Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

♣️21♣️

"Siz ne dediğinizin farkında mısınız?" diye bağırdı avazı çıktığı kadar Nil. O an Alarik yüzünü avuşturuyor, Lamia ise tırnaklarını inceliyordu. Nil öfkeyle kapının önünde volta atmaya başladı. Nefretini bastıramadan Lamia'ya döndü. "Sen nasıl bir şeytansın?"

"Teşekkür ederim canım." diye mırıldandı Lamia umursamayan bir sesle. "Şimdi izninle kapıyı açabilir miyiz?"

"Hayır! Yani evet! Yani kan dökmeden aç!"

"İşte o mümkün değil."

"Ne demek mümkün değil?"

"Bak cici kız, bu boyutlar arası bir kapı. Buraya öyle elini kolunu sallayarak girip çıkabileceğini mi sandın? Kan bedeli ödenmeli."

"Masum bir kan!"

"Fark etmez! Bu kara büyü. Kendiliğinden bir kapı belirip de çıkmıyor ortaya. Zamanda delik açmak demek bu kalın kafalı. Delinen en büyük yasak! Her yasağın bir bedeli vardır anladın mı? Yaratıcının buyruğundan her çıktığında ruhun kirlenir."

"Senin bir ruhun yok."

"Yok! Çünkü ben insan değilim, unuttun mu? Ben şeytanın buyruğuna giren ilk varlığım. Mornor, Valar, Eru bunlar elflerin süslü kelimeleri. Ama hepsi özünde aynı. Ben şeytanın karısı olmayı kabul ettim. Etrafa kötülük salması için milyonlarca iblis doğurdum. Aklının alamayacağı kadar çok kan akıttım. Bu kapıyı da ben açtım. Ve bu kapıyı açmak istiyorsan, eğer bu rezil yerden gitmek istiyorsan, o tören yapılmak zorunda."

Nil çaresizce Alarik'e döndü. "Sen büyücü değil misin? Bu dünyadan bile değilsin! Lütfen Alarik, bir yol bulabilirsin. Masum birinin katledilmesine dayanamam. Hayatım boyunca yüreğimde taşırım bu vicdan azabını. Bana bunu yapma, yalvarırım."

Alarik'in çaresiz bakışları bir cevaptı. Nil gözlerinden dökülen yaşlarla kapının dibine oturdu. Yaşlarla dolup taşan gözleri karşısındaki piramide dikilmişti. O da bir piramitte kurban etmişti kendisini. Piramitler, kurbanlar içindi. "Boyutlar arasında geçiş yapabilmek için ya kendini öldürmelisin ya da bir başkasını." diye mırıldandı bir anda. Bakışları Alarik'e döndü. "Beni bu yüzden o gün kurban ettin. Aslında Sirius'a sadece o gün gidebildiğin bir yalandı değil mi? Birinin piramidin birinde kurban edilmesi yeterliydi. Ah, bir de yıldızın konumu önemliydi." Bu sefer kapıya döndü. Geldiği yerdeki haline göre daha parlak, daha sağlamdı. Taş bloğa dokundu. "Birinin ölmesi gerek. Ruhunun diğer aleme geçiş yapabilmesi için bir kırılma oluyor o an. Ve sen de o anı yakaladın." diyerek Lamia'ya döndü.

"Zamanın kırık noktasını her yerde bulamazsın."

"Zamanın kırıldığı o yerlerde hep bir piramit var. Neden piramit?"

"Hadi küçük kız. Bunun cevabını bulabilirsin." diye fısıldadı Lamia keyifle gülümseyerek. "Piramitlerin geometrik şekilleri nedir?"

Nil geometriden anlamazdı pek. Ama bunun cevabı zor değildi. "Üçgen prizma. Işık vurursa kırılma olur ve..."

"Aydınlanır evren." diye kıkırdadı bastıramadığı bir heyecanla Lamia. "Piramitlerin sırrı bu, evet. Onlar başka alemlere kapı açabilmek için varlar. Bir insanın ruhu bedeninden ayrıldığında, yani ışık piramide vurduğunda, bir kırılma yaşanıyor ve o renkler zamandaki kırılmayı ortaya çıkarıyor. Şeytanın bile aklına gelmez." Hırıltılı bir şekilde güldü. "Ama benim aklıma geldi."

"Senden nefret ediyorum." diye mırıldandı Nil sessiz bir öfkeyle. Alarik yanına oturarak ona sarıldı.

"Başka seçeneğimiz yok."

O gece, şafak vaktinde bir genç kızın kalbi sökülürken Nil kapıya dönük duruyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Genç kızın çığlıkları vicdanını kanatmış, zihnine kazınmıştı. Çığlıklar dindiğinde, kanın ağır kokusu havaya karıştığında Nil kapıdaki renkleri gördü önce. Göz açıp kapanıncaya kadar yok olmuştu renkler. Artık o siyah boşluk vardı. Bir an önce o cehennemden kurtulabilmek için hızla karanlığa atladı. Serin bir rüzgar yüzüne esti. Ayakları yeniden zemine bastığında binlerce yıldır terk edilmiş, ıssız ve harabe şehre girdi. İlk geldiğinde hayran kaldığı bu tarihi mekan artık onun için, demin gördüğü insanların hayaletleriyle doluydu. Tam karşısında olan ufak piramidin olmadığını görmek içini rahatlatan tek şey olmuştu. Fakat binlerce yıl önce atılan bir çığlık zihninde hala çınlıyordu.

Alarik ve Lamia da geldiğinde sessizce yürümeye başladılar. Fakat Lamia birden durdu. Tehlikeli ve ciddi bir bakışla etrafına bakıyordu. Nil ve Alarik'e bir şey sormamaları için işaret parmağını dudaklarına bastırdı. Onun bu hali Alarik'i de harekete geçirmişti. Nil'i hızla kendisine çekti. O anda karanlığın içinden siyah yaratıklar çıkmaya başladı. Dört ayak üzerinde, en az iki metre boyunda elleri ve kolları uzun yaratıklar. Gözleri ateş gibi kırmızı, ağızları ise kocamandı. Uzun, sivri dişleri dudaklarını kesmiş, dışarıya uzamışlardı. Lamia uzun, çirkin bir yılana dönüşerek hızla üzerlerine atladı. Yaratıklar da aynı hızla onlara doğru hareketlendiler. Alarik elini toprağa koydu ve Nil'in anlamadığı bir dilde bir şeyler söyledi. Bileğinin içinden geçen mavi bir ışık toprağa yayıldı. Mavi dalgalar yayıldı, yayıldı ve mavi bir ışıkla patlayarak yaratıkların yarısından fazlasını havaya uçurdu.

Fakat daha fazlası geliyordu. Lamia'yı neredeyse göremez olmuşlardı. Alarik'te aynı anda üzerine saldıran yaratıklarla baş etmeye çalışıyordu. O sırada Nil sırtında keskin bir acı hissetti. Yakıcı acının ardından sıcak bir sıvı beline doğru hızla boşalmaya başladı. Bir başka yaratık karnına sapladı tırnaklarını. Karnı boydan boya yırtıldı ve bir anda kan boşaldı ayaklarına. Acıyla haykırdı. Çığlığı geceyi yırtmış, zihnindeki bin yıllık çığlıkla birleşmişti. Çığlığının etkisiyle yaratıkların hepsi bir an havada asılı kaldılar. Sanki hepsi bilinmez bir büyüyle donmuşlardı. Çok geçmeden hepsi gri bir taşla kaplandı. Alarik'in kaşları havaya kalktı, yaratıklar taşlaşmıştı! Nil farkında bile değildi olan bitenin. Önce dizlerinin üzerine düştü. Titreyen parmaklarını karnına bastırsa da öyle hızlı kan kaybediyordu ki canı bedenini oluk oluk akan kanla terk ediyordu sanki. Alarik'in sesini çok uzaklardan duyuyordu. Gözleri ise net görmüyordu. Kafasını kanlı zemine çarptığın anda görüntü de ses de gitmişti.

Alarik atik bir hareketle yere yığılan genç kadına koştu. Önce başını kaldırdı. Kandan kızıla boyanan saçlarını tek omzuna topladı ve bembeyaz kesilmiş yüzüne baktı. Dudakları morarmıştı. Göz kapaklarını kaldırdı ama göz bebekleri çoktan ters dönmüştü.

"Hemen soy onu." diye koşturdu Lamia nefes nefese. Üstü başı kan ve pislikle kaplanmıştı. "Çok fazla vakti yok Alarik, onu kurtaramayabilirim. Bana yardım et ve kızı soy!"

Alarik'in zihni sanki buz tutmuştu. Hızlı hareketlerle önce genç kadının lime lime olmuş ceketini çıkardı. Ardından da kanla kaplanmış ve yırtık bir kumaş yığını haline gelen bluzunu soydu. Yaraları görünce dudaklarından buz gibi bir soluk verdi. Hayatında ilk defa elleri titriyor, içinde tarifi imkansız bir acı hissediyordu. Onu ilk kez kaybetmiyordu ama geri döneceği seçeneği hep var olmuştu. Şu an olansa geri dönüşsüzdü. Eleniel/Elda bir daha ölürse onu yeniden hayata döndüremezdi.

Lamia geçen sefer yaptığı gibi avucunu kesmedi. İnce beyaz bileğini genç kadının karnındaki yarığa uzattı. Gözlerini yumdu ve büyük ağızlı keskin bıçağıyla bileğinin içini dik bir şekilde kesti. Fışkıran kanla birlikte Lamia'da acıyla haykırmıştı. Ne yaptığının ve tehlikesinin farkındaydı ama ona daha çok kan lazımdı. Avucundan damlayan bir iki damla kanla iyileştiremezdi onu. Yumruğunu sıktı ve acıya katlanmaya çalışarak yaraya kanını bolca akıttı. Karnındaki yara dolduğunda altın sarısı bir ışık yayıldı ve geriye boydan boya kırmızı bir çizgi kaldı. Lamia halsizleşmeye başlamıştı fakat durmadı. Hızla sırtını çevirdiler. Diğer bileğini de kesti ve aynı şeyi oraya da yaptı. O yara da kapanınca genç kadın bitkin bir şekilde yere düştü. Nil'in paçavraya dönmüş bluzunu nafile bir çabayla bileklerine bağlamaya çalıştı. Göz kapakları düşerken Alarik'e baktı.

"Şimdi iki seçeneğin var büyücü. Ya ölmeme izin verirsin ya da acilen bileklerime dikiş atarsın."

♣️

Nil zorlukla gözlerini açtığında ilk hissettiği kafasına balyoz yemiş gibi bir ağrının girmesiydi. İnleyerek elini başına götürdü. Gözleri iyi görmüyordu. Karanlık ve boğucu bir yere tıkılmış gibi hissediyordu. Yattığı yerde zorlukla doğruldu ve gözlerini kırpıştırarak etrafına baktı. Bir arabanın içindeydi. Eski model, alçak tavanlı bir arabaydı. Arka koltuğa uzanmıştı ve Alarik şoför koltuğunda bir eli direksiyonda, diğer eli aralık bıraktığı camdan sarkmış, parmaklarının arasında tuttuğu sigarayı aralıklarla dudaklarına götürüyordu. Dalgın bakışları dikiz aynasına yöneldi ve Nil'in bakışlarıyla karşılaştı.

"Nasıl hissediyorsun?"

"Berbat." Genç kadının sesi kuru çıkmıştı. Ağrıyan başını ovaladı. Neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordu. Üzerinde sadece Alarik'in ceketi sarılmıştı. O ve siyah sütyeni dışında üzerinde bir şey yoktu. O sırada parmakları karnının üzerindeki pembe çizgide dolaştı ve hatırladı. "Ölmüş olmalıydım." diye mırıldandı alçak sesle. "Nasıl?"

"Seni Lamia kurtardı."

Genç kadın gözlerini kırpıştırdı. "Şey, sanırım teşekkür etmeliyim. O nerede peki?"

Büyücü uzun parmaklarıyla karşıda bir binayı gösterdi. Bina ilginç bir şekilde gökkuşağının renkleriyle boyanmıştı ve en üste kalın harfler çakılmıştı.

Hospital Arco Iris

"Hastane mi?"

"Seni kurtarabilmek için bileklerini kesti. Fazla kan kaybetmeye başladı. Dikiş atacak ne malzemem ne de zamanım vardı. Bu yüzden hastanenin kapısının önüne bıraktım onu. Kısa sürede içeriye aldılar."

Nil'in boğazı kurumuştu. Lamia'dan gerçekten hoşlanmıyordu ama ona ikinci kez can borcu olmuştu. Kanının iyileştirici gücü vardı. Belki de daha fazlası. Kendisini, baş ağrısı dışında daha güçlü hissediyordu. "Alarik, orada yaratıkları taşlaştırdım değil mi?"

Büyücü sert bir şekilde başını salladı. Dudakları ince bir çizgi halini almış, kaşları çatılmıştı.

"Bunu nasıl yaptım?"

"Bence cevabı biliyorsun."

"Bilmiyorum. Yani... Tahminim var ama. Bu doğru olabilir mi?"

"Bunu ona sormaya ne dersin?"

Başını koltuğa yasladı. Olanları düşündükçe titremesi artıyordu. "Yanıma gel, sana ihtiyacım var." diye fısıldadı. Büyücü bir süre düşünür gibi duraksadı. Ardından sigarasını atarak arka koltuğa doğru hareketlendi. Nil onun koltuğa uzanmasına izin verdi. Ardından da büyücünün üzerine uzandı. Sıcak bedenine yaslanınca güven duymuş, kalp atışları ona huzur vermişti. Kokusunu içine çekti. Alarik'in parmakları saçlarını okşuyordu. "Neyi bekliyoruz?" diye mırıldandı yavaşça.

"Lamia'nın gelmesini."

"Beklediğimizi biliyor mu?"

"Hissediyor."

Genç kadın büyücüde bir terslik olduğunu hissetmişti. Soğuk ve mesafeliydi. Başını hafifçe kaldırdı ve onun okyanus mavisi gözlerine baktı. "Sorun ne?"

"Sorun yok."

"Alarik, sorun ne?"

Genç adam gözlerini yumdu. Yüzünde usanmışlığın izleri vardı. Yeniden açtığında göz bebekleri cam gibi parlaktı. "Seni koruyamadım. Bugün neredeyse ölecektin."

"Ama ölmedim."

"Sana her geldiğimde zarardan başka bir şey getirmiyorum."

"Bu senin suçun değil."

"Aklım sürekli sende. Sürekli tedirginim. Soğukkanlı kalamıyorum. Beni zayıflatıyorsun."

Nil'in kaşları havaya kalktı. "Suçlu ben mi oldum?"

"Tabiki hayır. Birbirimize aşık olmamalıydık."

Genç kızın yüreği öfkeyle kabardı. Kaşlarını çatarak büyücünün kucağına ata biner gibi oturdu ve ona tepeden bakmaya başladı. "Pişman mısın? Pişmansan söyle, ki pişman olduğun çok belli. Seni zorla tutmuyorum."

Sesindeki aksi ton büyücünün hoşuna gitmemişti. Elbette onu bırakacak değildi. Öfkeliydi ve korkuyordu. Böyle hissetmekten nefret etse de onu seviyordu bir kere. Tarifi imkansız ve geri dönülemez bir şekilde. Hızla kalktı ve burunları birbirlerine çarptı. Aralarında tek nefeslik bir mesafe kalmıştı. Onun yakınlığı, sıcak bedeninin baştan çıkarıcı kokusu hiç istemese genç kadını cezbediyordu.

"Hiçbir yere gittiğim yok. Pişman da değilim. Sadece seni kaybetmekten çok korkuyorum. Ve korkum beni öfkeden deliye döndürüyor." diye fısıldadı. "Kendini korumaya başlasan iyi olur Eleniel, ölsen bile seni bırakmaya niyetli değilim." Dudakları genç kadının dudaklarını ezdiğinde Nil boğuk bir şekilde inlemişti. Alarik'in öfkesi öpüşünde bile belliydi. Genç kadının nefesini kesecek kadar uzun, dudaklarını acıtacak kadar sert öpüyordu. Birbirlerinin dudaklarından kopmadan genç kadının ceketini, büyücünün kazağını çıkardılar. Birbirlerinin tenlerini hissetmek daha da ateşli olmalarını sağladı. Nil, heyecandan titreyen parmaklarıyla Alarik'in pantolonun düğmesini açmaya çalışırken arabanın kapısı açıldı ve direksiyonun başına yorgun ve halsiz görünen Lamia oturdu.

"Aslında sevişmenizin bitmesini bekleyecektim. Sekse saygım sonsuzdur ama polis yokluğumu her an fark edebilir. Neden intihar ettiğimi ve kim olduğumu sorgulamak istiyorlar." diye söylendi kontağı çalıştırırken. Alarik ve Nil ona şaşkın sakın bakıyorlardı. Arabayı sürmeye başladığında dikiz aynasından ikiliye bir bakış attı. "Lütfen ben yokmuş gibi devam edin."

Nil kızardığını hissetti. Ceketi yeniden üzerine geçirirken istemeyerek birbirlerinden kopmuşlardı. Alarik parmaklarını dağınık saçlarından geçirdi huysuzca. "Ağrın varsa ben sürebilirim."

"Ben gayet iyiyim. Sorunlarımız şunlar; kalacak bir yer bulmamız, sizin yarım kalan seksinizi tamamlamanız ve yakalanmadan bu ülkeden çıkabilmemiz. Sizce bizi kim ele verdi?"

"İlla birinin ele vermesi mi gerekiyor?" diye homurdandı Nil, Lamia'nın patavatsız sözlerine kızmıştı. "Zaten Güneş Kapısı söylentilerini çıkaran Aragathi değil mi? Geleceğimizi tahmin ederek yarattıklarını saklamış işte."

Lamia, genç kadının söylediklerini kafasında tarttı. Bir süre düşündükten sonra "muhtemel" diye mırıldanarak dudak büktü.

Bir süre sessizlik içerisinde gittiler. Nil üşüyordu. Alarik'in sıcak bedenine yaslandı ve titremesini bastırmaya çalıştı. "Lamia..." diye mırıldandı alçak sesle. "Beni kurtardığın için teşekkür ederim."

Lamia sırıttı. "Hem de iki kere yaptım!"

"O zaman iki kere teşekkür ederim."

Cevap gelmedi. Lamia birden ciddi bir ifadeye bürünerek arabayı sürmeye devam etti. Onun bu ciddiyeti Nil'in de dikkatini çekmişti. Yoksa o da aynı şeyi mi düşünüyordu?
"Yaratıkları taşlaştırdım." dedi en sonunda ağır ağır. Lamia'nın kaşları daha çok çatıldı. "Nasıl?"

Lamia'nın şüpheli bakışları dikiz aynasından genç kızı buldu. Ardından omuz silkti ve tekrar yola konsantre oldu. "Sana kanımı verirken bazı güçlerimi de aktarmış olabilirim." Homurdanarak ekledi. "İstemeden tabii."

İşte Nil'i korkutan da buydu. İlerde Lamia gibi bir canavara dönüşmekten korkuyordu. "Daha önce hiç başkasına kan vermedin mi?"

"Bir kişiye."

"Kim?"

"Kim olduğu seni ilgilendirmeyen birisi."

"Ah..."

Alarik ılımlı bir sesle ikilinin arasına girdi. "Hangi güçlerin Nil'e geçmiş olabilir?"

"Ne bileyim ben? Taşlaştırma geçmiş gördüğüm kadarıyla. Başka ne geçtiyse artık yaşayarak öğreneceğiz. Yalnız benim kanım ölümsüzlük sağlamaz bilginiz olsun. Kolay yaralanmam ama ölümsüz de değilim."

Kısa bir sessizlik daha oldu. Nil en sonunda dayanamayarak ağzının içindeki baklayı çıkardı. "Benim de saçlarımdan yılanlar çıkacak mı? Ya da kuyruk falan?"

Lamia kısa bir an ciddi ciddi genç kıza baktı. Ardından yumuşak bir kahkaha patlattı. "Hayır güzelim. Bu bana özel bir lanet. Sen tamamıyla güvendesin."

Genç kız rahatlayacak içini çekti. "Ne karışım ama." diye mırıldandı yarım bir gülümseme ile. "Biraz insan, biraz elf, biraz zombi, biraz da yılan."

"Tanıdığım en muhteşem melezsin." diye güldü Alarik yavaşça.

"Birbirinize olan aşkınız bittiyse, söyle bakalım büyücü. Sıradaki planımız ne?"

"Kutuplara gideceğiz ve Aghartalılar'ı ziyaret edeceğiz." İçini çekti. "Kutuplara gitmek kolay olmayacak. Bir sürü evrak düzenlemesi yapmalıyız."

"Emin ol, Aghartalılar ile anlaşmak da kolay olmayacak büyücü. Talihimiz varsa sınırlarına adım attığımız anda kafamızı uçurmadan önce bir hoş geldiniz derler."

Nil gergin bir ifadeyle başını pencereye çevirdi. "Harika." mırıldandı ağzının içinde. "Her zaman kutupları görmek istemişimdir zaten."

***

İyi akşamlar arkadaşlar. Öncelikle hepinize dualarınız için teşekkür ederim. Şükür ki çocuklarım da ben de virüsü atlattık. Haliyle bölüm de gecikti.

Bölümlerin gecikmesi hakkında size danışmak istediğim bir çözümüm var. Siz de isterseniz eğer öyle bir düzene geçebiliriz. Yakın zamanda bir yayın evinde çevirmenlik işi aldığım için zamanımın çoğu haliyle kitap çevirmekle geçiyor, bir de vizelerim yaklaştığı için onlara konsantre olmaktan hikayeyle ilgilenemiyorum ve bölümlerde çok uzun aralar oluyor. Bundan ben de hoşnut değilim. Hikaye kopuyor çünkü. İsterseniz ben bir süre bölüm yayımlamadan bölümleri biriktirip, daha sonra belli bir düzende yayınlayabilirim. İster misiniz? sizin düşünceleriniz, yorumlarınız benim için çok önemli.

Hepinize şimdiden çok teşekkürler. Cumhuriyet bayramınız kutlu olsun :)

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro