
c h a p t e r ♔ s i x
Chapter 6.
chapter song: billie eilish wish you were gay
"Fakat hiçbir zaman buna izin vermedi."
Gözleri kısıldı Archie'nin. Dağınık nefesini, huysuz bir rüzgar kapıp kaçtı. Yaşadığı şaşkınlıkla hıçkırdı ilkin. Kanı donmuş, kalp atışları hızlanmış ve teni bir hayaletinki kadar beyazlamıştı. Fakat sonra boğazından yırtılarak kopan bir çığlığın yağmurun sesine karışmasını dinledi. Yüzünü yalayan şeyin yağmur mu, gözyaşı mı olduğunu bilmiyordu.
Carmela gitmişti.
Yerinde duramayarak bir sağa bir sola dönüp duran Archie "Beni bekliyor," dedi sonunda. Sakin olmaya çalışarak nefes aldı. "Özgür olacağız- Birlikte özgür olacağız- Beni bekliyor." Cümlesini kararlıkla tekrarladı. "Ölmedi. Ölseydi söylerdi Mela. Evet," dedi başını sallayarak. "Kanatları yoktu ki- Ölemez. Beni bekliyor."
Dalgın adımlarla uçuruma doğru yürüdü Archie. Gecenin beceriksizce sessiz olmaya çalışması, rüzgârın kulaklarında uğuldayan sevimsiz hışırtısı, kayalığa çarpan haşin dalgalar ve arkasındaki şemsiyeden yükselen boğuk gürültüler ve bir erkek sesi.
Archie'nin mekandan ırak, kararlı bir duruş belirdi bakışlarında. Bedeni ayın ışığında soyut bir caz müziğine davetlik ederken adımları uçurumun kenarında son buldu. Kollarını kaldırdı, tıpkı Mela'sının yaptığı gibi. Yüzüne sevdiği kadınla özgür olacağı anın mutluluğunu yerleştirerek gülümsedi ve omzunda hissettiği kanatlarla kendini uçurumdan aşağı bıraktı.
Ay ışığı ve dalgalar, aslında ölüme olan açlıklarını taçlandırırken ona gülümsediler. Dalgınlıkla gözlerini aralarken Archie, beyaz ölüm, onu kanatlarından yakaladı.
Uçamadı genç adam. Kanatları kırıldı, omzu rüzgâra çarptığında. Gözlerinden bir sis bulutu yükseldi göğe ve çenesinden aşağı doğru süzüldü yaşlar.
Archie yüzüne tokat gibi inen bir gerçekle baş başa kaldı. Kulaklarında çocukluğundan kalma sanrıların sesleri yankılanıyordu. Dün bugüne; bugün ölüme karıştı.
Kafeste doğan çocuklar uçmayı hastalık sanır, Mela.
Sence de uçmak için yeterince beklemedik mi, Archie?
Bizim kanatlarımız yok ki.
Özgür olacağız.
İyileştik. Artık hasta birer çocuk değiliz.
Nasıl uçacağız?
Bırakalım da rüzgâr anahtarımız olsun, uçalım.
Uçtuğumuzu nasıl anlayacağım?
Buna rağmen kafeste can çekişiyoruz.
Archie'nin gözlerinden kayan yaşları büyük bir sabırla temizlemeye çalışan yağmur taneleri işlerine ara verip gökyüzüne doğru yol alırken sanrılar diner gibi oldu ve genç adam ölümün çıplak ışığından çekildi. Cansız ve soğuk ellerine asılan sıcaklığa baygın, yorgun ve tükenmiş bakışlarını doğrulttuğunda, kendisine seslenmekte olan kişiyi sessizce seçmeye çalışıyordu.
"Elliot," dedi çatal çatal olan sesi ile.
Elliot onu tüm gücü ile yukarı doğru çekti ve çamurla bezeli uçurumun kenarında, darmadağın olmuş adamın omzunu tutarak nefes nefese bekledi. Ona aklını mı kaçırdın bile diyemiyordu.
Archie titriyordu. Harabeye dönmüştü ve hıçkırıyordu. Dudakları birbirine şiddetle değmekten kanamıştı. "Uçamadım," dedi konuşmaktan bile aciz bir çaresizlikle. "Yalan söyledi, Elliot." Başını çamurun içine gömerek toprağı avuçladı ve ağlamaya devam etti. Boğuk sesini, hayaleti bol yeraltı şehirlerinin bile duyduğundan adı kadar emindi.
"Uçamadım..."
Yağmur günün melankolik acısı ile dalga geçen bir gülüşle yeniden başladığında Archie hicranla Mela'sına ağlamaya devam etti, Elliot ise karşısındaki adamın çöküşüne çaresiz gözyaşları ile eşlik etti.
Siren sesleri arasında kayboldu Archie. Kendisini tutan kollar Elliot'ın telaşı kollarıydı fakat birkaç saniye içerisinde Elliot'ın kolları yerine iki çift güçlü kol hissetti. Bedeni bir arabaya taşınırken bilinci açıktı, vücudunu hissetmiyordu yine de. Fark ettiği tek şey siren sesleri ve polis arabalarının renkli ışıklarıydı. Ardından kendini teslim etti karanlık bilincine.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro