Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

16

Genç kadın hissettiği şiddetli baş ağrısıyla inleyerek gözlerini açmış, bulunduğu yerin kendi odası olmadığını fark ettiğinde hızla yattığı yerden fırlamıştı. Neredeydi hiçbir fikri yoktu.

Ayaklarını yataktan sarkıtarak yerdeki ayakkabılarını giyinmiş, odaya şöyle bir göz atmıştı. Fazla büyük bir oda değildi. Duvarda bir kaç çerçeve, bir yatak, komodin ve dolap vardı. Tanıdık bir erkek parfümü kokusu odaya hakimdi ama kime ait olduğunu bir türlü çıkaramıyordu.

Parmaklarını ağrıyan şakaklarına bastırırken yatağın yanındaki komodine ilerleyerek çekmeceleri kurcalamıştı. Bir kaç not defteri ve kalem dışında pek bir şey yok gibiydi.

Kapıya yönelerek sessizce açmış, koridora çıkmıştı. Çok fazla içmişti ve bulunduğu yerin neresi olduğuna dair en ufak bir fikri bile yoktu.

Evin salonuna geldiğinde kaşları hayretle havalanmış, karşılıklı koltuklarda oturan iki adama ve yanlarındaki sandalyede oturan kadına bakmıştı. Gerçekten. İçip içip Sherlock'un kapısına mı dayanmıştı yani? Utanç vericiydi.

"Sıkıcı!" Demişti Sherlock kadını dışarı çıkarırken. O sırada John Watson'ın gözleri koridorun başında kendilerini izleyen kadını bulmuştu.

"Uyanmışsın. Günaydın."

Kıvırcık saçlı adam dostunun baktığı yöne baktığında göz altları morarmış, göz bebeği neredeyse kıpkırmızı olmuş kadına bakmıştı. Kadının alkolden nefret ettiğini sanıyordu.

"B-Ben ne zaman buraya geldim? Hatırlamıyorum." Elini kısa saçlarına geçirerek geriye atmıştı. Baş ağrısı yetmiyormuş gibi artık midesi de bulanıyordu.

"Çok fazla içmişsin. Hatırlamamak normal. Dün gece geldin."

Mackenzie'nin gözleri mavi gözleri bulduğunda adam hızla gözlerini kaçırmış, geniş koltuğa oturarak kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Konuşmak istemediğini her haliyle belli ediyordu.

"Sherlock. Konuşabilir miyiz?"

"Konuşacak bir şeyimiz yok, Bayan Carter." Demişti buz gibi soğuk bir ses ile.

Genç kadın adamın yanındaki boşluğa oturarak ondan tarafa dönmüş, dolan gözlerini yüzüne dikmişti.

"Bana şöyle demeyi kes. Adımı söyle. Lütfen Sherlock."

"Ne istiyorsun, Mackenzie?" Demişti adam sonunda isme vurgu yaparak. Bu ismi söylemesinin kadının hoşuna gitmeyeceğini biliyordu.

"Hayır. Bana hep Asteria derdin. Mackenzie, Bayan Carter deme. Eskisi gibi Asteria de."

"Onu hak etmiyorsun."

Genç kadın daha fazla dayanamamış, gözlerinden bir bir yaşlar süzülmeye başlamıştı. Dayanamıyordu. Sevdiği adamın kendisini dinlememesine tahammül edemiyordu.

"Ah, kes ağlamayı! Kendini acındırmaya çalışma!" Adam hiddetle bağırdığında göğsünün sıkıştığını hissediyordu kadın. Nefes alamıyordu.

"Sherlock." Diye uyarmıştı Doktor Watson. Kadının iyi olmadığını anlayabiliyordu.

"On yedi yıl önce hangi cehenneme gittiysen şimdi de oraya git. Gözümde hiç kimsesin artık, Mackenzie Carter. Bir daha karşıma çıkma."

"Sherlock! Yeter!"

Genç adam dostunun uyarısı ile durmuş, yüzü kireç gibi beyazlamış, dudakları morarmış kadına çatık kaşlarla bakmış, bir süre incelemişti. Sonra fark etmişti. O astım atağı geçiriyordu.

"Mackenzie. Bana bak. Derin nefes al. İlacın nerede?" Demişti Doktor, kadını sakinleştirmeye çalışırken. Fakat genç kadın sadece ağlıyor, bedeni sarsılıyordu. Kaskatı kesilmişti.

"Sherlock gidip çantasına bak. İlacı yanında olmalı."

Genç adam yerinden fırlayarak odasına ilerlemiş, kadının çantasını yerden alarak ne varsa yatağa dökmüştü. Mavi kaplı ilacı bulmasıyla çekip almış, yeniden salona dönerek ilacı doktora uzatmıştı. Kadına baktığında daha kötü bir hal aldığını fark etmişti. Kendisi yüzünden mi bu hale gelmişti gerçekten? Ölüden farksız, alkolik bir kadın?

John Watson kadına ilacını almasına yardım ettikten sonra yanına oturmuş, beklemeye koyulmuştu. Sherlock ise daha fazla bu tür şeylere vakit ayırabilecek bir adam olmadığından paltosunu aldığı gibi evden çıkmıştı.

"Beni dinlemesi gerek. Açıklama yapmama izin vermesi gerek." Demişti kadın kendine geldiğinde zorlukla.

"Aranızda ne geçti? Sherlock ile ne oldu?"

Genç kadın parmaklarını birbirine kenetleyerek burnunu çekmiş, yanındaki adamın gözlerine dikmişti gözlerini.

"Sherlock ile komşuyduk. Kızılsakal'dan sonra en iyi arkadaşıydım. Birlikte çok şey yaptık. Hatta bir keresinde ağabeyi Mycroft'un saçlarını parmak boyalarla boyamıştık. Ama sonra onu en kötü gününde yüz üstü bıraktım. Veda bile etmeden gitmek zorunda kaldım." Gözlerinden akan yaşları silerek gülümsemeye çalışmıştı.

"Bu yüzden beni dinlememekte haklı...Gitsem iyi olur, işe gecikeceğim. Yardımlarınız için teşekkürler Doktor Watson."

Oturduğu koltuktan kalkarak güne gözlerini açtığı odaya geçmiş, çantasını toparladıktan sonra yatağa oturmuştu. Ne yapacağını dahi bilemiyordu. Canı acıyordu ve buna daha fazla katlanabileceğini sanmıyordu.

Hızla çekmeceleri kurcalayarak bir kağıt ve kalem almış, yazmaya koyulmuştu. Belki de Sherlock kendisini asla dinlemeyecekti. Ama meraklıydı. Kağıdı gördüğünde okuyacağına emindi.

***

"Nerelerdeydin?" Demişti John Watson içeriye giren arkadaşına. Fakat genç adam onu cevaplamak yerine paltosunu çıkararak kenara bırakmış, etrafa göz atmıştı.

"Gitti, değil mi?"

"Kadına neden bu kadar kötü davranıyorsun?" John elindeki gazeteyi sehpaya bırakarak odasına yönelen adamın peşinden seslenmişti.

"Bunu hak ediyor, sevgili John."

Odasına girerek yatağına oturmuştu ki kalçasının altında hissettiği şeyle kalkmış, üzerine oturduğu kağıt parçasını alarak merakla açmıştı. Bu yazıyı biliyor, bilmekten çok tanıyordu.

Sherl,

Biliyorum suratıma dahi bakmak, sesimi duymak istemiyorsun. Haklısın. Ben olsam ben de suratıma bakmazdım. Ama senin gözlerin bu denli bana nefretle bakarken nefes alamıyorum. Yapamıyorum Sherlock. Affet beni. Her şey için özür dilerim. Belki bu yaptığımdan sonra beni asla affetmeyeceksin ama olsun. Sevdiğim adamın yüzüme bakarken midesinin bulandığını bilmek daha çok acı veriyor bana.

Seni yüz üstü bıraktığım için özür dilerim. Seni seviyorum.

Elveda Sherlock Holmes.

Sevgilerle,
Asteria

Sherlock kağıdın üzerindeki gözyaşı izlerine bakarak öfkeyle kağıdı buruşturmuş, karşısındaki duvara fırlatırken bağırmıştı.

"Aptal! Aptal kadın!"

Yerinden fırlayarak salona ilerlemiş, paltosunu giyerken koltukta oturmuş kendisini seyreden arkadaşına seslenmişti.

"Gidiyoruz."

"Ne? Nereye?" John Watson çoktan kalkmış, montunu giymişti.

"Mackenzie'yi bulmaya. Bana not bırakmış."

Öfkeden düzensiz olan nefesini düzene sokmaya çalışmış, yutkunarak kendisine merakla bakan gözlere bakmıştı.

"İntihar edecek."

Mackenzie&Sherlock

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro