Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

VI


"Dostlarımın geçmişini ancak bir zaman sonra öğrenebildim. Benim gibi tecrübeden tamamen mahrum birine birbirinden ilginç ve muhteşem görünen birtakım olayları gözler önüne seren öyküleri beni derinden etkilemişti.
İhtiyarın adı, De Lacey idi. İyi bir Fransız aileden geliyordu. Ülkesinde yıllarca refah içinde yaşamış, üstlerinden saygı, akranlarından sevgi görmüştü. Oğlu yurduna hizmet etmek üzere yetiştirilmiş, Agatha en üst sınıftan hanımefendilerle birlikte büyümüştü. Benim gelişimden birkaç ay öncesine kadar Paris denen büyük, gösterişli bir şehirde, dostlarının arasında, erdem, görgü, zevk ve makul bir servet sahibi olmanın sağladığı tüm imkânlarla kuşatılmış olarak yaşamışlardı.
Felaketlerine neden olan kişi Safıye'nin babasıydı. Yıllardır Paris'te yaşayan bir Türk tüccardı ve anlayamadığım bir nedenden dolayı devlet nezdinde istenmeyen adam ilan edilmişti. Safîye'nin İstanbul'dan geldiği gün tutuklanarak hapse atılmıştı. Mahkeme karşısına çıkarılış, ölüme mahkûm edilmişti. Verilen cezanın adaletsizliği büyük yankı uyandırmıştı. Parisliler öfkeliydi. Verilen cezada adama karşı yöneltilen suçtan çok, dinî inanç ve servetinin rol oynadığına inanılıyordu.
Felix de tesadüfen o davada yer almıştı. Mahkemenin kararını duyduğunda dehşet ve öfkeye kapılmıştı. O anda adamı kurtarmaya ant içmiş ve bunun yollarını aramaya başlamıştı. Mahkûmla görüşme amaçlı birçok sonuçsuz girişimin ardından binanın korunmasız bir cephesinde, talihsiz Müslüman'ın zindanına açılan parmaklıkları sağlam bir pencere bulmuştu. Zincirlere vurulmuş adam çaresizce oturmuş, zalim hükmün yerine getirilmesini bekliyordu. Felix gece vakti pencereye gidip mahkûma niyetini açıklamıştı. Duyduklarına çok şaşıran ve sevinen Türk, ödül ve servet vaatleriyle kurtarıcısının hırsını daha da alevlendirmeye çalışmıştı. Felix bu teklifleri elinin tersiyle reddetmiş, ancak babasını ziyarete gelen ve Felix'e minnettarlığını içtenlikle dile getiren güzel Safiye'yi görünce, mahkûmun elinde tüm gayretlerinin ve atıldığı tehlikelerin bedelini ödeyebilecek bir hazine olduğunu düşünmeden edememişti.
Kızının, Felix'in kalbini çaldığını hemen hisseden Türk, güvenliğe kavuşur kavuşmaz Safiye'yi onunla evlendireceğini vaat ederek Felix'i iyice kendisine bağlamaya çalışmıştı. Felix böyle bir teklifi kabul edemeyecek kadar kibar biri olsa da bu evliliğe mutluluğunu tamamlayacak bir olay gözüyle bakıyordu.
İlerleyen günlerde tüccarın kaçış planları yapılırken güzel kızdan aldığı

mektuplar, Felix'in aşkını alevlendirmişti. Kız, babasının Fransızca bilen yaşlı uşağından aldığı yardım sayesinde düşüncelerini Felix'in dilinde ifade etmenin yolunu bulmuştu. Mektuplarında bir yandan Felix'e yardımları için ne denli müteşekkir olduğunu içtenlikle belirtiyor, bir yandan da kendi kaderine sitem ediyordu.
Elimde bu mektuplardan birkaç tane var. Barınakta yaşadığım dönemde yazı gereçleri edinmenin yolunu bulmuştum, mektuplarsa Felix ile Agatha'nın elinden hiç düşmezdi. Hikâyemin doğruluğunu kanıtlamaları için gitmeden önce onları sana vereceğim. Ama güneş batalı hayli vakit geçtiğinden, şimdilik yazılanları anlatmakla yetineceğim.
Safiye'nin yazdıklarına göre annesi Hıristiyan inanışlı bir Arap'tı ve Türklerin eline köle olarak düşmüştü. Güzelliğiyle Safiye'nin babasının gönlünü çelmiş ve sonunda onunla evlenmişti. Genç kız, özgür doğan ve içine düştüğü esareti kabullenmeyen annesinden ilgi ve coşkuyla bahsediyordu. Kadın, kızını kendi inanışına göre yetiştirmiş, yüksek akıl gücüne ve Müslüman kadınlara yasak görülen özgürlük anlayışına sahip olmayı öğretmişti. Anne ölmüş, ama öğretileri Safiye'yi derinden etkilemişti. Asya'ya dönerek bir hareme hapsedilme düşüncesi ve yüce fikirlere, erdem yolunda sarf edilen soylu gayretlere aşinalık kazanmış olan kişiliğiyle uyumsuz boş uğraşlarla vakit geçirme düşüncesi Safiye'yi kahrediyordu. Bir Hıristiyan'la evlenerek kadınların toplumda yer edinebildiği bir ülkede kalma fikri ise aklını başından alıyordu.
Türk'ün infaz günü belirlenmişti ama o, bir gece öncesinden hapisten kaçmış, gün doğmadan da Paris'ten uzaklaşmıştı. Felix ise babası, kız kardeşi ve kendi adına pasaport çıkartmıştı. Planını önceden babasına anlatmış, o da seyahat mazeretiyle gizlice evinden çıkarak kızıyla birlikte Paris'in ıssız bir köşesinde gizlenmişti.
Felix, kaçakları Lyons'a ve Mont Cenis üzerinden Leghorn'a götürdü. Tüccar burada Türklerin egemenliğindeki bölgelerden birine geçmek için uygun fırsatı kollayacaktı.
Safiye, Türk bölgesine geçeceği güne kadar babasının yanında kalmaya karar verdi. Türk bu arada kızının kurtarıcısıyla evlenmesiyle ilgili vaatlerini tekrarladı, Felix de bu beklentiyle yanlarından aynim adı. Bu süre içinde Felix kendisine büyük bir sevgi ve şefkade yaklaşan kızla vakit geçirme fırsatını buldu. Genelde bir tercüman aracılığıyla, ama çoğu zaman da bakışlarıyla anlaşıyorlardı. Safîye ona memleketinden hoş nağmeler söylüyordu.
Türk bu yakınlaşmaya göz yumarak genç âşıkları ümitlendirirken içten içe bambaşka planlar yapmakla meşguldü. Kızının bir Hıristiyan ile evlenmesi

fikrinden nefret ediyor ama mesafeli davrandığı takdirde Felix'in gerçeği anlamasından çekiniyordu, çünkü hâlâ kurtarıcısına muhtaç olduğunun ve sınırları içinde bulundukları İtalyan devletine ihbar edilebileceğinin farkındaydı. Kandırmacasını gerek duyduğu müddetçe uzatabilmek ve ülkeyi terk ederken kızını da gizlice yanına alabilmek için binbir türlü plan yaptı. Paris'ten gelen bir haber ise planlarını iyice kolaylaştırdı.
Fransız hükümeti mahkûmun kaçmasına büyük tepki göstermiş, kaçıranı bulup cezalandırma konusunda hiçbir şeyden kaçınılmayacağını belirtmişti. Felix'in olayla ilgisi kısa sürede çözülmüş, De Lacey ile Agatha tutuklanarak hapse atılmıştı. Haberi duyan Felix bir anda keyifli rüyasından uyanıverdi. Kendisi özgürlüğün tadını çıkarır, sevdiğiyle hoş beş ederken kör ve ihtiyar babasıyla güzelim kardeşi günlerini iğrenç bir zindanda geçiriyorlardı. Bu düşünce işkenceden farksızdı. Felix hemen Türk'le konuşarak, kendisi yokken kaçış için uygun bir fırsat yakaladığı takdirde Safiye'yi Leghom'daki bir manastıra bırakmasını söyledi. Hemen ardından da güzel Arap kızının yanından ayrılarak aceleyle Paris'e gitti ve De Lacey ile Agatha'nın serbest bırakılması ümidiyle teslim oldu.
Ancak işler umduğu gibi yürümedi. Babasıyla kardeşi mahkeme görülene kadar beş ay hapis yattılar, mahkeme sonunda ise mal varlıkları ellerinden alınarak ülkelerinden sürüldüler.
En sonunda, ilk kez karşıma çıktıkları Almanya'daki o harap kulübeye sığındılar. Çok geçmeden Felix, uğruna ailesiyle birlikte akıl almaz sıkıntılar çektikleri hain Türk'ün, kurtarıcısının yoksulluk ve sefalete mahkûm edildiğini öğrendiği anda şeref ve iyi niyeti hiçe sayarak kızıyla birlikte İtalya'yı terk ettiğini öğrendi. Yetmezmiş gibi Felix'e geleceğini kurması için gönderdiğini söylediği, sadaka gibi bir para bırakmıştı.
İşte ilk rastladığım zamanlarda, ailenin en mutsuzu Felix'i için için yiyip bitiren olaylar bunlardı. Yoksullukla başa çıkabilir ve erdeminin mükâfatı olan bu sıkıntıdan keyif bile alabilirdi, ancak Türk'ün iyilik bilmezliği ve sevgili Safiye'sinden ayn düşmüş olması çok daha acı ve geri dönüşsüz talihsizliklerdi. Arap kızın gelişiyle birlikte ruhu yeniden canlanmıştı.
Felix'in servetiyle mevkiinin elinden alındığı haberi Leghorn'a ulaştığında tüccar, kızına sevgilisini aklından çıkarmasını ve ülkeye dönmek üzere hazırlıklara başlamasını emretmişti. Bu emirler Safiye'nin cömert tabiatına aykırı gelmiş, babasını uyarmaya çalışmış, ama adam acımasız emirlerini yineleyerek kızın yanından öfkeyle ayrılmıştı.
Birkaç gün sonra Türk, kızının yanına gelerek Leghorn'daki ikamet adresinin

ele verildiğine ve kısa süre sonra Fransa'ya teslim edileceğine dair haberler aldığını söylemiş; ardından da birkaç saatlik bir yolculukla İstanbul'a gitmek üzere bir tekne kiralamıştı. Niyeti kızını güvenilir bir uşağın gözetimine bırakmak ve daha uygun bir zamanda, henüz Leghorn'a ulaşmamış olan eşyalarla birlikte dönmesini sağlamaktı.
Babası gidince Safiye, mevcut şartlar altında izlemeyi uygun bulduğu bir plan yaptı. Türkiye'de yaşama fikrini hâlâ çok ters buluyor, dinî inanışı ve duyguları da bu düşüncesini destekliyordu. Babasına ait eline geçirdiği bazı belgelerden, sevdiğinin sürgün edildiğini ve bulunduğu yeri öğrenmişti. Bir süre tereddüt ettikten sonra kesin kararını verdi. Yanma bir miktar parayla birkaç parça kendi mücevherlerinden alarak Leghom'lu olduğu halde Türk dilini anlayan bir refakatçi eşliğinde İtalya'dan ayrılıp Almanya'ya doğru yola düştü.
Refakatçisi ağır bir hastalığa yakalanınca De Lacey'nin kulübesine yaklaşık yüz kilometre uzaktaki bir kasabada konakladı. Safiye ona büyük bir titizlikle baktığı halde, zavallı kızcağız öldü. Safiye ise dilini ve adetlerini hiç bilmediği bir ülkede tek başına kalakaldı. Neyse ki emin ellere düşmüştü. Gideceği yerin adını İtalyan'dan öğrendi ve yaşadıkları evin sahibesi olan hanım, Safiye'nin sevdiğinin kulübesine sağ salim varması için elinden geleni yaptı."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro