Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

1. bölüm ~Felekten Bir Gece~

~~Multimediadaki Diana ~~

~ Yalnızlığın meyvesi yine yalnızlık olur.~

*************

Diana yine tekdüze bir hayat sürüşünün cazibesini üstleniyordu.
Soğuk elleri ısınmak istercesine kalorifer peteğini bulurken, bakışları yoldan geçip giden insanlar üzerinde yerini alıyordu. Bu durumdan sıkılmış mıydı? Bilemiyordu.

Biraz daha ısınmak istercesine bacaklarınıda peteğe dayadı ve bedenine işleyen sıcaklığın verdiği yumuşamayı iliklerine kadar yaşadı.

Meksika' nın kuzeyinde yer aldığı için kışları soğuk geçiyordu. Bedenini ısıtmak için baya bir çabalıyor, kat kat giyiniyordu.
Bedeni sıcağı seviyor, soğuğa alışamıyordu.

Telefonundan gelen bildirim sesiyle gözle görülür toz tutmuş, salonda bulunan yemek masasına doğru ilerledi. Uzun zamandır kendini toparlayamamış, temizlik yapamamıştı.
Yada toparlanmak istememiş, kendine bahaneler aramıştı.

Bildirimin içeriğine baktı ve iki yıl öncesi terkettiği sevgilisinin mesajıyla karşılaştı. Şaşırmamıştı.
Kendisine gelen bu mesajlar bir gün olsun seyrini şaşırmamıştı.
" Bir kez olsun seni görmeme izin ver." yazdığını görünce sıkıntıyla ofladı.
Bu oflayış bıkkınlık değil, kendisini bunca zaman bırakmadığı için içinde beliren ve günden güne büyüyen gönül ağrısıydı.
Cevap vermedi. Veremezdi.

Ters bir kelime dahi yazacak olsa Roberto bunu umut bilirdi.

Telefonu geri bıraktı. Parmak uçlarını, tozun kapladığı bölgeyi okşarcasına bir gezintiye çıkardı ve içindeki burukluğu gözler önüne sererek, " Ahh." diye inledi.

Bu masada ne anılar biriktirmişti. Annesinin ağız dolusu kahkahası, babasının yemeği beğenmeyerek tatlı tatlı homurdanışı, küçük kız kardeşinin beğenmediği yemeği her defasında yere döküşü gözünde canlandı.
Kurumaya yüz tutmuş dudakları biraz olsun gülümsemesiyle canlanmıştı.
Derinlemesine bir iç çekti. Gözleri dolmuş, yüreği tıkanmıştı.

Anılarından sıyrılmak istercesine parmaklarını masadan çekti.
Gün gelecek bu hasretlik onu bitirecekti. Bundan emindi.

Bedeninin yorulduğunu hissetti.
Dengesiz besleniyor oluşu onu halsizleştiriyor, bazı günler adım dahi atamaz hale getiriyordu.
Çünkü her yediği lokma boğazına takılıyor, iştahı kesiliyordu.

Olanlar için kendini suçluyordu.
Belki o gece evde olsa ailesini koruyabilir, ölmemeleri için bir şeyler yapabilirdi.

Koltuğa doğru ilerledi.
Üzerindeki battaniyeye daha da sıkı sarındı ve bedenini ağır bir külçe misali koltuğa bıraktı.

Şimdide gözünün önünde iki yıl öncesi, ailesinin canice katledilişi canlanmıştı.

O gece, babasından arkadaşında kalmak adına izni koparmıştı ve saatler sonrası olacaklardan habersiz bir şekilde fazlasıyla mutluydu. Yüzü gülüyor, çenesi durmuyordu. Babasına güzel güzel kelimeler sıralıyor, teşekkürler ediyordu.

Annesini öptü ve babasına dönerek, ' Merak etme baba. Arabanı sağsağlim geri getireceğim.' dedi. Demek oluyordu ki kendide sağsağlim gelecekti. Babası gülümsedi ve, ' Hadi çok konuşmada hava tam kararmadan git.' dedi. Diana başını 'tamam.' anlamında sallarken ergenliğe yeni adım atmış kız kardeşine döndü.
Kendisine kaşları çatık bir şekilde bakıyor gitmesinden hoşnut olmadığını belli ediyordu.
Gönlünü almak adına, ' Gelirken sana şekerleme getireceğim.' dedi.
Kız kardeşi gülümsediğinde artık gidebilirdi.

Evden çıkarak yarım saat mesafede oturan arkadaşı Larissa' ya geldiğinde arabadan inmiş ve evlerine doğru ilerlerken telefonunu arayan, kendisinde kayıtlı olmayan numara hayatının bitiş noktası olmuştu.

Çünkü arayan polisken, verdiği haber ise ailesinin ölüm haberi olmuştu.

O haberi aldıktan sonra arabaya nasıl atladığını, eve gelene kadar ne denli ecel terleri döktüğünü bilemiyordu.Evinin önü polislerle doluydu.
Komşular ise meraklı gözlerle olan biteni anlamaya çalışıyordu.

Arabadan inip eve girmek istediğinde polisler kendisini durdurmuştu. Aceleyle kim olduğunu söylemiş, ağlamanın verdiği uyuşukluğa meydan okuyarak koşmaya başlamıştı.

O caniler ailesini salonda kıstırmıştı.
Bedenleri yerde, örtülü vaziyette duruyor, ama bu akan kanı saklayamıyordu.
O an, oda ölsün istemiş, yaşadığı yıkımla ve inanmışlık duygusuyla dizlerinin üzerine çökmüştü.

Birkaç adım ilerisinde duran bedeni görmek adına örtüye uzandığı sırada polis onu engellemiş ve tüm soğuk kanlılığıyla, ' Açmayın. Parçalara ayrılmış durumdalar.' demişti.

İşte o an bedenide ruhu gibi daha fazla direnememiş ve gözleri kapanırken soğuk zeminle bütünleşmişti.

Koltuğa daha da sindi.
Mırıldanarak, " O gece orada olmalıydım.Öleceksemde onlarla ölmeliydim."dedi.
Gözyaşları durmuyor, yüreğine bir yıkıntı daha ekliyordu.
Çünkü yaşananları her hatırlayışında, kendini tekrar tekrar suçluyor, bu hissin gitmemesi için elinden geleni yapıyordu.

Aslında biliyordu ki aldığı her nefes için dahi kendini suçluyordu.

Üşümeye başlayan ayaklarını battaniyenin altına daha da soktu.
Şimdi annesi olsa, ' Kızım ayağına çorap giy.' der kaşlarını yalandan çatarak kızardı.

Uyumalıydı. Yoksa yüreği, bu acı yüklü anılara dayanamayacaktı.

Gözlerini kapadı ve rüya görmemek adına, ' Nolur görmeyeyim.' diye mırıldandı.
Son zamanlarda kendi kendine konuşmaları daha da artmıştı.

****************

Gece yarısı gözlerini uçsuz bucaksız bir karanlığa araladı. Saatin epey geç olduğunu içeri vuran sokak lambalarından anladı.
Bakışlarını keskinleştirmek adına gözlerini ovaladı ve battaniyesinin altından çıkarak ayağa kalktı.
Boğazı kurumuştu.
Adımlarını mutfağa gitmek adına atmaya başladı. Biraz olsun su içmeli, boğazındaki kuruluğu yok etmeliydi.

Mutfağa girdiği sırada bakışları meyve dolu sepette takılı kaldı. Su içtikten sonra birkaç meyve yemeye çalışmalı, bu halsizliğine biraz olsun direnç katmalıydı.Uzun zamandır eve su dahi almamış, şimdide olduğu gibi musluktan içerek su ihtiyacını karşılamıştı.
Birkaç yudum içerek, yarıladığı bardağı tezgaha bıraktı ve meyve sepetine ilerleyerek içinden rastgele iki meyve aldı.Tabağa koyarak adımlarını tekrardan salona doğru attı.

Günden güne incelmiş bilekleri, tabağı dahi taşımakta zorlanırken daha fazla dayanamadı ve sitem edercesine, " Ahh neden bu hayatı yaşıyorum." diye bağırdı. Ailesiyle mutlu olduğu günlere geri dönmek istiyor, tüm yaşanmışlıklarının bir hayalden ibaret olmasını diliyordu.
Ama hissettiği acıyla gerçek olduğunu  biliyor, bu da canını daha çok yakıyordu.

Koltuğa oturarak tabağı bacaklarının üzerine bıraktı. Ne kadar canı istemese de kendini zorlamalıydı.
Neredeyse beş-altı kilo kadar vermiş, elli kiloya kadar gerilemişti. Normal bir kilo olarak görünebilirdi fakat boyuyla orantılı değildi. Bu yüzdende oldukça zayıf görünüyordu.
Çürümeye başlayan elmanın sağlam yerlerini dişlemeye başladı.
En son ne zaman alışveriş yapmıştı? Hatırlayamıyordu.
Çünkü evden, alışveriş için neredeyse on beş günde bir çıkıyor, çok çok gerekmedikçe de dışarı adımını dahi atmıyordu. Zaten tek başına yaşıyordu. Aldıklarını kolay kolay tüketemiyordu.

Biraz olsun yediği elmayı geri tabağa bıraktı. Parmaklarında oluşan yapışkanlığı yok etmek istercesine ellerini birbirine sürttü ama bu yaptığı yok olmasını sağlamak yerine daha da arttırmıştı.Tabağı koltuğun üzerine koydu ve ayağa kalkarken, ' Ellerimi yıkasam daha iyi olacak.' diye mırıldandı.Hatta duşa girse iyi olacaktı. Uzun zamandır yıkanmamıştı. Saçları yağlanmış, bedeninde barındırdığı kokusu garip bir hal almıştı.
Odasına çıkmalı ve sıcak suyun bedeninde bırakacağı hissiyata şahit olmalıydı.

Merdivenleri bir solukta çıkmayı başardığında biraz olsun yediği elmanın, midesinde doygunluk hissi yarattığının farkına vardı. Yorgunluğu azalmış, halsizliği ise hafiflemişti.
Odasına girdiğinde temiz kıyafet almadı. Banyoya ilerledi ve üzerindekileri çıkarmaya başladı.

Yaklaşık bir saat sonra

Diana üzerine giydiği bornozun önünü bağlarken içinin ürperdiğini, tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Sıcak suyun altındayken rahatı iyiydi fakat şimdi, buz küpü misaliydi.
Banyodan çıktı. Dolabına doğru ilerlemeye başladı. Git gide daha çok üşüyor, ayaklarının buz kestiğine, parmak uçlarının uyuşmasıyla şahit oluyordu.

Dolabından kıyafet aldığı sırada gözüne üç yıl öncesi, yirminci yaş gününde annesinin hediye ettiği, büyük bir sevinçle giydiği elbise ilişti.
İçinden, ' O gün ne kadarda güzeldi.' diye geçirdi.Yeniden giymek, o günü canını atıcağını bile bile tekrardan yaşamak istiyordu.Aldığı kıyafetleri yerine koydu. Elbiseye uzandı.

Giydiğinde vakit kaybetmeden odasındaki boy aynasının karşısına geçti ve, ' keşke yanımda sizde olsanız.' dedi. Ailesi bir an olsun aklından çıkmıyor, hayali olsa da ara sıra, şimdide olduğu gibi onları görebiliyordu.

Babası, " Ne kadarda güzel olmuşsun prensesim." dediğinde gülümsediğini hissetti ve bakışlarını kendine çevirdi.
Elbisesi zümrüt yeşiliydi. Dizlerinin bir karış üzerinde bitiyor, zayıflamasına rağmen güzelliğini kaybetmeyen bacaklarını gözler önüne seriyordu. Keza vücududa öyleydi.
Elbise bedenine tam oturuyor, tüm vücut hatlarını belirgin kılıyordu.

Omuzlarının geniş oluşu askılı elbiseyi taşımasında büyük bir ayrıcalık sağlıyor, sanki onun için dikilmiş hissi uyandırıyordu.

Esmere çalan teni ve beline uzanan kahverengi saçları elbisenin rengini nötrlemiyor, aksine güzel bir uyum sağlıyordu.
Kahve gözleri elbisenin rengiyle yarış içerisine giremiyor, bir tık sönük kalıyordu.Yada kendisine öyle geliyordu.

Babasının hayali hâlâ yanında beliriyor, kendisini izliyordu. Sanki düşüncelerini okuyor ve, ' Elbise senin gözlerin karşısında bir hiç.' diyordu.

Bu sırada saçlarının uçlarından damlayan sular laminat parkeyi ıslatmıştı ve böyle dikilmeye devam ederse, daha da ıslatacaktı.
Saçlarını kurutmalıydı.

Babasının, 'Bu güzelliği herkes görmeli ve sahip olamadığı için delirmeli.' demesiyle içten bir şekilde gülümsemeden edemedi. Babası her daim onun güzelliğiyle övünür ve şimdide olduğu gibi laflar ederdi.

' O yüzden artık dışarı çıkmalı ve hayatına devam ederek onlara güzelliğini göstermelisin.' deyişiyle aynadaki aksinden babasının gözlerinin içine baktı. Git gide saydamlaşıyor, yok olmaya yüz tutuyordu.

" Hayır baba. Gitme." diye yüksek sesle bağırdı. Ama bağırışı adeta babasının yok oluşunu hızlandırmıştı.
Şimdi ne yapacaktı?
Yine yalnız kalmıştı.

Gözleri dolarken, " Ne yapacağım." diye mırıldandı.
Çünkü bir kez daha bilinmezliğe doğru yol alıyor, nasıl hareket edeceğini kestiremiyordu.
Babasından ilk kez böyle sözler duymuştu. Daha doğrusu duyduğunu sanıyor, bunu kendine inandırıyordu.

Kafa karışıklığı başının ağrımasına neden olurken sesli bir şekilde, " Ahh." diyerek inledi ve kurumaya yüz tutmuş saçlarını topuz yapar gibi birbirine birleştirdi.

Ya bu tekdüze yaşadığı hayatının kurbanı olarak dışarı adımını atmayacaktı yada babasının dediklerine kulak asarak hayatına devam edip dışarı çıkacaktı.

Seçimini her zaman olduğu gibi babasının dediklerini dikkate almaktan yana kullandı ve son kez aynadaki aksine bakarak, " Artık bu halime bir son vermeliyim." dedi.
Birnevi babasının bu sözleri hayatının dönüm noktası olmuştu.

**************

Arabasını barlar sokağındaki, rastgele seçtiği bir mekanın önüne çekerken bulunduğu ortama ne kadar aykırı olduğunu düşündü.
Yaşıtları gibi olup, bu yaşına kadar gezip tozsa belki buraları yadırgamaz, ikinci evi bilirdi. Ama kaderi böyle olmasına izin vermemişti.
Ailesinin ölümüyle eve dahada kapanmış ve geçimini, babasının ölümü ile kendisine kalan banka hesabındaki parayla karşılamıştı. Zaten o parayı babası kendisi ve kardeşi için, gelecekleri için biriktirmişti fakat ailesindeki tüm fertlerin ölümü ile sadece kendisine kalmıştı.

Arabadan inerken bakışlarını etrafında gezdirdi. Her mekanın önü sigara içen kadın ve erkeklerle doluyken, içeri giren ve içeriden çıkanların sayısı da bir hayli fazlaydı.

Mekanın kapısından içeri girdiği an kulaklarında beliren patlayacakmış hissi yüzünü buruşturmasına neden olurken bir kaç saniye duraksadı.
Adım atamıyor, yüzünü buruşturmaktan kendini alıkoyamıyordu.
İçeriyi etkisi altına alan müzik kulaklarını tırmalıyordu.

Arabasına geri dönüp eve gitmekle gitmemek arasında ikileme düşerken tekrardan babasının son sözlerini aklına getirdi. Hayatına devam edip etmeyeceğini kestiremiyor fakat bu gece tüm yaşanmışlıklarını bir kenara atarak, felekten bir gece çalmak istiyordu.

Biraz olsun kamburlaşan bedenini dikleştirdi ve adımları içeri doğru atmaya devam etti. Saniyeler geçtikçe kulakları sese alışıyor, tırmalama hissi yok oluyordu.

Gözüne kestirdiği, boş bar taburesine doğru ilerledi ve oturarak bir viski söyledi. Bu sırada barmen kendisine gülümsemiş ve baştan aşağı süzerken, " Hayhay." demişti.
Garipsemedi. Mekana girdiği andan itibaren kendisine çevrilen bakışlar epey fazlaydı.

Önüne bırakılan bardakla içip içmemek arasında ikilemdeydi.
Neden düşünüyordu ki?
Zaten alkole karşı dirençliydi.
Arkadaşlarıyla içememiş olması hiçbir şeyi değiştirmezdi. Nede olsa zamanında babasıyla, karşılıklı oturarak birçok kez içmiş hatta şişelerin dibini görmesine rağmen kendisine hiçbir etki etmemişti.

Bardağı bir dikişte içti fakat viskinin keskin tadı yüzünü buruşturmasına neden olmuştu.Boğazından aşağıya doğru akıp midesine doğru inerken adeta o yolu yaka yaka geçmişti.
Hatta sadece içinin değil tüm hücrelerinin yandığını hissetti.

Umarım düşündüğü gibi olmaz, gecenin sonunda kendini kör kütük sarhoş bir biçimde kusarken bulmazdı.

***********

Kaç bardak içmişti bilemiyordu ama başının dönmeye başlamasından epey fazla olduğunu kestirebiliyordu.
Kendini durduramıyor, içtikçe içiyordu.Her yeni bardak isteyişinde barmenin ' Bu kadar yeter.' deyişi sinirini bozuyor, başını dahi doğrultamazken sinirli bir şekilde, ' Ver dedim.' demesini sağlıyordu.


Bir bardağı daha bitirdiğinde artık kendini kontrol edemiyor fakat aklı tüm işlevlerini kaybetmeden, parayı ödeyerek bulunduğu ortamdan gitme kararı alıyordu.

Ceketinin cebine sıkıştırdığı paraları  çıkardı ve barmene, " Ne kadar?" diye sormadan masanın üzerine bırakarak, yarım ağız, " Üstü senin olsun." dedi ve taburesinden indi.İki adım atmıştıki baş dönmesiyle tökezledi.Tanımadığı insanlara tutunuyor, ilerlemeye devam ediyordu. Dans edenlerin arasından bu şekilde geçerek yolu yarıladığında başlayan bir diğer yeni  şarkı ile adımlarını durdururken, " Bu şarkıyı seviyorum." diye kendi kendine mırıldandı. Başkasına söylüyor olsa ne dediği anlaşılmazdı.

Kendini müziğin ritmine bıraktı ve bedenini sallamaya başladı. Sarhoşvari hareketler sergiliyor, kıvrımlarını ön plana çıkaran hareketlerde bulunuyordu.
Bakışlarıyla diğer dans edenlere baktı hepsi kendisinden farksızdı.
Biraz daha şarkıya kendini kaptırdığı sırada karşıdan kendisine yaklaşmakta olan adamı görmesiyle duraksadı ve gitme zamanının geldiğini düşünerek çıkışa ilerlemeye başladı. Beyni işlevini tamamen kaybetmemiş, biraz zorda olsa bedenine komut vermeyi başarabiliyordu.

Yine etrafındaki dans edenlere tutunarak ilerliyordu ve kimse ona sataşmadan mekandan çıkmayı başardığında, çok şanslı olduğunu aklı tartamıyordu.

Arabası olarak tahmin ettiği, renginden buna kanaat getirdiği arabanın ön kapısına uzandı.
İlk çekişte açılmıştı ama kendisi anahtar kullanmamıştı.
Bu olanın garipliğini çözemeyecek durumdaydı.

Sürücü koltuğuna kendini atmayı başardığında bir güzel yayıldı. Elbisesi, iç çamaşırı gözükecek kadar toplanmış, bacakları tüm çıplaklığıyla sırıtmıştı.

Şimdi ne yapacaktı? Arabayı nasıl çalıştıracaktı?

"Ahh tabi ya anahtar." diyerek kendi kendine mırıldandı ve elini ceketinin cebine sokmaya çalıştı ama başaramamıştı.
Uzun uğraşlar sonucu pes ederek, yeni doğmuş bir bebek misali kontrol edemediği başını koltuğa dayadı.

Biraz olsun dinlenmeli , sonra yine anahtarı cebinden almayı denemeliydi.

Tabii bu sırada yan koltuğa oturarak, kendisini izleyen yabancıdan habersizdi.

**************

Uzuuuunnn bir giriş bölümüyle karşınızdayım.❤

Umarım size hitap eden, okunaklı güzel bir bölüm olmuştur.❤

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro