyla yüzünün sıcaklaştığını hissediyordu. Bu geçmişinden gelen sevgiyle sınırlanan bir sesti, ancak Sapnap konuştuğunda cevap vermeyi çabucak unutmuştu.

"Kalem, okul otobüsü," Sapnap elindeki beyaz kağıttan okuyordu, "Yangın musluğu, caddenin karşısındaki evdeki tavşan," Sapnap başını kaldırdı, "Dream, burda sadece-"

"Bir hafta içinde gördüğüm sarı şeylerin listesi," Dream savunmacı olarak cümlesini tamamladı.

George güldü. "Neden?"

"Limonlar. Limonata. Yine okul otobüsü," diye devam etti Sapnap. "Zarf. Başka bir otobüs. Güneş- güneş, dostum?"

"Sarı güzel bir renktir," Dream zayıf bir şekilde yanıt verdi. Bunlar sadece hızlı düşüncelerini demirlemek için yaptığı saçma listelerdi. Bunların pek bir anlam ifade etmediğini biliyordu, tamamlandıktan sonra onları bir bakıma çöpe atabilirdi. Yine de George'un katlanmış kağıdı dikkatlice açmasını izlerken, yığılmış yığında görmelerini istemediği bir kağıt olup olmadığını merak etmekten kendini alamıyordu.

"Neden bu kadar çok var?" diye sordu George. Elindeki sayfaya baktı. "Bu kağıtta 'Şüphelinap' yazıyor."

Sapnap kaşlarını çattı ve sarı listesini bıraktı. "Ne? Ne yazıyor?"

Dream, hatırladığı şeyle sırıttığını hissetti. "Ah."

"Pembe kapüşonlu," George okudu, "Portakal suyu, telefon şarj cihazı ve ardından parantez içinde kırılmış?, oje, balonlu sakız-"

"Dream," dedi Sapnap sert bir şekilde, George’un elinden kağıdı çekmek için öne doğru eğilerek. Dream ona hafifçe kıkırdarken, kağıdı avucu içinde sıkıştırdı.

"Anlamıyorum."

"Ben de, George." dedi Dream birkaç listeyi cüzdanına geri koymaya başlayarak. "Bunun ne hakkında olduğunu hatırlamıyorum."

Sapnap topuğunu masanın altındaki Dream'in incik kemiğine doğru itti. Yüzündeki gülümseme korkusuzdu ve utancının buna dönüştüğüne sevinmişti.

Sapnap bir tane daha kağıt açarken, "Ekmek," dedi. "Tereyağı, kızarmış yumurta, salam, mayonez ve hardal- tamam. Bunun geri kalanı sıkıcı. Sıkıcısın."

Dream gözlerini devirdi. Bunu hatırlıyordu;  Wilbur ve birkaç arkadaşıyla hararetli bir 'Geoguessr' konuşmasına hapsolmuştu, bir şekilde İtalya'yı yanlış tahmin etmesinden rahatsız olmuştu ve aynı zamanda önceden yapmayı ihmal ettiği kahvaltısı yüzünden açlık çekiyordu. İçten içe, öfkesi yalnızca açlık sancılarına indirgenene kadar malzemeleri karalamıştı.

Bakışları, artık yığının üzerinde duran, yıpranmış ve mavi mürekkeple içeriden tüylü şekiller sızan, köpek kulaklı bir listeye takıldı. George ona uzandığında gözleri anımsayarak genişledi.

O olamazdı.

"Sanırım," dedi, arkadaşlarından biri yapamadan çabucak kağıdı kaparak, "Şimdilik bu kadar yeter."

George telaşını fark etmişti. Dream'e merakla baktı, ancak Sapnap konuyu cüzdandan saptırıp onları başka bir sohbete bağlarken hiçbir şey söylemedi. Gözlerinin ağır tonu, tepesindeki floresanlardan hafif bir parıltı taşıyordu

Alışmak zaman alacak, havaalanının uğultusu ile çevrili olduğunda böyle mırıldanmıştı.

Dream, hayatındaki hiçbir şeye bu kadar katılmamıştı. Yolculukları, park etme, masaya geçme ve menülerin değerlendirilmesi konusundaki tartışmaları boyunca George'u görmek olaganüstüydü. Web kameraları ve dijital fotoğraflar, şu anda önünde duranlarla karşılaştırıldığında hiçbir şey değildi. Bazı anlar George'u her zaman sadece şahsen tanıyormuş gibi hissederken, diğer yandan onunla ilk kez tanışıyormuş gibi hissediyordu.

Aşırı yağlı çörekler ve köpüren soda şişeleri istemenin doğru olmayacağı gibi sorular sormak istemiyordu. Beni özledin mi? Şaşırdın mı? Sandığın gibi mi görünüyorum?

"Neden bana bakıp duruyorsun?" diye sordu Dream, dudaklarından çıkanı farkettiğinde çenesini sıktı.

Aptal, diye düşündü; George hızla başka tarafa baktı, seni dev salak.

"Üzgünüm," dedi George utanmış bir sessizlikle ve Dream kendini yüzünün yanmaması için zorla tutuyordu.

"Sandığın gibi mi görünüyor?" diye sordu Sapnap George'a. Dream'in gözleri aniden ona kaydı, bardağından masum bir şekilde yudumluyordu

Neden sormuştu ki- "Sapnap, onu zor-"

"Bir bakıma," dedi George ses çıkararak, Dream hızla sessizliğe büründü.

George'un ona baktığını, onu incelediğini görmek için gergin bir şekilde geriye baktı, havaalanı kaldırımdaki aynı ifade ile duruyordu. Dikkatini Dream’in gözlerine çevirdi.

"Sanırım seni küçümsedim," dedi George kelimeler kulağına sadece ona aitmiş gibi geliyordu, sadece.

Göğsü sıkıştı. "Bu senin kötü bir alışkanlığın."

George gözlerini kırpıştırdı ama bakışları gizliydi, "Biliyorum," dedi.

Dream kaşlarını kaldırdı. "Biliyorsun?"

"Ketçabı uzatabilir misin?" Sapnap böldü.

Dream'in kalbi çarpıyordu, George'un gözleri kaydı ve kırmızı, camsı şişeyi sağına doğru körü körüne uzattı.

-

"Tamam, George," dedi Dream, mahalleye döndüklerinde arabasının kapısını kapatarak.  Kısa bir süre nefes verdi. "Bu benim-"

"Yok artık," dedi George arka koltuktan kayıp sözünü keserken, "Şaka yapıyorsun."

Beton garaj yolunun dibinde duran üç beden Dream’in evine baktı. Çatının arkasındaki mavi gökyüzünde bulutlar seyrek seyrek geçiyordu. Bahçesindeki palmiye ağaçları tembelce sallanıyordu.

Kayıtsız kaldığı beyaz çitlere ve kara tabelaya yandan baktı. "Şaka yapmıyorum."

Sapnap George'un bavulunu eline aldı. "Sıkıyorsa bana yanıldığımı söyle."

"Ne hakkında yanıldığını?" diye sordu Dream ileriye doğru adımlar atarak; George'u yanından onu takip etmeye zorladı.

"Haklıydın," dedi George.

Dream onlara kısık gözlerle baktı. "Ne konuda haklı?"

Sapnap, Dream'i keskin bir gülümsemeyle savurarak, "Orta yaşlı bir kadın burada yaşıyormuş gibi görünüyor," diye cevap verdi. George, bunun doğru olduğunun hemen net olması gerekiyormuş gibi başını hızlıca salladı.

"Ee, yani..." Dream konuşmayı denedi ancak kendi bile savunmada yetersiz kaldı. Ön kapısına doğru ilerlerken göğsünde hafif bir utanç sıkıştı.

"Lütfen, Dream," dedi George ve Dream onun sırıtışını anlamak için bakması gerekmese de yine de baktı. Gözleri parlaktı ve eğlence ile dolarak yüzünde zarafetle kıvrılmıştı. "Devam et."

"Sanırım yanılmıyorsun," diye yavaşça devam etti, "Çünkü buradaki neredeyse bütün komşularım kırklı yaşlarında-"

"Aman tanrım," dedi George. "Gerçekten gerçek bir mahallede yaşıyorsun."

Dream özlerini devirdi. "Annenle aynı evde yaşıyorsun George."

"Hassiktir." Sapnap'in gülüşü bir ihanet hissiyle parladı. "Üzgünüm adamım, bu öldürücü bir laf sokuştu."

Dream kapıya dönerken George başını
onaylamayarak sallıyordu.

"Planım her şeyi tersine doğru yapmak," dedi Dream. Anahtarını kilide kaydırdı. "Şimdi büyük bir aile evindeyim, sonra altmış beş olduğumda ve merdivenleri kullanırken ağrılarım olduğu zaman bir şehir apartmanına taşınırım."

Sapnap, metal klik sesi açıldığında kapıyı itti. "Houston'a taşın."

Onlar için girişi elinde tutarken Dream yan taraftan adımladı. "Hayır."

Kolu eşikte gerilmiş, avuç içi düz bir şekilde tahtaya bastırılmıştı. Sapnap, George'un bavulunu içeri çekti. Çanta kasıtlı olarak elinin altında sallanırken Dream'in dizlerinden kıl payı kurtuldu.

Dikkati George'a çevrildi; ayakları paspasının üzerinde duran, başı küçük lambanın altında, ellerini uzağa götürmüş ve gözlerini Dream'e dikilmiş olan George'a.

Sessiz bir nefes boğazına takıldı. "Um," dedi. "Hoş geldin George."

Sapnap çantayı sürükleyerek, "Bunu yukarı atacağım," dedi.

George içeri girdiğinde tereddütlüydü, gözleri hızla duvardan duvara sıçradı. "Hala burada olduğuma inanamıyorum," dedi.

Dream'in bakışları koyu saçlarının arkasına kaydı; omuzlarına, bedenine, yumuşak saçlarına.

Ben de, demek istiyordu Dream. Kapıyı arkalarından kaydırarak kapattı.

"Pekala," diye mırıldandı ve George ona bakmak için döndü, "Buna inansan iyi olur."

Soluğu yüz hatlarında yükselirken gözleri George'un gülümsemesine düştü. Ne yaptığını anladığı anda kalbini atmosfere kadar uçuran kısa, dürtüsel bir titreme yaşadı.

Boğazını temizledi. "O zaman sana nerede uyuduğunu gösterebilirim ya da... Eğer istersen etrafa bakabiliriz."

"Bana bir tur mu teklif ediyorsun?"

Dream sırıttı. "Evet."

George nazikçe güldü. "O zaman evet."

Dream kendisini dramatik bir şekilde açılış salonunun ortasına yerleştirmek için yanından geçtiğinde, George’un dikkatinin yüzü dışında hiçbir yerde dolaşmadığını fark etti. Kollarını iki yana açtı, avuç içi yukarı kalktı.

"Hadi başlayalım," diye seslendi. George’un gözleri gülünçlüğüne neşeyle sıkıştı, boğazını temizledi. "Turumuzda karşılaştığımız her şeye dokunmaktan kaçınmanızı rica ediyorum. Bunun cazip geleceğini biliyorum..." George alay ederek ona baktı ve Dream gülümsemesiyle güçlükle konuşabildi. "Ama buradaki her şey çok kırılgan. Ve milyonlara değer."

"Gatorville'e hoş geldiniz işareti bile mi?" diye sordu George. Dream'in birkaç yıl önce bir ikinci el mağazasından aldığı yapışkan yeşil ve turuncu işareti göstererek.

"Milyonlara değiyor," diye tekrar etti Dream. Koridordan aşağı inmek için döndü. "Ve flaşlı fotoğraf çekmeyin lütfen."

"Tamam," dedi George, telefonunu çıkarıp lüks dekorasyonuna doğru kamera deklanşörünü tıklayarak.

Parlak duvarların üzerinden seken flaşı görünce Dream aniden durdu. George'a yalandan bir onaylamama ifadesiyle baktı.

Ona geri dönen bakış ise meydan okuyan kahverengi bir bakıştı.

George, çok yavaş bir şekilde avucunun içinde kaldırdığı telefonu tehdit edici bir şekilde Dream'e doğru çevirdi, yüzü anında gülümsemeyle kırıldı.

"Sen tam bir aptalsın." dedi Dream, George’un varsayımsal fotoğrafından kaçmak için çabucak dönerken.

"Kameradan utanıyorsun."

"Her neyse." Boynunu merdivene doğru uzattı ve ellerini ağzının üzerine koydu. "Sapnap!"

Birkaç saniye sonra Sapnap'in "Ne?" Diye bağırdığını duydular.

"George'a ev turu veriyoruz!" Dream haykırdı.

Kasıtlı olduğu belli olan ağır ayak sesleri geldi. Sadece bir hafta sonra Dream, Sapnap'in merdivenlerden hafifçe atladığını ve parkeye yapıştığını hayal edebiliyordu.

"Kediyi arıyordum," dedi Sapnap koridorda onlarla tekrar birleştiğinde, Patches ve Dream'in ortak bir yanları vardı; Sapnap'i seviyordular ama gürültülü ayakları hoşlarına gitmiyordu.

"Eminim buralarda bir yerdedir." dedi Dream George'a bakarak. "Başlarda biraz ürkek davranır."

Senin gibi.

"Kişisel algılama," dedi Sapnap bilmiş bir tavırla. "Üçüncü günüme kadar onu tutmama izin vermedi."

George, havaalanında ona hayati tehlike arz edecek bir şekilde tutan bir adam için 'tutmanın' ne anlama geldiğiyle ilgili bir yorum yaptı. Sapnap, Dream'in ondan tekrar etmemesini istediği bir şeyle karşılık verdi, boşuna olan çekişmelerine izin vermek zorunda kaldı.

Tur, mutfağa ve oturma odasına doğru ilerledi. Sapnap görev bilinciyle Dream'e bir 'rehber' olarak yardım etmeyi kabul etti ve zamanlarının çoğunu George'u ezik şakalarla eğlendirmek ve birbirlerinin sözleri üzerine konuşmakla geçirdiler. Sapnap konuşan buzdolabını gösterdi; George, dolaplar ve kanepeler hakkında yorum yaptı. George parmak uçlarını serin tezgahın üzerinde kaydırdığında, gerginlik omuzlarını terk etti ve yüzünden kayıp gidiyor gibi göründü. Bol gülümsemeler ve alaylar ağzından damlıyordu resmen.

Dream odaklanmaya çalışıyordu, belirsiz mobilya parçalarını işaret ediyor ve George'un sesinin duvarlarından yankılanmasını duymak için elinden geleni yapıyordu. Burada, evinde George'u görünce kalbi amansız ve hızlı bir şekilde kaburgalarına çarpıyor, yastıkların üzerinden geçiyor ve yüzlerce kez dokunacağını hayal ettiği paravan kapıya kayıyordu. Kesinlikle George'un bu kadar kibar olacağını asla düşünmemişti; temizliği fark etmişti ve hafif iltifatlar bırakmıştı.

Arka bahçeye vardıklarında ve beton verandada durduklarında, çok ihtiyaç duyulan bir temiz hava soluğu hepsini ele geçirdi. Çıplak ayakla Sapnap bitkileri işaret etti, Dream’in 'bahçesinde' dolaşırken saçma gerçekleri uyduruyordu.

Elleri ceplerinde olan Dream, geride kalırken sessiz bir rahatlığa düştü.

Sapnap bir kolunu kapalı jakuziye doğru uzatarak konuştu. "Jakuzi orada."

Dream, geçen baharda ilk satın aldığında George'a mesaj atmıştı, ancak o zamandan beri çok az bahsetmişti. Yazın sıcağına rağmen kullanmasını söylemek garip hissettiriyordu. Sıcaklığa olan özlemi uykuda olsa da utanç vericiydi.

"Belki yeterince soğursa onu kullanabiliriz," dedi Dream dalgın bir şekilde. Dikkati, George'un bahçesine girdiği yere geri döndü.

Yeşil dünya onun etrafında yumuşadı sanki. Çim bıçakmış gibi ayak bileklerinin üzerinde aşağıya doğru yükseliyordu ve saçında nazikçe dolaşan aynı esintiyle bükülüyordu. Kuşkusuz, havasız olan uçağın saatlerinden kalma hafif bir ter tenini süslüyor ve Dream, George'un buna aşina olmadığını biliyordu. Güneşli maviye karşı koyu kahverengiler, bulutlar ona benzer bir özlemle yaklaşıyordu.

George'un haftalar önce büyükanne ve büyükbabasının çiftliğinde dururken nasıl göründüğünü merak ediyordu. Yağmurun onu küçültmesi, kemiklerine kadar küçültmesi ve titreyen cildi kaç dakika sürmüştü? Dream'in aynısını yapması kaç yıl sürmüştü?

"Yağmur yağdı mı?" diye anide sordu George.

Dream'in düşünceleri bir kez daha dünyaya geri döner. Sessizlik içinde dudakları ikiye ayrıldı.

Sözleri söylerken George’un sesi yumuşaktı ve anlamadığı bir nedenle Dream, kendini Sapnap’in başının arkasına bakarken buldu, "Yazdan... Beri mi?"

Telefonda yağmurdan, hafif çiseleyen yağmurdan ve yaklaşan fırtınanın kokusundan bahsederken George’un fısıltısının ne kadar sessiz olduğunu hatırlıyordu. Unutmaya çalışsa da sağanak yağmurun şimşek ve gök gürültüsüne dönüştüğü anısını bırakamıyordu, kendi yıkımının bir taklidiydi.

George hiçbir şey söylemedi.

"Evet, yağdı," diye devam etti. "Henüz o kadar güçlü bir şey olmadı ama."

Parmaklarını arkasından gergin bir şekilde birleştirdi. Cevabının George'u tatmin etmesini umuyordu, çünkü kelimeleri dinleyip dinlemediğini bile anlayamıyordu.

Ta ki, George’un gözlerinin avluya doğru kayıp Dream’in haziran ayında sıcak avuç içini uzatıp sarkık çıkıntıdan izlediği yere kadar. Nabzı uçuyordu.

O da mı o konuşmalarını düşünüyordu?

"Hava durumu birkaç gün içinde olabileceğini söylüyor," dedi Sapnap.

"Sen... Hava durumunu mu kontrol ediyor musun?" gözlerini kırpıştırarak sordu Dream.

"Sen etmiyor musun?"

Dream güneşli gökyüzüne bir göz atarak konuştu, "Buna çok ihtiyacımız yok."

George'un ayakkabılarının altında çamur sıkışmıştı ve kuru çimenlerin üzerindeki kiri dikkatlice silmek için ayağını sallıyordu. "Neden ki?"

"Buraya geldiğimden beri her gün aynı," dedi Sapnap.

"Hava oldukça yumuşak," dedi Dream aynı fikirde. "Sanırım yakında başka bir kötü fırtınaya gireceğiz." Zihni, çocukken, uluyan yağmur ve ağaçların devrildiği güçsüz gecelerin anılarında gezindi. "Denizden geliyorlar. Bazı evleri sular altında bırakıyorlar, elektriği kesiyorlar," diye devam etti ses tonu alçalırken. "Ve sonra gidiyorlar."

George'un gözleri hemen ona çevrildi. "Kasırga gibi miler?"

Atlantik'in ötesinden, daha önce Orlando'yu parçalamıştın.

Yeniden yapacak mısın?

"Evet." dedi Dream kendini uzağa bakmaya zorlayarak. "Kasırga gibiler."

Sana izin verir miyim?

George mırıldandığında Sapnap’in bakışlarının onu yakalaması ve arkasını dönmesi hoşuna gitmedi. Telefonun çalan, çalan ve durmadan çalan sesini ona hatırlatmasından hoşlanmıyordu.

Hava konuşmalarının ötesine geçtiler ve tur devam etti.

-

"Klimana taptığını anlıyorum," diye mırıldandı George, ayakkabıları parke basamaklara karşı gıcırdarken, "Ama bu biraz fazla enerjik, Dream."

Merdivenlerin tepesine ulaştıklarında kaşlarını çattı. "Ne demek istiyorsun? Sadece iki saniyedir buradasın."

George, "Hava soğuk," dedi ve sesi koridorda yankılandı.

"Gördün mü?" dedi Sapnap heyecanla, parmakları Dream’in omzunu hafifçe kavrayarak. "Ben deli değilim."

Dream onu uzaklaştırdı. "Sen tam bir bebeksin."

"George benimle aynı fikirde, dostum. George." Sapnap onu tekrar dürttü.

"Katılıyorum" diye yardımcı oldu George, "Ne yazık ki."

"İkiniz de bebeksiniz." Sapnap'in sırtına çarpmasını sağlamak için Dream aniden durdu. Tekrar ilerlemeden önce sırıtıyordu.

"Bırak beni."

Dream koridorlarındaki kapıları işaret etti. "İşte odan, George. Bu banyo. Aşağıda-"

"Odam," dedi Sapnap.

"Evet," Dream onayladı. "İçeride başka bir banyo da var. Alt katta ofisin yanında başka bir oda var, ama..." George'un kapısının koluna uzanmadan önce tembel bir şekilde işaret etti. "Bu daha büyük."

Kapıyı açtı. George, pek çok kez uğraştığı boş yatak odasına taşınmadan önce pek az şey vardı. Yatak, şifonyer, masa oyunları ve yerde yığılmış dağınıklığın bulunduğu yarı açık bir dolaptan başka pek bir şey tutmuyordu.

"Çantalarım başarmış," dedi George.

Bavulu yatağının dibinde, düzenli ve sağlamdı. Katlanmış havlular ve ekstra battaniye beyaz yorganın üzerinde düzgünce duruyordu. Dream'in dişleri yanağının içine gömüldü, odanın görünüşüne ne kadar özen gösterdiğini fark etti.

"Neredeyse dağılmasını bekliyordum," diye mırıldandı George. Sesini yükseltti. "Teşekkür ederim Sapnap."

"Sorun değil." Sapnap’in cevabının hemen ardından banyo kapısının sesli çarpması izlendi. Son on dakikadır ara vermeye ihtiyaç duyduğundan şikayet ediyordu ve sonuç olarak, isteklerinin profesyonelliği yüzünden öfkeliydi.

"Tur rehberi olmaya uygun değil," diye seslendi Dream, koridorun sonundan çok zayıf bir "siktir git" sesini duyunca gülümsedi. Gözleri kirli beyaz duvarların üzerinde dolaştı, kız kardeşinin şifonyerin üzerindeki çerçeveli fotoğrafı- George, valizi ve ayağından çıkardığı ayakkabıları.

"Buradaki kirin izini sürmek istemedim," dedi. George. Saçma sapan beyaz ayakkabılarını çantalarının yanında düzgün bir çizgide dürttü. "Çok temiz."

Dream cevap olarak mırıldandı. Aşinalık onu rahatsız ediyordu.

"Süpürdün mü-" George sormaya başladı, o sırada Dream boğazını temizledi. "Ah, özür dilerim."

"Ne? Oh, hayır, o yüzden değil- bölmek istemedim," diye hızlıca konuştu Dream.

"Öyleyse neden sen-" George derin öksürüğü kötü bir şekilde taklit etti, "Huh-hem."

"Huh-hem yapmadım, sadece boğazımda tükürük kaldı."

"Söyleyecek bir şeyin olduğunda yaptığın şey gibi geldi," dedi George kapıya doğru dönerek. Dream sonunda ona tekrar baktığında birkaç adım uzaktaydı. "Yani?"

"Yapmadım," dedi Dream hemen. "Söyleyecek hiçbir şeyim yok, sadece - sadece gerginim."

Tanrım.

"Gerginsin," diye tekrarladı George sessizce. Dream ondan uzaklaşırken salona girdi.

"Öyleyim"

George gülümsedi. "Bu aptalca."

Dream'in bakışları yumuşadı. Sesi sıcaktı. "Öyle."

Merdivenlerin yanındaki tavan penceresinden beyaz ışınlar düştü, duvarlarda ve aralarındaki havada bulanıklaştı. Dream, keşif için koridordan geçerken kalbinin atışını ve George'un ahşap zemin üzerindeki çoraplarının hafif kıpırtısını duyabiliyordu.

Dream onu takip ediyordu.

George, Dream'in yatak odası kapısının önünde durdu. "Bana bunun ne olduğunu söylemedin."

"O benim," diye açıkladı Dream belirsiz bir şekilde ve sözcükler ağzından çıktığı anda George’un avuç içi pirinç tutamağın üzerindeydi, itiyordu, "Oh-" George içeri girerken tahta kolayca kayarak açıldı. "Gerçekten zorunda değilsin-"

Sıcak bir selamla giysilerine sızan durgun havanın ne olduğundan emin değildi ama ikisini de yavaşlatmıştı. Zaman pekmeze dönüşüyordu sanki; toz, sırf perdelerden taşıyordu. George'un adımları, her şeyin ortasında, hareketsiz durana kadar kademeli olarak azaldı.

Son haftalarda odası sürekli bir değişim içindeydi. Dream, koyu renk şifonyerini ve lüks bilgisayar ekipmanlarını yeniden düzenliyordu, eski rafları temizlemişti ve dolabındaki kapakları çıkartmıştı. Yüzeyleri dağınıktı, duvarlarını fazlaca köpük panel kaplıyordu ve monitörlerine yapışkan notlar yapışmıştı. Bu rahat yerin kendisi için gerçekte ne anlama geldiğini yeniden tanımlamaya kararlıydı.

"Senin," George merakla seslendi. Döndü ve gözleri yavaşça mobilyalara ve geniş duvarlara kaydı.

Dream kapı çerçevesine dayandı, omzunun kaslarının tahtaya yapıştığını hissediyordu. "Ne düşünüyorsun?" diye sorarken elleri boş ceplerini buldu.

"Ne düşünüyorum," diye tekrarladı George çekingen bir tavırla ve Dream bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Hmm."

"Hoşuna gitti mi?" diye sordu. Eğlenceli olmasına rağmen soru kaburgalarını kemiriyordu.

Ayrılıklarında konuşmuştular, ancak buna kıyasla daha önce paylaşılan herhangi bir konuşma olmamıştı. Grup yayınlarından sonra geçen kısa anlar veya soruları düzenlemek için hızlı aramalar dışında böyle bir şey olmamıştı; George odasında, onunla tek başına konuşuyordu, sözleri temkinli ama sıcaktı.

"Birkaç dekorasyon daha kullanabilirsin," dedi George kayıtsız bir şekilde.

Üzülerek iç çekti. "Biliyorum. Ne zaman bitirirsem, eski eşyalarımın çoğunu hayran posta odasına veya ofis alanına taşıyordum."

Sessizlik tekrar oluşurken kalbi çarpıyordu.

George, geniş odanın ortasından uzaklaşarak, "Bu çok... Sen," diye mırıldandı.

Dikkatlice dolanırken Dream onu izledi. "Ne demek istiyorsun?"

George, parmaklarıyla boş yere dürttüğünde, masa sandalyesi döndü. Dream'in şimdiye kadar pek uzun saymadığı tavanlı bir odada, kafesli koltuğun yanında inanılmaz derecede güzel görünüyordu.

"Bilmiyorum." George masasının üzerinde gezinip oraya dağılmış olan bibloları inceledi. "Görünüşe göre sadece gerçekten ihtiyacın olan şeyleri saklıyorsun." Dudaklarını hafif bir gülümsemeyle birbirine bastırdı. "Bunun gibi... Kar küresi?"

Dream'in bakışları klavyesinin yanındaki küçük, yuvarlak nesneye düştü. Okyanus tabanının parlak renkli bir sahnesiydi; deniz yosunu ve kum, başparmaklarının aşina olduğu fiziksel bir doku ile çıkıntı yapıyordu. Camın içinde, çarpan bir dalganın üzerine tünemiş bir yunus vardı.

"Evet," dedi Dream. "Oraya bir kez koydum ve sadece... Onu hiç çıkarmadım. Bir süre masamda kaldığım zaman, eğlenceliydi..." Avuç içinde yarısıyla bir devrilme hareketi yaptı. George ona gülümsedi ve kalbi göğsüne çarptı. "İstersen alabilirsin."

George, şeffaf küreyi dikkatlice eline aldı ve Dream'in hareketini taklit etti. Cam döndü, kavisli iç kısım boyunca baloncuklar aktı. Beyaz ve ışıltılı mavi pullar hayvanın yüzgeçlerinin üzerinden aktı.

"Nereden aldın?" George sordu.

"Bu bir hediyeydi," dedi sıcak bir şekilde. "Kız kardeşim geçen ay doğum günüm için akvaryumdan satın almıştı. Onunla denizanası arasında kaldığını söyledi."

"Bu çok tatlı." George, kar küresini dikkatlice masaya geri koydu. "Her zamanki gibi ailenle mi geçirdin?"

"Evet," demeden önce Dream'in dudakları ayrıldı.

Beni tanıyor, diye kendine hatırlattı. Tabii ki beni tanıyor.

George masanın üzerindeki başka bir şeyi dürttü. "Peki ya bu?"

Dream görmek için boynunu uzattı. George, avucundan aşağıya doğru inerken çaprazlama kesen akordeon tarzı yapışkan notlardan oluşan kulesini kaldırdı.

"Sıkıldım," diye savunarak cevap verdi.  Kağıt inşaatı aralarındaki bu anın olasılığını düşündüğü gecelerden önce yapmıştı.  Kapısını sıkıca kapalı tutmayı ve olmasına izin vermemeyi planlamıştı. Gözden uzak olan gönülden de uzak olurdu.

Yine de George'un sürprizlere karşı her zaman bir yeteneği olmuştu.

Dream’in odasının içindekilere bakmaya, çekingen bir şekilde nesneleri seçmeye ve meraklı ve sabırlı sorular sormaya devam etti. Dream'in ağzından küçük hikayeler cevap vermek için düştüğünde, görev bilinciyle dinliyordu.

Belirli bir vuruştan sonra Dream, çekingenlikle yukarı baktı. "Üzgünüm, bunu sana daha önce anlatmıştım."

"Sorun değil," dedi George ve devam etmesini bekledi.

Dream'in kalbi, George'un dünyasının merkezi olan odasının ortasında olmasıyla yarışmayı bırakmayı reddediyordu. Sinirlerini kırıyor ve başarılı bir şekilde uzak tuttuğu öfkeli sevgisini açığa çıkarmakla tehdit ediyordu, gülümsemelerini geri ısırmak ile mücadele ediyordu.

Turlarının bu kısmının beklenmedik yakınlığına hazır olmadığını fark etti. Bu, kalbinin özüne bir davet gibi geliyordu ve neredeyse bilerek George dikkatle davranıyordu. Odayı keşfederken hareketleri temkinli davranıyordu ve eşyalara ancak Dream tamam olduğunu belirttikten sonra dokunuyor gibi görünüyordu.

"Bu çok sen," diye George, öncekinden daha fazla güvenle tekrar etti.

Dream, kapının karşısında asılı duran aynadan, George'un yansımasının gözleriyle buluşmak için döndüğünü izledi.

"Hiçbir şey gösterişli değil, çok temiz," dedi anlamlı bir şekilde ve Dream gülümsemesiyle yüzünün sıcak olduğunu hissetti. "Dürüst hissettiriyor."

George’un lekelerin ve ince bir toz tabakasının ardında yankılanan görüntüsü Dream'i sessizliğe itti. Aynasının tabanına yapıştırılmış post-it notlarını okumaya başlarken bakışları cam tuzaktan gerçek George’un sırtına kaydı.

Dream, acınası bir şekilde, kapı aralığından çıkmayı reddetmek ve onları küçük odaya kapatmayı merak ediyordu. Ya da aynasında yazan ve katlanmış, altı üç kez çizilmiş 'onu arama' notunu.

George sanki Dream’in düşünceleri tarafından çekilmiş gibi elini sararmış kağıda doğru kaldırdı ve kıvrılmış kağıt kenarının üzerinden yavaşça parmağını gezdirdi. Dokunuşu düşerken kaşları birbirine yaklaştı.

Dream'in kalbi hızlandı.

George döndü ve ona bakmak için gözlerini kaldırdı. İnce yüzündeki koyu kahverengi ve sert çizgiler keder olabilirdi, özür olabilirdi.

Dream henüz bilmiyordu, George’un yüzündeki nazik pişmanlık buysa. Emin olabileceği tek şey, bunu daha önce hiç görmediğiydi, gece geç saatlerdeki yayınlarda, görüntülü görüşmelerde veya mesajlarda bile.

"Burada olmana sevindim," dedi Dream, sessiz ve yavaş sözlerle, çünkü verecek gerçeği dışında hiçbir şeyi yoktu.

George’un ifadesi bir şekilde yumuşadı. "Teşekkür ederim," diye mırıldandı, "Clay."

İsmi dudaklarından çıktıkça Dream'in çenesi kasıldı. George, yıllarca süren dijital bağlantılarında, yalnızca görüş alanından gizlendiğinde mırıldanırdı. Yüzü olmayan yerlerde, Dream'in olduğu gibi, sanki orada bir itiraf varmış gibi görmesini istemiyordu.

Yine de şimdi duruyordu, odanın öbür ucunda, sonunda bunca zamandır hapsolduğu bilgisayar ekranlarından çıkmıştı. Sesi gözleriyle eşleşmişti ve Dream bunun ne olabileceğini anlayabileceğini düşünüyordu.

Koridorun aşağısında bir kapı yüksek sesle kapandı ve Dream aniden uzaklara baktı.  Kendi arzulu düşüncelerine kapılmayı göze alamazdı.

Sapnap, aniden Dream’in omzuna elini koyarak, "Az önce," dedi, "Hayatımın en büyük bokunu yaptım."

Dream kapıyı kapatmayı bıraktı ve iç geçirdi. "Tebrikler."

Sapnap'la tekrar birleştiklerinde koridora çekildilet. George odadan çıktı ve orada gördüğü tek iz bir ya da iki tane yerinde olmayan heykelcikti. Dream dikkatlice kapısını arkalarından kapattı.

-

Dream’in evinin turu nihayet sona erdiğinde, günlerinin geri kalanında ne yapacaklarını düşündüler. George tereddütle kırmızı göz uçuşu yaptığını ve bu yüzden oldukça yorgun olduğunu söyledi. Hiçbir şey yapmamak için ortak bir karar aldılat ve Sapnap'in dediği gibi, çocuklarla rahatlamaya karar verdiler.

Oturma odasında oturup saatlerce konuştulat, bazen telefonları çıkardılar ve gördükleri fotoğrafları ya da komik videoları paylaştılar. Tıpkı onların komik grup konuşmaları gibi hissettiriyordu, sohbet ettikleri, güldükleri ve eğlenip dürttükleri, ancak sonunda hiçbir şey hakkında pek konuşmuyorlardı. Şu an hariç, Dream onları düşünceli bir şekilde duraklatan bir soru sorduğunda, yüzlerindeki çatlak yüz hatlarını görebiliyor ve George'un bir çift bükülmüş ikiz gibi Sapnap'la sessizce iletişim kurduğu küçük anları yakalayabiliyordu.

"Hepimiz görüşmedeyken birbirinize özelden mesaj atıyor musunuz?" Dream merakla sordu.

George, Sapnap'in "Her zaman" demesiyle "Evet," diye yanıtladı.

Gözlerini devirdi ve George ile paylaşmaya söz verdiği fotoğrafı aramaya devam etti. Kısa bir süre sonra Sapnap, öğle saatlerinden önceki yemek artıklarıyla nihayet yüzleşmek için doğru zamanın geldiğini doğruladı.

Yemek odasına geçerlerken George boğazını temizledi. "Dream."

Dream masadan bir sandalye çekti ve masanın içine doğru eğildi. "Evet?"

George boynunun arkasını olşamak için bir avucunu kaldırıp kapı eşiğine süzüldü. "Um, sence duş alabilir miyim? Havaalanının bu kadar uzun süredir üzerimde kokmasından nefret ediyorum."

Dream, kendini tereddütüne gülümserken buldu. "Evet tabiki. Koridordaki, Sap'inkinden daha iyi, ama tutacağı biraz tuhaf. Bazı nedenlerden dolayı sıcaklıklar değişiyor."

"Neden," dedi George yavaşça, "Bunu düzeltmez misin?"

Dream omzunu silkti. "Yatağında biraz havlu olmalı, bu yüzden gitmekte fayda var." Sesi şakacı bir şekilde yumuşadı. "Duş almak için izin almana gerek olmadığını biliyorsun, değil mi?"

"Biliyorum," dedi George aceleyle, "Bunu biliyorum, ben sadece-"

"Gerginsin?"

"Hayır." İfadesi düzdü, ama eğlence kırıntıları taşıyordu. "Neden gergin olayım Dream?"

Kaşları kalktı. "Neden gergin olasın, George?"

Sapnap, George'un arkasından ılık bir tabak yemekle yürüyene kadar sessizlikle, sıcak bir parıltıyla karşılandı.

"Affedersin," dedi.

George kenara çekildi.

Sapnap yanından geçip masadan bir sandalye çekerken Dream, George'a git anlamı taşıyan bir bakışla baktı.

George giriş yolundan kaybolduğu ve hafif ayaklarının merdivenlerden yukarı çıktığını duyabildikleri an, Dream masaya yüzüstü çökerek indi. Başını kollarına gömdü, kendini karanlığa hapsetti ve nefesini sıcak bir şekilde geri getirdi. Elleri yorgun bir şekilde tahtaya uzandı.

Kaburgalarının yükselip alçalmasının derinliklerinden bir iç çekiş ondan kaçtı.

Sapnap sözsüzce sırtını okşadı. Dream, karşılığında güçsüz bir homurtu çıkardı.

"Pekala," dedi ısırıkları arasında. "Nasıldı?"

"Bu çok fazla," dedi Dream boğuk bir şekilde. "Neredeyse hiç konuşmamaktan bir anda buna geçmek."

"Evet."

Sessiz bir duraklamanın ardından eli Sapnap’in avucunun içine alındı ​​ve aceleyle açıldı. Yumuşak parmaklarının arasına ılık, yağlı bir yiyecek paketi yerleştirildi.

Yavaşça başını kaldırıp kızarmış patateslere baktı. "Tanrı seni korusun," dedi.

Rahat bir sessizlik içinde yemeye devam ettiler.

George duştan döndüğünde saçları nemli ve kenarları ıslaktı. Giysileri temizdi, rahatlıkla gülümsüyordu ve Sapnap'ın izleyecekleri bir filmle ilgili sorusuna yanıt verirken birkaç kez esniyordu. Dream bunlardan herhangi birine düşkün duygular besliyorsa, bunun üzerine düşünmesine ya da konuşmasına hiç izin vermezdi.

Gecelerinin geri kalanı yavaş bir zarafet içinde hareket etti. Güneş kayboluyordu. Televizyonu açtılar ve önceden kaydedilmiş futbol maçları yüzünden Dream'i azarladılar. Genel olarak yorgun olsalar da, kelimeler geveleyene ve gözler ağırlaşana kadar uykunun çekişiyle mücadele ettiler. Sapnap, başını kanepenin arkasına yaslayarak başını sallamaya başladı.

"O..." George’un sesi kesildi, televizyondan gelen alçak ses sessizliğini doldurdu. Sapnap'a eğlenceli bir sırıtışla bakıyordu.

Kolu kanepenin arkasına sarkan Dream, Sapnap’in başının dirseğinin kıvrımına dayandığı yere baktı. Göğsü yavaş, masalsı bir ritimle yükselip alçalıyor, gözleri kapalı ve koyu renkli kaşları derin uykuda gevşiyordu

Onu uyandırmamaya dikkat ederek, "Bütün gece telefonunda kaldığında olan bu," diye mırıldandı.

George sessizce homurdandı. "Endişeli bir ebeveyn gibi konuşmaya başladın."

"Kendimi öyle hissetmeye başlıyorum."

George'un gülüşü nazikti ve Dream'in gözleri ona yerleşmek için Sapnap'tan uzaklaştı. Deri koltuğun karşısına geçip televizyondan gelen soluk maviler, yorgun gülümsemesini yıkıyordu. Gecenin karışık karanlığı Dream’in nefesini kesiyordu.

"Yorgun musun?" diye sordu, sesi daha önce paylaştıkları şakalara göre çok yumuşaktı.

George ona baktı ve tereddütle cevap verdi, "...Biraz, evet."

Dream başını salladı. "Tamamdır. Ben de."

Ekrandaki bir sonraki bölüm oynamaya başladı ve sehpanın üzerinde duran kumandayı gördü. Hoparlörlerden gelen yumuşak sesler, plastiğin içine yerleştirilmiş renkli düğmelerin üzerinden geçiyordu. Öne doğru eğilip önündeki eğlenceyi basit bir tıklama ile kapatmanın kolay olacağını biliyordu. Onu kapmak için bir hamle yapamazdı, George ayrılmak için bir hamle yapamazdı.

George’un ağır gözlerinin televizyonda kırpıştığını izledi, yardım edemedi ama göğsündeki küçük sıcaklık titremesini şımarttı. Bir an için sabaha kadar burada kalmayı hayal etti. Uyuyakalmak, boyun tutulması ve ağrıyan dikenlerle uyanmak, oturma odasını yarım sabah ışığında temizlemek. George'un gün doğumunu gün batımına tercih ettiğini biliyordu ve Florida'nın doğu denizinin güzel pembeler ve turuncular sergileyip sergilemeyeceğini merak ediyordu.

Sapnap yanında kıpırdandı, yüzü döndü ve uykulu bir öfkeyle omzuna battı. Burnu Dream’in koltuk altındayken bile uyanmadı.

Dream gözlerini devirdi. George'un da uyuyup uyuymadığını görmek için yukarı baktı, ancak zaten onlara baktığını fark etti.

"Onu uyandırmalı mıyız?" George sordu, gözleri Dream ile yan tarafına eğilmiş yorgun çocuk arasında dans ediyordu.

"Evet," dedi Dream. "Bence yapmalıyız."

Gece yüzünden ayrılmak için Sapnap'i uyandırıp salladıktan ve aralarında dikkatli ya da sersemlemiş bir 'iyi geceler karışımı' geçtikten sonra Dream, sonunda sıkıca yapılmış yatağına gömüldü.

Kendini yorganlara ve çarşaflara sardı, soğuk yastık kılıfının karşılaması içinde mırıldandı ancak dinlenme ondan kaçıyordu. Yatak odası penceresinden parlayan ışıkta gözleri kayboldu. Yorgun ellerle ince perdeleri kapadı ve bakışları kapısının tahtasına kaydı.

Koridorun karşısında uyuyan George buradaydı. Kapılar kapalıydı, Sapnap de muhtemelen aynısını yapıyordu. Yıllardır diliyorlardı, şaka yaparak ve bunun için, ilk kez bir araya gelmiştiler.

Gerçeklikten kopmuş olabilirdi. Odasına çekildiği ve son sessizlik evinde yankılandığı an, geriye kalan her şeyin bu olduğunu hissetmişti. Onu, atan kalbi, kapalı pencere ve kapalı kapı. Bu asla olmamış olabilird, asla havaalanına gitmemiş olabilirdi ya da George'u kollarında tutamazdı ve belkide yarın, koridorda arkadaşlarını bulmadan Patches'i beslemek için uyanacaktı.

Gece, George'un burada olmadığı önceki gece ile aynıydı. Sapnap'in de henüz gelmediği bir hafta önce olduğu kadar sessizdi.

Tavana bakmak için sırtüstü dönerken her şeyin değişmesini bekliyordum, diye düşündü. Henüz hiçbir şey yoktu. Hiçbir şey.

Komodinin çekmecesinde saklanan telefonu, neredeyse boş tahtaya çarpıyordu. Tıkırtı sesi gecenin sessizliğini bozdu, kaşlarını çattı. Çok az bildiriminin, "rahatsız etmeyin" sınırlarını aşmasına izin vermişti.

Yavaşça yuvarlandı ve komodinini çekerek açtı. Cihazı geri çekerken gözleri ekrandaki parıldayan mesajın üzerinden geçti.

Uyuması gereken George ona mesaj atmıştı.

Nabzı hızlandı ve konuşmalarını açmak için parmağını kaydırdı. Parlak renkler ve koyu harfler, okuyan mesajı izlerken yüz hatlarını soluklaştırarak gözlerini kısmasına neden oldu

Evin harika.

Saniyeler içinde Dream’in yüzünde utangaç bir gülümseme belirdi. Gözleri, sanki George'un misafir yatağının arkasındaki misafir yatağında toplandığını bir şekilde görebiliyormuş gibi, kapalı kapısına tekrar bakmak için yukarı kalktı. George'un gecenin geç saatlerinde uyanık yattığını ve böylesine önemsiz bir gözlemden bahsetmek istemesini gerçekten gülünç bulmalıydı.

Başparmakları klavyenin üzerinde dolaşırken, olası yanıtlar aklını doldurdu ve önemsiz bir tepkinin rahatlatıcı çekişini hissetti. Bugün onunla, ilk kez gerçekten tanışmanın onlar için nasıl bir şey olduğu ve bunu anlamlandırmak için çevrimiçi mesajlarına geri çekilmeyi ne kadar özlediği hakkında konuşmak istiyordu. Yine de ikisi de yorgundu, hem tedirgindiler hem de basitlik onlar için en iyisiydi.

Teşekkürler, cevap almayacağını bilerek yazdı, George’un düşünceler içinde bir baş dönmesi ile uykuya dalacağını bilerek cevap yazdı, kendim aldım.

Sapnap ve Karl ♥

bu da Dream'in fan odası, gerçekten var :)

hot gogy 🔥
dream dedi ona saçını ıslatmasını ve karıştırmaısnı ğhğhöcöc iyi değilim değilim flşdşdlşdlxbxnznz

ğğğğğğğ ♥

r a i n

Yayınlanma tarihi: 09 Nisan 2021

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro