Mühür(Düzenlendi)
Arkadaşlar FIRTINA ESİNTİSİ adlı yeni bir hikaye tanıtımı yayınladım.Profilimden ulaşabilirsiniz.Ayrıca devam eden Alnımın Yazısı adlı hikayem var okursanız sevinirim.
ARKADAŞLAR HİKAYEMİ DÜZENLİYORUM KİTAP OLARAK ELİNİZE ALDIĞINIZDA ÇOK DAHA İYİ BİR FIRTINAYA VURGUNLA KARŞILAŞACAKSINIZ.
Keyifli Okumalar bölüm düzenlendi. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin.
Üniversiteyi kazanmış olmamın mutluluğu babamın beni çocukluk arkadaşım, aynı zamanda arkadaşının oğlu Mert ile evlendirme kararı ile yerini hayal kırıklığına bırakmış, üzerimde sert rüzgârlar estirmeye başlamıştı. Bu rüzgârlar büyük bir fırtınanın habercisiydi ama kimse bunun farkında değildi. Elimden tutacak, sığınacak kimsem yoktu. Babam bir karar vermiş benden de onaylamamı beklemişti ve beklentilerine istemeyerek te olsa evet cevabını vermiştim.
18 yaşında üniversiteye gitmek için gün saymam gerekirken artık evlilik için gün saymaya başlamıştım. Düğün günüm yaklaştıkça ruhumda esen sert rüzgârlar beni Karadeniz gibi hırçınlaştırmıştı. Hırçınlığımın sebebini kimse anlamamış ya da anlamamazlıktan gelmişlerdi.
Ben babamın nazlı prensesi, abimin biricik kardeşi, annemin kıymetlisiydim. Bu güne kadar ailem beni el üstünde tutmuş prensesler gibi yaşatmışlardı. Bir dediğim iki etmeden bu yaşa getirmişlerdi. Bu yüzden, aileme evlilik konusunda karşı gelememiştim. Mert'i sevmediğim halde onun karısı olacaktım.
Mert, benden 3 yaş büyüktü kahverengi saçlı kahverengi gözlü, uzun boylu, atletik vücutlu olmasına rağmen çocuksu yüzüyle oldukça hoş biriydi. Birçok akranım Mert'e âşıktı. Ben hariç... Mert'e açıkça onun için arkadaşlıktan başka hiç bir şey hissetmediğimi söylesem de bu yaşına kadar her istediğini elde eden şımarık Mert beni ailesini devreye sokarak elde etmeyi başarmıştı. Şuan müebbet hapishanemin anahtarı parmağımı süslüyordu. Aşk halkam diyemiyorum. Çünkü sevmediğim bir adama ömür boyu mahkûm olmama sebep bir prangadan başka bir şey değildi. Onu sevmeyeceğimi onunla hayatın bana zindan olacağını bilmesine rağmen Mert aileme hayır diyemeyeceğimi, bildiği için benden vazgeçmemişti. Mert'in babası ile babamın arkadaşlığı gençlik yıllarına dayandığı ve uzun yıllardır ailecek görüştüğümüz için babam detaylı bir araştırma yapmaya gerek görmemişti.
Ben hiç bir zaman Mert ve ailesinin yaşam tarzlarından, hayata bakışlarından hoşlanmamıştım. Çünkü sonradan görme, her istediklerini para ile yapabileceklerini düşünen, sözde namus düşkünü bir aileydi. Ancak oğullarının İstanbul'daki çapkınlık hikâyeleri mahallemizde bilmeyen yoktu. Mert tabiri caizse magazin programları deyimi ile playboy olmuştu ve ailesi bu durumdan şikâyetçi değildi. Tabi ki o erkekti, çapkınlık erkeğin elinin kiriydi eğer çapkın değilse sorun olurdu. Maalesef toplumumuzun genel düşüncesi "Kadının alnının kiri erkeğin elinin kiridir." Meselesi. Karadeniz'in geleneksel ailelerinden olduğumuzdan bizim aile içinde böyle şeyler çok önemliydi. Erkekler için normal olan bu durum biz kızlar yapınca namusumuza leke sürmüş sayılıyorduk. Dedem bu yüzden halamı karnında bebeğiyle evden kovmuş, babamda halamla ve en yakın arkadaşı ile görüşmeyi kesmişti. Bu güne kadar halamla ilgili evde tek kelime konuşulmadığı için hakkında hiç bir şey bilmiyordum.
Bu dünyada kadınsan nefes almaya bile hakkın yoktu. Bu konularda toplumumuz hep erkeklerin tarafındaydı maalesef...
Babam liseyi bitirince üniversiteye gidip halamın hatasına düşmemden korktuğu için namusumla evlendirmeyi uygun görmüştü. Ben üniversiteyi kazanmıştım, mimar olacaktım. Hayallerim vardı. Daha on sekiz yaşındayım ve ben evliliğe hazır değildim. Korkuyordum!
Annem okuyup bir meslek sahibi olmamdan yana olsa da babama itiraz edememişti. Abimde başlarda bu evliliğe karşı çıksa da sonradan tanıdık bir aile olduğu için 'bilmediğimiz insanlardan' daha iyidir diyerek onaylamıştı. Beni uzaklara vermek gözünün önünden ayırmak istememişti.
Günler su misali akıp giderken düğüne bir hafta kalmıştı. Düğününe abimin çocukluk arkadaşı Kuzey'de gelecekti. Onlar sadece arkadaş değil kardeş gibiydiler. Onların dostluğuna hep imrenmişimdir. Kuzey, uzun boylu, siyah saçları, çikolata rengi gözleri, gülünce yanaklarında oluşan gamzeleriyle oldukça yakışıklı biriydi. Manken gibi derler ya fazlası var eksiği yoktu. Onlarda bizim gibi Trabzonluydu ama İstanbul'da yaşıyorlardı. Annesi ve babası yazları Trabzon'a gelir buradaki evlerinde kalırlardı. Kuzey'de bulduğu her boşlukta Trabzon'a gelir yazları ise ailesinden çok bizimle zaman geçirirdi. Babası Türkiye'nin önde gelen inşaat şirketlerin 'den Özalp İnşaat şirketinin sahibiydi ve o şirketin tek varisi Kuzey'di. Bu kadar zenginliğe rağmen ailecek çok alçak gönüllülerdi.
Abimle birlikte İTÜ inşaat mühendisliğin de beraber okumuşlardı. Hatta sınıf arkadaşıydılar abim okul bittikten bir süre sonra Trabzon'a dönmeye karar verdiği için ayrılmak zorunda kalmışlardı.
Abim iş için gittiği İstanbul'dan bugün Kuzey'le beraber geliyordu. Kuzey geleceği için çok heyecanlıydım, o gelince ben, ben olmaktan çıkıyordum. Onu görünce sebebini bilmeden kalp atışlarım hızlanıyor midemde kelebekler uçuşuyordu. Kuzey'de benimle abim kadar ilgilenip, sevmişti ama onu hiç bir zaman abi gibi olarak görememiştim. Annem ona abi deme konusunda beni sürekli uyarsa da onu dinlemeyi hiç düşünmemiştim.
Dakikalar geçmek bilmezken heyecandan salonda dört dönüyordum. Biraz sonra abim ve Kuzey kapıdan içeri girecekti.
"Anladık çok seviyorsun gözün yollarda kaldı." Diyen annemin iğneleyici ses tonuna aldırış etmeden bakışlarımı kapıya çevirdim. Mert'i beklediğimi zannetmişti ama o umurum da bile değildi. Beni bu evliliğe mecbur ettiği için ona karşı büyük bir öfke besliyordum. Mert olur olmadık her yerde herkese beni sevdiğini söyleyip, babamın duymasını sağlamasaydı babam üniversiteyi okumama izin verir, lanet olası evliliğe mahkûm olmazdım.
Zil çalınca, annemin "biraz ağır ol" sözlerini görmezden gelerek koşarcasına kapıyı açtığımda abim ve Kuzey otuz iki diş sırıtarak bana bakıyorlardı.
"Hoş geldiniz" Önce abime sarılıp deniz kokusunu içime çektim. Abini bir hafta da bile çok özlemiştim. Evlenince nasıl ayrılacağım bilmiyordum.
"Dur ufaklık boğacaksın görende aylardır görüşmüyoruz zanneder, sadece bir haftadır ayrıyız." Abimin gülümsemesiyle yakışıklılığını katmerlendiren gamzeleri ortaya çıkmıştı. Düğünden sonra İstanbul'da yaşayacaktım ailemi çok özleyeceğim, abime sarıldığımda daha bunu daha iyi anlamışdım.
"Bora, prensesin evleniyor bu kadar sevgi gösterisi normal sonuçta eskisi kadar birbirinizi sık göremeyeceksiniz, " Kuzey'in sözleriyle abimden uzaklaştım. Neşem yerini hüzne bırakırken gözlerimde hüzün bulutları dolaşmaya başlamıştı. Kuzey bunu fark etmiş olacak ki bana sarılmıştı.
" Sanırım bizim ufaklık evlenip yuvadan uçmanın duygusallığı yaşıyor." diyerek gönlümü almaya çalışmıştı. Ancak onun bana ufaklık diye sarılması canımı sıkıyordu.
" Kuzey! Seni kaç kez bana ufaklık dememen konusunda uyardım." dememle annemin azar dolu sesini işitmem bir oldu.
"Dilara, Kuzey değil abi demen için daha kaç kere uyarmam gerek" Kuzey'in sıcacık kolları arasından çıkıp annemin kızgın bakışları ile karşı karşıya kaldım. Derin bir nefes alıp tane tane
"Anne sana defalarca söyledim benim bir tanecik abim var oda Bora. Ondan başkasına abi demem ayrıca Bora'dan başka ağabeye de ihtiyacım yok!" dediğimde Kuzey, gerilen havayı yumuşatmak için"Ayşe teyze kızma Dilara'ya, zaten evlenecek kalbi kırılmasın. Defalarca söyledim yine söylüyorum benim için bana abi deyip dememesi önemli değil. Dilara'nın beni abisi gibi gördüğünü biliyorum. " dedi.
Abim ise bu olanları sadece ona çok yakışan yarım gülüşü ile seyretmekle yetindi. En azından abimden azar işitmediğime seviniyordum.
Neden böyle olduğumu bende bilmiyordum söz konusu Kuzey olunca abim olma fikri beni çileden çıkartırken nefessiz kalmama sebep oluyordu. Henüz bu duygunun adını henüz koyamamıştım.
****
Akşam olduğunda annemin düğün sofrası gibi donattığı masa da hep birlikte oturup koyu bir sohbete daldık. Deyim yerindeyse babamın yüzünde güller açmıştı. Kuzeyi gördüğüne çok sevinmişe benziyordu. Çünkü abim ve benden sonra babamın kıymetlisi Kuzey'di. Mert'in de gelmesi ile akşam yemeği kadrosu tamamlanmıştı. Yemeklerimizi yerken erkekler neşeyle sohbet ediyorlar, şakalaşıyorlar ben de bu duruma içten içe küfrediyordum. Yediğim her lokma sanki boğazımda düğümleniyor nefessiz kaldığımı hissediyordum. Kuzey gözlerimin önündeyken Mert'le evlenmek yüreğime sebebini bilmediğim sıkıntı veriyordu.
"Kardeşimi üzersen karşında beni bulursun. " diyen abimin sözleriyle düşüncelerimden sıyrıldım. Mert'in abimin sözleriyle gerildiğini fark ettim.
"Merak etme Dilara evine bağlı, aileme saygılı, namusuna sahip çıktığı müddetçe asla böyle bir şey olmaz." diyerek bakışlarını alaylı bir edayla üzerime çevirdi. Onu istemediğimi açıkça söylediğim için ailemin yanında bilerek böyle konuşmuştu. Neşe ile başladığımız yemek Mert'in kinayeli sözlerinden sonra biraz gerilmişti.
Babamın "Ben kızımın bu güne kadar yanlış bir hareketini ne gördüm ne de duydum, o konuda bir şüphen olmasın. Ben kızıma güveniyorum. " tok sesi ile söylediği sözler her daim arkamda olacağını ima etmesi gururumu okşamıştı. Üstelik bu sözleri Kuzey'in yanında söylemesi... Babamın desteğini arkama almışken bir anda masada sesimi yükseltim.
" Namus kızlara mı ait sadece ya siz erkekler ne olacak? " diyerek gergin olan ortamın iyice gerilmesine neden olduğum da babamın masaya elini vurmasıyla birden olduğum yerde sıçradım. Masadaki tüm gözler bana dönerken bakışları ile sözlerimle fazla ileri gittiğimi söylüyorlardı. Sessizliği babamın gür sesi bozdu.
"Erkek, kız anlamam benim evimin namus benden sorulur. Bekârken hareketlerinizde ne kadar dikkatliyseniz evlendikten sonra onun iki katı dikkatli olmalısınız."
Babamın söylediği sözlerden dolayı Mert tek kelime edememişti. Mert'in çapkınlıklarını bildiği halde babam evlenince düzelir diye düşünmüştü. Gergin geçen akşam yemeği sonlandırmış Mert'i yolcu etmiştik. Saat henüz erken olmasına rağmen abim ve Kuzey yol yorgunu olduklarını söyleyip odalarına çekilmişlerdi. Bende anneme yardım ettikten sonra biraz düşünmek ve yalnız kalmak için odama gittim. Pembe başlıklı karyolamın üzerine uzanıp pembe pikemi üzerime çektim ama uyuyacak gibi durmuyordum. Bir süre sağa sola döndükten sonra yataktan kalkıp odamın içinde dört dönmeye başladım. Duvarlar üstüme üstüme gelirken nefes alamadığımı hissettiğimden kendimi bahçeye attım. Bahçenin en sevdiğim köşesin de kiraz ağacının altında oturup kendimi ve geceyi dinlemeyi seviyordum. Benim sığınağım olduğunu bilen babam ağacın altına kendi elleriyle tahtadan sedir yapmıştı. Dalgın dalgın ağacıma doğru yürürken gördüğüm bir gölge ile bu gece yalnız olmayacağımı anladım. Kuzey sedirde oturuyordu. Başını gökyüzüne çevirmiş yıldızlara bakıyordu. Beni henüz fark etmediği için bir süre sokak lambalarının aydınlattığı bahçede Kuzey'i izledim. Bir süre sonra bende başımı gökyüzüne çevirdim. Bu gece yıldızlar sanki elimi uzatsam dokunacakmış kadar yeryüzüne yakındı. Bu muhteşem manzarayı seyre dalmışken bir yıldızın kaydığını gördüm. Yıldız kayarken tutulan dilekler kabul olurmuş derler, bir an aklıma gelen Mert'ten kurtulmayı diledim. Düğüne bir hafta vardı ve bu dileğin gerçekleşmeyeceğini bilsem de yine de Allaha bu mucizeyi gerçekleştirmesi için dua ettim.
Son bir kez Kuzey'e bakıp odama geri dönmeyi planlarken Kuzey'in
"Ufaklık senide mi uyku tutmadı?" sorusu ile olduğum yerde kala kaldım. Tebessüm ederek ayıcıklı pijamalarımla yanına doğru yürümeye başladığımda kalbimin heyecandan titrediğini hissediyordum. Ah birde Kuzey'in yanında hiç pijamalarla durmadığım için biraz bu durumun verdiği utançta vardı. Kuzey derin derin nefes alıp temiz havayı içine çekerken bakışları bana odaklandı. Kendimin bile zor duyacağı bir sesle "Sanırım ailemden ayrılacağım için stres yaptım." dedim. Kuzey'in gözlerimi hapsettiği gözlerinden kurtulmak için bakışlarımı yere çevirirken bir yandan da sağ ayağımı yere sürtüyordum. İçimde ki tarifsiz hüznün verdiği duygusallıkla
"Benim uyumamak için nedenim var peki sen neden ayaktasın?" diye sordum.
"Temiz havada uykum gelmedi. İstanbul'da bu havayı bulamazsın değerini bil" deyip göz kırptı ve en sevdiğim gülümsemesini yüzüne yerleştirerek sözlerine devam etti.
"Ben yarın gidiyorum Dilara." Sözleri istemsiz kaşlarımın çatılmasına neden olmuştu. Daha bugün geldiği için gideceğine bir türlü anlam veremiyordum.
"Neden gidiyorsun! Benim düğünümden daha önemli ne işin var?" Meraklı olduğum kadar üzgün bakışlarımı Kuzey'in üzerinde gezdirirken bir yanım Kuzey'in gideceğine üzülse de diğer yanım beni gelinlikle Mert'in kolunda görmeyeceği için seviniyordu.
"Düğününün olduğu gün şirket için çok önemli bir toplantım var. O güne kadar hazırlık yapmam gerekecek ama gitmeden hediyeni vermek istiyorum." diyerek cebinden kırmızı kadife bir kutu çıkardı.
Ne hediyesi! Diye düşünürken Kuzey elindeki kutuyu çoktan açarak içinden dört yapraklı yonca şeklinde üzeri değerli taşlarla süslü kolyeyi "Umarım bu kolye sana uğur getirir mutlu olursun." diyerek avuçlarımın içine bıraktı.
Elimdeki kolyeye bir süre hüzünlü gözlerle baktım. Kuzey, Trabzon'a her gelişinde bana çeşitli hediyeler getirirdi ama bu sefer farklıydı bu benim düğün hediyemdi. Parmaklarımı kolyenin üzerinde zarar vermekten korkarcasına gezdirdikten sonra uzun zincirini klipsini açmadan başımdan geçirerek boynuma taktım. Ondan hediye aldığım için mutlu olmalıydım ama bu düğün hediyem olduğundan içim buruktu. "Gerek yoktu." Söylediğim sözleri kendim duymamışken Kuzey'in duyduğuna şüpheliydim.
"Önemli değil Bora'nın kardeşi benimde kardeşim sayılır. Kardeşime hediye aldım o kadar." Kuzey'in söyledikleri ile kan beynime sıçrarken, onun abim olma düşüncesi beni yine çılgına çevirmişti. İçimde patlamaya hazır bir volkan kaynıyordu her şeyi, herkesi yakıp küle çevirebilirdim.
" Bırak artık bu klasik abi kardeş konuşmalarını! Bana iyi bak Kuzey! Ben senin kardeşin değilim. Sende benim abim değilsin ve asla olmayacaksın." Sözlerimle Kuzey'in anlamsız bakışları beni buldu.
"Dilara lütfen seninle bu abi kardeş meselesini tartışmak istemiyorum. Ayşe Teyze haklı bundan sonra bana abi demeni istiyorum. Hem böylece annenle aranda ki gerginlikte bitmiş olur." İnanmıyorum hala abim olmaktan bahsediyordu. Şu an kadar sinirliyim ki, bana abi de demesi ile içimde ki kaynayan volkan lavlarını dışarıya püskürtmeye başlamıştı. Hiç düşünmeden yaptığım hareketle bulunduğum yerden Kuzey'in dudaklarına kapandım.
İlk an buz gibi olan dudaklarım daha sonra Kuzey'in öpüşüme hafif karşılık verdiğini hissetmemle alev alev yanmaya başlamıştı. O an zaman durmuştu sanki. Sadece Kuzey ve ben vardım yıldızlar yeryüzüne inmiş, bu mutlu anıma şahitlik ediyordu. Fakat bu mutlu anım Kuzey'in kollarımdan beni sertçe kavrayarak geri itmesiyle hayal kırıklığına bırakmıştı. Zaman acımasız tarafını göstererek tekrar akmaya başladığın da, Kuzey'in şaşkın bakışları kızgınlığa dönerken şaşkınlığı olduğu kadar kızgınlığıda yüzünün her karesine yansımıştı. Ben yine de lafımı esirgemedim.
"Bizim aramızda kan bağı yok Kuzey! Abim olsaydın seni böyle öpemezdim." diyerek oldukça ciddi bir tavırla son noktayı koydum.
Aslında hislerim ile yaptığım bu davranış, söylediğim sözler birçok erkeğin gözünde basitlikti. Kuzey tüm heybetiyle oturduğu sedirden bir hışımla ayağa kalktı. Kollarımdan sıkıca kavrayıp sert bakışlarla beni süzerken bakışlarını bir an olsun gözlerimden ayırmıyordu.
" Dilara sen iyi değilsin, yorgunluktan, heyecandan ve fazla stres altında olduğun için doğru düşünemediğinden bu davranışları sergiliyorsun. Gidip yatsan iyi olur şu an yanlış adrestesin. Ben Mert değilim."
Kuzey'in buz gibi sesi içimde yanan volkandan geriye küllerini bırakmıştı. Sözlerinin üzerimde yarattığı ağırlıkla yaptığımın farkına vardım. Ne diyeceğimi bilemediğinden başımı yere eğdim. Duyduğum tek şey iç sesimin sorduğu 'Kuzey'i neden öptün?' sorusu idi. Bu yaptığımı babam duysa yüzün gibi huyunda halana çekmiş yüzümü yere eğdin der, abim duysa beni diri diri mezara gömerdi. Onun bundan kimseye bahsetmeyeceğinden adım gibi emin olsam da yine de bu durumdan kurtulmalıydım.
"Korkma seni öptüm diye benimle evlenmeni istemeyeceğim. Zaten geçte kaldın evleniyorum, sadece basit sıradan ama Mert'in hak etmediği bir öpücüktü." diyerek kıkırdamaya başladım. Bu söylediklerim az önce yaptığımın üstüne tuz biber ekmekten başka bir olmasa da artık geri dönüşü yoktu.
"Ne biçim konuşuyorsun sen Dilara. Seni tanımasam..." Cümlesini tamamlamasına izin vermedim kıkırdayışım sahte bir kahkahaya dönüştü. "Beni tanımasan şu eğlendiğiniz kızlardan zannederdin değil mi?" Kuzeyin o çok sevdiğim bana her zaman sevgiyle bakan çikolata gözlerinde ki kızgınlık iyice artmıştı. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan onu nasıl öptüğümü düşünüyordum. Deli cesareti göstermiştim acemice de olsa onu öpmüştüm. Peki, bu basit bir öpücük müydü? Henüz bilmesem de, öpücük ile kalbim sanki Kuzey'e mühürlenmişti. Mert'in karısı olacak olsam bile onu asla sevemeyecektim. "Sen gerçekten iyi değilsin Dilara." Kuzey'in sözleri ile düşüncelerimden sıyrıldım.
"Sence ben evlenmek istediğin bir kıza mı yoksa eğlenmek istediğin bir kıza mı benziyorum?" Üslubum yanlış olsa da sadece benim için ne hissettiğini öğrenmek istiyordum. Kuzey sorduğum soru karşısında ellerimi ellerinin için hapsettiğinde bana bakışlarında kızgınlıktan eser kalmamıştı. Elleri o kadar sıcaktı ki keşke ellerimi hiç bırakmasa diye içimden geçirdim. Ya gözleri, o koyuluklarda kaybolmayı diledim.
"Sen gerçekten değerli birisin, her erkeğin ömür boyu yanında isteyebileceği bir kızsın." demesi üzerine duygularımın açığa çıkmasını önemsemeden mırıldanarak
"Peki, Kuzey o zaman sen neden beni yanında istemeyi düşünmedin?" diye sordum.
Kuzey, biran duraksasa da derin bir nefes alıp naif bir ses tonu ile "Dilara sen iyi değilsin evlenmek istemediğin için bunları söylüyorsun, davranışlarının da sebebi de bu. İstersen bu konuyu ailenle tekrar konuşup halledelim. Bunun için beni kullanman gerekmez." Dediğin de ruhumda bir yerlerin acıdığını hissettim.
"Seni kullandığımı mı düşünüyorsun?" Kuzey her zaman ki gibi fazla tepkisiz duruyordu.
"Sadece doğru düşünmüyorsun bu evlilikten kurtulmak için bir çıkış yolu arıyorsun, sırf bu yaptığın yüzünden abinle tüm bağlarım kopabilir. Bora benim sahip olduğum en iyi dost senin çocukça davranışın yüzünden Bora'yı kaybedemem. Hem sen benim için bebekliğinden başlayıp şimdiye kadar geçen tüm zamanını bildiğim küçük bir çocuksun. Ben senin için asla farklı bir şey düşünmedim bundan sonra da düşünmem." Kuzey sözlerini bitirdiğinde beni teselli edercesine elini omuzuma koyarak sıvazlamaya başladı.
" Ya ben düşündüysem Kuzey?" dedim gözlerimi onun derinliklerine dikerek...
İlk hikayem DİĞER YARIM o hikayemizde okuyup düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim.
Yedi isimli yeni bir hikayeye başladım. Hikayem hakkında ki düşüncelerinizi bekliyorum
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro