Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

♣️33♣️

Shambalalılar'ın ani saldırısıyla savaşçılar neye uğradıklarını şaşırdılar. Yine de oldukça hızlılardı. Dara'nın hazırladığı iksirler hala yanlarında vardı. Fakat Aredhel ve Alessea için yerin altında kaynak bulmak çok zordu. Hava kontrol edemeyecek kadar azdı. Su ise yerin kilometrelerce aşağısındaydı. O yüzden kılıçlarıyla deli gibi dövüşüyorlardı. O sırada Lamia'nın çığlıklar atarak yılan formuna dönüşmesiyle yaratıklar korkuyla gerilediler. Her ne kadar yeryüzünün bozguncuları da olsalar Lamia en çok korktuklarını varlıktı. Lamia kırmızı gözleri ve kafasında hareket eden yılanlarla Aragathi'ye baktı.

"Ben yeraltının kraliçesiyim," diye tısladı. "Bana boyun eğeceksiniz."

Tıslaması bütün mağarayı doldurmuştu. Hemen ardından kayaların, çatlakların ve yerin altından binlerce yılan kıvrıla kıvrıla çıkmaya ve Shambalalılar'a saldırmaya başladı. Lamia'nın hedefi Aragathi'ydi ama yaratıklar grup halinde üzerine çullanınca ona saldıramadı.

Bu karmaşadan faydalanan Aragathi elinde beliren mavi siyah şimşeklerin çaktığı büyü topunu Nil'in üzerine savurdu. Genç kadın neye uğradığını şaşırmıştı. Hipnoz olmuş gibi büyü topuna bakarken Alarik'in darbesiyle büyü topu sekerek Aragathi'ye çarptı ve onu duvara savurdu.

"Ait olduğu yere gidecek olan birisi varsa o da sensin," dedi buz gibi bir sesle. Elini havaya kaldırıp parmaklarını büktü. Söylediği yabancı sözlerle birlikte Aragathi sanki birisi boynunu sıkıyormuş gibi nefes alabilmek için çırpınarak havalandı. Elleriyle boğazını sıkan görünmez bir eli açmaya çalışıyor gibiydi. Sıkılı dudaklarının arasından anlaşılmayan birkaç söz söylediği anda Alarik'de karşı duvara uçtu. Nil ona doğru koşmak istese de üzerine atlayan bir yaratık ile yere düştü. Sivri taşlar sırtına batmıştı. Acıyla haykırdı. Üzerindeki yaratık uzun tırnaklarıyla kıyafetini parçalıyor, sivri dişleriyle etini koparmaya çalışıyordu. Alarik'in çok önceden verdiği hançeri çıkardı bir eliyle zorlukla. Diğer eliyle yaratığın suratını kendisinden uzak tutmaya çalışıyordu. Hançeri sapladığı anda yaratık alev olup bir anda kül yığını olarak ayaklarının dibine dağıldı. Hemen ardından gelen başka bir yaratığa sapladı.

O sırada Dara eline aldığı okları üçer üçer fırlatıyordu. Bir yaratık boynuna atlayıp omzuna sivri dişlerini geçirince acıyla haykırdı. Omzundan sıcak kan dökülmeye başladı. Onun çığlığını duyan Aredhel kılıcını yaratığın sırtına saplayınca genç kadın kurtuldu. Ama omzundaki kan çok hızlı akıyordu. Yine de duramazdı. Çok fazlalardı.

"Öleceğiz," diye mırıldandı yaratıklar tarafından köşeye sıkıştıkları anda. "Çok fazlalar."

Tüm umutlar tükendiğinde tünelin diğer ucunda bir hareketlilik başladı. Yaratıklar kulaklarını oraya dikmişti. Aniden çığlıklar atan binlerce beyaz yaratık hızla üzerlerine çullandı.

"Bunlar Aghartalılar!" diye bağırdı Nil sevinçle.

Gerçekten de Aghartalılar onlara yardıma gelmişlerdi. Sanki kıyamet savaşı gibiydi. Shambalalılar'dan yayılan kırmızı siyah ışık ve Aghartalılar'ın saçtığı beyaz ışık ile ortalık kan gölüne dönmüş festival yeri gibiydi. İki taraf da çok yırtıcıydı.

Aynı anda Alarik ve Aragathi de vahşice dövüşüyordu. Aragathi fazla saldırgan ve vahşiydi. Alarik ise daha stratejik ilerliyordu. Aragathi'nin fırlattığı uzun, siyah, sülük gibi bir madde koluna yapıştığında acıyla haykırdı. Siyah şey kolunu dağlıyordu nerdeyse. Aragathi hızla başına gelip büyücünün saçlarına yapıştı ve kafasını olanca gücüyle duvara çarptı. Alarik'in görüşü bir anda kayboldu. Her yer siyaha bürünmüş, kulakları çınlamaya başlamıştı. Başından omzuna doğru akan sıcak bir sıvı hissediyordu. Aragathi bir kez daha kafasını duvara çarptı. Bilinci kaybolur gibi oldu. Üçüncü kez kafasını duvara çarptığı anda işi bitecekti fakat bu gerçekleşmeden önce Nil tüm gücüyle bağırdı.

"Bırak onu!" Öyle bir bağırmıştı ki gözleri kıpkırmızı kesilmişti. Aragathi'nin bacağına sarılan bir piton onu Alarik'ten kopardı. Aragathi çığlıklar atarak bir boğa gibi güçlü olan yılanın sıkı tutuşundan kurtulmaya çalışıyordu. Nil elini yere doğru savurduğu anda Aragathi de yere savruldu. Tavana doğru kaldırdığı anda gürültüyle tavana çarptı iri cüssesi. Birkaç kaya parçası kopup Shambalalılar'ın üzerine düştü. O sırada aniden sırtına tırnaklarını geçiren bir Shambalalı'nın saldırısı ile acıyla haykırdı.

Aragathi bir büyüsüyle yılanı ikiye böldükten sonra kanlar içinde ayağa kalkan Alarik'e baktı. "Seni öldürmek büyük bir zevk olacak, Alarik," dedi alayla. Fakat ayağa bile kalkamadan Alarik'in üzerine çullanmasıyla yeniden yeri boyladı. Toprak içerisinde debelenirlerken Argathi, büyücüye kafa attı. Alarik'in burnundan fışkıran kan yüzüne sıçradı.

"Alarik!"

Nil'in sesiyle ona dönen Alarik, genç kadının attığı hançeri havada yakaladı. Ama Aragathi birden yerinden fırlayarak büyücü üzerinden atıp onun üzerine çullandı. Yine de öldürücü darbeden kurtulamadı. Alarik hançeri Aragathi'nin şah damarına saplamıştı.

Karanlığın maiası hırıltılı sesler çıkararak ayağa kalkmaya çalıştı. Ağzından, burnundan kan fışkırıyordu. Acıyla burkulan yüzünde hala şaşkınlık vardı. Gözleri iri iri açılmıştı. Alarik hançerini hiç acımadan kalbine sapladı bu sefer. Büyücü son kez çırpındı. Ardından gözleri düşmanca Alarik'e bakarken aniden alev aldı ve bir kül yığını halinde ayaklarının dibine savruldu.

Alarik derin bir nefes alarak ayağa kalktı. Aragathi'nin küllerinin üzerinde duran taşları aldı. Nil'e döndüğünde genç kadına saldıran yaratığı fark etmesi geç olmuştu. Yaratık öldürücü darbeyi yapacakken Meerin'in araya girmesiyle acıyla yere serildi.

Aragathi'nin öldüğünü ve Aghartalılar'ın karşısında şansları olmadığını anlayan Shambalılar kaçmaya başladılar. Herkes sevinç nidaları atarken Dara acıyla inleyerek yere yığıldı. Ona koşan ilk kişi İolas'tı. Dara'nın yaralandığını görünce aklı başından gitmişti. Hızla üzerindeki gömleği yırttı ve kanaması durmayan omzunu sıkı sıkı bağladı. Ardından genç kadının yüzünü avuçlarının arasına aldı.

"Seni hemen Gliven'e götüreceğim. İyi olacaksın. İyi olmak zorundasın. Beni bırakıp gitme Dara," diye yalvardı. Dara bu itirafla ne hissedeceğini şaşırmıştı. Ara ara giden bilinci birden tüm gücüyle gelmişti. Kalbi hızlanırken İolas yavaşça ona doğru eğilip dudaklarını öptü. Birbirlerinden ayrıldıklarında ortak bir iç güdüyle başlarını çevirdiler ve şok olmuş gibi onları izleyen Alessea'yı gördüler. Genç kadının yüzü acıyla çarpılmış, elindeki kılıç yere düşmüştü. Tam o anda yerde yaralı yatan bir Shambalalı ayağa fırlayarak hançerini genç kadının kalbine sapladı. Alessea gürültüyle yere düştü. İolas haykırarak ona doğru koşsa da geç kalmıştı. Maglor vahşice yaralı yaratığı öldürdü. Fakat Alessea da ölmüştü. Kırgın bakışları İolas'a sabitlenmiş bir halde can verdi.

İolas hıçkırıklara boğularak genç elfin cansız bedenine sarıldı. Ona yaşattıkları için, onu koruyamadığı için derin bir ızdırap çekiyordu. Aredhel de yanına diz çökmüş hüngür hüngür ağlıyordu.

Nil, sanki rüyadaymış gibi izliyordu olan biteni. Alessea ölmüş müydü? Yerde yatan cansız bedenini görse de gerçek gibi değildi. Alarik'in koluna yapıştı. Daha sonra gözleri karardı.

♠️

Gözlerini açtığında temiz bir yatağın üzerinde yatıyordu. Her yeri acıyordu, özellikle de sırtı. Yerinden doğrularken acıyla inledi.

"Yavaş ol," diye mırıldandı yumuşak bir sesle Aron. Onu görünce genç kadın sevinçle beraber bir rahatlama hissetti. Ama hemen ardından hıçkırıklara boğuldu. Aron hiçbir şey demeden ona sarıldı. Nil, uzun uzun Alessea için ağladı. Gözyaşları bittiğinde ve biraz daha sakinleştiğinde burnunu çekerek diğerlerini sordu.

"Alarik nerede?"

"Gliven hepsinin yaralarını sarıyor. Bir tek İolas, Alessea'nın cesedinin başında."

"Dara nasıl?"

"Kötü yaralanmış. Ama ayağa kalkabilecek."

"Sen nasılsın?"

"Daha iyiyim."

Ardından birbirlerine olan biteni anlattılar. Nil başlarından geçenleri anlattı. Aron ise giriştiği iki savaştan nasıl sağ çıktığını. Göğsündeki sargıya dokunurken, "Bunu Esmeralda yaptı," dedi kederle. Esmeralda yıllar evvel hanlarında konakladığı ikizlerden biriydi. Diğer ikizinin adı Thalia idi. Esmeralda, Mornor'la tutuştukları savaşta yanlarında olduğu için öldürülen Thalia'nın sorumlusu olarak Aron'u görüyordu ve bir gün onu öldüreceğine ant içmişti. "Sonuçta ölen o oldu," diye içini çekti Aron.

"Bu gece taşları yok edeceğim, Aron."

"Seninle geleceğim."

Dışarıya çıktıları zaman Surion'da değil Eldar'da olduklarını anlamıştı Nil. Yavaş da olsa yürüyebiliyordu. "Eldar'dayız," dedi etrafına bakarak. Yıllar evvel geldiği saray buzdan bir kale gibi hiç bozulmadan, kusursuz bir şekilde uzanıyordu göğe doğru.

"Kısa bir süreliğine burada konuk olacağız. Her şey tamamen bitene kadar."

"Artık düşman değilsiniz birbirinize galiba," diye gülümsedi genç kadın.

Aron da güldü. "Hayır, artık düşmanın kim olduğunu biliyoruz."

"Beni Alarik'e götür, Aron. Onu görmem lazım."

Aron bir kolunu genç kadının beline sararak narin bedenini kendisine dayadı. Ağır ağır Alarik'in yattığı odaya gittiler. Tahmin ettikleri gibi büyücü yatakta değildi. Üzerini giyinmiş, odadan çıkmaya hazırlanıyordu. Kafasında sargı bezi vardı. Burnu şişmiş, gözlerinin altı morarmıştı. Nil'in yanına geldiğini görünce hiçbir şey demeden genç kadına sarıldı. Sanki onu içine hapsetmek istiyordu. Saçlarına, yüzüne öpücükler kondurdu.

"Sen iyi misin?"

"İyiyim," dedi genç kadın gülümseyerek. Alarik'in yüzünü okşuyordu bir eli. "Aragathi öldü. Sonunda bitti."

"Daha bitmedi. Taşları yok etmeden bitmeyecek. Bir an önce burdan gitmemiz lazım. Mornor gelmeden önce."

"Alessea'nın cenaze töreni düzenlenecek," diye araya girdi Aron.

Alarik sıkıntıyla bir elini saçlarına daldırdı. "O elfin ölümüne ben de üzüldüm. Ama bunun için vaktimiz yok."

"İolas'ı görmem lazım," dedi Nil sanki izin ister gibi. Büyücü başını olur anlamında salladı.

"Ben de şu marana bakayım. Şafak sökmeden Adıyaman'da olmamız lazım. Aron," diyerek yarı elfe döndü. Gözlerini onun gözlerine sabitledi. Aşırı gergin ve tedirgin duruyordu büyücü. "Nil'in yanından bir an olsun ayrılma. Yalnız kalmasına izin vermeyin."

"Ben iyiyim, Alarik," diye araya girdi genç kadın ama büyücü onu susturdu.

"Bu taşlar yok olana kadar yalnız kalmana izin veremem."

Aron ve Nil, İolas'ı aramaya çıktıklarında onu sarayın bahçesinde otururken buldular. Alessea'yı taştan bir bankın üzerine yatırmışlardı. Bedenini temizlemişler, beyaz tülden bir elbise giydirmişlerdi. Parlak mavi gözleri sonsuza dek kapanmıştı. Hala parlaklığını koruyan siyah saçları yüzünün etrafını siyah çiçeklerden yapılma bir çelenk gibi sarıyordu. O kadar duru ve güzeldi ki Nil dayanamayıp yeniden ağlamaya başladı. İolas, genç kadının cansız, buz gibi elini tutmuş kızarmış gözlerle yüzüne bakıyordu. Tek kelime etmemişti.

Alessea'nın cenaze töreni yağan yağmur altında sessiz hıçkırıklarla gerçekleşti. Savaşçısının gittiğini anlayan su elementi sanki onu son kez ağırlamak için usul usul cansız yüzüne vuruyordu damlalarını. Sarayın altındaki lahitlerden birine yerleştirmişlerdi onu. Alessea kraliyet elflerinden birisiydi ve kraliyet elflerinin cenazeleri lahitlere yerleştirilirdi. Kuzeni Laure'nin lahitinin yanına defnedilmişti. İolas, bir zamanlar kendisini seven ve artık hayatta olmayan iki aşığının mezarlarına baktı içinde derin bir sızı duyarak. Ama en çok da Alessea'ya yanmıştı yüreği.

Dara solgun bir yüzle bir köşede cenazeyi izliyordu. O da içten içe kendisini suçluyordu. Gözyaşları durmadan akıyordu. Yanına gelen Aron'la teselli buldu. Nil ise Aredhel'e sarılmış, onu teselli ediyordu. Meaglin ve Maglor hasta gibi duruyorlardı. Seslerini hiç çıkarmamışlardı.

Onlardan uzak bir köşede oturan Lamia en sonunda ayağa kalktı ve yanlarına geldi. Hiç olmadığı kadar sessiz ve ciddiydi. Sanki tüm bunlar için fazla yaşlıydı.

"Gitme vakti geldi. Hadi şu savaşı bitirelim."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro