
♣️32♣️
Savaş alanından koşturarak uzaklaşan grup bir ağacın altına bıraktıkları hayvanlarına ulaştılar. Elflerin, altın sarısı boynuzlarıyla ren geyikleri vardı. Dara'nın ise kar gibi beyaz, yelesi ve kuyruğu altın sarısı tek boynuzlu atı vardı. Aynı anda hepsi hayvanlarına bindiler ve dörtnala koşarak Gliven'in onları bekledikleri kapıya vardılar. Herkes yere indiğinde yaşlı büyücü oturduğu taşın üzerinden kalktı. Kucağında siyah bir kedi vardı ve sürekli onun kafasını okşuyordu.
"Akşam olmak üzere,"dedi İolas nefes nefese. Üstü başı kan içerisinde kalmıştı. "Bizi bir an önce göndermelisin."
Gliven sesini çıkarmadan karşılarında duran oldukça büyük ve yaşlı görünen çınar ağacının önüne geldi.
"Kapı nerede?" diye sordu Alessea. Yaşlı adamın ağacı gösterdiğini görünce kaşları çatıldı. "Buradan nasıl geçeceğiz?"
Gliven yeniden sessizliğe büründü. Cüppesinin kolundan çıkardığı bir çakıyla bir hamlede kucağındaki kedinin boğazını kesti. Aredhel çığlık attı. Hepsi irkilmiş, bir adım geri gitmişlerdi. Gri büyücünün bu zamana kadar bir canlıya, hele ki masum bir canlıya zarar verdiğini görmemişlerdi hiç.
"Neden yaptın bunu?!"
Fakat Glive yine cevap vermedi. Eline sıçarayan kanı iyice ağacın geniş kovuğuna sürdü ve kimsenin anlamadığı bir dilde bir şeyler söyledi. Hemen ardından ağacın kovuğunun ortasında kocaman bir delik açıldı. İçerisi simsiyah bir boşluktan ibaretti.
"Boyutlararası geçitlerde kurban vermek gerekir," dedi ilk defa konuşarak. Ardından içini çekti ve hüzünle kedinin ölüsüne baktı. "Bu pek tercih ettiğim bir büyü değil. Fakat zor zamanlardayız. Önceliklerimiz farklı."
"Buradan geçince Gürcistan'a mı varacağız?"
"Hem de tam olarak Alarik ve Eleniel'in olduğu yere düşeceksiniz."
"Düşmek mi?" Maglor burnunu kırıştırdı. "Bu kulağa pek iyi gelmiyor."
"Daha fazla oyalanmayalım," diyen Meaglin hızla kovuktan içeri atladı. Onun bu ani hareketiyle herkes nefesini tutsa da bu sefer İolas atladı. Onun hemen ardından Alessea ve Meaglin, Aredhel gitti. Arkada kalan Dara kısa bir an Gliven'e baktı.
"Kendine dikkat et büyücü," diye mırıldandı hafifçe gülümseyerek.
"Kendine iyi bak kızım," diye karşılık verdi yaşlı büyücü de. Dara'nın da boşluğa atlamasıyla kovuk kapandı.
Dara zifiri karanlığın içerisinde hızla düştüğünü hissediyordu. Çok sürmeden nemli ve yumuşak bir çimenin üzerine yuvarlandı. Gözlerini açtığında bir dağın başındalardı. Diğerleri de ayağa kalkmış, üzerlerindeki çimeni, toprağı silkiyorlardı.
"İyi misin?" diye sordu yanına gelen İolas endişeyle.
"İyiyim."
"Pekala, hadi gidip bizimkileri bulalım."
Alessea uzakta bir mağaradan yükselen dumanı gösterdi. "Çok da uğraşmamıza gerek yok," diye seslendi. Eşyalarını yerden alıp mağaraya doğru yola koyuldular.
♠️
Nil, rüyasız, derin uykusunun içerisinde birden sesler duymaya başladı. Alçak sesle konuşuyorlardı ama duyabiliyordu. Seslerin uykusunu bölmesi canını çok sıkmıştı. Yeterince aksiyon dolu hayatında huzur bulduğu tek an Alarik'in kollarında derin bir uykuda olduğu zamanlarken onların bunu yapması... Hem ne konuşuyordu bunlar böyle? O kadar tanıdıktı ki sesler. Birden gözlerini açtı. Mağaranın girişinde dikilen Alarik'in uzun silüetinin vurduğu bir grup kişi vardı. Hızla yerinden kalktı.
O an Alarik'in omzundan ona bakan İolas'ı görünce bir sevinç çığlığı atarak koşturdu ve savaşçının boynuna atladı. Aylardır birbirlerinden ayrılardı. Onların varlığıyla güç buluyordu.
"Geldiniz!" diye gülmeye başladı. İolas da sevecen bir ifadeyle ona gülümsedi.
"İyi görünüyorsun Eleniel."
"Sen de öyle savaşçı. Ve sizler... Ah!" Sırayla Alessa'ya, Meaglin'e ve Maglor'a sarıldı. Sıra Aredhel'e geldiğinde duraksadı. Yaptığı son şeyden sonra onunla eskisi gibi yakın olamazdı. Neredeyse ölecekti. Ne düşündüğünü anlayan Aredhel ağlamaya başladı.
"Ben... Çok özür dilerim Eleniel. Yemin ederim... Bilmiyordum. Yemin ederim... Sana zarar vermeyi asla istemezdim."
Öyle şiddetli hıçkırıklarla ağlıyordu ki genç kadın içinin sızladığınu hissetti. Yine de ona sarılacak değildi. "Neyse, olan oldu artık. Ağlama, lütfen," diyebildi sadece. Ardından Dara'ya dönüp ona sarıldı.
"Aron nerede?"
"Aron yaralandı. Onu neredeyse kaybediyorduk. Dinlenmesi lazım," dedi Dara yavaşça. Nil'in gözleri endişeyle açıldı.
"Yaralandı mı? Durumu nasıl?"
"Şu an çok iyi. Sadece gücünü toplaması lazım."
"Şükürler olsun."
"Savaşın durumu ne?" diye sordu Alarik.
"Gittiğimiz sırada bizim lehimizeydi."
Büyücü alayla mırıldandı. "Tabii aranızdan birisi casusluk yapıp tüm sırlarınızı taşımadıysa."
Aredhel'in yüzü sapsarı kesildi. Meaglor dişlerini sıkarak öne çıktı. "Haddini aşma büyücü."
"Senin sevgilin yüzünden Nil neredeyse ölecekti. Elflere güvenmemem gerektiğini biliyordum."
"Alarik..." Nil, büyücünün bileğini tuttu. "Önümüzde çok büyük bir gece var. Kavgalı olmamız onların işine gelir. Gücümüzü toparlamalı ve hedefimize odaklanmalıyız. Lütfen."
"Eleniel, haklı" diye araya girdi Maglor. "Zamanla yarışıyoruz. Vaktimizi birbirimize girerek harcayamayız."
Can sıkıcı bir sessizlik oluştu. Kimse nereden başlayacağını bilmiyor gibiydi. Elfler çok yorgundu. Büyücü ise fazla tedirgindi. O sırada mağaranın karanlık tarafından beliren Lamia'nın sesini duydular.
"Evet, ergen kavganız bittiyse mağaranın planına bakmaya başlayabiliriz."
"Ben baktım. Çok karmaşık. Çok fazla tünel var," dedi büyücü gergin bir halde.
Lamia hafifçe gülümsedi. "Benim için değil. Ben yeraltının kraliçesiyim, unutma. Şimdi ver o haritayı bana."
♠️
"30 gün mü?!"
Neredeyse hepsi bir ağızdan bağırmıştı. Alarik sıkıntıyla başını kaşıdı. Lamia ise onları duymuyormuş gibi dalgındı. Mağaranın dibine inmek 30 günü buluyordu ve bu çok fazla zaman demekti.
"30 gün hayatta dayanamayız!" diye isyan etti Dara.
Alessea sinirle homurdandı. "Sahi mi dahi?"
Dara öfkeli bakışlarını ona dikti. İolas'ın seni istememesinin nedeni ben değilim, kibirli bir bok çuvalı olduğun için istemiyor olabilir mi diye söylendi içinden. Yine de bu zehir zemberek laflarını yuttu ve onu duymamış gibi yaptı. "Bize bir alternatif lazım. Senin bildiğin tüneller yok mu Lamia? Bizi daha çabuk oraya indirecek? Yeraltı kraliçesisin ya hani?"
Lamia küçük ve zorlama bir gülümseme kondurdu dudaklarına. "Sakin olun. Mağaranın dibinde değiller zaten. Mağaranın dibi sularla kaplı. Daha yukarılardaki tünellerde yaşıyorlar. Oraya inmek de on beş günü bulur. Bildiğim alternatif tüneller var elbette. Yine de bize bir haftalık vakit kazandırır. Daha aşağısı olmaz."
"Sen bizi götüremez misin? Hani şu belirme olayınla?" dedi Nil, Alarik'e bakarak.
"Hepinizi birden götüremem. Oraya girdiğimiz anda da büyüm varlığını belli eder."
"Her türlü bir tuzağın içine düşüyoruz. Oradan sağ çıkma olasılığımız çok düşük," dedi genç kadın ağzında durdukları mağaranın uçsuz bucaksız derinliğini göstererek.
"En son Nil ve beni indir. Onlara saldırsalar da Nil'e hemen zarar veremezler," dedi Lamia. Fakat Alarik'in Nil'i, Lamia ile o cehennem çukurunda yalnız bırakma gibi bir niyeti hiç mi hiç yoktu. Gözleri Dara'yı buldu. Elflerden birisi de olabilirdi ama bu yarı elf daha özeldi. Onda karanlık büyünün izleri vardı. Lamia'nın herhangi bir atağına az da olsa karşılık verebilirdi.
Sanki büyücünün ne düşündüğünü anlamış gibi duran Dara öne çıktı. "Ben Lamia ile inerim."
"Sen benimle geleceksin," diye araya girdi hemen İolas. Onun bu tavrı hepsini şaşırtmıştı. Alarik bakışlarını savaşçının gözlerine sabitledi ve uyarır gibi bir sesle, "Sen, Eleniel'in koruyucususun Işığın Savaçısı, unutma," dedi yavaşça.
İolas başını sallayıp geri çekildi. Nil'e doğru gergin bir gülümseme gönderdi. "Sürekli etrafında dolaştığın için Eleniel'in koruyucusu olduğumu unuttum," diye mırıldandı iğneleyici bir sesle.
"Şimdi hatırladın işte."
Bu sırada Nil kaşlarını havaya kaldırmış bir İolas'ın gerilmiş yüz hatlarına bir de gözlerini yere sabitleyen Dara'ya bakıyordu. Dara'nın bu kadar çekingen durduğunu hiç görmemişti. Ayrıca kendisine laf sokan Alessea'ya da karşılık vermemişti. Yoksa siz diye sormak için ağzını açmıştı ki Maglor'un sus diyen bakışlarını görünce vazgeçti. Hemen yanında duran Alessea'nın yüzünden düşen bin parçaydı. En iyisi bu konuyu hiç açmadan kapatmaktı. Fakat İolas ve Dara'nın arasında yaşanan bir ilişki hem çok ilginçti hem de genç kadını sevindirmişti. Alessea için çok üzülüyordu ama Dara'yı da severdi. Hüzünle içini çekti. Keşke Alessea'da kendisini seven birisine verseydi sadık kalbini.
"Pekala," dedi Lamia ağır ağır. Bakışları kızgındı ama dudaklarında alaycı bir gülümseme vardı. "Belli ki bana güvenmiyorsunuz. Sevgili Daracığını, benimle göndermek içini kemiriyor mu küçük savaşçı?"
"Kes sesini yılan," diye hırladı İolas. Lamia öfkeyle tısladı.
"İkiniz de kesin artık. Şu işi bitirelim bir an önce. Haydi!"
Nil'in otoriter sesiyle gerginlik bir an olsun azaldı. Alarik bir eliyle Lamia'yı, diğer eliyle Dara'yı tuttu ve mavi bir girdabın içerisinde yok oldular.
"O kadın tam bir yılan," diye homurdandı İolas. Fakat endişe içini bir fare gibi kemiriyordu. Kısa bir sürede dönen Alarik bu sefer Maglor ve Alessea'yı indirdi. Onların ardından Meaglin ve Aredhel'i. Onlar gittiğinde Nil gülümseyerek savaşçıya döndü.
"Dara ve sen ha?" İolas'ın itiraz edeceğini anlayınca hemen elini havaya kaldırdı. "Beni kandıramazsın İolas. Kendini kandırmayı da bırak. Ondan deli gibi hoşlanıyorsun."
İolas bu duyguyla savaşmaktan vazgeçip içini çekti. Eleniel haklıydı. Kimi kandırıyordu ki? Dara aklından bir türlü çıkmıyordu. Ona dokunmak, her daim onun yanında olmak için çıldırıyordu.
"Aynısı onun için de geçerli mi bilmiyorum," diye güldü tedirgin bir ifadeyle.
"Biliyordum!" diye güldü genç kadın. "Bence o da sana karşı boş değil. Dara'yı hiç bu kadar çekingen görmemiştim!"
İolas kuşkuyla ona baktı. "Öyle mi dersin?"
"Öyle."
Konuşmaları Alarik'in dönüşüyle kesildi. Gitmek için hazırlanmışlardı fakat büyücü birden yere yığıldı. Nil kalbi yerinden fırlayacakmış gibi ona koşturdu. "Ne oldu sana?"
İolas da hemen büyücünün yanına gelmişti. Başını kaldırmasına yardım etti. Alarik zorlukla doğruldu yerinde. "Belirmeyi üst üste kullanmak gücümü zorladı. Dışarıdan kolay gibi görünüyor ama inanın bana zor bir büyü."
"Dinlen biraz istersen."
Büyücü hayır der gibi başını salladı. "Gruptan ayrılmayalım."
İkisinin de ellerini tuttu ve mavi bir girdabın içerisine düştüler. Kısa bir sürede dar ve karanlık bir koridora düşmüşlerdi. Grup bir köşeye sığınmış onları bekliyordu. Alarik'i yerde bitkin bir halde yatar görünce yanlarına geldiler.
"Dinlenmesi lazım," dedi Lamia belli belirsiz. "Bu halle Aragathi'nin eline düşerse ölür."
"O halde geçmiş olsun," dedi bir ses koridorun ucundan. "Çünkü elime düştünüz."
Birden kırmızı bir ışık koridoru doldurdu. Hemen karşılarında koridorun açıldığı çok büyük bir açıklık vardı. Muazzam bir işçilik ile oyulmuştu. Duvarlar irili ufaklı oyuklarla doluydu. Aragathi uzun boyu, iri cüssesi ve yüzündeki yaralar ile yırtıcı bir aslan gibi karşılarında dikiliyor, zehirli bir yılan gibi gülümsüyordu. Ellerini iki yana açtı.
"Cehenneme hoşgeldiniz."
Aynı anda oyuklardan bir sürü çirkin, ateş kırmızısı renginde yaratıklar karınca sürüleri gibi çıkmaya, etraflarını sarmaya başladı. Gözleri simsiyahtı, elleri ve ayaklarının üzerinde yürüyorlar, çok hızlı hareket ediyorlardı. İğrenç bir leş kokusu sarmıştı etraflarını. İolas kılıcını çekti hızla. Yaratıklar sanki ciyaklıyormuş gibi sesler çıkarıyorlardı.
"Merhaba Eleniel," dedi Aragathi dalga geçerek. "Bakıyorum Güneş Kapısı'ndan sağlam çıkmışsın." Ardından sağ elinin avcunu açtı. Avucunun içerisinde kırmızı, beyaz ve siyah taşlar olanca güçleriyle parlıyordu. "Bunları mı arıyorsun? Eh, buldun işte. Yolculuğunun sonuna geldin artık. Seni ait olduğun yere geri göndereceğim."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro