♣️5♣️
Nil ne olduğunu anlayamamıştı. Siparişini teslim edip, karşı kaldırama geçecekken bir arabanın süratle üzerine doğru geldiğini hatırlıyordu. Sonrası çok hızlı olmuştu. Birden kendisini geriye savrulmuş bulmuştu. Kaldırama düştüğünde mide bulandırıcı bir çarpma sesi caddede yankılandı. O an herkes durmuş kazaya bakıyordu. Bir adam arabanın üzerinde takla attı. Ardından acı verici bir şekilde yere düştü. Araba ise bir an bile durmadan bastı gitti.
Çığlık sesleri, insanların bir anda etraflarına doluşmasıyla genç kadın neye uğradığını şaşırmıştı. Bir ses iyi misiniz hanımefendi diye soruyor, bir başkası o adam olmasaydı çoktan ezilmişti diyor, bir başkası panikle ambulans, ambulans diye bağırıyordu. Zorlukla ayağa kalktı. Kalçasının üzerine düştüğü için canı yanmıştı fakat o an tek derdi onu kurtaran adamı görmekti.
Kalabalığı yararak yerde oturan adama doğru yürüdü ve gözlerine inanamadı. Adamın bir kaşı kanıyordu. O kadar. Oysaki arabanın üzerinde takla atmış, hatta sesi de duymuştu. Güm diye bir ses gelmişti adamdan. Bütün kemiklerinin kırılması gerekirken sadece yerde oturmuş, sanki başı ağrıyormuş gibi kafasını bir eliyle tutuyor, ona soru soran kalabalığa kısaca iyiyim demekle yetiniyordu.
Başını kaldırdığında göz göze geldiler. Genç kadının kalbi hızlanmıştı. O adamdı! Pastaneye gelen müşteri, o kurtarmıştı onu. Dizlerinin üzerine çökerek onunla aynı hizaya geldi.
"İyi misiniz? Hemen hastaneye..."
"Ben iyiyim, gerçekten. Hastaneye gerek yok. Lütfen, herkes işine dönsün."
Bunu demesi yetmişti. İnsanlar bir süre daha ona baksa da çok geçmeden dağıldılar. Sadece Nil kalmıştı geriye. "Emin misiniz? İç kanama geçiriyor olabilirsiniz. Ben hemen bir taksi bulurum."
Adam birden koluna dokundu. Nil'in paniklemiş haline gülümseyerek tepki göstermişti. "Gerçekten iyiyim, sadece kalkmama yardım ederseniz, sevinirim."
Genç kadının paniği azalmıştı. Belki de kendisi fazla abartıyordu. Adam iyi duruyordu. Duyduğu sesi, şokun etkisiyle çok büyük bir gümbürtü olarak algılamış olabilirdi yanlışlıkla. Adamın kolunun altına girdi, bir elini de beline doladı. Kokusu içinde heyecanlı bir kıpırtı hissetmesine aynı zamanda zihninin karanlık bölgesinde bir karıncalanmaya neden olmuştu. Bu kokuyu daha önce bir yerlerde duyduğuna emindi ama nereden ve kimden duyduğunu bilmiyordu. Birlikte ayağa kalktılar, adam neredeyse ağırlığını hiç vermemişti.
"Kaşınız çok kanıyor." dedi kaygıyla. Gerçekten de deli gibi kanıyordu. Ayrıca kendisini adama karşı çok mahçup hissediyordu. "Evim pastanenin hemen üzerindeki katta. Lütfen benimle gelin, yaranıza bakayım. Hayatımı kurtardınız."
Alarik umduğundan daha iyi bir teklif almıştı. Keyifle gülümsedi ve genç kadının teklifini kabul etti. Aslında onun desteği olmadan da yürüyebilirdi. Fakat ona yakın olmak, kokusunu duymak mutlu ediyordu onu. Çünkü hala aynı kokuyordu. Değişmemişti kokusu. Bakışları gibi. Fakat şimdi duygusal konuları düşünme zamanı değildi. Aragathi'nin etrafta olduğunu hissetmişti. Uzun bir süredir kendisini saklasa da öfkesinin keskinliği onu ele vermişti. Arabayla saldıran o olmalıydı. Alarik'i görmüştü.
Nil ise o sıralarda yaptığının ne kadar doğru olduğunu düşünüyordu. Henüz tanıştığı bir adamı evine davet etmek ne kadar güvenilirdi? Göz ucuyla adama baktığında iç güdülerini dinledi. Her zaman iç güdülerini dinler, hiç de yanılmazdı. Bu adamı tanımıyordu, katil ya da sapık olabilirdi. Yine de bu adama karşı bir güven hissediyordu. Nedenini asla anlamayacak ve anlatamayacaktı.
Evi, pastanenin üzerindeki kattaydı. İki katlı, küçük bir binaydı. Genç kadın kapının kilidini açarken Alarik duvara yaslanmış, vücudundaki ağrıların dinmesini bekliyordu. Yaralanmadığı, acı çekmediği anlamına gelmezdi. İçeriye girdiklerinde Nil hemen holdeki ışığı açtı.
Alarik dikkatli bakışlarla evi süzdü. Pek küçük bir yerdi. Küçük hol, oturma odasına açılıyordu. Mutfak, Amerikanvari olduğu için oturma odasına bağlıydı. Ayakları olmayan küçük krem rengi bir kanepe, açık mavi bir puf ve süt kahvesi renginde küçük bir kilim vardı. Televizyon karşıdaki duvarda monteydi. Mutfak ise oldukça küçük ve derli topluydu. Bir tezgah salonla mutfağı ortadan ikiye ayırıyordu. Küçük bir buzdolabı vardı. Bulaşık makinası yoktu. Bulaşıklığa baktığında bir bardakla bir tabağın yıkanmış, ters çevrilmiş halde durduğunu gördü. Küçük ocağın üzerinde, ufak bir çaydanlık vardı. Pencere kenarındaki iki sandalyesi olan tek bacaklı masaya geçip oturdu.
Genç kadın banyoya girmiş, batikon, yara bandı ve pamuk alıp geri gelmişti. Genç adamın karşısına geçip batikon şişesinin kapağını açtı, pamuğu ağzına dayadı ve ters çevirdi. Pas renginde bir sıvı pamuğa dökülmüştü. Yavaş yavaş bastırarak kanayan yarayı temizlemeye çalıştı. Bu süre zarfında Alarik sesini çıkarmadan genç kadını izliyordu. Genç kadının yeşil gözleri birden onun gözlerine takıldı.
"Çok şiddetli bir çarpmaydı. Hastaneye gitmek istemediğinizden emin misiniz?"
Büyücünün yüzünde kendinden emin bir gülümseme oluştu. "Eminim. Sadece çok ağrım var."
Nil içini çekti. Israrcı insanlardan değildi. Isrardan da nefret ederdi. Temizleme işlemi bittiğinde kanama durmuştu. Ortaya uzun, açık bir yara çıkmıştı. Bir yara bandı yapıştırdı. Ardından eşyaları topladı ve ocağa yönelerek çaydanlığa doldurduğu suyu kaynatmaya başladı.
"Bir kahve alır mıydınız? Teşekkür etmek için. Beni ittirmeseydiniz büyük ihtimalle sakız gibi asfalta yapışmış olacaktım." Söyledikleri ile ürperdi. Adam hafifçe güldü.
"Şu resmiyeti ortadan kaldıramaz mıyız? Kendimi çok yaşlı hissediyorum sizli bizli konuşurken." diye mırıldandı burnunu kırıştırarak. Bu hareket ona çok haylaz bir hava vermişti ama Nil buna gülmek yerine kuşkulu bir bakış attı.
"Yanlış anlaşılma olmasın diye söylüyorum, herkesi davet etmem evime. Özellikle yeni tanıştığım kişileri."
"Bundan eminim. Yine de bu kadar mesafeye gerek olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta hayatını kurtardım. Hem adımı da söylemiştim, değil mi?"
Nil'in bir kaşı havaya kalksa da dudağının bir kenarı saklamadığı bir hoşnutlukla yukarıya kıvrılmıştı. "Evet , Deniz. Biraz ukala gibisin Deniz."
Alarik'in gözleri parladı. "Bak, beni herkesten daha çok tanımışsın."
Su kaynamaya başladığı için ocağı kapattı. İki kupaya kahve ve süt tozu ekledikten sonra sıcak suyu da ekledi. Ardından kupayı adamın önüne koydu, kendisi de karşısındaki sandalyeye yerleşti. "Fark edilmeyecek bir özellik değil." diye güldü. Sonra birden ciddileşti. "Gerçekten, çok teşekkür ederim. Bu borcun altında kalmak istemem. Yardımcı olabileceğim bir şey varsa, olurum."
Genç adam kupayı dudaklarına götürmüş, sıcak kahveden bir yudum alırken genç kadına dikkatle bakıyordu. Onun dikkatli bakışları Nil'in ürpermesine neden olmuştu. O sırada kapı zili ısrarlı bir melodi ile çalınca kaşlarını çattı. Beklediği bir misafiri yoktu. Derin gelmiş olabilir mi diye düşünürken kapıyı açtı. Karşısında krem rengi mantosuyla Derin'i görünce bir an ne yapacağını şaşırdı.
"Süpriiiiz!" diye haykırdı Derin kocaman bir kahkaha ile. Hafif çakırkeyif olmuş bir hali vardı. Sarı saçlarını kısa bir at kuyruğu yapmış, kahkülleri de özenle kaşlarının üzerine düşmüştü. Yine çok zarif ve çok güzeldi. "Sana süpriz yaptık. Korhan'ın bir arkadaşı var. Tek kelime ile özetliyorum. Muhteşem. Seni arabada bekliyorlar. Hemmen hazırlanıyorsun vee..." Kıkırdamaya başladı. "Muhteşem bir mekana gidip, muhteşem bir çift buluşması yapıyoruz!" Nil'in itirazla açılan ağzını görünce hızla işaret parmağını kaldırdı. "Şşşş... Başka mazeret yok! Geliyorsun!"
Alarik mutfaktan başını uzatıp gelen kıza bakınca, bir an ikisi de birbirini süzdü. Derin, karşısındaki uzun boylu adamın güçlü çenesini, kemikli yüzünü ve delici mavi gözlerini inceledi. Bedeni kalıplı olsa da duruşundaki zerafet onu olduğundan daha zayıf gösteriyordu. Sakin mavi gözlerinde ise yaşına uymayan bir bilmişlik ve terslik hakimdi. Alarik ise kızın üzerindeki karanlık kokuyu alabiliyordu. Öyle çok sinmişti ki, Aragathi'nin varlığı bedeninin her yerinden ona doğru fışkırıyor, zihni tehlike çanlarını çalıyordu. Genç kadının ağzı bir o şeklini aldı. Ardından gülmeye başladı
"Ben... Vaoov! Bilmiyordum. Misafirin olduğunu bilseydim..." Kızararak sustu. "Merhaba!" diye seslendi Alarik'e doğru. Alarik ise sadece başını sallamakla yetindi. Derin hızla Nil'in dibine girdi ve fısıldamaya başladı.
"Bunun hesabını daha sonra soracağım sana. Çok yakışıklı olduğu için affediyorum seni. Nil'im benim be! Sende de ne yetenek varmış! Bir şey söyleyeyim mi? Çok yakışıyorsunuz." Kendini kaptırmış, hızlı hızlı konuşuyorken Nil gülmeye başladı.
"Sakin ol, ne senaryolar yazdın. Bir nefes al."
Fakat arkadaşı onu duymuyordu bile. Hızla içeriye girdi. "Merhaba, ben Derin, Nil'in en yakın arkadaşıyım." Elini uzattı. Alarik ele bir süre baktı. Kız normal bir insandı sadece Aragathi'nin enerjisi onun etrafını fena sarmıştı. Başını eğmekle yetindi tekrar. Yine de ona güvenemezdi. Derin, elinin havada kalmasıyla bozulsa da belli etmedi. "Nil bana sizden hiç bahsetmedi. Ben de onu başkasıyla buluşturmayı düşünüyordum." Yeniden gülmeye başladı. "Ay, ben çok konuştum. Sizi konuşturmadım bile."
Beklentiyle genç adama bakmaya başladı. Yakışıklı ama soğuk bir tip gibi gelmişti ona. İçinden güldü. Belki de dışından. Pek ayırt edemiyordu ne yaptığına. Zaten Nil'de buz gibi biriydi. "Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş vallahi!" diye gülmeye başladı. "Nil sonunda derin dondurucunu bulmuşsun." Ardından Alarik'e döndü ve bir sır verir gibi adama doğru eğildi. "Kendisinin de buzdolabından farkı yoktur da. Birbiriniz için yaratılmış olmalısınız." Yeniden bir kahkaha patlattı.
"Derin, canım..." Nil yumuşak bir sesle araya girdi. "Sen galiba sarhoşsun. Hadi evine git. Sonra konuşuruz, tamam mı?"
"Memnun oldum, bay?" Derin onu duymamıştı bile.
"Deniz, adım Deniz." dedi Alarik zoraki bir gülümseme ile. O sırada telefonu titremişti. Ekrana baktığında tek bir şey yazıyordu. Aragathi.
"Memnun oldum Deniz Bey. Bana bunun hesabını sonra vereceksin Nil. Ay, çok sevindim! Turşunu kuracağım diye çok korkuyordum." Söylene söylene kapıya yürüdü. Nil'e iki büyük öpücük verdikten sonra kıkırdayarak aşağıya indi. Arkadaşının gidişiyle Nil derin bir soluk aldı.
"Aslında hiç böyle birisi değildir. İçkiyi fazla kaçırmış olmalı." dedi özür diler bir sesle genç adama. Alarik gülümsedi.
"O belli oluyor zaten."
Bir an ikisi de tereddüt içerisinde kaldı. O sırada Alarik hızla düşünüyordu. Çarpmanın da etkisiyle koruma kalkanında bir delik açılmış olmalıydı. Aragathi evi görebiliyordu ve büyük ihtimalle Alarik'in varlığını da hissedebiliyordu. Derin'i yollama planı işe yaramamıştı. Pusuda bekliyordu. Alarik'in bir şekilde bu akşam bu evde kalması lazımdı. Hiç istemese de Nil'in zihniyle oynayacaktı. Yapmak zorundaydı çünkü genç kadının evde kalmasına izin vereceğini hiç sanmıyordu. Birden acıyla yüzünü buruşturdu. Genç kadın tedirginlikle yanına geldi.
"Çarpmadan dolayı ağrım var."
"Yapabileceğim bir şey var mı?"
Alarik'in gözlerindeki okyanus mavisi pırıltı daha çok parladı, genç kadının gözlerinde yansıdı. "Aslında var." diye mırıldandı yavaşça. Nil'in gözlerinde o tanıdık hipnoz ifadesi yerleşmişti. "Bu akşam burada kalabilir miyim?"
Genç kadının yüzünden bir anlık reddetme ifadesi geçmişti. Alarik'in bakışlarındaki ısrarla düşüncesi kırıldı. Başını anlayışla salladı. "Elbette. Kanepeyi hazırlayayım."
Nil, yastık ve çarşaf almak için odasına giderken aklında tek bir kuşku bile yoktu. Alarik ise aniden ayağa kalkmış oturma odasının ortasına gelmişti.
"Agra şhad hatmer." diye mırıldandı yavaşça. Parmaklarının ucundan mavi renkli bir elektrik akımı evin içine yayıldı. Duvarlarda, pencerelerde, eşyaların üzerinde gezinti titrek mavi ışıklar. Ardından zemine yayıldı ve yok oldu. Kısa bir süre sonra da beyaz renkli pijamalarıyla genç kadın gözüktü. Elinde yastık, yorgan ve çarşaf vardı. Küçük kanepenin üzerine temiz çarşafı serdi, yastığı ve yorganı da üzerine koydu.
"Sana göre bir pijamam yok. Olursa bu olur." Pembe çiçekli, lastiği bollaşmış bir pijama altını açarak gösterdi. Alarik acınası bir bakış attı pijamaya.
"Ben böyle iyiyim." diye gülümsedi. Nil bir an pijamaya ve Alarik'e baktı. Sonra o da gülmeye başladı.
"O zaman sana iyi geceler. Kanepe büyük ihtimalle küçük gelecek sana ama yapacak bir şey yok maalesef. Rahat uykular."
Odasına girene kadar onu izledi. Siyah saçlarını tepesinde topuz yapmıştı. Yüzünde bir damla bile makyaj yoktu. Öyle duru ve güzeldi ki. Dış görünüş olarak Ela'ya benzemese de karakteri hala aynıydı. İçini bir sıcaklık kapladığı gibi inceden de bir sızı hissediyordu. Ona gidip sarılmak istese de yapamazdı. Çünkü genç kadın onu tanımıyordu. Düşünmemeye çalışarak pencereye yürüdü. Perdeyi bir parmağıyla hafifçe araladı ve karanlık sokağı izlemeye başladı. İnce ince yağmur yağıyordu, sokağın sarı ışığı çıplak asfalta vuruyor, sokağın yalnızlığını ve kimsesizliğini iyice vurguluyordu. Alarik tetikteydi. Her zaman tetikteydi. Uykusuzluktan acıyan gözlerini ovuşturdu. Günlerdir uyumuyordu. Gözleri evin tam karşısına park etmiş arabasına sabitlendi. Lamia başını arkaya atmış, uyukuluyordu. Her zamanki siyah, deri pantolonu, siyah deri büstiyeri ve kırmızı ruju ile her zamanki Lamia idi. Alarik ona güvenmeye başlamıştı. Ama çok az. Lamia uyusa da iç güdüleri her daim uyanıktı. Şu an Aragathi'yi hissetmiyordu. Yine de rahatsız etmekte fayda vardı. Kendisi diken üzerindeyken onun fosur fosur uyuması canını sıkmıştı. Telefonunu açtı ve mesaj yazmaya başladı.
"Onu hissediyor musun?"
Mesaj iletildikten kısa bir süre sonra Lamia'nın irkilerek uyandığını gördü. Uyku mahmuru gözlerle mesajı okudu. Parmakları hızla telefonun üzerinde dans etmeye başladı.
"Hayır. Yürüyen alkol şisesiyle birlikte gitti. Seni köftehor seni! Hadi yine iyisin, kızı kafaladın!"
Gözlerini devirdi. Cevap vermeden telefonu cebine attı. Bir süre evi inceledi. Nil evin ailesinden kaldığını sanıyordu ama yeni hayatına sokaklarda başlamaması için verilmişti ona. Küçüktü ama idealdi. Kanepeye yürüdü ve uzandı. Genç kadının söylediği gibi uzun bacakları kanepeden taşmıştı, aldırış etmedi. Gözlerini kısa süreliğine kapatsa da bir anda derin bir uykuya daldı.
Sabah, mutfaktan gelen bir takım sesler ve kızarmış ekmek kokusuyla uyanmıştı. Kanepenin dışına çıkan bacaklarını kaldırdı. Her yeri tutulsa da uzun zamandır ilk defa iyi bir uyku çekmişti. Siyah saçlarını karıştırdı. Karşısındaki görüntüye bir an donarak baktı.
Nil, açık mavi bir kazak ve lacivert renkte bir jean giymişti. Saçları yine tepesine rasgele topuz yapılmıştı. Tezgahın üzerinde bir şeyler kesiyordu. Kulağında da kulaklıkları vardı. Bir yandan alçak sesle şarkının sözlerini mırıldanıyor bir yandan da kahvaltı hazırlıyordu.
Arkasını dönüp tabakları masaya yerleştirdikten sonra gördü onu. Kulaklığını çıkardı. "Günaydın." diye gülümsedi. "Daha iyisin ya? Ağrın, sızın var mı? Eğer ağrın varsa mutlaka hastaneye gideceğiz."
Alarik gülümsedi yeniden. "Ben iyiyim." diye mırıldandı. Uzun zamandır ilk defa bu kadar çok gülümsüyordu. Nil bir süre genç adamı süzdü. Gerçekten çok yakışıklıydı, içini bir tuhaf edecek kadar. Fakat onun içini kemiren bu değildi. Onda başka bir şey vardı. Bir türlü anlamlandıramıyordu. Bakışlarını kaçırdı ve çaydanlığı işaret etti.
"Çay?"
"Teşekkür ederim."
Masaya geçtiğinde genç kadın ikisine de çay katmış, fincanları masaya yerleştirmiş, kızarmış ekmekleri de ortaya koymuştu. Yeniden Alarik'in karşısına oturdu. Çayını içerken şüpheli bir bakışla ona bakıyordu.
"Aslında neden burda kalmana izin verdim bilmiyorum. Kazanın şokundan olsa gerek." diye mırıldandı kendi kendine. Genç kadının üzerindeki etkisinin gittiğinin farkındaydı büyücü. Onun zihnindeki sahte anılarını kırmanın vakti gelmişti. Nil tehlikedeydi, bazı gerçekleri ne kadar çabuk öğrenirse o kadar iyi olurdu onun için. Yıkıcı olsa dahi.
"Teşekkür ederim kalmama izin verdiğin için. Gerçekten çok kötüydüm. Şu an çok daha iyiyim."
Alarik bir şeyler yerken genç kadının kahvaltılıklara hiç dokunmadığını fark etmişti. Sadece çayını içiyordu. "Yemeyecek misin?" diye sordu.
"Ben kahvaltı etmem." Fincanını masaya koydu ve daha bir ilgiyle bakmaya başladı ona. "Daha önce karşılaşmış mıydık?" diye sordu aniden. Büyücünün beklediği soru bu değildi. Bu kadar çabuk farkına varacağını da sanmamıştı. Oysaki Nil aptal biri değildi, sorgulardı ve asla tesadüflere inanmazdı. Ela gibi.
"Ben bu şehre ilk defa geldim." diye cevap verdi. "Daha önce başka bir şehirde karşılaşmış olabiliriz belki."
Nil düşünceliydi. Başka bir şehir diye tarttı kafasında. Fakat o kendini bildi bileli buradaydı. Bu iki odalı ev ve alt kattaki pastaneden ibaretti dünyası. Kafasının içinde bir karıncalanma olmuştu. İyi ama...Ne zamandan beri?
"Başka bir şehre gitmedim."
Alarik başını salladı. "Anlıyorum. Ailen burada mı?"
Genç kadın birden irkildi. Ailem mi? diye düşündü. Ailem? Kafası birden karışmıştı. Onun ailesi vardı. Herkesin bir ailesi vardı. Bu ev de, pastane de ona ailesinden kalmıştı. Peki ama neden onların yüzlerini ve isimlerini hatırlamıyordu?
Alarik, genç kadının yüzündeki gerilimi fark etmişti. İlk darbeyi almış, kafasının içine yerleştirilen sahte zihin baloncuğu dalgalanmaya başlamıştı. O bloğu yavaş yavaş kırması gerekiyordu. Nil'in akıl sağlığı açısından.
Nil'in telefonu gelen mesajla titreşince düşünceleri hızla dağıldı. Derin yazmıştı. Mesajı görünce kaşlarını çattı.
"İyi değilim. Lütfen gel."
Panik Nil'in boğazını sararken aklında tek bir isim vardı. Korhan. Ona bir şey yapmış olabilir miydi? Sakin olmaya çalışarak Derin'i aradı ama cevap yoktu. Kararını çoktan vermişti. Kendisini sakin gözlerle izleyen Alarik'e döndü.
"Gitmem gerek."
♣️♣️♣️
Herkese merhaba. Nasılsınız? Umarım hepiniz iyisinizdir.
Öncelikle hepinize coronasız günler dilerim. Kalabalık ortamlara girmeyip bir de hijyeninize önem verirseniz korkulacak bir şey olmadığını düşünüyorum. İnşallah bu salgını da kazasız belasız atlatırız. Moralinizi yüksek tutun ve korku politikasına izin vermeyin lütfen.
Son olarak hikâyenin gidişatını nasıl buluyorsunuz? Umarım sıkıcı değildir. Üçüncü bakış açısıyla ilk defa bir hikaye yazıyorum. Genelde birinci bakış açısıyla yazdığım için alışık değilim. Çuvallamıyorumdur inşallah. Kendinize iyi çok iyi bakın
Sağlıklı bir hafta diliyorum.
❤❤❤
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro