Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

♣️3♣️

Pencereler kalın perdelerle örtülüydü. Güneş ışığının zar zor sızdığı odaya loş bir hava katıyordu. Pencere kenarlarına, kitaplığa ve sehpalara dizilmiş tütsülerden ağır kokulu ince dumanlar süzülüyordu. Nil tütsü kokusunu çektikçe bayılacakmış gibi hissediyordu kendisini. Ne işim var burada diye belki de yüzüncü kez söylenmişti. Bir şeyler yapabilmek adına yöneldiği kitaplığa tıkıştırılmış kitapları incelemeye çalıştı. Çoğu siyah deriyle kaplıydı. Tuhaf simgeler ve adlardan oluşuyordu. Bir tanesinde Şamanizm, başka birinde Paganizm yazıyordu büyük harflerle. Bir düzene göre dizilmemişti kitaplar. Büyüklü küçüklü fark etmeksizin sıkıştırılmışlardı, kimisinin aralarından kağıtlar sarkıyordu. İnce bir kitap dikkatini çekmişti o an. Siyah kapağında beyaz harflerle Maia yazıyordu. Kaşları çatıldı. Maia da ne demekti? Kitabı incelemek isteyerek, almak için uzandığında arkadaşı heyecanla yanına gelmişti.

"Sana bu kadın harika demiştim! Moralimi yerine getirdi. Hadi, lütfen bir de sana baksın!"

Nil isteksiz bir bakış attı. "Böyle şeylere inanmadığımı biliyorsun. Paramı bu tarz palavralara harcamak istemiyorum."

"Hiç de palavra değil." diye fısıldadı arkadaşı falcı kadının duymaması için. Fakat kadın çoktan duymuştu. Dikkatli gözlerle Nil'i inceliyordu.

"Ben sahtekar değilim genç bayan." dedi ağır bir sesle.

Nil kıpkırmızı kesildiğini hissetmişti. Utana sıkıla kadına baktı. Ellili yaşlarında, tuhaf görünüşlü bir kadındı. Siyah gözlerini simsiyah bir kalemle boyamıştı. Dağınık siyah saçları, kıvırcık makarna gibi tepesinden fışkırıyordu. O da onları zapt etmek ister gibi kara boncuklarla süslenmiş kırmızı bir fularla başlamıştı. Siyah bir bluz, çingene eteği gibi renkli uzun bir etek giymişti. Uzun tırnakları ojeliydi ve kemikli parmakları sigara içmekten sararmıştı.

"Öyle demek istememiştim. Fallara inanmam."

Kadın ağır çekimde başını salladı. "Anlıyorum." dedikten sonra bakmadan elini sigara paketine uzattı. Demek ki pakedi hep aynı yere koyuyordu. İnce, uzun bir sigara çıkarıp yaktıktan sonra derin bir nefes çekti. Uzun bir süre de zehirli dumanı çıkarmadı içinden. Gözleri hala genç kadının üzerindeydi. En sonunda dumanı dışarı üflediğinde incelemesini bitirmiş gibi başını çevirip sigarayı kül tablasına koydu. Eline yıpranmış kartlarını aldı.

"Farklı bir auran var." dedi kadın. "İlk defa senin gibisini görüyorum."

"O ne demek?" Soran arkadaşıydı. Nil ilgilenmezdi böyle şeylerle ama kadının söyledikleri nedense zihninde takılı kalmış, meraklı tilkilerine ağız sulandıran bir av sunmuştu.

"Karmaşık bir renk cümbüşü. Sanki ikinci bir aurayı zorla ilkinin üzerine yamamışlar gibi."

"Nasıl yani?" Bu sefer dayanamayıp soran o olmuştu. Kadın, başını kaldırıp karanlık bir bakış attı.

"Asıl renklerine ait değil gibisin."

"Asıl rengim neymiş?"

Kemikli parmakları ustaca kartlarını karıyordu. Yavaş yavaş kartları masaya dizmeye başladı. "İndigo."

Nil kaşlarını çattı. O ne biçim bir renk adıydı? "Hiç öyle bir renk duymadım." diye söylendi bir kaşını havaya kaldırarak. Sesinde hafif bir meydan okuma vardı. Kadın delici siyah gözlerini genç kadının gözlerine dikti.

"Çivit mavisi."

"Peki çivit mavisi yerine hangi renk görünüyor?" diye araya girdi arkadaşı. Nil'in midesi kasılmıştı. Mavi renk zihninin gerisinde huzursuzluğa neden oluyordu.

"Biri sanki pembe bir boya kutusunu alıp, kendi aurasının üzerine boca etmiş gibi. Yine de dikkatli bakılınca belli oluyor. Tam olarak değişmemişsin."

"Pekala, yeterli. Biz artık gidelim." Bu sohbet Nil için yeterliydi. Daha fazlasını duymak istemiyordu. Kafasının içinde bir ses gitmesi gerektiğini haykırıyordu.

"Seç."

Kadının sesiyle birlikte arkasını döndü. Yıllardır kullanılmaktan eskimiş tarot kartları ters çevrilmiş bir halde masaya dizilmişti. Kadın ojeli, uzun tırnaklı ellerini iki yana açarak, davetkar bir tavırla kartları gösteriyordu. "Ücret almayacağım. İlgimi çektiğin için bakmak istiyorum."

Nil çekip gitmek istiyordu ama Derin ısrarla ve merakla ona bakıyordu. Kandırmaya çalışsa da kendisi de deli gibi merak ediyordu. Sıkıntıyla oflayarak masaya yürüdü ve kadının karşısına oturdu.

"Dokun, üç tane seç."

Kartlar büyüktü ve sırtlarında beşgen yıldız vardı. Kenarları çoktan kararmış, bazıları hafifçe yırtılmıştı bile. Göz gezdirdi hepsine tek tek. Ardından üç tane kart çekti.

Kadın kartları toplayarak o üçünü bıraktı geriye. Ağır bir hareketle ilk kartı açtı. Tütsüler aynı ağırlıkla, iç bayıltan bir kokuyla tüterek yanıyorlardı. Karta baktı genç kadın. Joker kılıklı bir adam vardı. Önüne bakmadan uçuruma doğru yürüyordu. Bir elinde ucunda bohçaya benzer bir şey bağlanmış uzun bir sopa, diğer elinde ise bir gül vardı. Kadın kaşlarını çatmış kartı inceliyordu. Kartın üzerinde "The Fool" yazıyordu.

"Deli Adam." dedi falcı sonunda. "Kader çarkı için önemli bir kart. Yaşamsal bir önem taşıyan bir seçim yapacaksın. Beklenmeyen bir olay başına gelebilir. İçindeki gücü kullanmak zorunda kalacaksın."

Nil gözlerini devirmemek için zor tutuyordu kendini. Aptal bir adamın çizimi üzerine ne kadar çok anlam yüklenmişti öyle! Kadın onun ne düşündüğünden habersiz ikinci kartı açtı. Karta baktığında kaşları çatılmıştı.

Kartta bir köpek bir de kurt vardı. İkisi de başını kaldırmış, aya doğru uluyordu. Ayın içinde ise mutsuz bir insan kafası vardı ve yere damlalar düşüyordu. İki hayvanın arasında ise ilk baktığında akrep sandığı bir hayvan daha vardı. Fakat bir daha baktığında onun akrep değil yengeç olduğuna karar vermişti. Üzerinde "The Moon" yazıyordu.

"Ölüm ve yaşamı birleştiren kart. Ay kartı." dedi kadın kısaca. "Gizli düşmanların ortaya çıkacak. Etrafında bir tehlike var."

Başını olumsuz manada sallayarak üçüncü kartı açtı. Fakat kartı açtığı gibi yüzü solmuştu. Hızla elini çekti. Nil merak ve biraz da korkuyla karta baktı.

Kart ters duruyordu. Uzun bir kule vardı. Bir yıldırımın düşmesi ile tepesi parçalanmış, iki insan ateş parçalarıyla birlikte yere düşüyordu. Üzerinde "The Tower" yazıyordu.

"Bir şey söylemeyecek misin?" diye sordu kadına. Kadın sessizdi ve korkmuş görünüyordu.

"Felaket." dedi sonunda. "Büyük bir felaket hem de."

Kadının sözleri buz gibi bir rüzgar gibi içine dolmuştu sanki. Tütsülerin dumanları titreşti. Aynı anda anlaşmışlar gibi zayıf da olsa içeri dolan gün ışığı da solmuştu. Nil'in içindeki sıkıntı artmıştı. "Tamam, bu kadarı yeter. Ben gidiyorum."

Masadan kalktığı sırada kadın bileğini tuttu. Kartları özensiz bir şekilde masaya dağıttı. " Bir daha seç, lütfen."

Sandalyeye oturma gereği duymadan hızla iki kart seçti. Hâlâ burda durmam bile saçmalık diye düşünüyordu o sırada.

"Bu kadar mı?" dedi kadın. Ters bir bakış attı. Kadına bırakmadan iki kartı da kendisi açtı.

Birinci kartta, beyaz bir ata binmiş, siyah zırhlı şövalyeye benzeyen bir adam vardı. Elinde kara bir bayrak taşıyordu ve miğferinin içinde sırıtan bir iskelet vardı. Atın ayakları altında bir sürü ölü vardı. Üzerinde ise "Death" yazıyordu. Kadının yüzü mümkünmüş gibi daha da solmuştu.

"Dur tahmin edeyim." dedi Nil abartılı bir gizemle. "Bu ölüm demek, etrafımda ölüm kol geziyor olmalı."

İkinci kartı açtı. Bu kartta çıplak bir kadın ve çıplak bir erkek duruyordu. Aralarında, bulutların üzerinde bir melek görünüyordu. Üzerinde " The Lovers" yazıyordu. "Bu da Aşıklar Kartı. Ah! Ne iyi! Öleceğim ama aşkı bulacak gibi görünüyorum ha?" Alayla güldü. "Bana bu kadar fal yeter. Çok teşekkür ederiz. Kolay gelsin." dedi ve kadına bir kelime dahi etme fırsatı tanımadan Derin'in koluna yapıştığı gibi evden çıktı gitti.

"Bu konu hakkında tek kelime duymak istemiyorum! Ona inanmıyorum! Bence kesinlikle sahtekarın teki!" Sesi perde perde yükseliyordu. Derin ise sessiz bir halde arkadaşının sakinleşmesini bekliyordu. Bu kadın, şehrin en iyi medyumuydu. Hatta öyle ki başka şehirlerden bile ona gelen olurdu. Fakat dilini ısırarak bunu arkadaşına söylemedi. Çünkü kartlar onu da korkutmuş ve kadının bir sahtekar olduğuna o da inanmak istemişti.

"Tamam, sıkma canını. Eğlence olsun diye bu tarz şeyler var. Gerçek olduğu için değil. Seni zorlandığım için özür dilerim. Moralini düzeltmek benim görevim artık. Hadi sana güzel bir kahve ısmarlayayım!"

Nil biraz daha sakinleşmişti. Tepelerinde toplanan, yağmurun habercisi kara bulutlara baktı sıkıntıyla. Bu uğursuz eve girmeden önce ne güzel güneşliydi hava diye hayıflandı. Fakat yarım saat daha olmadan kadını da kartları da unutarak Derin ile sohbete dalacaktı.

Onlar kol kola karşıya geçerlerken izlenildiklerinden habersizdiler. Medyum kadın penceresinden genç kadını izliyordu. Minyon yapılı, zarif bir kızdı. Siyah uzun saçları ve inanılmaz güzel yeşil gözleri ile dikkat çekici bir güzelliği vardı. Fakat çevresini saran o yapışkan pembe renk çok rahatsız ediyor olmalıydı onu. Kız henüz farkında değildi ama gerçek rengi, o parlak, sahte rengin arasında az da olsa parlıyordu. Çivit mavisi. Yer yer mora kaçıyordu. İnsanlara yardım etmek için vardı bu kız.

Daha sonra masanın üzerinde açık duran kartlara gözü kaydı. İçi titredi. Büyük bir kötülüğün dünyada gezdiğini ve bu kızın etrafında dolandığını anlamıştı. Yine de son açılan kart, Aşıklar Kartı. Bir umuttu.

Medyumdan bağımsız, bir başkası daha izliyordu kızları. Caddenin ara sokaklarında saklanmış bir gölge ve bir çift mavi göz.

Derin ilgili gözlerle etrafına bakarken Nil'in bakışları durgundu. Filtre kahvesini dalgın dalgın elinde evirip çeviriyordu. Medyum çok canını sıkmıştı, doğrusunu söylemek gerekirse. Aptal kartların bir şey olmadığını, bunların hepsinin deli zırvası olduğunu biliyordu. Dahası kadının sahtekar olduğunu ve para kazanma derdinde olduğunu da biliyordu. Nil'i de kendi tarafına çekmek istemişti. Başka bir nedeni yoktu. Böylece o da arkadaşı gibi her ay seve seve söğüşlenecekti.

Yine de kadının sözleri aklından çıkmıyordu. Asıl benliğin değil demişti ona. Asıl renginin mavi olduğunu ama üzerine pembe bir boyanın döküldüğünü yani sahte olduğunu söylemişti. İşte onu huzursuz eden de buydu ya. Kendisini tam da böyle hissediyordu. Hayatında bir şeyler eksikti. Bir şeyler sahte, oturmamıştı. Ait olduğu yerde değildi. Ait olduğu kişi değildi sanki.

"Hey, sen beni dinliyor musun?"

"Evet, tabii."

Arkadaşı şüpheyle baktı. "Aklın yine o kadına mı kaydı? Hani inanmazdın böyle şeylere? Amma dert ettin yani!"

"Başka bir şey düşünüyordum. Sen ne diyorsun?"

Arkadaşı gözlerini devirdi. Böyle sıkılgan bir huyu vardı. Sürekli konuşur ve ilgiyle onu dinlemenizi isterdi. Biraz başka bir şeye aklınız kaysın işte böyle hemen sıkılırdı. Onun bu huyunu hiç sevmezdi, doğrusunu söylemek gerekirse. Uzun süredir arkadaşlardı Derin ile ama bazen ona o kadar yabancı gelirdi ki!

Çok güzel bir kadındı Derin, her ortamda güneş gibi parlardı. Sarı saçları küt kesilmişti ve yuvarlak yüzünü çevreliyordu. Cam gibi parlak mavi gözleri vardı. Kahkülleri kaşlarının üzerine düşüyor, altın sarısı zülüfleri yüzünün iki yanından elmacık kemiklerine doğru düşüyordu. Gerçekten çok güzeldi. Nil, içten içe ona hayranlık ve gıpta arası bir duygu hissediyordu.

Güzelliğinden ötürü gönül işleri de oldukça parlaktı. Sürekli sevgili değiştirirdi. Nil bazen onun hızına yetişemiyordu. Su gibi güzelliğine ve narin bedenine nazaran iri yarı, kaba saba tariflerden hoşlanırdı her daim. Mesela şu an anlattığı adam. Adı neydi diye düşündü.

"Korhan! Korhan diyorum sana! Beni yemeğe davet etti. Ah çok heyecanlıyım. Mesaj attı, birazdan buraya gelip beni alacak. Görmen lazım nasıl hoş bir adam."

Kimbilir nasıl bir herifti? Genç kadın gülümsedi. "Yavaş ol, kaç gün oldu tanışalı?"

"Bir hafta! Koskoca bir hafta oldu! Of Nil, bazen buzdolabından farksız görüyorum seni."

Nil kaşlarını çattı. "Buzdolabı falan değilim ben."

Derin'in küçük ağzından bir hah sesi çıktı. " En son ne zaman sevgilin oldu?" Nil cevap veremeyince yine gözlerini devirdi. Sonra birden aklına şahane bir fikir gelmiş gibi neşeyle gülümsedi.

"Sana Korhan'ın arkadaşlarından birini ayarlarız ha? Ne dersin? Harika olur. Çifte randevu yaparız! Muhteşem olur! Ona yanına bir arkadaşını getirmesini söyleyeceğim." Telefonunu eline almış, heyecanla yazarken Nil hemen atladı.

"Ah, hayır, hayır. Adamı bir haftadır tanıyorsun ve arkadaşını bana mı ayarlamak istiyorsun? Duyduğum en berbat fikir! Saçmalama lütfen."

Derin'in gözlerindeki parlak neşe anında solmuştu. Söyledikleri genç kadının fena bozulmasına neden olmuştu. Küçük dudaklarını büzüştürerek başını çevirdi. İşte yine Nil'e yabancılaştığı anlardan biriydi. Bu dayanılmaz bir histi.

"Pekala ama bu akşam değil. Başka bir akşam yapalım şu çifte randevu işini. Hem mesajla olmaz bu işler. Yüz yüzeyken söylersin. Sonra ben de sana uyarım. Tamam mı? Sorun yok değil mi?"

Arkadaşı kısa bir an düşündü. Ardından başını ağır ağır olur anlamında salladı. Pembe ojeli tırnaklarıyla masada tempo tutuyordu. "Ben senin için üzülüyorum tamam mı? Yakında kedileriyle yaşlanıp giden çılgın teyzelerden olacaksın. Peşin söyleyeyim kedilerden hoşlanmıyorum."

"O zaman, ben de köpek alırım kendime. Bir sürü köpek." diye güldü alayla. Derin hiç de gülmüyordu. Bazı zamanlar gerçekten uyuz oluyordu.

"Komik değil."

"Hadi ama Derin! Seninle güzel bir vakit geçirmek için dükkanımı erkenden kapattım. Sahtekar bir kadının moralimi bozmasına izin verdim. Hak ediyor muyum bu tavırları?"

Genç kadın düşünür gibi yapıyordu şimdi, sonra gülmeye başladı. "Tamam, tamam. Sana iki gün veriyorum. İki gün sonra Korhan'la ve yakışıklı bir arkadaşıyla yemeğe gideceğiz."

"Tamam, kabul ediyorum." Gülmeye başladılar. Soğuk havanın dağılması ikisini de rahatlamıştı. Yağmur damlaları kafenin camlarına vurmaya başladığında Derin'in erkek arkadaşı Korhan'da gelmiş, kapıda bekliyordu. Hızlıca hesabı ödeyip kalktılar. Dışarıya çıktıklarında Nil titrediğini hissetti.

Karşısındaki adam tam tahmin ettiği gibi oldukça iri yapılıydı. Baştan ayağa siyah giyinmişti. Geniş omuzları montunun içinden bile belli oluyordu. Uzun, siyah saçlarını ensesine toplamıştı. Gözleri açık maviydi ve adını koyamadı bir duyguyla bakıyordu ona. Sanki, sanki deli gibi. Gözünün hemen altında yanağına doğru inen beyaz bir yara izi vardı. Pekala dedi içinden. Derin bu sefer kendisini aşmıştı. Herif gerçekten güçlü ve de tehlikeli duruyordu. Özellikle Nil'i başka bir gözle inceliyordu. Sanki aradığı bir şeymiş gibi.

Derin fütursuz bir neşeyle adama doğru uzandı ve yanaklarına sağlam birer öpücük kondurdu. Adamın kolunun altında ölesiye narin ve küçük duruyordu. Adamın eli, arkadaşının yüzünü kaplayacak büyüklükteydi. İstese tek eliyle onu boğabilir ya da narin boynunu kırabilir gibi. Adamdan gerçekten ürkmüştü. Bir de onun bir arkadaşıyla buluşacaktı. Öyle mi? Bu korkunç bir fikirdi!

"Merhaba, ben Korhan. Sen de şu ünlü Nil olmalısın. Derin senden çok bahsetti."

Öyle dalmıştı ki adamın ne dediğini anlayamadı. Derin'den, eline gelen uyarı fiskesiyle bir adım geri attı. "Ee, şey, evet. Ben Nil. Memnun oldum." Aslında hiç de memnun olmamıştı. Adam sanki kafasının içinden geçenleri anlamış gibi hain hain gülüyordu. Ya da Nil'e öyle gelmişti.

"Ben artık gideyim, size iyi eğlenceler."

"Sen de gelmek ister misin? Siz kızlar bir şey de yememişsinizdir kesin. Harika bir restorant keşfettim, sen de bizle gelsene?"

Derin'de bu fikri sevmişti. Fakat Nil arkasına bile bakmadan kaçmak istiyordu sadece. "Aa... çok özür dilerim ama benim gerçekten çok önemli bir işim var. Hımm.. Yarına yetiştirmem gereken kocaman bir doğum günü pastası var. Hem zaten aç da değilim. Siz keyfinize bakın."

Adam, duydukları hoşuna gitmemiş gibi kaşlarını çatmıştı. Bu daha çok rahatsız etmişti Nil'i. Israrcı insanlardan hoşlanmazdı. Hem, o Derin'in çıktığı değil miydi? Nil'in sap gibi onların yanında olması saçmalıktı.

"O zaman seni eve bırakmamıza izin ver. Yağmur yağıyor."

Hızla ellerini iki yana açtı. "Gerçekten çok incesiniz ama ben size engel olmayayım. Bir taksi bulur giderim." Nil asla taksiye binmezdi. Parasını idareli kullanırdı. Tek başına yaşamak her zaman gereksiz harcamalardan uzak tutardı onu. Fakat bu adamın arabasına binmektense eve koşarak gitmeyi tercih ederdi. "İşte! Bir taksi!" Delirmiş gibi yola atladı. Taksici hızlı bir frenle durmuştu.

"İyi akşamlar." dedi apar topar. Ardından araca bindi. Camdan el salladı araba hareket ederken. Derin bir nefes aldı. Adamın mavi gözlerinin radarından kurtulduğuna sevinmişti. Şeytani bakışlarına daha fazla katlanamayacaktı.

O sırada kafenin karşı sokağında park etmiş bir aracın içinde iki kişi vardı. Siyahlara bürünmüş kadın, kırmızı ojeleri ve ruju ile oldukça çekiciydi. Adam ise uzun boylu, ince yapılıydı. Siyah saçları ve okyanus mavisi gözleri ile bir mil öteden dikkat çeken bir yakışıklılığı vardı. Direksiyonu sıkan parmakları bembeyaz kesilmiş, kafenin önünde dikilen çifti izliyordu. Genç kadının nasıl yola atlayıp da aceleyle taksiye bindiğini görmüştü. Hafızası silinse de ruhunda bir parça hala daha anımsıyordu bir şeyleri. Aragathi'yi tanımamıştı ama içindeki o parça onun tehlikeli biri olduğu hakkında onu uyarıyordu. Neyse ki akıllı bir kızdı da içindeki sese kulak veriyordu.

"Çoktan içlerine girmiş bile." Lamia iştahla kocaman bir browni yiyordu. Kızların konuşmalarını duyabilmek için kafeye girmiş, iki latte ve büyük bir çikolatalı browni almıştı. Büyücü lattesine dokunmamıştı bile.

"Ne konuştuklarını duydun mu?"

"Biraz." dedi, ağzındaki lokmadan dolayı boğuk konuşuyordu. "Bu herifin bir arkadaşını da ona ayarlayacaklarmış. Çifte randevu. Artık çifte cenaze mi olur bilemem tabii."

Alarik'in çenesi kaskatı kesilmişti. Aragathi önden davranmıştı. Yine de kızı öldürmemişti. Demek ki onunla henüz işleri bitmemişti. Arabayı çalıştırıp sokaktan geri geri çıkarak Nil'in taksiyle geçtiği yolları takip etti. Onu gözünün önünden bir an bile ayırmamaya kararlıydı. Düşman hızlı çıkmıştı.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro