vişne çürüğü de gerçek, ben gördüm
İstasyona giren adımlarım telaşlıydı. Yere sertçe vuruyor ve tam basmadan diğer adıma geçiyordu yüküm. Sorun değildi, hiç olmamıştı.
Zira hep yarımdım zaten. Tamamlanmayı bekleyen hislerim ve yüreğim bu yarımlık hissini ezbere bilirdi bir çocuğun annesinin yüzünü ezbere bilmesi gibi.
Düşünmedim üstüne bu sabah da. Hızlıca attım kendime trenin içine. Sarsaktı adımlarım, biraz da yorgun. Uykumu alamamamıştım ama zaten, hep yorgundum. Yarım kalmışlık hissinden olsa gerek. Ya da sevilmeyi bekleyen aç benliğimden.
İnce, uzun bedenimi bir vagonun içine attım yine kaçarken düşüncelerimden ve düşlerimden.
Beni mahvederlerdi kaçmazsam.
Çünkü biliyordum bana en çok ben zarar veriyordum. Ben ve susmak bilmeyen seslerim. Sürekli konuşan, yalnız olduğumu ve sevilmeyeceğimi; nasıl da yarımlığımla kanadığımı hatırlatıp duran seslerim...
Oturduktan sonra fark ettim karşımdaki adamı. Sıska bedeni tam karşımda duruyor, kemikli ellerinin arasında siyah kaplı ufak bir defter tutuyordu.
Görüntü güzeldi, bundan galiba, gözlerim açlıkla süzdü karşımdaki tek adamı.
Vişne çürüğü rengindeki saçları alnına dökülmüştü ve o an düşünmüştüm ben de, içim de böyle çürüktü ama böyle güzel görünür müydü?
Bembeyaz teni vardı, Kore'ye yağan ilk kar gibi özel hissettirmişti. Göz pınarları bile hoştu adamın. Kedi gibi gözleri dönmemişti bana hiç ama onu da merak etmiştim, gözleri gözlerime değse tamamlanmış hisseder miydim?
Pürüzsüz teni ay gibiydi muhakkak! Yoksa neden gecenin içinde bir dolunayın karşısında kalakalmışım gibi hissederdim?
İç çektim sessizce. Seslerim gitmişti onun sessizliğiyle. Huzurlu hissetmiştim ancak hala yarımdım ve bu eksiklik hissi gitmezdi bilirdim.
Sadece o an, karşımdaki güzellikten başka şey düşünmek istememiş ve düşünememiştim.
Pencereden dışarı da hiç bakmamıştım halbuki, dışarıyı izlemeyi severdim. Kaç insan daha yarım kalmış diye düşünürdüm bakarken, şimdiyse gözlerim başka yere dönmez olmuştu.
Kendim yarımdım, hep yarımdım ama ilk kez sinemaya gitmiş gibi heyecanla izliyordum adamı.
Yanağının üstünde minicik, belirsiz benini fark etmiştim o an ve dudaklarım kamaşmıştı o beni öpmek için. Ufak burnunun üstündeki benden hiç bahsetmiyordum bile.
İç çekmeden edememiştim yine. Sanki adımı söylemişim gibi ufak gözleri de bana dönmüştü bunun ardından.
Gözleri gözlerime değdiği an titredim usulca. Burnumun üstündeki kemikli gözlüğü çıkarmak istedim belki görür içimdeki eksikliği diye.
Gülümsemek de istedim ona. Zira hiç asılmış yüzleri hak etmezdi o güzelliği. Ancak bakışları üstümde oyalanmadı bile. Umursamaz, birkaç saniyelik bir göz gezdirmeydi üzerime attıkları ancak ben baştan aşağı tutulmuştum gözlere.
Yolculuğun devam ettiği sürece boyunca dönmedi o gözler bir daha bana. Gözleri pencerede asılı kalmış ve göz çerçevesi içine sıkıştırmış olduğu milyonlarca yıldızı dışarıya bahşetmişti.
Eksik kalmıştım yine ama sorun değildi. İneceğim durağı kaçırmam gibi bu da sorun değildi. Onu bir daha göremeyecektim sonuçta. Ne kadar baksam kârdı bana.
Seslerim de gitmişti. Gelmesinlerdi ki zaten hiç. Oldukça savunmasızdım.
O kalkıp bana hiç bakmadan vagonu terk ederken de savunmasızdım.
Gitmişti ve yine ben bana kalmıştım. Son durağa kadar gitmiştim öylece. Avuç içlerim kesik kesik. Nefeslerim sık. Sesler yine yoğun.
Yağmurda baş göstermişti. Pencereme konuyordu.
Pıt. 💦 Pıt. 💦
Yalnızsın.
Yine.
Pıt. 💦Pıt.💦
Yarımsın.
Acı dolusun.
Pıt. 💦Pıt. 💦
Kurtarılman gerek.
Pıt. 💦Pıt.💦
Ama kurtarılmayacaksın.
Acın seni kavuracak ve sen sessiz ağlayacaksın.
Her şey geçecek zırvalığı da yalan.
Gerçek olan tek şey acın.
Pıt. 💦Pıt.💦
"Ancak Vişne Çürüğü de gerçek. Ben gördüm."
🍒
Min Yoongi gerçek. Ben gördüm.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro