Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Gece

(Yüksek kubbeli, dar Gotik tarzda bir odada Faust masasının başındaki koltuğunda, huzursuz)

FAUST

İşte, ah! Felsefe,

Hukuk ve tıp

Ve ne yaz ık ki bir de ilahiyat

Okudum ateşli bir gayretle.

Ama zavallı bir acemiyim yine de,

Eskisinden fazla bilgim yok neticede!

Üstat, hattâ doktor diyorlar bana

Ve neredeyse on yıldır

Zar zor, ite kaka

Çabalıyorum öğrencilerimi eğitmeye.

Ve görüyorum ki bilemiyoruz hiçbir şey!

Bu da yüreğimi yakıyor epey.

Yine de akıllıyım tüm o ukalalardan,

Doktor, üstat, yazar ve papazlardan;

Ne vicdan azabı, ne kuşku

Ne cehennem, ne şeytan korkusu—

Buna karşın tüm sevincimi de yitirdim,

İnanmıyorum doğruluğuna bilgilerimin,

Böbürlenmiyorum, bir şey öğretebilirim diye,

İnanmıyorum insanları iyiye, doğruya yöneltebileceğime.

Ne malım var ne de mülküm,

Ne de şan ve şöhrete sahibim:

Köpek bile istemez böyle yaşamak!

Onun için istedim kendimi büyüye adamak,

Belki ruhun gücü ve diliyle

Bazı sırları öğrenebilirim diye,

O zaman acı terler dökerek

Bilmediğimi söylemeye kalmaz gerek,

Anlamak için evreni

En içinden oluşturan nedeni,

Görüyorum etkili gücünü ve tohumunu

Ve bırakıyorum artık sözlerle uğraşmayı.

Ey, dolunay,

Görseydin son bir kez çektiğim azabı,

Gece yarılarına kadar

Bu masanın başında oturduğumu:

Kitapların ve kâğıtların üstünden sonra,

Hüzünlü dost, sen görünürdün bana!

Ah, gezebilsem dağların doruğunda

Senin sevgili ışığında,

Mağaralarda ruhlarla süzülüp,

Çayırlarda alacakaranlığınla örülüp,

Ve sıyrılıp tüm bilgi dumanından,

Şebnemlerinde yıkanarak kavuşsam sağlığıma!

Vay! Hâlâ bu zindanda mıyım?

Lânet olası, pis oyukta mıyım!

Sevgili gök ışığı bile

Renkli camlardan bulanarak geçiyor!

Kitap yığınıyla sınırlanmış,

Kurtlar kemirir, tozlar örter,

Yüksek kubbeye kadar

Dumanlanmış kâğıtlar çevreler;

Tüplerle, teneke kutularla sarılmış,

Tepeye kadar aygıtlar yığılmış,

Atalardan kalma hırdavat tıkıştırılmış —

İşte senin dünyan bu! Dünya denirse buna!

Ve soruyor musun hâlâ, ürkek yüreğin

Niçin sıkışmakta göğsünde?

Anlatılmaz bir acı niçin

Tüm yaşam kıpırtılarını engellemekte?

Canlı tabiatın,

Tanrı'nın insanlara yarattığı doğanın yerine,

Sadece duman ve küf var çevrende

Hayvan iskeleti ve ölü kemikleri!

Kalk! Haydi! Uçsuz bucaksız doğaya!

Ya şu gizemli kitap,

Nostradamus'un yazdığı,

Yetmiyor mu sana yolunu bulmaya?

Kavrarsın o zaman yıldızların yolunu,

Yöneltince seni doğa,

Açılır ruhunun gücü,

Çözersin ruhların dilini.

Boşuna, düşünceye dalmak burada

Açıklamaz kutsal işaretleri sana!

Süzülüyorsunuz, ey ruhlar, etrafımda!

Duyuyorsanız cevap verin bana!

(Kitabı açar ve Makrokosmos işaretini görür.)

İşte! Nasıl büyük bir sevinç taşıyor bu bakıştan

Bir anda tüm duygularımdan!

Genç, kutsal bir yaşam sevinci

Kor gibi akıyor sinirlerimden ve damarlarımdan

Bir tanrı mı yoksa bu işaretleri yazan?

İçimdeki coş kuyu dindiren,

Zavallı yüreği sevinçle dolduran

Ve gizemli bir dürtüyle

Etrafımdaki doğa güçlerini açıklayan?

Tanrı mıyım ben de yoksa?

Bir ışık yükseliyor içimden!

Bu saf çizgilerle

Ruhumun önünde etkin doğa sergileniyor.

Ancak şimdi anlıyorum bilgenin söylediğini:

"Kilitli değildir ruhların evreni;

Senin duyguların kapalı, yüreğin ölü!

Yıka şafak vakti ölümlü göğsünü!"

(işarete bakar.)

Nasıl da hepsi bir bütüne doğru koşuyor,

Biri diğerinde canlanıyor ve yeşeriyor!

Gökyüzü güçleri nasıl da inip çıkıyor

Ve altın kovaları birbirine uzatıyor!

Bereket kokan kanatlarla

Gökyüzünden iniyor, yeryüzüne dalıyor,

Tüm evrende ahenkle çınlıyor!

Ne oyun! Ama ah! Bir oyun sadece!

Nerede kavrayabilirim seni, ey sonsuz doğa?

Ya sizi ey göğüsler, nerede? Siz ki, tüm yaşamın kaynağısınız,

Yer ve gök bağlıdır size,

Yorgun yüreğim koşuyor size özlemle—

Fışkırıyorsunuz, emziriyorsunuz ve boşuna mı kıvranıyorum

açlıkla?

(isteksizce kitabı açar ve yeryüzü ruhunun işaretini görür.)

Nasıl da farklı bir etki yapıyor bu işaretler bende!

Sen, yeryüzü ruhu, daha yakınsın bana;

Şimdiden hissediyorum güçlerimin arttığını,

Yanıyor içim şimdiden taze şarap içmiş gibi.

Dünyaya açılacak cesareti buluyorum,

Yeryüzünün acısını ve mutluluğunu taşıyorum,

Fırtınalarla boğuşarak

Batan geminin çatırtısından korkmayarak!

Bulutlar toplanıyor üstümde—

Ay gizliyor ışığını—

Lamba sönüyor—

Dumanlar tütüyor— Kızıl ışıklar

Çakıyor başımın çevresinde— İniyor

Bir sağanak kubbeden aşağı

Ve yakalıyor beni!

Hissediyorum, ey çağırdığım ruh, dolanıyorsun etrafımda:

Çık ortaya!

Bak! Yüreğim nasıl da yırtınıyor!

Yeni heyecanlara doğru

Koşuyor tüm duyularım!

Tüm yüreğim teslim oluyor sana!

Göster kendini! Çık ortaya! Hayatım pahasına olsa da!

(Kitabı alır ve ruhu çağırma kalıbını gizemle söyler. Kızılımsı bir alev görünür ve bu alevin içinden ruh çıkar.)

RUH

Kim o beni çağıran?

FAUST

(Başını çevirerek)

Korkunç surat!

RUH

Beni tüm gücünle çektin,

Evrenimden emerek getirdin,

Buyur bakalım şimdi—

FAUST

Defol! Katlanamıyorum sana!

RUH

Nefes nefese yakarıyorsun görmek için beni,

Duymak için sesimi, görmek için yüzümü;

Dayanamadım ruhunun yakarışlarına:

Karşındayım şimdi!— Nasıl da acınası bir korku

Sarıyor üstün insan seni! Nerede kaldı ruhunun haykırışı?

Hani nerede, kendi içinde bir evren yaratan

Onu koruyan ve besleyen yürek? Sevinç titreyişleriyle

Coşan ve yükseltmek isteyen kendini, biz ruhların katına?

Neredesin, Faust, sesi kulaklarımda çınlayan,

Tüm gücüyle bana kavuşmaya çalışan?

Sen misin o nefesimle çepeçevre sarılan,

İliklerine kadar titreyen,

Korkudan iki büklüm kıvrılmış solucan?

FAUST

Senden mi, alevden hayâlet, senden mi çekinecekmişim?

Benim, evet, ben Faust'um ve seninle eşitim.

RUH

Hayatın sellerinde, olayların fırtınalarında

Bata çıka çalkalanırım,

Oraya buraya eser dururum!

Doğum ve ölüm,

Sonsuz bir deniz,

Değişken bir örgü,

Alevli bir yaşam:

İşte böyle çalışırım zamanın hızla geçip giden tezgahında.

Ve dokurum orada Tanrı'nın canlı giysisini.

FAUST

Sen ki engin dünyaları dolaşan,

Hamarat ruh, ne kadar yakın hissediyorum sana kendimi!

RUH

Kafandaki ruha benziyorsun sen, Bana değil!

(Kaybolur)

FAUST

(Yere yıkılarak)

Sana değil mi?

Kime benziyorum acaba?

Ben ki Tanrının sureti!

Ve benzemiyorum bile sana, öyle mi!

( Kapı çalar)

Canı cehenneme! Tanıdım— benim öğrencim bu!

Berbat edecek en güzel mutluluğumu!

Şart mıydı bu hayâl dünyasını

Tatsız sinsi yaratığın dağıtması!

(Gecelik entarisi ve takkesi ile elinde bir lambayla Wagner gözükür. Faust istemeyerek ona döner.)

WAGNER

Özür dilerim! Duydum tiradınızı;

Okuduğunuz bir Yunan tragedyası mı?

Bu sanattan biraz yararlanmak isterim ben de;

Çünkü ona çok önem veriliyor günümüzde.

Çok işittim övgüleri,

Komedyenin papaza ders verebileceğini.

FAUST

Evet, eğer aktörse papaz da;

Olduğu gibi çoğunlukla.

WAGNER

Ah! İnsan tıkılıp kalırsa bir müzeye

Ve yaşamı ancak tatil günlerinde görürse,

O da ancak dürbünle, uzaklardan sadece,

Nasıl yönetebilir dünyayı sözlerle?

FAUST

Erişemezsiniz hissetmediğiniz bir şeye,

Eğer gönülden kopup gelmezse

Ve köklü güçlü bir zevkle

Tüm dinleyicilerin kalbine işlemezse.

Kalırsınız olduğunuz yerde! Karıştırıp durun,

Başkalarının artıklarıyla et kavurun

Ve üfleyin kül birikintilerini

Elde etmek için cılız alevleri!

Ancak çocuklar ve maymunlar hayran olur size

Buysa eğer beklediğiniz—

Ama yürekleri birleştiremezseniz asla,

Şayet kendi yüreğinizden çıkmazsa.

WAGNER

Söylevidir ancak mutlu eden konuşmacıyı;

Anlıyorum ama, kavrayamadım henüz bu konuyu.

FAUST

Dürüst kazancı aramalı!

Deli gibi zil takıp oynamamalı.

Akıl ve sağduyu

Az bir beceriyle de gösterir kendini.

Ciddiyseniz bir şey söyleme isteğinizde,

Gerekir mi koşmak kelimelerin peşinde ?

Evet, tüm bu parlak söylevleriniz,

İnsanlığa yem diye verdiğiniz,

Tatsızdır sisli rüzgâr gibi,

Sonbaharda kuru yapraklar arasında hışırdayan!

WAGNER

Ah Tanrım! Sanat uzun,

Oysa hayat kısa.

Sürdürürken eleştirel çabalarımı

Endişeleniyorum aklım ve ruhum için.

Ne zormuş bulamamak

Kaynağa giden yolu!

Ve varamadan henüz yolun yarısına,

Yok olup gider zavallı divane.

FAUST

Parşömen kâğıdı, bu mudur kutsal çeşme,

Bir yudum içince sonsuza dek susuzluğu gideren?

Serinleyemezsin yine de,

Kaynağı kendi ruhundan gelmedikçe.

WAGNER

Bağışlayın! Büyük bir zevktir,

Geçmiş çağların ruhunu kavramak,

Görmek, bizden önce bir bilgenin ne düşündüğünü

Ve sonunda bizim nereye ulaştığımızı.

FAUST

Öyle ya, ta gökteki yıldızlara kadar!

Dostum, geçmiş çağlar

Bizim için hâlâ yedi mühürlü bir kitap,

Ve geçmiş çağların ruhu sandığınız,

O çağlarda yaşayan büyüklerin ruhudur aslında,

Geçmişi yansıtan.

Gerçekten de acınası bir durum!

Görür görmez kaçar hemen insanlar:

Bir çöp bidonu ve döküntü yuvası,

Ve en fazlas ından saray dalkavukluğu

Duruma uygun, kullanışlı ahlâk dersleri,

Ancak kuklaların ağzına yakışır böylesi!

WAGNER

Ama ya dünya! İnsanın yüreği ve beyni!

Az da olsa kavramak ister bunları kişi.

FAUST

Evet, kavramak denilen neyse!

Kim bilebilir hakikati?

Az da olsa dünyayı kavramış olanlar,

Saflıkla, taşan yüreğini saklamayanlar,

Halka duygusunu ve bilgisini açıklayanlar,

Çarmıha gerilmiş ve yakılmışlardır ezelden beri.

Lütfen dostum, artık gece yarısı,

Keselim şimdilik bu konuşmamızı.

WAGNER

Keşke hiç uyumadan kalsak böyle,

Tartışmak isterdim sizinle bilgince.

Ama yarın, Paskalya'nın ilk gününde,

İzninizle bazı sorular soracağım size.

Gayretle inceledim bilimleri;

Çoktur bildiğim gerçi ama öğrenmek istiyorum her şeyi.

(Çıkar)

FAUST

(Yalnız başına)

Yitirmiyor işte tüm ümidini,

Sürekli boş işlerle uğraşan,

Hırsla hazine peşinde koşan

Ve değersiz bir şeyler bulduğunda coşan!

Yakışır mı böyle bir insanın sesi buraya,

Çevremi ruhların kuşattığı bir anda?

Ama olsun! Bu kerelik teşekkür ediyorum sana,

İnsanoğlunun en zavallısına,

Kurtardın beni ümitsizlikten,

Tam aklımı kaybetmek üzereyken.

Of, hayâlet öyle büyüktü ki,

Tam bir cüce gibi hissettim kendimi.

Ben ki, Tanrının sureti, kendimi

Çok yakın hissederken sonsuz hakikatın aynasına,

Keyfime bakarken gökyüzünün parlaklığı ve berraklığında,

Ve insanoğlundan kopan, ben,

Ben ki, bir melekten de güçlü, özgür gücünü

Doğanın damarlarında akıtacak,

Ve, yaratarak, tanrılarla yarışacak kadar

Bilerek aştım haddimi, nasıl da ödüyorum bedelini!

Yıldırım gibi bir söz mahvetti beni.

Haddimi bilmeli, seninle eşit görmemeliyim kendimi!

Gücüm yettiyse de seni çağırmaya,

Yetmeyecekti seni kavramaya.

O mutlu anda

Kendimi öylesine büyük, öylesine küçük hissettim ki;

İttin beni zalimce

İnsanlığın bilinmeyen kaderine.

Kim yol gösterecek bana?

Nelerden kaçınmalıyım?

Bırakmalı mıyım kendimi o tutkuya?

Ah! Eylemlerimiz de acılarımız gibi,

hayatımızın ilerleyişini engelliyor...

Aklın eriştiği en mükemmel düşünceye

Belâ oluyor sürekli yabancı madde;

Kavuşsak da bu dünyadaki iyiliğe,

Daha iyisi yalan ve hayâldir deriz, nedense.

Bize can veren yüce duygular da,

Katılaşır dünyanın kargaşasında.

Hayâl gücü cesur bir uçuşla

Ve ümitle sonsuzluğa yayılsa da,

Küçük bir alan yeter ona aslında,

Söndükçe mutluluklar zamanın girdabında art arda.

Kaygı hemen yerleşir yüreğin dibine

Orada gizli acılar yaratır,

Telaşla dolanır, ne istek ne de huzur bırakır;

Sürekli yeni maskelere bürünür,

Girer ev-bark, çoluk-çocuk şekline,

Ateş, su, kılıç ve zehir olur bazen de:

Seni ilgilendirmeyen her şeyden korkarsın,

Ve asla kaybetmeyeceklerine sürekli ağlarsın.

Tanrılara benzemiyorum ben! Fazla derin düşünmüşüm,

Toprağı eşeleyen solucana benziyorum,

Topraktan beslenerek yaşayan,

Yolcunun ayaklarıyla ezip gömdüğü solucana!

Onlar da toprak değil mi, şu yüksek duvarlar arasına

Beni sıkıştıran yüzlerce bölme?

Ya binlerce döküntü dolu şu hurda,

Beni güveler âlemine hapseden?

Burada mı bulacakmışım aradığımı?

Binlerce kitap mı okumak gerek,

Görmek için insanların her yerde birbirine eziyetini

Ve belki ender olarak mutlu bir kişiyi?—

Ne sırıtıyorsun karşımda boş kafatası?

Senin beynin de vaktiyle benimki gibi şaşkın,

Aydınlığı aramamış mıydı ve alacakaranlıkta,

Gerçeği bulma arzusuyla sefilce yanılmamış mıydı?

Siz aygıtlar, benimle alay ediyorsunuz, belli

Tekerleklisi, dişlisi, yaylısı, tepkilisi:

Kapıda bekliyor, umuyordum açacağınızı kilidi;

Gerçi pek karışık dişlileriniz ama çekemiyorsunuz sürgüleri.

Gün ışığında gizemli,

Kaldırmaya izin vermez doğa perdesini,

Ve açıklamak istemediğini senin ruhuna

Alamazsın elinden manivela ve vidalarla zorla.

Siz, hiç ellemediğim eski âletler,

Buradasınız, babam kullandığı için yalnızca.

Sen, eski kâğıt tomarı, kalacaksın is altında,

Solgun lamba masamda yandıkça.

İyi olurdu çekinmeden elden çıkartmak bu döküntüyü,

Terletiyor beni bu pasağın yükü

Atalarından kalan mirası,

Sahiplen, senin olsun istersen!

Ağır bir yüktür kullanılmayan mal;

Anın yarattığıdır ancak, işine yarayacak.

Ama neden gözüm takılıyor oraya?

Şuradaki küçük şişe mıknatıs mı?

Neden içim aydınlandı sevinçle birdenbire,

Karanlık ormanda ay ışığı sarmış gibi bizi çepeçevre.

Selâm sana, ey eşsiz şişe,

Huşuyla alıyorum seni elime!

Seninle saygı duyarım insan aklına ve sanata,

Sen, tatlı uykuların timsali,

Sen, tüm öldürücü ince güçlerin özü,

Göster ustana yardımını!

Seni görünce hafifliyor acılarım,

Tutunca seni sakinleşiyor arayışlarım,

Diniyor ruhumdaki fırtınalar git gide.

Sürükleniyorum açık denizlere,

Ayaklarımda parlıyor dalgaların aynası,

Yeni ufuklara çekiyor beni yeni bir gün.

Süzülüyor hafif kanatlarıyla bir ateş arabası

Bana doğru! Hazırım,

Yeni bir yolda delip geçmeye uzayı

Uçmak için yeni kürelerin saf etkinliğine,

Bu yüce yaşam, bu tanrısal mutluluk!

Az önce solucan olan sen, hak ettin mi bunları?

Evet, çevir yeryüzünün tatlı güneşine

Çekinmeden arkanı!

Küstahça aç o kapıları,

Herkesin önünden kaçmaya can attığı!

Zamanıdır şimdi kanıtlamanın eylemlerle,

Göstermeli insan onurunun boyun eğmeyeceğini tanrının

yüceliğine:

O karanlık mağaradan korkmadığını,

Hayâl gücünün işkenceyle kendini lânetlediği,

O geçide varmak isteğiyle,

Daracık ağzında cehennem alevlerinin fışkırdığı,

Bu adıma karar vermek kaygısızca,

Ve isterse olsun hiçliğe akıp gitme pahasına!

İn aşağıya şimdi, kristal, berrak kâse!

Çık eski kabından artık,

Yıllardır aklıma gelmeyen sen!

Parıldardın ataların şenliklerinde,

Neşe saçardın ağırbaşlı misafirlere,

Elden ele geçirildiğinde,

Görüntülerin suni, zengin ihtişamını,

Dizelerle açıklamak göreviydi içenin,

Bir yudumda içindekini bitirmek,

Anımsatıyor bana gençlik gecelerini.

Artık seni etrafımdakilere sunmayacağım,

Sanatının doğurduğu zekâmı saklayacağım;

Bir sıvı var burada, hemen sarhoş eder içeni;

Kahverengi bir selle doldurur insanın içini,

Kendim hazırladım, kendim seçtim onu,

Son yudum tüm ruhumla Kutlu, yüce bir selâm olsun yarına.

(Kâseyi ağzına götürür. Kilise çanları ve koronun şarkıları.)

MELEKLER KOROSU

İsa dirildi!

Müjde ölümlüye,

Yıkıcı,

Gizli, kalıtsal

Günahların tutsağına müjde!

FAUST

Ne derin bir uğultu, ne berrak bir ses bu

Kadehi zorla dudaklarımdan uzaklaştıran?

Siz, boğuk sesli çanlar haber mi veriyorsunuz şimdiden,

İlk kutlamalarını Paskalya yortusunun?

Ey korolar, yoksa avutucu şarkılarınızla,

Eskiden meleklerin karanlık mezar başında söyledikleri bu şarkıyla

Vaat mi ediyorsunuz yeni bir birleşmeyi?

KADINLAR KOROSU

Güzel kokularla

Ovmuştuk onu,

Bizler, gönüllü kulları,

Buraya gömmüştük onu;

Bezler ve sargılarla

Tertemiz kefene sarmıştık—

Ah! bulamıyoruz İsa'yı

Boş şimdi mezarı!

MELEKLER KOROSU

İsa dirildi!

Mutlu onu seven şimdi,

Dert ve

Derman verici ve eğitici

Sınavı başaran kişi!

FAUST

Ne arıyorsunuz, gür ve hoş,

Ey ilahî sesler, beni tozların içinde?

İmanlı insanların etrafında tınlayın!

Duyuyorum bildiriyi, inancım yok ne var ki;

Mucizedir inancın en sevdiği çocuğu.

Cesaret edemem o âlemlere uzanmaya,

Nurlu bildirinin geldiği yere;

Alışkınım çocukluğumdan beri bu seslere,

Beni hayata geri çağırıyor şimdi de.

Eskiden tanrısal sevginin öpücüğü konardı

Başıma bu huzurlu Şabat sessizliğinde.

O zaman çan sesleri doldururdu sezgiyle,

Ve bir dua en büyük mutluluktu;

Kavranamayan hoş bir özlem

Çekerdi beni ormanlara ve çimenlere,

Ve binlerce gözyaşı içinde

Hissederdim yeni bir dünyanın oluştuğunu içimde.

Bu şarkı gençliğin neşeli oyunlarını duyururdu,

Bahar bayramının özgür mutluluğunu;

Anılar çocuksu bir hisle engel oluyor bana

Son ve ciddi adımı atmama.

Ah, devam edin tatlı ilahiler!

Gözyaşlarım taşıyor, döndüm dünyaya yeniden!

HAVARİLER KOROSU

Yükseldi mezarından

Göklere doğru,

Canlı ve ulu,

Mucizelerle uçtu,

Var olmanın tadıyla

Yaklaştı yaratıcı sevince:

Ah, yeryüzünün bağrında

Acı içimizi yakmakta!

Kullarını burada,

Özlem içinde bıraktı,

Ah, yanarız,

Yüce efendi, senin yazgına!

MELEKLER KOROSU

İsa dirildi,

Ölümün kucağından!

Kurtarın bağlarınızdan

Sevinçle kendinizi!

Ey onu övenler,

Sevgisini gösterenler,

Aynı sofrada yiyenler,

Vaaz ederek gezenler,

Sevinç müjdeleyenler,

Yakındır Efendiniz size,

Sizin için döndü buraya!

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro