Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 6: Karanlık

Bu bölüm bayaaaaaa iyi! Bölüm sonuna da bir sürü fan art koydum hatta koymak istediğim birkaç tane daha vardı ama sığmadılar, bir daha ki bölüme koyacağım onları da.

İyi okumalar :)

Dream ve George'un bağlantısı geceyi zorlaştırır ve gün ilerledikçe, gelecekle ilgili değişiklikler getirir.

Bölüm 6: Karanlık

George nefes nefese, "Hoşlandın mı?" diye sordu.

Dream, çatısına düşen şiddetli yağmurun sesini duyabiliyordu. Endişesi karanlığın rahatlatıcı maskesiyle örtülüydü, karanlıktaki bedeninin hissettiği güven her nefes alışında büyüyordu.

Utanç verici arzusu, kalbinin çatlaklarında saklandığı yerden sızıyordu.

Sana bakabilirim. Daha derine batıyordu. Seni tanıyabilirim.

"H-Hoşlandım." Dream cevapladı, "Seni normalde bu şekilde göremiyorum."

George'un sesi dikkatliydi, Dream'in kelimelerinin iplerini hafifçe çekiştiriyordu. "Ne şekilde?"

Kafasında her şeyi çok net bir şekilde görebiliyordu; düşüncelerinin arasında kıvrılan fitil sarmaşıklarını, daha derine dolanarak bir benzin ağını ateşleyen ve George'u ve kendisini diri diri yakacak bir kıvılcımla vurulmayı bekliyordu.

Sıcak sözlerini hafifçe mırıldandı, "Yakından," kıvılcımın üzerinde dolanıyorlardı, "Çok özel." Göğsü kasıldı ve alevler tehdit edici bir şekilde kıyamete doğru büyüdü. "Sadece benim için."

George'un gözleri titriyordu. "Oh."

Chatteki izleyiciler yavaş yavaş, birer birer damlıyordu, ortak bir kafa karışıklığına sahiptiler: Kızarıyor mu? George kızarıyor mu?

"Evet, kızarıyor musun?" Dream eğlenceye ortak oldu. Kendi yüzündeki kırmızı alt tonlar, parlak sarı-turuncu ışıkla maskelenmişti. Eriyen balmumun kokusu üst dudağına yerleşti.

George derin bir nefes aldı ve oyuna geri döndü. "Kızarmıyorum, chat. Burası sıcak."

Gururlu bir gülümseme Dream'in yüzüne sızdı. "Seninle konuşurken bunu çok yapıyor gibisin."

George onu görmezden geldi.

"Neden, George? Seni rahatsız mı ediyorum?" Sesi kasıtlı olarak nazik bir tonla yavaşlıyordu, "Yoksa sana bir şey mi hissettiriyorum?"

Dream'in tanık olduğu hareket muhteşemdi.

George'un bir nefes alıp alt dudağını dişlerinin arasına çekmesi, sıcaklık yayması ve Dream'in daha önce hiç görmediği ani bir huzursuzluk ile başını hafifçe yana yatırması...

Karnı ağrıyordu.

"Öyle mi?" dedi sessizce, "Sesim mi?"

George hafifçe başını salladı. Derin bir nefes Dream'in ciğerlerinden ayrıldı.

Doyumsuz sıcaklık ve gerginlik kaslarına yayıldı, "Ama insanlar seni görebiliyor, şu an. Birçoğu."

"Bunu bilmediğimi mi sanıyorsun," diye mırıldandı George.

Dream bir elini boğazında atan alev almış nabzına dokundurdu, "Kamera yanında olmadığında nasıl olacağını merak etmeme neden oluyor." Bedeni sarsılıyordu. "Ya da yanında olsaydım."

Ekrandaki oyun durakladı. "Kapa çeneni."

Dream devam etti. "Belki de sadece konuşmaktan fazlasını da yapabiliriz."

George bir eliyle yüzünü kapattı, dirseğini masasına dayamıştı. Chat sorular ve merakla dolmuştu: Dream ne diyor? Neler oluyor?

"Sen fiziksel biri misin? Hiç sorduğumu sanmıyorum," dedi Dream, George'un utangaçlığını bir kenara bırakmaya çalışarak, "Arkadaşlarla ve diğer şeylere, yakın oluyor musun?"

George avucunun arkasından, "Bilmiyorum," dedi. "Bazen.

Dream, kalbinin beklenmedik bir şekilde sıçradığını hissetti. "Benimle... olur musun?"

George hiç tereddüt etmedi. "Evet."

Bir karıncalanma hissi, tehlikeli bir heyecanla Dream'in boynuna ve göğsüne indi.

"Güzel," diye mırıldandı, "Bunu beğendim."

George, parmaklarının altında gergin bir gülümseme belirirken sandalyesine geri yaslandı. "Ya sen?"

"Ah, çok dokunan biriyim," dedi Dream emin bir şekilde, "Bana pek çok kez söylendi. Ben pek fark etmiyorum..." tereddüt ederek devam etti, "İstemediğim sürece ve yetene kadar."  Nefesi kesiliyor, "Seninleyken, yeterince isterdim."

George'un ağzından beklenmedik hafif bir ses kaçtı. Eli yüzünden düşmüştü. Derin, kahverengi gözlerindeki sıcaklık, Dream'i bundan keyif aldığına inanmaya itiyordu, bu gerçekti.

Dream'in tonu sessizliği sarsan bir gürültü oluyordu, "Keşke seni hissedebilseydim."

George'un nefesi darlaşıyor.

"Ellerimde." Dream, George'un çenesinin eğimini izledi, "Sıcak ve gerçek."

George monitörüne baktı, parlak yanaklarına karşı karanlık gölgelerle çevrelenmiş bakışları. Sesi titriyordu. "Benimle dalga geçmeyi bırak."

Ateş, Dream'in omurgasına damladı. "Dalga geçmiyorum."

"Bunu her zaman yapıyorsun."

"Nasıl bu kadar inatçı olduğunu anlamıyorum," dedi Dream, sıcak günlerin ve bitmeyen gecelerin dilini keskinleştirmesinin hüsranıyla ,"Her şeyden sonra nasıl hala istenebileceğine inanmıyorsun?"

"Dream," diye uyardı George.

"Hayır. Neden olmasın? Sen harikasın, George."

George yüzündeki alay ifadesiyle başını kameradan uzaklaştırdı.

Dream aniden oturdu, "Ne duyman gerekiyor? Zeki olduğunu-"

"Aman Tanrım-"

"Etkileyici," diye devam etti Dream, "Ve çekici-"

"Dream."

"Ne?" dedi öfkelenerek, "Hadi ama. Dürüst bir insan olduğumu biliyorsun. Doğru olduğunu biliyorsun, bunu söyleme."

George bir an sessiz kaldı. Sonra başını iki yana salladı ve telefonunu kaldırdı.

"Kapatacağım," dedi.

Dream geride bıraktığı kül izlerini ve neredeyse ulaştığı kaynayan benzin havuzunu görebiliyordu. Şimdiden kendini yeterince parçalamıştı.

Yanmasına izin vermeye hazırdı.

"Öpülmen gerek, George," diye mırıldandı, boğazından, "Çok derin, adını bile hatırlayamayacak kadar. Belki o zaman ne demek istediğimi anlarsın."

Telefon George'un elinden kaydı ve masasına çarptı. Sessizlikten şaşkına döndü, görünmez kelimeleri aşmaya çalışan ağıza baktı.

Dream'in kalbindeki ateş kükrüyordu.

Chat delirmişti.

"Um-ben-um, özür dilerim," diye kekeledi George sonunda, "Yayını bitirmem gerekiyor. Affedersiniz." Ayağa kalktı ve ellerini tekrar masasına koydu. Parmakları titriyordu. "Çok üzgünüm. Hoşça kalın."

Twitch uygulaması karardı ve chat anında dondu.

Dream gergin bir sessizlik içinde ekranının üstündeki ince kırmızı çubuğun kaybolmasını, George'un kapatmasını bekledi. Çok ileri gittiğini biliyordu. George'un çevrimdışı olmasıyla ayrılmaması gibi bir zorunluluk olmadığını da biliyo-

"Aman Tanrım!" George beklenmedik bir şekilde patladı, sesi öfkeyle paramparça oluyordu, "Siktir git, aman Tanrım."

Ani davranış değişikliği karşısında şaşıran Dream, yüzüne tırmanan gülümsemeyi engellemeye çalıştı, "Ne yaptı-"

"Siktir git, deneme bile," dedi George, "Çok kötüsün. Gerçekten çok korkunçsun. Yayındaydım, seni pislik, tüm zaman boyunca ve sen-"

"George, George, sakin ol," dedi Dream, kahkahasını tutmaya çalışarak.

"Benimle böyle konuşmanın çok, çok komik olacağını düşündün. Sen bir psikopatsın. Delirmişsin. Senden nefret ediyorum."

Dream, kulaklığının ses seviyesini ayarlayarak, "Etmiyorsun," dedi.

"Etmiyorum," diye kabullendi George, "Ama sen hala berbatsın- bunu neden söyledin?" Sesi tizleşti. "Neden bunu söyledin?"

"Kendimi çok fazla kontrol edemiyorum."

"Tamam, belli zaten," dedi George, "Bunu biliyordum ama ne sikimdi o, Dream?"

Kaşları kaldırdı. "Kızgın görünüyorsun."

"Öyle mi?" George titriyordu, "Öyle mi?  Yüzlerce insan izlerken benimle flört ettin!"

Dream'in eğlencesi durdu. Bu kelimeyi kullanmıyorlardı. "Flört mü?"

George alayla, "Aptal gibi davranma," dedi.

Telefonunu göğsüne koydu. "Davranmıyorum."

"Sen bir dahisin Dream, beni elde etmek için tam olarak ne söyleyeceğini başka nasıl bilebilirsin-" George kendini keskin bir şekilde kesti.

Dream'in nefesi sıcaklaştı. "Seni elde etmek için ne?"

"Biliyorsun," dedi George alçak sesle.

Dream'in teninde titreme başladı. "Söyle bana."

"Hayır."

Kalbi çarpıyordu. "Söyle."

"Neden umursuyorsun ki, Dream?" dedi George, "Artık yayın yok. Aptal gösterin bitti."

Dream göğsündeki yaraları yalayan hafif alevleri hissediyordu "Yayın umurumda değil."

Dream, George'u eskisinden daha fazla ittiğini, sınırı aştığını ve söylenmeyen kuralları yaktığının farkındaydı.

George anlamalıydı. Zorundaydı.

"Yani sadece izlemek istedin," dedi George sonunda mırıldanarak, "Beni tahrik ederken?"

Dream'in vücudu saniyeler içinde ağırlıksız hale geldi. Bedeni sadece bir enerji topu haline gelirken yüzü yanıyordu; dokunulmak, sıcaklık ve onu hissetmek...

Parmaklarını boynunda gezdirdi. Oh.

Cümlenin anlamı onu yakıyordu. "Evet."

"Bu zalimce," dedi George.

"Ben-" Dream'in nefesi kesildi. George'un kızarmış yanaklarını, göğsünün yükselip alçalma şeklini, dikkatle dinlerken çenesinin yana yattığını düşünüyordu. Siktir.

"Bunu sana yaptığımı hayal edebiliyor musun?" George'un sesi, heyecan verici bir nezaketle Dream'in kulaklıklarından akıyordu.

Dream elleriyle çarşafını kavradı, sıktı.

"Sana seni hissetmek istediğimi söylersem," dedi tekrarlayarak George, "Ve öpülmen gerektiğini- bu adil mi görünüyor?"

"Hayır," dedi Dream konuşmayı başararak, "Nasıl göründüğümü bilmiyorsun."

"Sesini duymak yeterli."

Dream yıldızları görüyordu, "B-Bu nasıl yeterli olabilir?"

Bu nasıl gerçek olabilir?

"Kendini tanıdığını sanmıyorum Dream," dedi George. Bir an sonra sessizce ekledi, "Sesin ateş gibi geliyor. Yakıyor."

Başı dönüyordu. "Seni yakıyor muyum?"

"Beni eritiyorsun," diye mırıldandı George.

Dream'in penceresinin dışında şimşek çaktı, parlak ve öfkeli. Duvarlar titriyordu.

"Bunu gördüm," dedi Dream, "Yüzünün nasıl kırmızıya döndüğünü ve seni-senin nasıl battığını gördüm, bunu söylediğimde..."

"...Kendi adımı unutmam gerektiğini," diye sözler hafızasına kazınmış gibi doldurdu George.

"Ben..." Dream kaşlarını indirdi. Bir özür doğru gelmiyordu. Sesi alçak bir tonla çıktı, "Ben berbatım."

"Oh evet?" dedi George, "Kanıtla."

Dream telefonunu göğsünden kaldırdı. Kamerayı eğip kolunu gözlerinin üstüne koyarken dudaklarından değişken, sıcak nefesler çıkıyordu.

Karanlıkta bir flaş patladı. Patches korkarak yatağından atladı.

Yüzünü ortaya çıkarmıştı.

Yüz hatlarının neredeyse yarısı gizlenmiş olsa bile, yanakları kırmızı parlıyor ve çenesi hafif ter izleriyle parıldıyordu. Omuzlarının kaslı şekli ve göze batmayan hafif göğüs kılları, koyu gri gömleği tarafından yakalanmıştı. Dağınık saçları açıkça çekiştirilmişti.

Gönderdi. George mesajı açtı.

"İsa," George nefes aldı, "Aşkına,"

"Yapman gereken tek şey sormak," dedi Dream hafifçe.

Bir süre gergin bir sessizlik oldu. "Beni ezebilecek gibi görünüyorsun."

Dream gülümsedi. "Yani, biraz küçüksün."

"Ben... Bunu saklayabilir miyim?" diye sordu George.

"Elbette," dedi Dream hemen. Kalbi kontrolsüz bir şekilde göğüs kafesine çarpıyordu. "Harika bir koleksiyon yapıyorsun."

Bir ekran görüntüsünün bildirimi geldi. "Demek istediğim, evet, ateşlisin."

Garip bir ses Dream'in boğazından çıktı.

Bir elini ağzına götürdü.

"Neydi o?" dedi George, ardından hafif bir kıkırdama geldi.

"Sen - o - um, kahretsin," Dream kekeledi. "Kapa çeneni, kapa çeneni."

"Aman tanrım," dedi George gülerek, "Çok yumuşaksın."

Dream boğucu örtüleri kaldırdı. "Bunu öylece söyleyemezsin."

"Şaka yapıyorsun değil mi?"

Dream inatla öfkelendi ama midesinde umut dalgalanıyordu. Bunu mu demek istedi? Gerçekten?

"Bana bunun gibi bir fotoğraf gönderdikten sonra bariz olanı söylememi engelleyemezsin," dedi George.

"Bariz," Dream hafifçe tekrarladı. Bayılacakmış gibi hissediyordu.

"Sen kendin söyledin," dedi George, "Beni yakından görmek ne kadar farklı diye. Ve Özel."

Dream, daha önce konuşmasına izin verdiği şeye inanamadı. "Ve sadece benim için."

"...Bu güzel olur, değil mi?"

Dream yüzünden kırmızı, sıcak kan aktığını hissediyordu ve bunun aktığı karanlık yolla savaşamıyordu. "Eğer benim olsaydın?"

George'un nefesi hafifçe daraldı. "Belki."

"Sen," Dream'in sesi zar zor duyuluyordu, ciğerlerindeki hava fizik kanunları gereğince yok olmuştu, "Bunu söyleyemezsin. Bana."

"Neden olmasın?" dedi George yumuşak bir sesle.

Dream'in gözleri kapandı. Sakinleşmek için çaresizce düşündü; mutfaktaki lavabosundaki küflü çay bardağı, güneş yanığının soluk lekesi, elektriği kesilmiş evinin endişesi.

Küfün iğrenç kokusu. Lavabo. Koku. George'u mutfak tezgahına sabitlemek;  Kalçalarını kazıyan eller, dikenleri yukarı doğru sürünen tırnaklar, etine temas eden sıcaklık...

Kafamdan çık.

Güneşte kavrulmuş cildi tahriş olmuş ve acı çekiyor; George'un yumuşak, dikkatli parmaklarının kızarıklığını serin bir jelle yatıştırdığını düşündü. Boynundan aşağı damlayan titreme, yumuşak dokunuşlar, yavaş öpücükler...

Oraya gitme. Burada kal. Hadi ama, aptal.

Bozuk kliması. Elektrik yok. Işıksız. George'un yatak odasında, pamuklu çarşafların arasında ve dışarıdaki yağmur. Onu tamamen yutardı.

"Be-ben artık konuşamıyorum," dedi Dream sonunda. Boğazı sıkılmış gibi, "Be-benim, kafam sadece..."

"Oh," dedi George, "...pekala."

Dream bir elini hafifçe karnının altından aşağıya indirdi, parmakları onu ürküten bir sertliğe sürtündü. Lütfen benden nefret etme.

"Uzun bir gündü," dedi George rahat bir şekilde.

Odasının siyah boşluğuna baktı. "Öyleydi." George bunu ne kadar anlıyordu, onu?

"Hoşça kal, Dream."

"Görüşürüz," nefes verdi.

Çağrı bitti. Yataktan kalktığında, el fenerini devirdiğinde, çıkarken kapı çerçevesine çarptığında hâlâ düşünemiyordu.

Her nasılsa, kutsal mekanı olan katedraline, ürpertici banyosuna geri dönüyordu.

Telefonundan gelen ışığı aynada kendisine doğru tuttu.

George mesaj attı, iyi uykular seni şeytan.

Dream'in yüzünde titrek bir gülümseme oluştu. Karanlık banyodaki bulanık yansımasının bir fotoğrafını çekti ve yazdı: İyi geceler.

George hemen bir fotoğrafla, çenesine ve boynuna yönelik hızlı bir selfieyle yanıt verdi. Gevşek gömleği köprücük kemiklerinin soluk tenini ortaya çıkarıyordu. İyi geceler.

Dream iki sıcak parmağını dudaklarına bastırdı. Tehlikeli gibi geliyordu.

Ekran görüntüsü aldı.

George hızla cevap verdi, ugh, yatağa git.

Dream mermer lavaboya yaslandı. Uzanmış elinin bir fotoğrafını gönderdi. Tamam.

Dur, George açtıktan sonra yazdı, bekle.

Dream dudağını ısırdı. Telefonu kapattı, banyodan mendilleri alacak ve huzur içinde uyuyacaktı ama George ona başka bir fotoğraf gönderdi.

Bu sefer kendi eliydi, uzun ince parmakları mavi ve beyaz çarşafını kavramıştı.

Dream onları ağzına götürmek, tatmak istiyordu.

Muhtemelen senin ellerinden daha küçük, George ona ayrı ayrı mesaj attı.

Göğsü kabardı. Tutması daha kolay.

Sıcak hava dalgasını, şarkıyı düşündü.

Onunla savaşamazsın,

Soluk alamazsın

Çok hoş bir şey söylüyorsun...

George yazdı, bence morluklar bırakırsın.

Dream çenesini sıkarak yanıt verdi, Sana yakışırlardı.

İleriye, daha da ileriye, cehennemde eli gözlerinin üzerinde yürüyordu.

...Yalnız kalmak istemiyorum

Benim canımı yaktığını da biliyorsun

Geriye bakarsa ne olurdu? Sabrını kaybedip?

Kibar bir dev gibi görünüyorsun, diye cevapladı George.

Dream nefes verdi. Belki de öyleyim.

George devam etti, söylediğin bazı şeyler beni buna şüphelendirdi.

Belki ziyaret ettiğinde, dedi Dream, belki öğrenebiliriz.

George uzun ve gergin bir süre yanıt vermedi. Nihayet verdiğinde basitçe: Tamam, Dream. Sonra ekledi, iyi geceler.

Dream kısa bir süre güldü; bunların hiçbiri mantıklı değildi, uykusuzluktan deliriyor ve duygusal kırbaç yüzünden başı dönüyordu.

Telefonunu kapattı ve kendini karanlığa sürükledi. Gecenin ölü çukuru onu yatağına geri götürüyordu, kulaklarına tatlı bir zehirle fısıldıyor, nabız gibi atan arzusuna karışıyordu.

Üstündekini çıkarıp sıcaklık içinde yastıklarının arasına ve çarşafına çöktü.

Onunla savaşamam.

Bir elini boxerının üstüne koyarken gözleri titreyerek kapandı.

Siktir git George, diye düşündü ve kendisini bıraktı.

-

Parlak, güzel sabah uykusundan acı çekerek uyandı. Açık panjurların arasından beyaz güneş ışığı parıldıyor, sanki mavi gökyüzü hiç yağmur görmemiş gibi çıplak göğsünü ısıtıyordu.

Şikayetçi bir şekilde karnının üstüne yuvarlandı. Komodinin üzerindeki losyon ve mendiller kanayarak ona göz kırpıyordu.

Yüzünü yumuşak, beyaz yastığa gömerken bir inilti boğazından kaçtı. Sessiz pamuğun içinde utancını boğuyordu. Hayatının geri kalanını geçireceği yerin burası olup olmadığını merak etti, asla gün ışığına dönmüyordu.

Patches ona yüksek sesle miyavladı.

Yatağının hareketsizliğinden kurtularak saçları kabarmış halde oturdu ve ona baktı.

"Ne," dedi sessizce.

Patches beklentiyle ona baktı.

"Aç mısın?" diye sordu. Patches anında odadan çıktı. Derin bir nefes verdi.

Kendini yataktan çekerken, kurumuş ter ve kirli giysilerinin üzerindeki sorumsuzluk izleri karşısında yüzünü buruşturdu. Aceleyle komodinindeki çöpü dün gece ulaşamayacağı kadar uzak olan yakındaki çöp kutusuna attı.

Giysilerini değiştirdi.

Tanrım, diye düşündü lavanta deterjanı kokan beyaz bir parfümü çekerken, dün gece.

Patches'ı takip ederek mutfağa gitmek için odasından çıktı. Bunu çok fazla düşünürse, şakaklarına nüfuz eden donuk ağrıyı daha da kötüleştirecekti.

Işık düğmesine ulaşana kadar elini koridorundaki soluk boyanın üzerinde gezdirdi. Ayakları durdu. Serin plastik parmaklarının altında kaydı.

Düğmeye bastı.

Başının üstünden sarkan ampuller, flüoresan bir parıltıyla titreyerek ortamı aydınlatıyordu. En azından ışıkların tekrar yanabildiğini düşündü.

Sonunda kendine biraz kahvaltı hazırlayabilirdi. Uzuvlarını hareket ettirmek için yavaşça bir buritto veya pizza dilimini mikrodalgada pişirebilirdi. Ancak mutfağa vardığında ve Patches'e mutlu bir şekilde yiyeceği bir yemek verdiğinde, açlık onu atlatmıştı.

Belki bu kötüydü. Yemek yememek, uyumamak.

Bir elini yüzünün üzerinde gezdiriyor. Arkadaşlarının endişelenmesine şaşmamalıydı.

Gözleri henüz lavaboda yıkamadığı bulaşıkların üzerinden geçerken, sabit hatlı ev telefonu çalmaya başladı. Gelen arama kırmızı yanıp sönüyordu.

Kaşlarını çattı ve ayağa kalktı. "Anne?"

"Hayır," dedi Sapnap.

"Neden." Dream benekli tezgahın üstüne oturdu. "Evimi mi arıyorsun?"

"Açmıyordun."

"Uyuyakaldım," Dream cevap verdi, "Bu numarayı nasıl buldun?"

"Kız kardeşin acil durumlar için bana vermişti, Tanrım. George'la ne kadar geçe kaldın?" diye sordu Sapnap.

Dream, çenesini yorgun bir şekilde ovuşturdu, "Bilmiyorum bile dostum. Bir süre sonra zaman durdu."

"Yani, seni korkutmak istemiyorum," dedi Sapnap ihtiyatlı bir şekilde, "Ama Twitter şu anda çıldırıyor. Moderatörler biraz sinirli."

"Telefonum yanımda değil. Ne diyorlar?"

"Yarısı senin ve George'un dün gece yüzünden birbirinizden nefret ettiğini düşünüyor." diye açıkladı Sapnap

Dream kaşlarını kaldırdı, "Ve diğer yarısı?"

"Evet, onlar... Bir şeyler olduğunu düşünüyorlar."

Dream'in kalbi hızlandı, "Neden umursayayım ki?" diye mırıldandı.

"Çünkü seni cancel'lamaya çalışıyorlar," dedi Sapnap.

Gözlerini devirdi. Neredeyse her hafta. "George'un onlara söylemesini sağla."

"O-O yaptı," dedi Sapnap, "Her şeyin yolunda olduğunu, ancak kişisel nedenlerden dolayı bir süre yayın yapmayacağını da söyledi."

Dream anında kasıldı. "Bekle, ne?"

"Ne demek istediğinden pek emin değilim, henüz bana cevap vermedi," diye devam etti Sapnap.

Soğuk mermerden yavaşça kaydı. "Yayın yapmayı bırakacak mı?"

Sapnap hafifçe mırıldandı. "Bir mola gibi, bilmiyoru- sadece tweet'e bak."

Dream Patches'ı yalnız bırakıp aceleyle telefonunu almaya gitti. "B-Ben onun bir şey yapacak kadar kötü bir şey olduğunu düşünmemiştim..." Suçluluk duygusu ciğerlerinden havayı çekmeye başladı. "Tanrım, bir şey mi yaptım? Siktir, Sapnap-"

"Korkma, dostum, sorun değil," dedi Sapnap, "Önce onunla konuş. İyisin."

Telefonunu dünkü terli kumaşına sarılmış, küçümseyerek yere fırlatılmış buluyor. Ekran aydınlandığında, bildirimlerle dolmuştu.

George'un tweet'ini açtı.

Herkese merhaba, Dream ve ben iyiyiz, gerçekten dün kavga etmedik lol. Bu sorunu çözebildiğime sevindim çünkü kişisel nedenlerle yayına/çevrimiçi olmaya ara vereceğim. Desteğiniz için teşekkürler :)

"Bundan ne çıkaracağımı bilmiyorum," dedi Dream, "Üzgün falan görünmüyor."

"Kesinlikle."

"Öyleyse ona sormalıyım."

"Evet."

Tereddüt etti. "Ama eğer sen-"

"Hayır," dedi Sapnap.

Dream, dağılmış yatağına oturdu. "Pekala."

George'a mesaj attı, Yayın yapmayı mı kesiyorsun? Bir saniye sonra ekledi, Ayrıca günaydın.

Sapnap seslendi, "Beni saatlerdir görmezden geldikten sonra sana cevap verirse, yemin ederim ki-"

Dream telaşla onu böldü. "Şimdi verdi."

Günaydın. Seni arayıp bunun hakkında konuşayım.

"Ne dedi?" diye sordu Sapnap.

"Seni arayıp bunun hakkında konuşayım," dedi Dream tekrarlayıp mesaja bakarak. "Bunun ne anlama geldiğini düşünüyorsun?"

"Aman Tanrım, çok aptalsın," dedi Sapnap ve anında telefonu kapattı.

Dream, ev telefonunu komodininin üzerine koyarken, kendini korumaya yönelik birkaç kelime mırıldandı. Sapnap, en iyi arkadaşı için böyle hissetme konusunda ne biliyordu ki?

Hazır olduğunda, yatağından yere bakarak George'a cevap verdi.

George aradı.

"Dream," George selamladı.

Sesini duyduğu anda sinirleri yatışmıştı. "Selam."

Sessiz kalıyorlar. Dream'in eli, altındaki beyaz halıdaki kıvrımlı olukları buldu ve dalgın bir şekilde onları başparmağıyla eğmeye başladı.

"Nasıl uyudun?" diye sordu Dream yavaşça.

"İyi," dedi George, "Sen?"

Birkaç metre ötedeki dağılmış boxerına ve losyonuna baktı. "Güzel."

"Bu iyi."

"Evet," diye mırıldandı, halıdan tutamlar çekerek.

"Yani," dedi George, "Birbirimizden nefret ettiğimizi düşünüyorlar."

Dream'in kan dolaşımında bir rahatlama dalgası geçti. "Evet, tamam, buna ne diyorsun?"

"Gerçekten bilmiyorum, sanırım akışta seninle kısa konuştum, ama dürüst olmak gerekirse, gerçekten hatırlamıyorum," diye itiraf etti George.

Dream gülümsedi. "Oturumu kapattığın anda seni duymaları gerekirdi. Denizciydin."

"Evet ne demezsin," diye reddediyor George, "Seni duymaları gerekirdi."

"Beni hoparlörden çıkaran sendin."

"Çünkü bana tavlama replikleri atmaya başladın," dedi heyecanla George.

"Yine yapardım," dedi Dream hafifçe kıkırdayarak, "Tanrım. Bundan sonra gerçekten yokuş aşağı gitti, ha? "

"Evet," dedi George aynı fikirde olarak, "Öyle oldu."

Dream, onlar sessizleştikçe yüzünün sıcaklaştığını hissediyordu. Sonsuza kadar yönetilemez dilinin bıraktığı yaralarla kalacaktı.

Boğazını temizledi, "Sanırım yayınını daha ilginç hale getiriyorum."

"Seni yayından banlarım," diye uyardı George.

"Evet kesinlikle," dedi Dream şakacı bir şekilde, ama sessizce dürttüğü için o tonu kayboldu, "Peki... Ara vermeye nasıl karar verdin? Tabi hala bunun hakkında konuşmak istiyorsan."

"Oh evet." George'un ses tonu yeniden hatırlamış gibiydi, "Gerçekten çok ciddi bir şey değil. Yani, biraz üzücü ama iyiyim."  Durakladı, "Bunu açıklaması zor olabilir."

"Endişelenme," dedi Dream, "Acele etme."  Ürkek korku midesine dolandı.

"Annem bu sabah bana bir haftalığına büyükanne ve büyükbabamı ziyaret etmemiz gerektiğini söyledi," diye açıkladı George, "Onlar hasta değiller ya da başka bir şey yok ama mesele bu. Bir süredir onları görmedik ve annem, onlar gerçekten, hala buradayken gitmek iyi olabilir dedi. " Sesi kısıldı. "Ne zaman olmayacaklarını düşünmek bile istemiyorum."

Dream'in sesi endişeli bir mırıltıya dönüştü, "Bunu duyduğuma gerçekten üzüldüm George."

"Üzülecek bir şey yok, mutlu bir tatil olacak. Gerçekten."

"Bir şeye ihtiyacın olursa ben yine de burada olacağım," dedi Dream refleks olarak.

"Teşekkür ederim, ama," George tereddüt etti, "Mesele bu. Onlar buranın birkaç saat kuzeyinde yaşayan büyükbabam ve büyükannem."

"Bekle," Dream kaşlarını çattı, "Şeyde yaşayanlar..."

"Çiftlik," George bitirdi.

İçi boş, kokuşmuş bir his, Dream'in göğsüne girdi. "İnternet olmadan."

"Evet."

Dünyasının yerçekimi yana yatıyordu sanki. Ekseni kayarken elini başına götürdü, mırıldanabileceği tek şey "Oh" oldu.

George'un sesi yumuşaktı, "Yarın gidiyorum."

"Yarın," diye tekrarladı. Bu o kadar etkileniyor olmamalıydı. "Ne... Ne zaman?"

"Um, sanırım sabah erkenden."

George'un dudaklarının telefon hattının diğer ucundan kelimeleri nazikçe iletmesinden mahrum, uyandığı ve uykuya dalmadan önce ona mesaj atmadığı bir hafta. Günlerce ve gecelerce, George'un adının yanındaki çevrimdışı durumuna boş boş bakacaktı.

Neden acıtıyor?

"Seni özleyeceğim," diye itiraf etti Dream ve ciğerleri kendi ciddiyetiyle tutuldu. George'un sessizliğinin sebebi, bir şekilde ses tellerindeki acının ona da uzanmış olması şansı var mıydı?

George bir anlık derin sessizliğin ardından nefes aldı, "Ben de seni özleyeceğim."

O nefes verirken kendini beğenmiş keder dalgaları Dream'e çarpıyordu. Özlemeye değerdi, her şeye değerdi. İçindeki coşkuya, hayallerini süslemeye...

Önceki gece ne olduysa, bir anlamı olmalıydı. Çaresizce kavramak istediği ama ulaşamadığı kelimeler Dream'in dilinin ucunda sallanıyordu. Karanlık sözler ve ince hayal kırıklıkları onları yaklaştırmıştı, değil mi? Sert sabah ışığından bile daha yakın.

Dream dudaklarını araladı, sonra kapattı. Bunu nasıl yapacağım?

"Tanrım," dedi George birden, "Bunun neden bu kadar berbat olduğunu bilmiyorum."

Dream'in kalbi tekledi, "Anlıyorum, değil mi?"

George mırıldandı, "Bu aramayı bu kadar moral bozucu yapmak istememiştim. Üzgünüm."

"Sorun değil," Dream direniyor, "Geri döndüğünde hala burada olacağım."

"Evet. Sadece bir hafta."

"Sadece bir hafta" dedi Dream ve bu bir şekilde onu daha hafif hissettirdi.

"Tamam, evet," George boğazını temizledi, "Evet. O kadar kötü değil."

"Ayrıca aileni de göreceksin," diye devam etti Dream.

"Bu normalde heyecanlandığım bir şey değil." dedi George alayla.

Dream, uykuda olan tavan vantilatörüne bakmak için başını kaldırdı. "Öyleyse, dört gözle bekleyeceğiniz başka bir şey düşünelim. Güneşli bir şey."

George atıldı, "Senin gibi mi?"

Dream'in yüz hatlarında utangaç bir gülümseme belirdi ve dudaklarından sıcak bir kahkaha kaçtı. "Evet, benim gibi."

İnternette araştırma yapmaya, seyahat yüklerini kontrol etmeye ve planlanan tarihlerin sayfalarını yenilemeye başladılar. Dream'in kız kardeşinin doğum gününü kutlaması gerektiğini, Ağustos ve Eylül ayları için hava tahminini izleyerek George'un rezervasyon yapması gereken günleri işaretlemek gibi.

Dream, Sapnap'ten çağrılarına katılmasını istedi ancak mesajların ötesinde iletişim kuramadı. Bağlantılara tıklamak ve mesajlarını okumak için becerilerine kararlı bir şekilde inanmaya devam ediyordu.

Bir buçuk saatlik çekişme, planlama ve baş döndürücü heyecandan sonra her şey resmileşti.

Florida'ya iki uçak bileti satın alınmıştı.

r a i n

Yayınlanma tarihi: 31 Ocak 2021

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro