Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

20

Finale sayılı bölümler...

Genç kadın elindeki kitapları raflara diziyor, bir yandan da her zaman ki gibi şarkı mırıldanıyordu. Hastaneden çıkalı bir hafta olmuştu. Çıkar çıkmaz işe tekrar gelmeye başlamış, o günden beri Sherlock'u da bir daha görmemişti. Onu merak etmiyor değildi. Ama John Watson ile konuşmuştu. Ona zaman tanımasını söylemişti. O da zaman tanıyor ve sabrediyordu.

Elindeki tuğla kadar ağır kitabı parmak uçlarında doğrularak ait olduğu rafa koymaya çalışıyordu ki parmaklarının arasından kaymış, suratının tam ortasına düşmek üzereyken görüş alanına giren büyük bir el kendisine çarpmadan tutmuştu.

"Teşekkür ederim." Demişti rahat bir nefes verirken. Düşseydi kim bilir nasıl acıyacaktı?

"Daha dikkatli olmalısın." Demişti tanıdık ses. Sesi işitmesi ile tüyleri diken diken olmuş, sağına dönerek sesin sahibine bakmıştı. Boyu o kadar uzundu ki yüzüne bakabilmek için başını kaldırması gerekiyor, bu da boynunun ağrımasına sebep oluyordu. Ya da kendisi fazla kısaydı.

Kendisine bakan mavi gözlere baktı. Bir hafta boyunca görmemişti onu. O kadar özlemişti ki boynuna atlamamak için zor tutuyordu kendini.

"Sherlock, ben..." Sesi bir fısıltı gibi çıkmış, ne diyeceğini bilememişti. Bir sürü şey söylemek istiyor ama doğru kelimeleri bulamıyordu.

"Buraya seni dinlemek için gelmedim. Bir kitap arıyorum. Yardım eder misin?"

Genç kadın adamın söyledikleri ile yıkılsa da hemen toparlanmış, başı ile onaylamıştı. Onun için en azından bunu yapabilmeliydi.

Gösterdiği kağıtta yazan kitap ismini okudu. Bildiği kadarıyla kendilerinde bulunmuyordu. Ama evindeki kitaplıktaki vardı. Adı kadar emindi.

"Burada yok. Ama benim evimde var. İstersen sonra gelip alabilirsin."

Sherlock bir süre kızın suratına çatık kaşlarla bakmış, ardından ifadesini bozmadan yeni bir soru sormuştu.

"Saat kaçta çıkıyorsun?"

"Mesaim bitmek üzere. Bir buçuk saatim var." Demişti Mackenzie kol saatine bakarak.

"Tamam. Burada bekleyeceğim."

Genç kadın şaşırsa da başıyla onaylamış, Sherlock ise çalışma masalarından birine giderek oturmuş, ellerini masada kavuşturarak beklemeye koyulmuştu. Gülümsemeden edememişti genç kadın. Hemen ardından işine kaldığı yerden devam etmişti.

Kitapların bulunduğu araçtan birini daha çekip almış, rafa yerleştirirken birinin seslenmesiyle arkasını dönmüştü. Sarışın, yeşil gözlü kaşında piercingi olan çekici bir adamdı. Kendisine gülümseyerek bakıyordu. İtiraf etmek gerekirse ondan etkilenmişti genç kadın.

"Şey, selam. Bu kitabın yerini bulamadım da. En iyisi size teslim edeyim." Demişti yumuşak sesiyle kitabı uzatırken. Genç kadın uzatılan kitabı alırken kocaman gülümsemişti.

"Bu kitaba bayılırım." Demişti istemsizce. Hemen ardından onu da kitapların bulunduğu araca bırakmıştı.

"Öyle mi? Ben de!" Demişti adam sevinçle. Hemen ardından elini uzatmıştı.

"Ben Chris."

Genç kadın tereddüt de etse eli sıkmış, yaka kartını göstererek konuşmuştu.

"Gördüğün üzere Mackenzie."

"Memnun oldum. Umarım yine karşılaşırız, Mackenzie."

Adam arkasını dönerek uzaklaştığında suratındaki anlamsız gülümsemeyi silmiş, araca dönmüştü ki az önce adamın verdiği kitaptan sarkan kağıdı fark etmesiyle çekip almıştı. Düzgün bir el yazısıyla telefon numarasını yazmış, altına ise" bir ara kahve içelim" yazmıştı.

Gözlerini devirerek kağıdı buruşturmuş, kenarda duran çöp kovasına atmıştı ki birinin kendisini izlediğini hissetmesiyle başını hızla kaldırmasıyla mavi gözleri fark etmesi bir olmuştu. Dikkatle ne yaptığını izleyen adam yakalandığını fark ettiğinde başını başka bir yöne çevirmiş, bu da genç kadının gülümsemesine sebep olmuştu. Kimsenin numarasına ihtiyacı yoktu. İhtiyacı olan adam bir kaç adım ötedeki masada oturmuş kendisini bekliyordu zaten.

***

Genç kadın üzerini giyinmiş, çantasını da alarak soyunma odasının kapısını açmıştı ki bir bedene çarpmaktan son anda kurtulmuş, başını kaldırarak mavi gözlerine bakmıştı.

"Burada ne arıyorsun Sherlock? Giyindiğimi biliyorsun."

Adam bir şey deme gereği duymadan bir iki adım geri çıkarak kadına yol vermiş, Mackenzie çıktığında peşine takılmıştı.

"İyi akşamlar, patron."

İkisi birlikte dükkandan çıktıktan sonra karanlık sokakta yan yana yürümeye başlamışlardı. "Bugün hava güzel. Yürümemizin bir sakıncası yok, değil mi?" Demişti elleri cebinde yürüyen adama bakarak. O ise başını sadece olumsuz anlamda sallamıştı.

Mackenzie boğazını temizlemiş, bir şeyler deme ihtiyacı hissetmişti.

"Yaptığım her şey için özür dilerim, Sherlock. Biliyorum özür dilemem hiçbirini telafi etmeyecek ama sana bunu borçluyum. Açıklama yapmaya, özür dilemeye mecburum." Adamın bir şey demesini beklemiş, fakat genç adam kadına kısa bir bakış attıktan sonra yeniden önüne dönmüştü.

Uzun bir sessizliğin ardından ise genç kadını şaşırtacak bir şekilde sessizliği bozmuştu.

"Yakışıklı adamdı. Neden numarasını attın? "

Mackenzie şaşırmıştı. Böyle bir soru beklemiyordu. Kahkahalar atmak, bayılana kadar gülmek istiyordu. Fakat adamın gitmesinden korktuğu için yapamıyordu.

"Ona ihtiyacım yok. Ben zaten başka biri ile ilgileniyorum."

Sherlock gözlerini kızın üzerinden çekip başı ile onaylamıştı.

"Güzel."

Mackenzie gözlerini devirdi. Ona ilgilendiği kişinin kendisi olduğunu söylemek istedi ama yapamadı. Ne tepki vereceğini bilemiyordu.

Evine vardığında kapıyı açmış, içeriye girerken genç adamın da girebilmesi için açık tutmuştu.

"Bir şeyler içer misin?"

"Çay." Demekle yetinmişti Sherlock salona geçerken. Kahverengi deri koltuğa oturup etrafına kısaca bakınmıştı. Orta sehpada bardaklar ve şişeler duruyordu. Neden hala alkol kullandığını merak etmişti. Kendisine adeta işkence ediyordu.

Ayağa kalkarak salonda turladı. Ev telefonunu görmesiyle ilerleyerek üzerinde yazana baktı. Sesli mesajları vardı.

Başlat tuşuna basarak gözlerini telefona dikti ve dinlemeye koyuldu. Önce genç kadının sesi yankılanmıştı salonda.

"Merhaba ben Mackenzie. Şuan telefona bakamıyorum. Lütfen sinyal sesinden sonra mesaj bırakın ki size geri dönebileyim. Bekleyin! Şimdi değil...Şimdi!"

Sinyal sesinin ardından yetişkin bir adamın sesi duyulmuştu.

"Mackenzie, benim baban. Biliyorum benimle konuşmak istemiyorsun ama bugün doğum günün, sevgili kızım. İyi ki doğdun. Nice mutlu yıllara. Seni her şeyden çok sevdiğimi unutma lütfen...Mesaj sonu."

Sherlock kaşlarını çatarak telefonu kapatmış, genç kadının boğazını temizlemesiyle başını kaldırarak ona bakmıştı. Elinde tepsiyle salon kapısının önünde kendisini izliyordu.

"İlgini çeken bir şeyler bulabildin mi?" Demişti iğneleyerek. İnsanların özel hayatına müdahalede bulunmasından pek haz etmezdi.

Elindeki tepsiyi sehpaya bırakmış, yeniden koltuğa oturan adamın yanına oturarak fincanları doldurmuştu. Sherlock kadının her bir hareketini dikkatle izliyordu.

"Babanla neden konuşmuyorsun? İyi biriydi."

"Çünkü onun yüzünden seninle aram şuanda böyle." Demişti Mackenzie bir çırpıda. Hemen ardından sıcak çaydan ufak bır yudum almıştı.

"Arkadaşım olan sendin. Bay Carter değil."

Genç kadın bir umutla adama bakmıştı. Kendisine değil, elindeki fincanı izliyordu. Belki de dinlemeye hazırdı.

"Sherlock. Habersiz gitmemin sebebi-"

Fakat tahminleri yanlıştı. Sherlock hazır değildi.

"Artık kitabı alabilir miyim?"

Mackenzie başını ağır ağır sallamış, fincanını bırakıp kalkarak odasına çıkan merdivenleri tırmanmış, sıkıntıyla nefesini vererek ellerini dudaklarına bastırmıştı. Ne yapacağını bilememek berbat bir duyguydu. Göğsünün sıkışmasına sebep oluyordu.

Odasına girdiğinde gözleri hızla pencere kenarındaki kitaplığımı taramış, aradığını almıştı ki gözleri dışarıya takılmıştı. Evinin etrafında dolaşan bir silüet vardı ama kim olduğunu seçemiyordu.

Omuz silkerek önüne dönmüş, yeniden aşağıya inmişti. Sherlock bıraktığı yerdeydi. Çayını ağır ağır içiyordu. Yanına ilerleyerek kitabı kucağına bırakmıştı.

"İşte. Senin olabilir."

Genç adam fincanı bırakarak ayağa kalkmış, kitabı kolunun altına sıkıştırıp kapıya yönelmişti. "Sağol. Gitmeliyim."

Mackenzie adamı kapıya kadar geçirmiş, kapıyı açmıştı ki durup kendisine dönmesiyle gözlerini bir kaç kez kırpıştırmıştı. Burnu neredeyse göğsüne değiyordu.

Genç adamın mavi gözleri uzunca izlemişti kendisini. Kızaran yanaklarını, alkolden dolayı moraran göz altlarını. Morluklar bile kadının güzelliğini bozmaya yetmiyordu.

"Mutlu yıllar." Diyebilmişti sonunda. Sesli mesajı dinlemeden önce de kadının doğum günü olduğunu zaten biliyordu. Bu yüzden onun için yanında bir şey getirmişti. Elini paltosunun cebine daldırmış, zinciri hissetmesi ile çekerek çıkarmıştı.

Genç kadın adamın elindekini görmesiyle kocaman gülümsemiş, mutluluktan gözleri dolmuş, fakat hemen ardından yüzü düşmüştü. Parmakları arasındaki deniz kabuklarından yapılma bu kolyeyi ona küçükken Sherlock yapmıştı. Giderken onu evinde unuttuğunu biliyordu. Onca yıl genç adam saklamış olmalıydı. Şimdi de kendisine geri veriyordu işte. Adam zekiydi. İnsanları nereden vuracağını iyi biliyordu.

"Teşekkür ederim." Diyebilmişti sonunda Mackenzie. Kolyeyi alarak usulca boynuna geri takmıştı. Ait olduğu yer orasıydı.

Adam bir şey demeden uzaklaştığında kapıyı ardından kapatmış, salona geçerek çayına devam etmek yerine kendisine bir bardak şarap doldurup içmeye koyulmuştu. Orada öylece bir eli bardağında, diğer eli boynunda ki kolyede uyuyakalmıştı ki hissettiği tıkırtı sesleriyle zaten hafif olan uykusundan uyanmış, uykunun ve alkolün verdiği sersemlikle etrafına bakınmıştı. Yalnız yaşıyordu. Sesin kaynağı ne olabilirdi ki?

Kalkmak için hareketlenmişti ki omzundan tutulup geri oturtulmasıyla gözleri kocaman açılmış, çığlık atmak için aralanan dudaklarını bir el örtmüştü. Boynunda hissettiği acı ise paniğini daha da artırıyordu.

"Uyumaya devam et." Demişti boğuk bir ses. Genç kadın ise itaat ederek kısa sürede rahatsız bir uykuya dalmıştı.

Mackenzie&Sherlock

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro