Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Failler ve Meçhuller

10 Ekim Çarşamba...

"Ercan Demireli... 60 yaşında, eski bir organizasyon şefi. Hiç evlenmemiş, kimsesi yok diyebiliriz. 8 senedir emekli. Komşularıyla ve onu tanıyan insanlarla konuştuk. Kimseyle bir sorunu yok, kendi halinde sakin bir kimse dedi çoğu. Hatta hakkında tek kötü bir söz duymadım. Mahallesinde ne yazık ki hiç kamera kaydı yok. Görgü tanığı da bulamadık... Sırtının sağ ve sol tarafında beşer tane olmak üzere 10 kesik var. Kesikler o kadar düzgün bir açıyla kesilmişki hiçbir pürüz yok fakat fazla derinler, neredeyse kemiğe kadar inilmiş... Nasıl öldüğü henüz kesinleşmedi, otopsi raporu gelmeden kesin bir şey söylemek de zor ama ön otopsi raporuna göre önce zehirlendiğini düşünüyoruz. Kesikler öldükten sonra atılmış olmalı. Gözlerinde normal dışı bir kanlanma yok denecek kadar azdı. Bu da zehrin etkisindeyken çektiye acıya bağlı olmalı. Tabi zehrin türü ve kesinliği henüz belli değil. Bu sadece bedenindeki ilk gözlemlerimizden ulaşılan sonuç."

Alper avuçlarını masasının sivri kenarından çekerken, devam et dercesine elini salladı. Demir, alnını kaşıyarak sesini düşürdü. "Cinayet silahı bulunamadı... Olay yeri ekibi de herhangi bir delile rastlamadı."

Alper içini sıkan bir öfke hissetti. Bugün merkezde işler o kadar yoğunduki henüz  olay yerine gitme fırsatı bulamamıştı. "Bana bunun kusursuz bir cinayet olduğu saçmalığını da zırvala istersen Demir! Delil var da, biz bulamıyoruz desene adam gibi!"

Demir sertçe yutkundu. Olay yerinde bakılmadık iğne ucu kadar yer kalmamıştı ama bunu Alper'e anlatmak zordu. Diliyle kuruyan damağını ıslattı ve sözlerine devam etti. "Adamın fazla asosyel olması elimizdeki olmayan verileri dahi çürütüyor. Yatak odasında, ellerinden siyah deri bir kumaş parçasıyla bağlanmış olarak bulundu. Bu da katilin fazla güç harcamayacak kadar zayıf olduğunu gösteriyor. Tabii bu sadece benim fikrim."

Alper bu fikri onaylamasada ihtimaller arasında olduğunun farkındaydı. "Telefon kayıtları, banka hesapları, hastane kayıtları, aklına ne geliyorsa.. Hepsinin dökümanını istiyorum." Diye konuştu. "Belgin'e söyle, elini çabuk tutsun."

Belgin, 30'lu yaşlarının ortalarında hem olgun, hem zeki, hem de çok başarılı bir polisti. Bilişim üzerine dair ne varsa ondan sorulurdu ve ekibin eli ayağı oydu. Demir onaylayarak başını sallarken Alper'e uzattı elindeki dosyayı. Alper dosyayı alırken, sesli bir nefes saldı.

"Bu bir nefret göstergesi olabilir.... katili en kısa zamanda bulmalıyız."

Demir odadan ayrıldığında, Alper'in önündeki masaya fırlattığı dosya kayarak zemine düştü ve boş odaya ince bir ses yayıldı.

10 Kasım Pazar...

Cinayet büro amirliğinin genç başkomiseri Alper Şimşek, son günlerde sıkıntılı bir süreçten geçiyordu. Kafasının içindeki düşünce trafiği ve her biri çıkmaz sokağa saplanmış sonuçlarla, karmaşanın içinde debeleniyordu.

35 yıllık yaşantısının 15 yılı boyunca bir çok ceset görmüş, bir çok cinayet davası çözmüş, pek çok katille karşı karşıya gelmişti. Üstelik mesleği boyunca karşılaştıkları bunlarla sınırlı olmamakla birlikte, insanın aklını hayalini aşan bir çok olayla da dolup taşmıştı ama böylesini ilk kez görüyordu. Gençliğinden itibaren ilgisi üzerine pek çok seri katil hakkında sayısız makaleler, gazeteler hatta romanlar bile okumuş; pek çok dedektifin kaleminden dökülen, dudaklarından düşen sözlere tanıklık etmişti.

Ama bu, böylesi... Onu bile şaşkına çeviriyor, bütün soğukkanlılığını yitirme derecesine getiriyordu.

Peşine düştüğü sapkın ruhlu ve beyin işleyişi farklı bir mekanizmaya sahip olan gaddar bir seri katildi. Öyle ki, Alper'in mimiklerine sık sık şaşkınlık yerleştirecek kadar da zekiydi.

Sıkıntıyla iç geçirdi. Önünde 2 ayrı cinayet dosyası vardı. İki kurbanın birbiriyle olan bağlantısı ise şimdilik iki önemli detaydan oluşuyordu. Farklı konumlarda bulunan cesetlerin ortak noktaları ellerinden deri bir kumaş parçasıyla bir nesneye bağlanmış olmaları, vücutlarının sağ ve sol kısımlarının aynı uzuvlarında 5'er kesik olmasıydı. İki kurbanın vücudunda bağlanış şekilleri ve toplam 10 kesik dışında hiçbir benzerlik yoktu.

Ve en beteri katil, cesetlerle adeta sanatını sergiliyordu...

Bütün ekip toplanmıştı ve sözü Demir devir aldı.

"Esin Çetiner... 8 Kasım'da hakkında kayıp ihbarı verilmiş, bugünse bir ihbar üzerine cesedi bulundu. Yaptığım ilk araştırmalar neticesinde, 50 yaşında dul bir kadın. Güzellik salonu işletmecisi. Kocası 3 yıl önce kanserden öldüğünden beri Saraç Psikoloji ile Psikoterapi merkezinde psikolojik tedavi görüyor. Kişisel verilerden önce cinayetine gelirsek, ellerinden yatak başlığına bağlanmış. Gözleri yuvalarından fırlayacak kadar kanlanmıştı, bu da açıkca işkence gördüğünü ve bilincinin yerinde olduğunu gösteriyor. Sağ bacağında 5, sol bacağında 5 olmak üzere toplam 10 kesik. Yine kemiğe kadar inilmiş ve kocaman yarıklar oluşturulmuş."

"Evinde, yatağında ölü bulunduğuna göre ihbarı eden kişinin kimliği belli mi?"

"Maalesef, en bilindik yöntemle ihbar telefon kulübesinden yapılmış."

İlk soru ekibin en genç üyesi Enes'den geldi. "İki cinayeti birbirine bağlayan başka bir bağ var mı kesikler ve bağlanışları dışında?"

"Hayır. Aksine ikisi birbirinden o kadar farklı yapıda insanlar ki katilin nasıl bir bağ kurduğunu öğrenmemiz zor görünüyor."

"Ercan Demireli 60, Esin Çetiner 50 yaşında, Ercan'ın ölümü 10 Ekim, Esin'in cesedini buluşumuz 10 Kasım.. Kayıp ihbarı 8 Kasım da yapılırken, ceset ihbarı 10 Kasım da yapılıyor... Toplamda 10 kesik..." Diye konuştu Belgin. Alper aklından geçenlerin Belgin tarafından dile gelmesiyle susarak onu dinledi.

"Bu sanırım elimizdeki tek ip ucu. Bir sonraki kurbanın 40 yaşında bir erkek -veyahut kadın- olması yüksek ihtimalken, eğer yanılmıyorsak cinayet gününün tarihi açıkca belli. 10 Aralık..."

"Tabii Esin Çetiner'de olduğu üzere ölmeden önce kaybolmazsa." Dedi Demir.

Hepsi hemfikirdi. "Bu fırsatı ona vermeyeceğiz." Diye konuştu Alper. "Demir siz Enes'le şu kliniğe gidin. Orada kim varsa konuşun, tanıyanları alın getirin. Serdar sen de Defne ile kadının evine git, ayrıca iş yerine de gidin. En son nerede görülmüş ne yapmış hepsini bir toplayalım."

Herkes oturduğu sandalyeden ayaklanırken, Belgin de üzerine düşenleri çoktan anlamıştı zaten. Alper'i gözleriyle onayladı.

"Peşinden gitmemizi istiyor." Diye konuştu Alper yorgun bir sesle. "İz yok doğru ama ip uçları fazlaca belirgin." Durdu ve aklına gelen detayla ekibi de durdurdu. "İlham aldığı bir oyun, gösteri, geçmiş cinayetler vs var mı diye bir bakalım. Bu ve benzeri başka vakalar varsa adımlarımızı daha kontrollü atabiliriz."

Görev dağılımı başarıyla tamamlandığına göre arşiv görevi de kendisine kalıyordu. "Arşiv ben de." Dedi ve son kez uyarıcı bir tona bürüdü sesini. "Basına sızmamasına dikkat edin. Halkı telaşa sürüklemeye gerek yok. Üçüncü bir cinayet olmayacak!"

"Saraç Psikoloji ve Psikoterapi merkezinden iki kişi getirdik abi." Dedi Demir. "İçeride bekletiyoruz."

Alper onu başıyla onaylarken toplantı odasına geçti. İçeride genç bir kadın oturuyordu. Gözleriyle etrafı süzüyor, parmaklarını birbiri içine geçiyor geri çözüyordu. Sıkıldığı her halinden belli olan genç kadına doğru yaklaştı ve karşısına oturdu. Dosyalarla dolu masanın dağınık görüntüsü dahi dikkatini dağıtmaya yetmedi çünkü karşısında gördüğü kadın, içinde bir şeylerin kıpırdadığını hissettirdi. Sanki... Kızgın bir tel vücuduna dolanmıştı. Bedeninde hissettiği tuhaflığı bastırmak için derin bir nefes alarak ellerini masaya yaslarken, genç kadının kahverengi gözlerinin içine baktı.

"İsminizi öğrenebilir miyim?"

Genç kadın oturduğu sandalyede dikleşirken, elini ince uzun boynuna attı ve belli bir noktayı ağır ağır kaşırken, "Nil." Dedi. "Nil Özer."

"Ben de Alper." Diye konuştu genç adam. Konuya girmek istercesine öksürdü ve dikkatini toplamak için çabaladı.

"Saraç Psikoloji ve Psikoterapi merkezinde çalışıyorsun doğru mu?"

"Evet." Dedi Nil. "Kaan Bey'in asistanıyım."

Alper ağır ağır başını salladı. "Pekala. Esin Çetiner'i tanıyorsun öyleyse."

Genç kız tekrar başını salladı. "Tanıyorum."

"Onu en son ne zaman gördün Nil?"

Genç kadın düşünceli bir tavırla alnını kaşıdı. İnce parmakları zarifçe alnında dolaşırken, Alper'in yeşil gözleri sıkılmaksızın onun yüzünde süzülüyordu. Ne kadar da duru bir güzelliği vardı...

"4 Kasım Pazartesi günü." Dedi emin bir ifadeyle. "7 Kasım Perşembe günü yine randevusu vardı ama gelmedi. Bunun üzerine 8 Kasım'da Kaan Bey polise haber verdiğini söylemişti."

"Anlıyorum." Dedi Alper düşünceli bir sesle. "Peki dikkatini çeken ters bir durum sezdin mi hiç?" Diye sordu.

Nil'in kalp şeklini andıran dudakları açılacak gibi oldu ama sonra tekrar kapandı. Ne diyeceğini bilemediği nadir anlardan biriydi. Elini kısa saçlarının arasına daldırırken, sesli bir nefes saldı. Kaan Saraç eğer Nil'in aleyhine bir ifade verirse, bu Nil'i şüpheli durumuna düşürebilirdi. Bu yüzden Kaan Saraç'a daha önce söylediği cümleleri başkomiser Alper'e de söylemenin kendi lehine olduğu kararına vardı.

"Ters bir durum sezdim denemez. Açıkcası olsada nasıl sezecektim ki zaten? O çok kibirli bir kadındı. Yani ön yargılı olduğumu düşünmeyin lütfen, zaten toplasak iki kez görmüşlüğüm var. Ama hani bazı insanlarla yıldızınız barışmaz ya, ısınamadığınızı hissedersiniz. Esin Hanım da benim için öyleydi. Yüksek egosu ve kibriyle kliniğe girdiğinde bütün dikkatleri üzerine toplamayı başarırdı. Tabii bunda güzelliğinin ve aurasının da katkısı yok diyemem."

"Ondan hoşlanmadığını mı söylemeye çalışıyorsun?" Dedi Alper gülümseyerek. Neden gülümsediğini kendisi de bilmiyordu. Sadece bu genç kızın yüzünde o kadar garip ve tuhaf bir güzellik vardı ki, kimseleri kıskanmasına gerek olmadığını fark etmemesine şaşırmıştı.

Nil dudaklarını birbirine bastırırken, küçük bir kız çoçuğu gibi gözlerini masaya indirdi ve başını salladı. "Bu beni şüpheli yapar mı?"

Alper, içini talan eden bu hissi kendinden def etmeye çalışırken, sakin bir tavırla konuşmaya özen gösterdi. "Herkes şu an için şüpheli." Genç kızın yüzüne düşen hüzün Alper'in canını sıkmaya yetti. "Cinayet günü nerede olduğunu söylemen gerekiyor Nil."

"Hangi günden bahsediyorsunuz?" Dedi Nil. Kafasının karıştığını belirtmek istercesine dudaklarını bükmüştü.

Alper, soruyu eksik sorduğunu o an fark ederek hatasını belli etmemeye çalıştı ve sırtını sandalyeye yaslayıp, kollarını geniş gövdesi üzerinde birleştirdi.

"Esin Çetiner'in 4 Kasım Pazartesi günü öldüğünü düşünüyoruz. Ön otopsi raporuna göre, ceset 6 günlük. Detaylı otopsi raporu çıkmadı ama kesin diyebiliriz. Yani sizin en son gördüğünüz gün veyahut gecesi."

Nil başını geriye attı. Şansına ettiği küfürlerin ise haddi hesabı yoktu. Ne diyecekti şimdi?

Alper onun gerildiğini anında sezdi. Bu kendi yıpranmış sinirlerini de germeye yetti. Resmen içten içe bu kızın bu olayla hiçbir alakasının olmamasını diliyordu. "Evet, cevabını bekliyorum?"

Nil bir kaç kez yutkundu. Eliyle yüzünü sıvazladıktan sonra, derin bir nefes saldı. "Gündüz söylediğim gibi işteydim, iş çıkışı da üniversitesiteden bir arkadaşımla dışardaydım bir şeyler içtik... Eve gece yarısına doğru gelmiş olmalıyım tam hatırlamıyorum saati. Ama gece de yani, 4 Kasım Pazartesi'yi 5 Kasım Salı'ya bağlayan gecede başka bir arkadaşımlaydım."

Alper kaşlarını alnına doğru kaldırdı. "Üniversitesi den olan arkadaşınla hangi mekana gittiniz? Buraya adresi yaz lütfen. Geceye dönelim. Kim bu diğer arkadaşın? İfadeni kanıtlaman açısından soruyorum."

"Hakan Boran. Karşı komşum... Sorarsanız söyleyecektir."

"Karşı komşunuz?" Dedi Alper tek kaşını kaldırarak.

"Evet." Dedi Nil kararlılıkla. Son tartışmalarından beri hiç karşılaşmamışlardı. İklim apartman da bir nevi köşe kapmaca oynar gibi bir biri kaçmıştı, bir diğeri.

"Daha detaylı anlatın lütfen." Dedi Alper. Cevaplar onu yeterince tatmin etmiyordu çünkü karşısındaki genç kızın yüzünü saran soğuk ifade Alper'i huzursuz etmeye yetmişti.

Nil avuçlarını altındaki eski kota sürterken, gözlerini Alper'in gözlerine dikti. Biraz önceki çekingenliğinden zerre kalmamıştı ve ruh hali bütünüyle değişmişti.

"Bütün gece beraberdik işte. Sarhoştum, ilgilenmiş benimle sağ olsun." Dedi daha net ve duyulur bir sesle. "Bunu da ispatlayabilirim çünkü üst komşumuz Selim Bey görmüştü bizi Salı sabahı."

Alper, genç kızın beraberlikten kastını artık net bir biçimde anlarken sinirlerinin nedensizce gerildiğini hissetti. Bu kız da onu etkileyen neydi ve vücudunu böylesine hızla saran his nereden çıkmıştı bilmiyordu ama ifadesi sonunda profesyonelliğini ortaya serebilecek kadar ciddileşti. "Şimdilik bu kadar." Dedi ayağa kalkarken. "Soruşturma devam ediyor, seninle tekrar görüşmemiz gerekebilir. Telefonun açık olsun ve lütfen şehir dışına çıkma."

Şayet öyle bir niyeti olsa şehir dışı onu kesmezdi zaten. Mümkün olsa Nil dünyanın dışına çıkmak istiyordu. İç düşüncelerini dile dökmeden onaylarcasına başını salladı ve lacivert şişme montunu da alarak toplantı odasından ayrıldı.

Alper henüz odadan çıkmak üzereydiki Nil tekrar kapıda belirdi. Aklına gelen detayı söylemek ve söylememek arasında çeliştiği tüm yüzünden okunurken, Alper ona dikkatle baktı.

"Bir de... Kimseyi zan altında bırakmak istemem ama sanırım bunu bilmenizde fayda var." Diye konuştu genç kadın.

Alper ona söyle dercesine baktığında, Nil başını dikleştirdi ve kalp şeklini andıran dudaklarını araladı.

Alper, Nil'in ifadesinde adı geçen şahısların merkeze getirilmesi üzere Demir'i gönderirken, kendisi de bir diğer ifadeye geçiyordu. Saraç Psikoloji ile Psikoterapi merkezinin sahibi Kaan Saraç, toplantı odasında sessizce otururken Alper içeriye girdi. İki adam kısaca el sıkıştıktan sonra karşılıklı oturdular ve toplantı odasının içini saran gerginlik derin nefeslerle birlikte ciğerlere çekildi.

"Öncelikle başınız sağ olsun." Diyerek söze girdi Alper.

Kaan Saraç oldukça üzgün ve durgun gözüküyordu. Ağır ağır başını sallamakla yetindi.

"Esin Çetiner'in kayıp olduğunu siz bildirmişsiniz. Onu en son ne zaman gördünüz?"

"Pazartesi günü kliniğe geldiğinde." Dedi Kaan Saraç. "7 Kasım için tekrar sözleşmiştik ama o gelmedi... 3 yıldır danışanımdır kendisi. İlk kez bir randevuya gelmemesi beni tedirgin etmeye yetmişti zaten, gecikse dahi mutlaka arardı."

"Size hayatını anlatıyordu. Dikkatinizi çeken bir terslik, bir düşman, huzursuz hissettiği bir durum var mıydı? Lütfen iyice düşünerek cevap verin. Sizin vereceğiniz her bilgi bizim için çok önemli."

Kaan Saraç parmaklarını masanın üzerinde birbirine kenetlerken gözleri uzağı izler gibi dalgınlaşmıştı. "3 yıl önce eşini kaybettiğinde gelmişti bana. Seanslarımız devam ettikçe belirtilerinde ortaya çıkmasıyla şizofreni teşhisini koymuştum. Onu gören buna asla inanmazdı, çünkü öyle güçlü bir duruşu ve sağlam bir karakteri vardı ki, bizlerden farklı olduğunu düşünmek imkansızdı. Farkını yine ortaya koyuyordu ama kendine has güzelliğiyle ve kibiriyle. Bu da bir çok güzel kadında olabilen şeyler. Düzenli bir hayatı vardı, iyileşmek istiyordu ve iyileşmek içinde fazlasıyla çabalıyordu. Kendini hayatına, yaşamına adıyordu. Bir erkek olarak ben bile bazen onu kıskandığımı hissediyordum, yaşama azmi imrenilecek türdendi. Tedavi süreci bu yüzden çok hızlı sonuç verdi ve Esin şizofreniye 3 yıl içinde kafa tutmayı çok iyi başarmıştı."

"Anlıyorum. Düzenli hayatı dediniz... Bize bu düzenden bahseder misiniz?"

"Zengin bir kadındı. 3 tane güzellik salonu var. Altayçeşme'de, Girne'de ve Karakent'te. Her gün hiç aksatmadan mutlaka hepsine uğradığını söylerdi. Otoriter ve baskın bir yanı da vardı. Düzenli ve tertipliydi aynı zamanda." Kaan derin bir nefes aldı dudağının kenarına kırık bir gülümseme yerleştirdi. "Ayrıca spora çok düşkündü. Fiziğine ve görüşünüze aşırı önem verirdi."

Alper kaşlarını alnına doğru yükseltti. "İş yerinde ve spor salonunda ya da ne bileyim çevresinde ona düşman olan, anlaşamadığı biri var mıydı?" Diyerek sorusunu yeniledi. "Kısacası ona bunu yapabilecek biri?"

Kaan Saraç sıkıntıyla nefes verdi. Başını kararsızca iki yana sallarken, "Bilmiyorum..." Dedi boğuk bir sesle. "Bir çok kişiden bahsederdi. Herkesle sağlıklı iletişim kurabilen biri değildi, doğru düzgün kimseyi sevdiğini söylediğini duymadım desem abartmış olmam."

"Anlıyorum." Dedi Alper. "Ama daha belirgin bir cevap vermeniz bizim için çok önemli."

Kaan Saraç uzun saçlarının boynunu yaktığını hissetti. Bu odamı çok havasızdı yoksa ciğerlerine çektiği nefesler mi onu tatmin etmiyordu bilmiyordu. Tek istediği bir an önce buradan çıkmaktı.

"Spor salonundaki fitness hocasıyla tartışmıştı en son. Baya öfkeliydi o gün, ama kişilik çatışması yaşadığı biri gibi geldi bana. Kendiside üzerinde çok durmamıştı zaten, bilmiyorum."

Kaan Saraç artık neredeyse boğuluyordu. Kendine sakladığı gerçekleri gün yüzüne çıkartırsa şayet, mesleği tehlikeye girebilirdi. Elinden geldiğince kendini telkin etmeye çabaladı ve görevinin ona kattığı soğukkanlılığını serdi ortaya.

Alper bu karışık cevaplardan hiç hoşlanmamıştı. Kaan Saraç'ın gözlerinin içine baktığında, onu huzursuz eden bir şeylerin olduğunun farkındaydı ama üstelememenin şu an için en sağlıklı fikir olduğunu düşünüyordu. Renk vermemek için, soğukkanlılığını korumayı başardı ve öfkesini yuttu.

"4 Kasım Pazartesi'yi, 5 Kasım Salı'ya bağlayan gece neredeydiniz?"

"İşten çıktıktan sonra doğruca evime gittim ve bütün gece evdeydim."

"Tanığınız var mı?"

Kaan Saraç ağır ağır alnını kaşıdı. "Gece yarısına kadar film izlemiştim. Arama geçmişimde kaydı olmalı. Evde olduğumu ise apartmanın güvenlik kamerasından ispatlayabilirim."

"Şu fitness hocasının adı nedir? Bir de onunla konuşalım." Dedi Alper soğuk bir sesle.

Kaan Saraç anımsamakta hiç zorluk çekmedi. "Yasemin." Dedi tek nefeste. "Yasemin Akkaya."

Alper bu ismi de hafızasına kazırken, gözlerini kıstı. "İfadenize eklemek istediğiniz bir şey var mı?" Diye sordu.

Kaan Saraç yok dercesine kafasını iki yana sallıyordu ki durdu. "Aslında var ama bu ihtimal çok düşük bir ihtimal. Sadece benim kuruntum da olabilir. Ki muhtemelen öyledir." Dedi telaşlı ve kararsız bir sesle.

Alper çenesini dikleştirdi. "Siz söyleyin, düşük bir ihtimal mi, güçlü bir ihtimal mi biz karar verelim."

Kaan Saraç daha emin bir ifadeyle araladı dudaklarını.

Alper elindeki kahvesinden büyük bir yudum alırken, dilinin yüzeyinin yandığını hissetti ama bu umursamayacağı kadar küçük bir sızıdan ibaretti. Aklı karman çorman olmuştu. Henüz kafasının içindeki hiçbir parçayı yerinden oynatmıyor, ifadelerin hepsinin bitmesini bekliyordu. Bütün bilgileri bir anda masaya yatırmak şu an için en uygun seçenekti çünkü adım adım ilerlemesi gerektiğini çok iyi biliyordu. Hiçbir detayı gözünden kaçırmamalıydı çünkü katil dışarıda cirit atarken, onun hata yapma lüksü yoktu.

Demir içeriye girdi. "Hakan Boran ve Selim Güven geldiler komiserim. Birde arkadaşlardan birini Nil Özer'in takıldığı mekana yollamıştım, güvenlik kameralarını almış geliyor."

Alper kahvesinden büyük bir yudum daha aldı ve kupayı masasının üzerine bırakarak toplantı odasına geçti. Odanın köşesinde duran polis memuru da bir yandan verilen ifadeleri yazmak için bekliyordu. Alper karşısında gördüğü genç adama kısa bir baş selamı vererek karşısına oturdu.

"Sizi buraya niye çağırdığımızı biliyor musunuz Hakan Bey?" Diye sordu. Sebepsizce bu genç adama sinir olmuştu.

Hakan olgun bir tavırla ve saygılı bir duruşla yüzündeki ciddiyetten ödün vermeden başını olumsuz anlamda salladı. "Bilmiyorum."

"Bir cinayet işlendi. Adı Esin Çetiner, tanıyor musunuz?"

"Hayır. İsmini ilk kez sizden duyuyorum." Diye konuştu.

"Nil Özer'le yakınlığınız nedir?" Diye farklı bir soruya doğrudan geçiş yaptığında, Hakan kısa bir an ne diyeceğini bilemedi. Günlerdir görmediği kadının adını böyle ulu orta duymak hoşuna gitmemişti. Kuruyan dudaklarını ıslatırken, "Aynı apartmanda oturuyoruz." Diye konuştu. "Dairelerimiz karşılıklı."

Alper ağır hareketlerle oturduğu koltuktan kalktı. Nedensizce bu adama karşı hissettiği soğukluk, Alper'i huzursuz ediyordu ve sağlıklı düşünebilmek için genç adamı görüş açısından çıkartmak istedi. Sonra mimiklerini kontrol altında tutamayacağının bilincine vararak kalktığı sandalyeye geri oturdu. Saçma sapan davranmayı bir an önce kesmeliydi.

"Nil Özer, 4 Kasım Pazartesi'yi, 5 Kasım Salı'ya bağlayan gece boyunca sizin yanınızda olduğunu söyledi."

Hakan o geceyi hatırlayınca gülümsemek istedi. Zira ne o geceyi, ne de ondan sonraki geceyi bir an olsun aklından çıkarabildiği söylenemezdi. Nil'in uluorta sergilediği ve asla umursamadığını iddaa ettiği o çıplaklığı adamın bütün sabrını zorluyor zorluyor zorluyordu. Ayrıca genç kadını görmek için içi içini yese de, günlerdir ona zaman vermek adına hiçbir atakta bulunmuyordu. Onu görmeye dair hissettiği arzunun bir tarifi yoktu.

Hakan'ın yüzünde beliren ifadeye odaklanan Alper, genç adamın aklının nereye kaydığını yüzünden açık bir kitap gibi okuyabiliyordu. Öfkelenmemek için kendini frenlerken, "Evet Hakan Bey." Dedi sert bir sesle. "İfadeyi doğruluyor musunuz?"

Hakan, siyah gözlerindeki parlaklık görülecek şekilde başını dikleştirdi. "Evet. Bütün gece beraberdik."

Alper suratını astıkça astı. Genç kadının garip yüzü ve duru güzelliği aklına geldikçe zihninin ve kasıklarının sızladığını hissediyordu. Bu çok ahlaksızcaydı ama kendisine engel olamayışı, öfkesini tetiklemekten başka bir işe yaramıyordu. "Sabahında Selim isimli şahıs görmüş sizi."

Hakan onaylarcasına başını salladı.

"Peki hiç garip bir durum oldu mu? Dikkatinizi çeken herhangi bir durumdan söz ediyorum."

Hakan belli belirsiz omuz silkti. Aklına bir detay geliyordu ama bunu söylemek ne kadar doğru veya ne kadar saçma olurdu bilmiyordu.

Kararsız kalışı Alper'i işkillendirmeye yetti.

"Aklınızdan geçeni söyleyin." Dedi doğrudan.

Söylememekte karar kıldığı anda dikkatsizliği sonucu açık etmişti kendini. Söz konusu Nil olunca hep böyle olmuyor muydu zaten? Hakan Boran'ın aklı, onu düşünürken karman çorman oluyordu her defasında. İçine sinmesede, ihtimal dahi vermediği için, bu detayı polise söylemekten çekinmedi.

"Evet Selim Bey, Hakan Boran'ı ve Nil Özer'i Salı sabahı gördüğünüzü doğruluyor musunuz?"

Yaşlı adam düşünceli bir tavırla başını salladı. "Artık gençliğin çivisi çıktı." Diye konuştu. "Bütün gece ne yaptıklarını tahmin etmek zor değil, gördüğüm manzara bunu açıkça sunacak kadar netti."

Yaşlı adamın dili her ne kadar bu durumu ayıplasada, o sabah ki görüntüyü bir an olsun aklından çıkaramamıştı. Bunun doğru olmadığını biliyordu ama artık bakışlarının değiştiğini yüzüne bakan herhangi birinin dahi anlaması mümkündü. Alper'de bunun farkındaydı, yaşlı adama öfkelenmek istedi ama buna hakkı yoktu.

"Ne gördünüz?" Diye sordu.

Yaşlı adam neredeyse ahlaksız denebilecek şekilde güldü. Oturduğu sandalyede dikleşirken, "Uygunsuz bir vaziyette gördüm işte." Diyerek açık sözlü davranmaktan çekindi. Sonuçta eski bir tarih öğretmeniydi ve bir polisin karşısında böyle yeni yetme heveslerini daha fazla ortaya sermesine gerek yoktu.

"Dikkatinizi çeken herhangi bir şey oldu mu peki? Ters giden, her zamankinden farklı bir durum?"

Yaşlı adam eliyle çenesini sıvazladı. "Aslında bir şey var." Diye konuştu. Ama gözlerindeki kararsızlık görülecek türdendi.

Alper ekibi bir araya toplamadan önce son bir kişinin daha ifadesine başvurmak istiyordu. Saat akşam üzeri 6'ya gelirken, Demir kapısını bir kez daha tıklattı. Genç adamın yorgunluğu gözlerinden okunuyordu ama hiçbirinin durmak, dinlenmek gibi bir lüksü yoktu. Hepsi bunun farkında olduğu için kimseden ses çıkmıyor, herkes işine olabildiğince yoğunlaşıyordu.

"Yasemin Akkaya'yı getirdik." Dedi ve odadan ayrıldı.

Alper bugün bu toplantı odasına kaçıncı kez geldiğini artık saymayı bırakmıştı. Ama onu en çok yoracak kişinin, bu genç kadın olduğunu bilmeden ağır adımlarla odaya girerek, sandalyeye oturdu. Karşısında uzun boylu, oldukça zarif görünüşlü esmer bir kadın vardı. Gerçi esmer demek ne kadar doğru olurdu bilmiyordu çünkü kadının siyah saçları gibi simsiyah olan iri gözlerine karşın, teni bir ceset kadar beyaz ve solgundu. Soğuk bir ifade barındıran yüzü, uzun ve ince boynunun üzerinde sanki her an kırılacakmış gibi duruyordu. Fiziği ise, mesleğine yakışır bir şekilde düzgündü.

"Merhaba Yasemin Hanım." Diyerek söze girdi Alper.

Yasemin ona bayık bakışlar atmaktan öte gitmedi. Resmen gözlerinde hayırdır dercesine bir ifade taşıyor ve karşısındaki bakışlarıyla üşütüyordu.

"Esin Çetiner'e olanları biliyorsunuzdur." Diyerek devam etti.

"Evet, polis arkadaş yolda bir şeylerden bahsetti." Diyerek kısa bir cümleyle geçiştirdi Yasemin.

"Bize onun hakkında bildiklerinizi anlatır mısınız?"

Yasemin yüzünü buruşturmaya yakın bir ifade kullandı. "Ego yığınının tekiydi." Diyerek yüz ifadesine uyan sözleri döktü dolgun dudakları. "Haftada 3 kez gelirdi spor salonuna. Kendisiyle pek anlaşamazdık ama ısrarla benden ders alırdı yinede. En azından ondan hoşlanmadığımı bilmesi hoşuna gidiyormuş hanımefendinin. Beni samimi bulurmuş, öyle söylerdi."

Alper bu sözler karşısında kaşlarını çattı. "En son ne zaman görüştünüz?"

"4 Kasım Pazartesi." Dedi Yasemin buz gibi sesiyle. O sabah sağlam bir kavgaya tutuşmuşlardı, o yüzden öfkesini hatırlaması kaşlarını çatmasına sebep oldu.

"Tartışmışsınız." Dedi Alper.

"Her zamanki gibi." Dedi Yasemin. "Bu beni onun katili mi yapıyor yani? Bunu mu ima ediyorsunuz?"

Alper iç çekerek sırtını geriye yasladı. "Şüpheli listemiz epey geniş hanımefendi. Evet, bu listede sizin de adınız olduğu doğru. O yüzden bize daha düzgün bilgiler vermeniz yararınıza olur."

Yasemin gözlerini devirdi. "Fazla güzel ve bakımlı bir kadındı. 50 yaşında olduğuna inanmak bile zordu o derece bakımlıydı. Ayrıca kibri bu güzelliğinden ve zenginliğinden geldiğinden onu kıskanan bir çok kadın vardı ama diğer yandan bu da bir çok kişinin ondan hoşlanmadığının açıkça delili. Doğru düzgün kimseyle sohbet ettiğini dahi görmedim, genelde insanlarla en ufak sebeplerden bile tartıştırdı."

"Peki ya siz?" Dedi Alper kışkırtarak. "Siz de kıskanır mıydınız Esin Çetiner'i?"

Yasemin ilk kez büyük bir kahkaha attı. Bu kahkaha Alper'i dumur etmeye yetecek kadar gürdü. Geldiğinden beri yüzünde tebessümün zerresini sergilemeyen bu genç kadın, hâlâ kahkahalarla gülüyordu.

"Ah Alper Bey." Dedi başını iki yana sallarken. Sesini bir tık düşürürken, masaya doğru hafifçe eğildi. "Evet, kadının göğüsleri dahi benimkilerden dikti. Ama bu benim mükemmel bir fiziğim olmadığı anlamına gelmiyor."

Alper bu genç kadın karşısında resmen sırtından ter dökmek üzereydi. Bugün ki insanların toplamından daha çok yorulduğu ise aşikardı. Alnını kaşırken, bu kıyaslamayı yapacak kişinin kendisi olmadığını biliyordu ki, Esin Çetiner artık ölü olduğuna göre bu konuşma sadece boş kelimeler tüketmekten ibaretti.

"Pekala. 4 Kasım Pazartesi günü ve 5 Kasım Salı sabahına kadar nerede olduğunuzu söyler misiniz?" Diye sordu.

Yasemin alt dudağını hafifçe büktü. "Ailemin yanındaydım. Birlikte Sarıyer'deki çiftliğe gitmiştik dedemleri ziyarete. Bütün günü ve geceyi orada geçirdim. İsterseniz sorabilirsiniz."

Alper sıkıntılı bir nefes saldı. "Bize ailenizin iletişim bilgilerini bırakmayı unutmayın. Telefonunuz açık olsun ve şehir dışına çıkmayın."

Yasemin, Alper'e soğuk bir gülümseme gönderdi. "Elbette."

Alper toplantı odasından çıkmak için ayaklanmıştı ki, Yasemin kinayeli bir sesle durdurdu onu.

"Alper Bey, Esin Hanım'ın sevgilisinden haberdarsınız değil mi? Onunla ilgili hiçbir soru sormamanız dikkatimi çekti de."

Alper başını geriye çevirirken, kaşları çatılmıştı. Genç kadının yüzünü dikkatle süzdükten sonra, böyle bir detayı atlamadıklarına emindi. Bilinene göre kadının bir erkek arkadaşı yoktu. Ama bilinmeyeni iddaa eden bu genç kadını dinlemek istedi.

"Kimden bahsediyorsunuz?"

Yasemin alt dudağını hafifçe büktü.

Alper ve tüm ekibi bir araya toplandığında alınan ifadelerin bir ağaç gibi dallanıp budaklanması onları şaşırtmadı. Çünkü kendiside çok iyi biliyordu ki bazı cinayet soruşturmaları, maktulün yedi ceddine kadar uzanabiliyordu. İşaret parmağını çenesinde gezdirirken, masanın ortasına özellikle yerleştirdiği iki resmi aldı. Akıllı tahtaya yapıştırdı.

"Şimdi... Bana şu tek dosya haline getirdiğim ifadeleri okur musun Belgin?"

"Nil Özer demiş ki; O gün kahve götürmek için odaya girmiştim, Kaan Bey'in Esin Çetiner'in ellerine baktığını gördüm. Bunun nesi garip diyebilirsiniz... Ama bakışlarındaki yoğunluğu ve derinliği kim görse garipserdi. Tıpkı... Büyülenmiş gibiydi."

"Kaan Saraç demiş ki; Nil. Asistanım. Hiç haz etmezdi Esin'den. Hatta daha geçen gün bu konu üzerine uzunca konuşmuştuk. Bu kadar ileri gideceğine ihtimal dahi vermiyorum ama olsun, bilmenizde belki fayda olur."

"Hakan Boran demiş ki; Sabah 7 civarıydı.... Uykudan uyandı ve eller diye bağırdı. Bunun kötü bir tesadüften başka bir şey olmadığına eminim, uyandığında fazlasıyla korkmuştu zaten."

"Selim Güven demiş ki; Nil ile çok sohbetim yoktur ama Hakan'ı hemen hemen her sabah görürüm. Ben yürüşüye çıkarken, o koşuya çıkar. Benim saatim rutindir, hiç değişmez. Ama o sabah sanki bile isteye... Nasıl desem, Hakan tanıdığım kadarıyla çok zeki ve dikkatli bir çocuk. Böyle bir hata yapması bana hâlâ hiç mantıklı gelmiyor."

"Son olarak Yasemin Akkaya demiş ki; Sizi yanlış yönlendirmek istemem ama bazen, şayet iyi günündeyse psikoloğundan ayrı bir hevesle bahsederdi. Aralarında bir ilişki var mı bilmiyorum ama bir şeyler olduğuna adım kadar eminim. Neydi o adamın adı? Hatırladım... Kaan Saraç."

Belgin dosyayı masanın üzerine bırakırken, Alper diğer fotoğrafları da tahtaya astı. "Nil, Kaan'ı gösteriyor." Dedi ortadaki iki fotorafın arasına ince bir oklu çizgi çizerken. "Kaan'da Nil'i." Çizginin diğer ucuna da bir ok çizdi. "Hakan, Nil'i." Diyerek Hakan'dan Nil'in fotoğrafına oklu bir çizgi çekti. "Selim, Hakan'ı." Selim'den, Hakan'a da oklu bir çizgi uzandı. "Bize Yasemin'in adını veren Kaan'dı." Diyerek Kaan'dan Yasemin'e oklu bir çizgi çekerken, "Yasemin'de Kaan'ı hedef gösterdi." Diyerek son oku da çizdi ve derin bir nefes aldı.

"En çok şüpheli gösterilenlerin başında Kaan Saraç ve Nil Özer bulunuyor." Dedi ortadaki iki resmi ayrı bir yuvarlak içine alırken. "Garip olan, sözde herkes o gece nerede olduğunu ispatlayabiliyor."

"Hiçbir tanık olmaması durumu çok zorlaştırıyor." Dedi Enes. Alper ağır ağır başını salladı.

"Esin Çetiner'i tanıyanların ortak ifadesi, kadının kibirli ve egolu olduğu. Ayrıca geçimsizmiş. Birinin damarına basmış olmalı, ya da tamamen farklı bir sebepten ötürü işlendi bu cinayet..." Dedi Alper.

"Kimin üzerine yoğunlaşıyoruz?" Diye sordu Belgin.

Alper kararsız sayılmazdı. Ercan Demireli cinayetindeki tıkanıklığın aksine Esin Çetiner'in ölümü resmen bomba gibi düşmüştü ve ellerinde patlamasına izin veremezdi. Sezgileri ve mantığı ona bir isim sunuyordu, bu yüzden zaman kaybetmemek adına dudaklarını araladı.


-

Sizce katil kim?😌

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro