19.
Bugün çalışmıyordum ve sabahtan beri yatıp dizi izliyordum. Dizim bitti ve sıkıntıyla bir nefes verip bilgisayarı kapağından kapattım.
Yatağıma geçip battaniyeme sarıldım ve biraz dinlenmek için gözlerimi kapattım.
Gerçekten çok yorucu bir hafta geçirmiştim. İki gündür ofiste sabahlıyordum ve daha kendime yeni gelmiştim.
Gözlerim kapalı düşünürken birden bire aklıma gelen şeyle hemen kalktım.
Çalışmaktan aklıma gelmemişti ama şimdi düşününce- Siktir, John'u vurduğum silah neredeydi?!
O an bütün bedenimi panik duygusu sarmıştı. Nefes alamamış gibi oldum.
John hayattaydı.
Ve silah ortada yoktu.
Of ya!
Hemen telefonu açıp Zayn'i aradım. Uzun uzun çaldırmamın sonunda küfür edip telefonu yatağa attım.
Gerizekalı herif. Niye açmıyordu?!
Kendi kendime sinirlenip kalktım ve dolabımı açıp üstümü değiştirdim. Ceketimi ve çantamı aldığım gibi evden çıktım.
Hemen Zayn'i bulmam gerekiyordu.
Mesaj atıp ve aramama rağmen geri dönmemişti. Sikik adam. Aklı sıra beni peşinde koşturduğunu düşünüyordu.
Sakin kalmaya çalışarak evine doğru sürdüm. O kadar sinirliydim ki yol bitmemişti sanki. Bana acilen anlatması gerekiyordu.
Sokağına girip arabayı yavaşlattım ve bahçeye park ettim. Neredeyse koşar adım kapısına gidip zile bastım. Üst üste basıp yumruklamaya başlamıştım.
"Zayn!"
Silahın nerede olduğunu bilememem beni mahvetmişti. Bu çok korkunçtu.
Ya eğer John anlaşmayı bozup beni hapse attırırsa?
Ağlamak üzereydim.
"Zayn!"
Hırsla ayağımla vurup durdum.
Evde yoktu, telefonu kapalıydı..Harika.
Madem o inat yapıyordu ben de onu burada bekledim. Kapının yanındaki banka oturdum.
Kollarımı birbirine bağlayıp bacak bacak üstüne attım. Telefondan aramaya devam ediyordum ama açmıyordu.
İş yerini bilsem oraya gidecektim. Ama bilmiyordum.
Kendi kendime ona küfürler ederken kulaklığımı taktım ve müzik dinlemeye başladım.
Yaklaşık yarım saat olmuştu..Bu soğukta..Donmak üzereydim.
Geleceği yoktu, en iyisi akşam gelmekti. Çantamı toparlarken birden bire bahçe kapısı açıldı ve ağlama sesi duydum. Başımı kaldırıp baktığımda Khai hızlı hızlı eve yürüyüp anahtarını çıkardı.
Merakla ona bakarken kafasını bir anlığına çevirdi ve beni gördü.
"L-Lia?"
Hemen gözlerini sildi ve ben de gülümseyerek ayağa kalktım.
"Merhaba canım."
"Merhaba."
Bir sıkıntısı olduğu belliydi ama şu an Zayn'i bulmam gerekiyordu.
"Babanı görmek için gelmiştim. Telefonu da kapalı."
"Ha, iştedir o. Bu saatte evde olmaz."
"Anladım, çalıştığı yerin adresini verir misin?"
"Veririm ama birkaç saate evde olur. O kadar yol gitmene değmez. İstersen gel evde bekle."
Biraz düşündüm ve bunun daha mantıklı olduğuna karar verdim.
"Seni rahatsız etmeyeyim-" dedim gergince.
"Yok, olur mu? Gel lütfen."
Anahtarla kapıyı açtı ve içeri girdi. Ben de arkasından girince kapıyı kapattı.
"Sen geç otur. Ben üstümü değiştirip geleyim hemen."
"Acele etme."
Sırt çantasını eline alarak yukarı çıktı. Ben de koltuğa oturup beklemeye başladım. O kadar telaşlıydım ki Khai'nin neden ağladığını bile soramamıştım.
Yaklaşık beş dakika sonra Khai aşağı indiğinde ona baktım.
Yanıma gelip bana sarıldı. "Hoşgeldin tekrar."
"Hoşbuldum canım. Senin işin falan varsa hiç rahatsız olma."
"Hayır. Yemek yiyeceğim şimdi, tost yer misin sen de?"
"Olur. Ama ben yaparım, sen okuldan geldin yorgunsundur."
"Yok, misafirsin sen. Ben hallederim."
O mutfağa giderken ben de arkasından gittim. Tabureye oturup dirseğimi masaya yaslarken o da ekmekleri alıp tost makinesine koydu.
"Annen yok sanırım?" diye sordum.
Ne olduğunu biliyordum ama onun anlatmasını istedim. Bilmediğim detaylar olabilirdi.
"Yok. Yani, ben yaklaşık iki senedir babamla yaşıyorum."
Gülümsemesinin altındaki üzüntüyü hissetmiştim. "Annen yaşıyor değil mi?"
"Evet. Ama evlendi ve ben..Üvey babamla anlaşamadım..Yani, onu sevmiyorum. Babam da durumu anlayınca velayetimi aldı."
"Anladım, özür dilerim sorduğum için. Seni üzmek için sormadım."
"Üzülmedim merak etme."
Tip olarak çok çocuksu ve küçüktü ama gerçekten olgundu.
İki kupa kahveyi de masaya koyduktan sonra tostları getirdi. "Teşekkür ederim." dedim keyifle.
Bir saattir kapıda Zayn'i beklerken hem acıkmıştım hem donmuştum.
Ben gayet iştahla yerken o bir ısırıkla duruyordu. Onu görmediğimi sanmıştı ama kasıldığını fark etmiştim.
"Eve gelirken ağlıyordun, bir şey mi oldu?"
Çok üzülmüştü, boşluğa bakındı ve sonra göz göze geldik. Başını iki yana salladı ve kahvesinden içti.
"Peki..Ama, şunu unutma hiçbir sorun gözünde büyüttüğün kadar çözümsüz değildir."
Elini sıktığımda göz yaşlarını bıraktı.
"Khai.."
Hemen kalkıp ona sarıldım ve sakinleşmesini söyledim.
"Ne oluyor anlat hadi."
"Ben.."
Yutkundu ve biraz bekledi. Ben de sandalyeyi çekip yanına oturdum. "Arkadaşlarım yarın akşam dışarı çıkıyor. Ve beni de çağırdılar. Gelirim dedim ama gidemeyeceğim."
"Bunun için mi üzüyorsun kendini? Neden gidemeyesin ki?"
"Babam asla izin vermez. Ve ben gitmezsem artık benimle daha da dalga geçerler."
Ağlayarak bana sarıldığında şaşırıp kalmıştım. Bana göre dert edilmeyecek bir şey bir başkasını nasıl üzüyordu..
"Şey, yani.." Ne diyeceğimi bilememiştim. "Bence babanla konuş. İzin verir."
"Onu tanımıyorsun. Asla izin vermez. Aksine bir sürü laf eder."
İster istemez sinirlendim.
Daha fazla ağlamasına dayanamayıp onu kendimden ayırdım. "Bak bana,"
"Tamam, ağlama artık. Sen yarın istediğin yere gidebilirsin. Ben seninle gelirim."
"Ne?"
Şaşkınlıkla bana baktı. "Nasıl yani? Ama babam kızar-"
"Baban ben varken hiçbir halt yiyemez!"
Birden bire yükselince şaşırdı. "Yani, ben onunla konuşurum. Üzme kendini."
"Emin misin?"
"Evet. Hadi çık odana."
Neşeyle ayağa kalktı. "Lia! Çok teşekkür ederim."
Bana sarıldığında güldüm ve giderken onu izledim.
Piç herif. İğrenç bir babaydı.
Ben tek başıma mutfakta oturmaya devam ederken uzun bir süre sonra kapı açıldı.
"Khai, ben geldim."
Sesini duyar duymaz hemen kalktım ve karşısına geçtim.
"Lia?"
Çok şaşırmıştı. Sonra güldü. "Beni mi özledin?"
"Siktir ordan, ne özleyeceğim seni? O telefonun sana girsin tamam mı? Belki o zaman açarsın."
"Şarjım bitmişti."
"Kes, her neyse. Konuşmamız lazım."
Başını geri attı.
"Yorgunum Lia, sonra-"
"Sonranı sikeyim!" Kolundan tutup onu mutfağa çektim.
"Silah nerede?"
"Ne?"
"Niye aynı şeyi tekrar ettiriyorsun?! Silah nerede?"
"Hangi silah!"
"Siktir- Dalga geçme benimle. John'u vurduğum silah." diye fısıldadım.
Ben panikten ölmek üzereyken o gayet rahattı. "Ne yapacaksın sen silahı?"
"Sana sokacağım!" diye tısladım. "Sikik sikik cevaplar verme bana. O silah nerede? Eğer John bulursa mahveder beni."
"Silah bende, merak etme." Ben sinirden delirmek üzereyken sakin sakin cevap verdi.
"Ne!"
"Evet, ait olması gereken yerde. Kendi silahımı geri aldım. Ve şunu unutma, John tekrar sana bulaşmayacak."
"Delirtme beni, nasıl bu kadar eminsin?!"
"Lia! Bak gelme üstüme. Hallettim dediysem hallettim."
Öfkeyle solurken gözlerine baktım. Kalçamı tezgaha yaslayıp rahatlayarak kendimi bıraktım.
Bana doğru birkaç adım attığında ateşini hissetmiştim. Ondan nefret ediyordum. Bana ihanetine rağmen bu kadar çekici olmasına ve bundan etkilenmeyi kendime yediremiyordum.
Düşmanımdı bu adam benim ve ben karşısında savunmasız hissediyordum.
"Bu iş bitti. Silah bende ve kilitli. Lütfen bana güven."
O konuşurken ben sadece dudaklarına ve sakallarına baktım.
Siktir ya, ona hiç güvenmiyordum.
"Sana ölsem güvenmem." dedim sonunda gözlerine bakıp.
O ise bakışlarını kısa bir anlığına göğüslerime getirip hemen çekti.
"Öyle mi?" diye sordu baygın ve kışkırtıcı bir tonda.
Üstüme doğru geldikçe tezgaha tutundum.
"Sana zorla bir şey yapmıyorum, kendin geliyorsun bana, hep."
"Peki sen?" dedim aynı tonla. "Deli olduğunu görmüyor muyum sanıyorsun?"
Parmaklarımı omuzuna koydum. Yüzlerimiz çok yakındı, bir santim daha yaklaşsam dudaklarımız değecekti. Ama izin vermedim.
Benim gibi o da sinirden çıldırsın istiyordum. "Beni arzuluyorsun, beni istiyorsun ama yapamıyorsun. Şimdi beni öpmek isterdin değil mi?"
Tam onu öpecekken geri çekildim. Titremişti.
"Artık bana sadece uzaktan bakacaksın."
İşte böyle.
Omuzlarını okşayıp ellerimi ondan çektim.
"Görüşürüz Malik!"
O donup kalmışken gülümseyerek mutfaktan ayrıldım.
Tam çıkarken aklıma gelen şeyle geri döndüm. "Ha, bu arada yarın akşam Khai dışarı çıkacak. Ben de onunlayım."
"Ne?!"
Kendine gelmiş olacak ki çıkıp karşıma dikildi. "Kime sormuş da çıkıyormuş?"
"Arkadaşları çağırmış o da gitmek istiyor."
Sabırla bir nefes aldı. "Lia. İyilik yapmaya çalışıyorsun ama olmaz. Ben izin vermiyorum."
"Sen kimsin de senden izin alacağım?! Ben onu dışarı çıkarmak istiyorum. Ve çıkacağız. Babasının diye onun sahibi olmuyorsun."
"Ne alakası var?! Kızımı korumak istiyorum suç mu?"
"Onu eve kapatarak koruyamazsın. Senin korkundan izin bile isteyememiş. Yazık değil mi?"
"Lia. Bana sormadan ona izin veremezsin. Benim otoritemi sarsıyorsun."
"Eh, otoriteni sikerler."
Onu ittim ve çantamı koluma takıp çıktım. Fakat evden çıkar çıkmaz nefes nefese gözlerimi kapattım.
Kalbim.
Ondan etkileniyordum. Evet, bunu inkar edemiyordum. Kahretsin, elli yıl geçse bile ondan etkilenecektim sanırım.
Onunla böyle yakın olmak çok..Çok hoşuma gidiyordu. Onu öpmek istemiştim, ona sarılmak ve onunla sevişmek istiyordum. Ben gerçekten onu özlüyordum.
Saçmalama.
Sakinleşip derin bir nefes aldım.
Şimdi eve gidip ağlayacaktım, sonra da uyanıp yarın için güzelleşecektim.
+++++
nolucak bunların hali..
lia💕
zayn🖤
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro