21
Genç kadın ağır ağır aralamıştı gözlerini. Baş ağrısından yüzünü buruşturmuş, elini saçlarına götürmek istemişti fakat bir şey ona engel olmuştu. Bir sandalyeye sıkı sıkı bağlanmıştı. Çığlık atmak, yardım çağırmak istiyordu ama dili tutulmuş gibiydi. Tek kelime dahi edemiyordu.
Hızla etrafına bakınmaya çalıştı. Nerede olduğunu fark etmesiyle boğazı düğümlenmiş, sandalyeden kurtulmak için çırpınmaya başlamıştı. Her şeyin başladığı o evdeydi. Henüz Sherlock ile komşu iken yaşadığı evde, kendi odasındaydı. Odanın tam merkezinde, camdan bir bölmenin içerisinde sandalyeye bağlanmıştı. Kendisini kim, neden buraya getirmişti bilmiyordu.
Eski odasının kapısı her zaman ki gıcırtısıyla aralanmış, içeriye siyah dalgalı saçlı, mavi gözlü güzel bir kadın girmişti. Üzerindeki kıyafetleri bembeyazdı. Ona yakışırken aynı zamanda da ürkütücü bir hava katıyordu. Onu anımsıyordu Mackenzie. Küçüklüğünden kalma anılardan onun simasını anımsayabiliyor ama kim olduğunu bir türlü çıkaramıyordu.
"Merhaba, Mackenzie." Demişti. Kelimeler birer şarkı sözü gibi dökülmüştü dudaklarından. Biraz daha çırpındı. Korkudan kalbi küt küt atıyordu.
"Sen de kardeşim gibi beni unuttun mu yoksa?"
Cam bölmeye yaklaşarak ellerini arkasında birleştirmiş, kızın çikolata rengi gözlerine dikmişti buz gibi mavi gözlerini. Ama genç kadın hala hatırlayamıyordu.
"Seninle arkadaş olmaya çalıştım. Aranıza katılmaya çalıştım. Ama sen benim kardeşimi çaldın." Sesindeki sakinlik kendisini daha da korkuturken aklına dank etmişti. Onu hatırlıyordu. Hatırlamanın ötesinde tanıyordu.
"E-Eurus, sen ölmüştün." Demişti Mackenzie sonunda zorlukla. Hiç olmadığı kadar şaşkındı. Mycroft kız kardeşlerinin öldüğünü söylemişti. Ama şuan kanlı canlı karşısında duruyordu.
"Önce Kızılsakal. Sonra da sen. Tek istediğim aranıza karışmaktı. Tek istediğim kardeşim ile oynamaktı." Sesi artık sakin çıkmıyordu. Nefret. Onda sadece nefreti görebiliyordu Mackenzie.
"Ondan kurtuldum. Sıra sendeydi. Ama evine geldiğimde çoktan gitmiştin...Gerçekten söylesene. Neden habersiz çekip gittin?"
Genç kadın zorlukla yutkundu. Bu açıklamayı Eurus'a değil, Sherlock'a yapması gerekirdi. Eurus Kızılsakal'ı, Victor Trevor'ı öldürmüştü. Sherlock'u o yıkmıştı. Ardından kendisi de bir tekme atmıştı.
Gözleri yanmaya başladığında camın dışındaki kadının güldüğünü gördü. Bundan keyif alıyordu. Kapının üzerindeki kamerayı işaret etti, beyazlı kadın. Hemen ardından sahte bir gülümseme ile konuştu.
"Kardeşim bizi dinliyor. Eminim açıklamanı merak ediyordur."
Mackenzie kameraya uzun uzun baktı. Eurus'un amacını anlayabilmişti. Sherlock'a işkence ediyordu adeta.
Gözünden bir damla yaş düşerken kadına değil, direkt kameraya bakarak konuştu. Sherlock orada bir yerde kendisini dinliyordu.
"Annem ve babam... Victor kayıplara karışmadan birkaç gün önce kavga etmeye başladılar. Babam annemi aldatıyordu. Başka bir kadından iki çocuğu daha vardı." Burnunu çekerek mavi gözlere baktı. Acı çektirmekten zevk alıyordu.
"A-Annem delirdi. Öfkeden gözü kör oldu resmen. Babama bıçak çekti. O-onu yaralamıştı. Çok korkmuştum, Sherlock. Daha bir çocuktum. Öyle bir durumda ne yapabilirdim ki?" Ağlaması şiddetlendi genç kadının. Anlatmak dahi canını acıtıyordu. Beyni karıncalanıyormuş gibi hissediyordu.
"Evden kaçtım. Yanına gelmeye çalıştım Sherlock. O zamanlar daha küçük çocuklardık ama ben sana sığınmak istemiştim. Sen her zaman benim beyaz atlı şovalyemdin." Daha fazla devam edebileceğini sanmıyordu Mackenzie. Hıçkırıkları ardı ardına gelirken astım atağı geçirmekten korkuyordu.
"Devam et!" Diye bağırmıştı Eurus, cama vururken.
Mackenzie derin nefesler alarak konuşmaya devam etmişti.
"Bahçenize geçebilmek için çitlerin üzerinden atlayacaktım. Sonra babam beni durdurdu. Annem korkup çoktan bizi terk etmişti. Babam ise çıldırmıştı. Beni yüklediği gibi arabaya götürdü. Nereye gittiğimizi soruyordum ama bana asla cevap vermiyordu. Gitmeden sana veda etmem için izin vermesini söyledim. Ama bunu söyler söylemez bana öyle bir vurmuştu ki bayılıp kalmışım."
Artık kendinde değildi. Her şeyi anlattığı için rahatlamıştı ama ağlaması daha da şiddetlenmiş, nefes alamadığından dudakları morarmaya başlamıştı.
"Özür dilerim, Sherlock. Çok özür dilerim. Sana bir veda dahi edemedim. Seni yüz üstü bırakıp gittim. Üzgünüm." Sonlara doğru sesi kısılırken Eurus arkasını dönmüş, odadan çıkıp gitmişti. Mackenzie ise arkasından bağırmaya başlamıştı.
"Eurus lütfen çöz beni! İstediğini yaptım! Her şeyi anlattım! Lütfen!"
Kapı ardından kapanırken odada kısık sesli bir erkek sesi yankılanmaya başlamıştı. Tüylerini diken diken etmişti adeta.
"Tik, tok. Tik, tok. Tik, tok."
Çığlık çığlığa bağırırken duyduğu kısık ses ile hızla etrafına bakınmış, gözleri kocaman açılmıştı. Bulunduğu cam bölmedeki oksijen bitiyordu. Bir kaç dakika sonra kadının sesi duyulmuştu.
"Benim aptal kardeşim. Affetmekten korkuyorsun öyle değil mi?" Eurus'un gülme sesi gelmişti. "John Watson'ı kurtardın. Biricik Asteria'nı da kurtarabilecek misin?"
Mackenzie öksürüklere boğulmuştu. Oksijeni gittikçe tükenirken başı dönüyor, etrafı bulanık görüyordu.
"Asteria'yı kurtar, Sherlock. Onu bağışlamadığın sürece kendi cehenneminde ölecek. Cehennemden kurtar onu."
Genç kadın gözlerinin kapandığını hissediyordu. Böyle öleceğini tahmin edemezdi. Sherlock onu affetmezdi ki. Kendisinden nefret ediyordu. Fakat tahmin ettiği gibi olmamıştı.
Kapı gürültüyle açılmış, Sherlock cama vararak elini dayamıştı.
"Bana bak. Gözlerini kapatma. Seni çıkaracağım. Söz veriyorum."
"Zaman daralıyor kardeşim."
Mackenzie mosmor olan yüzünü zorlukla kaldırmış, adamın mavi gözlerine bakarak zorlukla fısıldamıştı.
"S-seni seviyorum." Cümlesini zar zor tamamladığında başı öne düşmüş, Sherlock sertçe cama vurmaya başlamıştı.
"Affediyorum. Seni affediyorum, Asteria. Lütfen...Sen de gitme."
Alnını cama yaslamıştı ki cam kapı tık sesi ile yavaşça aralanmış, genç adam kapıyı hızla açarak vakit kaybetmeden sandalyedeki kadını çözmeye başlamıştı. Sonunda çözdüğünde kucaklamış, dışarıya çıkararak yere yatırmıştı.
"Nefes al. Benim için nefes al."
Fakat genç kadın nefes almıyordu. Sherlock ceketinin kollarını sıyırarak ellerini kenetlemiş, kızın göğsünün üzerine koymuştu. Kalp masajı ya da suni teneffüs yapmayı bilmiyordu. Ama öylece hiçbir şey yapmadan beklerse kadının ölümünü izleyeceğini de biliyordu. İlk aşkının, çocukluk aşkının gözlerinin önünde ölümünü izlemek istemiyordu.
Göğsüne rastgele baskı uyguluyor, dudaklarına eğilip ciğerlerinde ne kadar hava varsa veriyordu.
"Hadi. Hadi. Hadi!"
Yeniden ve yeniden yapmaya devam etti. Sonunda ambulans geldiğinde yerde yatan kadını sedyeye alıp götürmelerini seyretti.
Mackenzie&Sherlock
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro