Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

♣️29♣️

İolas zirvesi mora çalan gri renkli devasa dağa baktı. Dağ irili ufaklı deliklerle oyulmuştu. Koridorlar dar ve küçük olsa da mağaralar bir oda büyüklüğünde genişti. Dağ öyle çok odayla oyulmuştu ki koca bir ülke sığmıştı içine.

Maglor ve Alessia ile birlikte hızlı ve çevik bir şekilde tırmandılar. Tutunma ve basma yerleri ürkütücü derecede küçük ve azdı. Yarı elfler bu konuda onlardan daha yeteneklilerdi. Aynı zamanda basamaklar da dar ve çok dikti. Tırmanırken nefes nefese kalmışlardı. En sonunda içeriye girdiklerinde Maglor'un liderliğiyle arkadaşlarının bulunduğu odaya doğru yürümeye başladı. Koridorlar öyle dardı ki iki kişinin yan yana yürümesi imkansızdı. En sonunda geniş odaya girdiklerinde savaşçı derin bir nefes almıştı. O dar koridorlar onu boğuyordu.

İçeriye girdiklerinde Aredhel hızla ayağa fırladı. Yüzü bembeyazdı. Saçları günlerdir taranmamış gibi darmadumandı ve ağlamaktan şişmiş ve kızarmış gözlerinin altını koyu halkalar bürümüştü. Titreyerek İolas'ın ellerine sarıldı.

"Lütfen onlara ulaşabildiğini söyle," diye ağlamaya başladı. Onun bu perişan hali İolas'ı üzse de geri adım atmamaya kararlıydı.

"Hayattalar. Yani en son öyleydi. Güneş Kapısı'ndan çıktıktan sonra saldırıya uğramışlar. Eleniel neredeyse ölecekmiş. Aklından ne geçiyordu senin?"

Aredhel rahatlayarak kendini bıraktı. Meaglin genç kadının omuzlarını tutarak ona destek oldu. Aynı anda genç kadın hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. "Çok özür dilerim, çok özür dilerim. Onlara bir şey olsaydı... Benim yüzümden..."

İolas'ın yüzü duvar gibiydi. Meaglin, Aredhel'i sakinleştirmek için ona sarılmıştı. "İsteyerek olmadı bebeğim. Sakin ol. Senin suçun değil," diye mırıldandı.

"Gayet de onun suçu," diye hırladı birden İolas. "Aklından ne geçiyordu senin? Nasıl arkamızdan, özellikle de benim arkamdan böyle bir halt karıştırabilirsin? Sana nasıl güvenebilirim?"

"Gerçekten... Çok... Üzgünüm," diye hıçkırdı Aredhel nefes nefese. "Beni kandıracağı aklımın ucundan geçmezdi."

"Böyle düşünüyorsan ahmağın tek olmalısın!"

"Yeter!" Meaglin ilk defa araya girdi. "Onunla böyle konuşmana izin veremem." Meaglin kıvırcık sarı saçları ve yeşil gözleriyle İolas'ı andırıyordu. Ama aralarında bir benzerlikten fazlası vardı. İkisi de kuzendi ve Meaglin, Aredhel ile nişanlıydı. İolas soğukkanlılıkla kuzenini süzdü.

"Senin, onun bu yaptığından haberin var mıydı?"

Meaglin bu soruya karşılık olarak yüzünü buruşturdu. İolas'ın bir kaşı havaya kalktı.

"Merak ediyorum da nişanlının dahi arkandan iş çevirecek kadar nasıl bir bağın vardı amcanla?" diye sordu genç kadına. Aredhel'in yüzü soldu, dudakları titredi. Verecek cevabı yoktu.

"Senin cezanı belirleme görevini Meaglin'e bırakıyorum. Fakat burda bitmedi. Daha fazla ekibimde olamazsın."

"İolas! Lütfen! Gerçekten haberim yoktu!" diye çılgınlar gibi haykırdı Aredhel ağlayarak. "Meaglin, söyle ona!"

"Gerçekten buna gerek var mı?" diye sordu Meaglin. Sesinde ölümcül bir sakinlik vardı.

"Ona artık güvenemem Meaglin. Arkamdan iş çevirdiğini bile bile onunla birlikte nasıl bir plan kurabilirim ya da ona saklı kalması gereken şeyleri nasıl anlatabilirim? Siz durumun ciddiyetinin farkında değilsiniz galiba? Senin yüzünden Eleniel neredeyse ölüyordu. O yılan kadın orada olmasaydı şimdiye çoktan ölmüştü. Sen olsan ne yapardın?"

Meaglin'in dudakları ince bir çizgi haline geldi. Tek kelime etmeden Aredhel'in koluna girdiği gibi onunla birlikte odadan çıktı.

"Aredhel giderse Meaglin de gider," dedi Alessia. İolas omuz silkti.

"Kendi bilir."

Maglor bir köşede sessiz bir öfkeyle homurdandı. "Element savaşçıları bir arada olmalı yoksa zayıf düşeriz."

"Ne yapayım peki? Sen artık ona güvenebilir misin?"

"Hepimizin sırları var İolas," diye mırıldandı Alessia. Sanki bir şeyler ima edermiş gibi konuşmuştu. İolas'ın canı daha da sıkıldı.

"Bu bizim sırrımız değildi ama!"

Burnundan soluyarak odadan çıktı. Bir an önce bu mağaralardan çıkmalıydı. Temiz havaya, tercihen de açık bir alana ihtiyacı vardı.

Dışarıya çıktığında gecenin zifiri karanlığı sardı etrafını. Yıldızsız bir geceydi ve içinde anlam veremediği bir kasvet vardı. Gözleriyse tek bir şeyi arıyordu. Çevresini saran, gökyüzünü kaplamak istermiş gibi uzanan dağlara baktı. Sanki hapsetmişlerdi onu buraya. İlk defa bu dağın içinde olduğuna sevindi. Vadide olsaydı kendisini kafeste gibi hissederdi. Ve bu baştan kaybediş demekti.

Dara neredeydi acaba? Nedense onu görmek istiyordu. O yanında olunca her zorluk aşılabilir gibi hissediyor, bir parça da olsa huzur buluyordu. Bu çok anlamsızdı ama her şeye bir anlam aramaktan yorgun düşmüştü artık. Akışına bırakmaya kararlıydı bu sefer.

"Ben de seni arıyordum," dedi arkasından bir ses. Bu sesi tanıyordu. İçi daha çok sıkıldı. Çünkü sonrasında gelecekleri de tahmin ediyordu.

"Görüşmeyeli nasılsın Rhys?"

Rhys hoş bir şekilde gülümsedi ellerini iki yana açarken. Yüzündeki yara bereler tebessümünü acınası göstermişti. "Daha iyi günlerim olmuştu."

"Durum ne?"

"İlerliyoruz. Dara ile her ne yaptıysanız," Bunu derken kısa bir an durup İolas'ın yüzünü inceledi. Fakat İolas mermer gibi sabit bir yüz ifadesiyle bakıyordu yüzüne. "Bize epey bir avantaj sağladı. Yürüyen ölüleri yok ettiniz."

İolas başını salladı. "Plan ne?"

"Şafakta saldırmayı düşünüyorum. Toparlanmalarına izin veremeyiz."

"Kendi askerlerinin toparlanmasına da izin vermiyorsun böyle yaparak. O orduyla baş edecek güce sahip olabilmek için daha çok dinlenmeliyiz."

"Ya bize saldırırlarsa?"

"Bekleyeceklerdir. Bizim onları beklediğimiz gibi. Bak Rhys, ordunun yarısı kara büyüden meydana gelme. Bizim asıl yapmamız gereken şey bu büyüyü ortadan kaldırmak."

"Ve bunu Dara yapıyor anlaşılan? Dara'nın kara büyü hakkında bildiklerini güvenebilir miyiz? O bir yarı elf."

"Gliven'in yardımcısı öte yandan da." Birden böyle söyleyiverdi. Dara'nın annesi hakkındaki gerçekleri kimsenin bilmesini istemediğini biliyordu. En son isteyeceği şey Rhys'ın bu meseleyi deşmek istemesiydi.

Fakat Rhys bunu eşeleyecek halde değildi. Ne kadar güçlü görünmeye çalışsa da yorgunluktan ve uykusuzluktan bitap düştüğünü görebiliyordu İolas. Onu bu halde bir tek kendisinin görebileceğini de biliyordu. Rhys bir tek onun karşısında indirirdi duvarlarını.

"Pekala, biraz dinlenmek hepimize iyi gelecektir o zaman. Fakat ne yapacaksanız hemen yapın. Vaktiniz çok sınırlı."

İolas sertçe başını  salladı. "Dara'yı bir bulayım hemen işe koyulacağız."

"Dara, Aron'un yanında. Seni ona götüreyim."

Birlikte yeniden dar koridorlara girdiler. "Aron'un durumu ne?" diye sordu savaşçı bir sarkıtın etrafından dolaşırken. Rhys'ın bakışları karardı.

"Kurtulacağını sanmıyorum," diye mırıldandı alçak sesle. "Çok ağır bir yara aldı. Şu ana kadar yaşaması bile Gliven'in çabalarının karşılığı. Dara'ya umut verici sözler söyledim kötüleşmemesi için ama eminim o da durumun vahimliğinin farkındadır."

Aron'un yattığı oyuğa girdiklerinde Dara'yı gözyaşları içinde arkadaşının başında otururken buldular. O an İolas kalbinin sıkıştığını hissetti. Her ne kadar Aron elfler için hep bir baş belası olmuş ve isyancı olarak anılıyor olsa da onun ölümünü görmek can yakıcıydı. Göğsündeki aciz sargı kanlıydı, bembeyaz yüzündeki şişkin dudakları ve gözlerinin altı mosmordu.

Rhys bu görüntüye daha fazla dayanamayıp Gliven'i bulmaya gideceğini bahane ederek çıktı. İolas sıkıntıyla bir Dara'ya bir de Aron'a bakıyordu.

"Elimden hiçbir şey gelmiyor," diye hıçkırdı Dara. "Aron ölüyor, İolas." Başını Aron'un eli üzerine yaslayıp daha çok ağlamaya başladı.

İolas'ın zihni o an yıllar önceki bir anıya gitti. Eldar'ın zindanlarında, Mornor'un hizmetkarları tarafından işkenceye uğrayarak ölen Laure'nin kanlar içerisindeki narin figürü belirdi gözlerinin önüne. Son nefesinde bile İolas'ın adını anmıştı. Ve kurtulmasına yardım etmişti.

"Tabii ya," diye mırıldandı birden yüksek sesle. Dara başını yavaşça kaldırdı ve soru dolu menekşe mavisi gözlerini ona dikti. Fakat İolas onu görmüyordu bile. Deli gibi ceplerini karıştırıyordu. Yeleğinin iç cebinden bir yüzük çıkardı. Büyük bir pırlanta gibiydi ama içinde hareket eden renkler seçilebiliyordu. Genç kadının gözleri büyüdü.

"Onu nereden buldun?"

"Bir dostun hatırası," diye mırıldandı savaşçı dalgın bir ifadeyle. "Bu, onu kurtarabilir mi?"

Dara atik bir şekilde yerinden fırladı ve yüzüğü eline aldı. "İyileştirmese de ölümüne engel olur. Toparlanması da Gliven'in çabaları sayesinde olur. Ama," Genç kadının gözlerindeki ışık gölgelendi. "Şafakta yola çıkacağız."

Bunun üzerine İolas, Rhys ile yaptığı konuşmayı anlattı. Dara'nın bakışları kararmıştı. "Pekala," dedi en sonunda. "Kara büyüyü yok etmek çok zor ama yapabiliriz. Tabii sen de bana yardım edeceksin." Bunları söylerken Gliven'i bulabilmek için dışarıya çıkmıştı, İolas da peşinden yürüyor, bir yandan da genç kadının söylediklerini dinliyordu.

"Ayrıca büyüyü hazırladıktan sonra element savaşçılarına ihtiyacım olacak."

İolas aniden durdu. Bunu fark eden Dara soran bakışlarla ona döndü.

"Hepsi olmak zorunda mı?"

"Hepsi olmak zorunda."

Savaşçı sıkıntıyla içini çekti. "Az evvel Aredhel'i takımımdan çıkardım."

"Geri alsan iyi olur," dedi Dara mazeret kabul etmeyen bir sesle. Ardından savaşçıyı olduğu yerde bırakıp gri büyücünün oyuğuna girdi.

♣️

"Aptal yaratıklar," diye homurdandı Lamia öfkeyle. Agarthalılar'dan birisi elindeki gümüş mızrakla sırtını dürttüğünde acıyla tısladı. "İmkanım varken hepinizi yok etmeliydim."

Gürcistan'a açılan kapıyı bulmak için yeraltının derinliklerine iniyorlardı. Bir tek Lamia'nın etrafı ellerinde gümüş mızraklar tutan Agarthalılar ile çevriliydi. Kafesin içinde tutulduğu zaman kadar kötü değildi hali ama yüzü sapsarıydı. "Bu aptallar yüzünden gücüm tükeniyor. Hissediyorum. Gücü olmayan bir maran ne işe yaracak?"

"Maran olduğunu kabul ettin sonunda demek?" diye alayla güldü Alarik. Bir kolunu Nil'in omzuna atmıştı. Meerin biraz önlerinde yürüyor, elindeki meşale ile yolu aydınlatıyordu. Onların arkasından mızraklarla çevrili Lamia, onun arkasındansa Aghartalılar'ın liderlerinden oluşan bir grup ilerliyordu. Alarik'in sataşmasına tıslayarak cevap verdi Lamia.

Ülkenin daha da derinlerine giden merdivenlerden indikten sonra, Nil her adımda yerin dibini boyladıklarını sanıyordu, en sonunda yosunlaşmış yamru yumru bir duvarın önünde durdular. Meerin, elindeki meşaleyi Alarik'e verdi.

"Buradan geçeceksiniz. Hoş bir yolculuk olacağını sanmıyorum. Ama güvenli bir şekilde Gürcistan'a varmanızı sağlayacağım."

"Peki Gürcistan'dan, Türkiye'ye nasıl gireceğiz? Hiçbir hazırlığımız yok," diye sordu Nil, daha çok Alarik'e sorar gibiydi. Meerin, cübbesinin kolundan, yıpranmış, sarı renkli, uzun bir rulo halinde parşömen parçası çıkardı.

"Shambalalılar'ın inlerinde de böyle bir kapı olacak. Kapının nerede olduğunu bulmanızı sağlayacak harita burada. Geçiş ayinini nasıl yapacağınızı da Alarik'e göstereceğim."

Ardından Aghartalılar'a, onların dilinde bir şey söyledi. Topluluk hareketlendi. Aralarından birkaç tanesi ciyaklayan bir hayvan getirdi zorla. Nil'in gözleri açıldı.

"Penguen mi?"

"Ben her zaman kedileri tercih ederim kurban ayinleri için," diye alayla mırıldandı Lamia. "Ama Antartika'da kedi bulunabileceğinden emin değilim," diye dudak büktü hemen ardından.

Meerin, af diler gibi, "Elimizdeki en iyi seçenek," dedi alçak bir sesle. Ardından büyüsüne başladı.

"Bahannamukat. Oritesubas. Zeunes, keurr, valahtin mısria!"

"Bu hangi dil?" diye alçak sesle sordu Nil.

Alarik dikkatli bir şekilde dinliyordu. "Hititçe."

Nil başka bir şey diyemeden Meerin küçük bir bıçakla penguenin boğazını kesti. Hayvanın kanı duvara sıçradı. Genç kadın irkilerek geri çekildi. Meerin elini duvara koydu ve sıçrayan kanı iyice yayarak sözlerine devam etti.

"Waddarma. Okuuttenni."

Duvar titredi. Hemen ardından korkunç bir gürlemeyle yana kaymaya başladı. Karşılarında simsiyah bir boşluk vardı.

"Buraya kadar," diye içini çekti Meerin. "Üçünüze de iyi şanslar. Buna ihtiyacınız olacak."

Nil büyülenmiş gibi boşluğa bakıyordu. "O zaman... Hoşçakal," diyebildi zorlukla.

Lamia, büyücünün sözlerine gözlerini devirdi yalnızca. Hemen ardından kaçarcasına boşluğa daldı. Alarik'se, Nil'i kendine çekerek başını göğsüne yasladı. Son bir kez Meerin'e baktı. Hiçbir şey demeden genç kadınla birlikte boşluğa atladı.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro