16.
Sanırım insan olmanın en büyük kusuru buydu. Güvenmek.
Tekrar tekrar kazık yememe ve bunlara karşı ufacık bir özür duymamama rağmen ben yine sadece iş için ayağına kadar gitmiştim.
Evet, amacım kendimi kurtarmaktı ama yine tek başıma kalmıştım.
Güvenmemeyi öğrenmem gerekiyordu.
Göz yaşlarımı sildim ve başımı dizlerime yasladım. Hıçkırdım ve peçeteyle burnumu sildim.
Aptalım ben.
Bir de ayağına kadar gitmiştim.
Gurursuzun tekiydim ben. Aptal Lia.
Ama bu sondu. Bir daha asla, asla ama asla onunla iletişim kurmayacaktım.
Ağlamaya devam ederken kapım yavaşça açıldı. "Lia?"
Abimi görür görmez hemen gözlerimi sildim.
"Efendim abi?"
Kaşlarını çattı ve merakla yanıma oturdu. Yatakta toparlanıp sırtımı başlığa yasladım.
"Ne oldu güzelim sana? Neden ağlıyorsun?"
Gözlerine baktım ve yavaşça kollarımı ona sardım.
O da kolunu bana sardı ve saçımı okşadı. "Lia?"
"Bir şey yok..Yorgunum sadece. Fazla çalışınca-"
"Hayır, başka bir şey olmuş. Bak bana,"
"İyiyim abi. Gerçekten yok bir şey. Aslında.."
Derin bir nefes aldım ve devam ettim. "Annemleri özlüyorum..Sen de özlemiyor musun?"
"Yani..Özlüyorum. Annemi ve-"
Onun da babamla arası iyi değildi ve başımı omuzundan kaldırıp yüzüne baktım.
"Ben babamı da özlüyorum. Bence sende özlüyorsun."
İç çekti. "Bak ne diyeceğim, haftasonuna iş bırakma ve ben de izin kullanayım. Kasabaya gidip annemlere süpriz yaparız."
Hemen neşelendim. "Cidden mi?!"
"Evet. İki gün gider geliriz. Hem onlar da sevinir."
"Çok iyi olur."
Kollarımı sıkıca ona sardım. "Seni seviyorum abiciğim."
"Ben de seni."
+
İki gün dinlenmek bile bana çok iyi gelmişti. Hem ailemi görmüştüm hem de küçükken büyüdüğümüz kasabayı ziyaret etmek çok hoşuma gitmişti.
Ve annemin yemeklerini de özlemiştim..Ayrıca malum kişiyle de bir haftadır hiç iletişim kurmamıştık ve gayret huzurluydum.
Şimdi yine işimin başındaydım. Çalışmaktan başka bir şey yapmıyorum. Bu hafta iki mahkemem vardı ve deli gibi kazanmak istiyordum.
Bilgisayarda yaklaşık bir saattir aralıksız yazı yazdığım için parmaklarım ağrımıştı artık.
Ellerimi birleştirip biraz esnedim ve kalkıp kendime bir kahve yaptım. Elimdeki kupayla masama geri döndüğümde telefonuma bildirim gelmişti.
john: bugün ofisime bekliyorum
Ya yeter artık.
Lanet herif, bir türlü rahat bırakmıyordu beni.
lia: müsait değilim
john: saat üçte görüşmek üzere
lia: siz beni anlamıyor musunuz? müsait değilim diyorum
john: avukat hanım siz gelemiyorsanız ben ofisinize gelirim
john: tekrar
john: bu sefer daha nazik oluruz
lia: seni adi!
lia: şerefsiz, ödeteceğim sana bunu
lia: hemen şimdi polise gidiyorum
lia: göreceksin gününü
john: git tabii güzellik
john: birazdan biz de abinle el sallarız sana
lia: NE
lia: ABİMLE NE ALAKAN VAR
john: şu anlık yok ama olabilir
john: duyduğuma göre kendisi çok iyi bir doktormuş ve tanışmak isterim
lia: HAYIR
lia: hayır hayır bak sakın böyle bir şeye kalkışma
john: sakin ol avukat hanım
john: insan gibi konuşacağız sadece
lia: tamam bak geliyorum lanet herif geliyorum tamam mı sakın abime bulaşayım deme
john: şu an müsait değilim saat üçte görüşmek üzere
"Tanrı senin belanı versin!"
Kendi kendime çığlık atıp elimi masaya vurdum ve öylece duran kalemliği alıp duvara fırlattım.
Çok sinirliydim!
Hırsımdan duramamıştım yerimde. Kalkıp odada üç dört tur attım ve pencereyi açıp derin derin nefesler aldım.
Ağlamayacaktım. Güçlü duracaktım ve bununda atlatacaktım.
Adi herif.
Bir de beni abimle tehdit ediyordu.
Sinirle ayağımı yere vurdum ve hava almaya devam ettim.
+
Saat iki elli dokuz.
Derin bir nefes alıp oturduğum sandalyeden kalktım ve John'un kapısını çaldım.
Cevap beklemeden içeri girdiğimde gülümsedi ve ayağa kalktı.
"Hoşgeldin."
Ben onun kadar gülemiyorum çünkü o kadar pis bir yerdeydim ki sanırım beni öldürmek için buraya çağırmıştı.
Issız ve tuhaf mekan içimi baymıştı.
Ellerini masaya koydu ve bana oturmam için işaret yaptı. "Çok vaktim yok. Adliyeye uğramamam gerekiyor."
"Benimde yok. Beklemeyi hiç sevmem." deyip karşıma geçti.
Ben kimseden korkmazdım.
Fakat..Sanırım korkmam gerekiyordu.
Duruşumu bozmadım ve bir adım geri gittim. Sikeyim, korkudan titremiştim.
"Davaya ne zaman devam ediyorsunuz?"
Sakinlikle gözlerimi açıp kapattım.
"Bakın, size yemin ederim kazanmak için her şeyi yaptım. Ama adam suçsuz. Anlıyor musunuz? Suçsuz ve bunu kanıtlayan bir sürü delili var. Nasıl yalancı suçlu ilan edebilirim, söyler misiniz?!"
"O adamı içeri attıracaksın." dedi her kelimesine bastırarak.
Tanrım.
Yardım et.
"Ya yapamıyorum. Anlamıyor musun?! Git başka avukat bul!" diye bağırdım.
"Sen beni tanışmamışsın avukat." dedi öfkeyle.
"Yeter. Ben gidiyorum."
Hiç beklemeden arkamı dönüp gidecekken birden bileğime yapıştı. Kapıyı sertçe kapattığı an ödüm kopmuştu.
"Öyle elini kolunu sallayarak gitmek yok!"
"Bırak beni be manyak!"
Onu itip tekrar kapıya uzandım ama bu sefer saçıma yapışıp beni yere attı.
Siktir ya.
Titriyordum. Zar zor yerden kalkmaya çalışırken kapıdan gelen kilit sesini duymuştum.
Hassiktir.
Ellerimi yere koyup kalkacakken beni kollarımdan tutup kaldırdı. Kalbim deli gibi atıyordu, bacaklarım titriyordu.
Sırtımı sertçe duvara yasladığında acıyla çığlık attım. "Seni şurada öldürsem kimsenin ruhu duymaz. Hala bana kafa mı tutuyorsun?" dedi ve belindeki silahı çıkardı.
Gözlerim yerinden çıkarcasına açıldı. Zihnim durmuştu sanki, düşünemiyordum.
Tir tir titrerken ağzımı bile açamamıştım.
"O silah Zayn'in silahı mı?"
Yüzü değişti, mosmor oldu sanki. "Ne diyorsun kızım sen?!"
"Her şeyi biliyorum. Zayn'in silahını alıp adam vurmuşsun-"
Yanağıma bir tokat attığında bağırdım ve tüm hırsımla onu ittiğimde bacakarasına dizimi sertçe vurdum.
Koca sesiyle bağırdığında silahı yere düşmüştü. Dizlerinin üstüne eğildiği zaman acıyla gözlerini yumdu.
O kıvranırken hızla yanından geçip silahı aldım.
Ellerim titriyordu.
İlk defa silah tutuyordum ama kendimi savunmak zorundaydım. Hemen buradan çıkmam gerekiyordu.
"Kapıyı aç!" diye bağırdım.
İnledi ve bana uzanıp silahı almaya kalktı.
"Kapıyı aç yoksa vururum!"
Eğer silahı benden alırsa bir daha buradan çıkamazdım.
Bana yaklaştığında kendimi tutamayıp tetiği çektim.
Çıkan ses kulaklarımı sağır edecek derecedeydi.
O tamamen yere kapaklanıp sırt üstü düşünce korkuyla çığlık attım.
Beyaz gömleği anında kan olurken silah elimden düşmüştü. Korkuyla geriye sıçrayıp yerde yatan bedenini izledim.
Ben düşünemiyordum.
Dengemi kaybetmiştim, zihnim bulanıklaşmıştı ve ağlama krizine girmişti.
Ölmüş müydü?
Ya onu öldürdüysem?
Zar zor çantamı aldım ve içinden telefonumu çıkarıp Zayn'i aradım.
Ellerimi titriyordu ve telefonunu düşürmemek için daha sıkı tuttum.
"Efendim Lia?"
"Zayn." Ağlayıp hıçkırırken John'un yerde yatan bedenine bakıyordum.
"Lia?! Ağlıyor musun?"
"Lütfen yardım et."
++++
ah be liaa
ah be kızım
🥺🤧👀
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro