♣️2♣️
Parmaklarının arasındaki gücü hissettikçe umudu da aynı yönde artıyordu. Mavi bir akım dolaşıyordu parmaklarının arasında. Avucunu açtı. Mavi renkte bir küre kendi ekseninde dönmeye başladı. Beş yıl sonra vücudundaki bu sıcak enerjiyi hissetmek ona çok iyi gelmişti.
Kapının ağzından gelen ayak sesleri ile elindeki küre mavi bir alev olup yok oldu. Gelen kişiyi biliyordu ama yanındaki şaşırtmıştı onu. Bir kaşı havaya kalktı merakla.
Varda odanın içinde bir ışık yakmıştı. Alarik'in neden ısrarla bu köhne apartman katında buluşmak istediğini anlayamıyordu. Sıkıntısı yüzünden belli oluyordu. Yanındaki genç kadın dikkatli gözlerle evi süzdü. Uzun boylu, ince bir kadındı bu. Siyah deri bir pantalon, deri bir ceket, içine siyah bir büstiyer giymişti. Dizlerine kadar uzun, ince topuklu siyah deriden ayakkabıları vardı. Siyah uzun saçları ve boncuk gibi siyah gözleriyle hem çok çekici hem de çok güzeldi. Dudaklarına açık kırmızı bir ruj sürmüştü. Boynunda kırmızı taşlardan yapılma siyah zincirden bir kolye vardı. Gözlerini odadan çektikten sonra ilgiyle Alarik'i süzdü. Bir dudağının kenarı beğeniyle havaya kalkmıştı.
"Hımm. Genç olan." dedi manidar bir sesle.
"Onun burada ne işi var?"
Kadın alınmış gibi cıklamaya başladı. "Alarik neden gözlerime bakmıyorsun bebeğim? Yoksa taşlaşmaktan mı korkuyorsun?"
Alarik başını yan yatırdı. Okyanus mavisi gözlerini, genç kadının siyah gözlerine dikti. "Masal anlatmayı hep severdin Maran."
"Lamia." diye düzeltti kadın sinirli bir sesle. Flörtöz bakışları artık düşmancaydı. Fakat Alarik onu sinirlendirdiği için oldukça mutlu görünüyordu.
"Sen bir Maransın."
Kadın gözlerini kıstı. Siyah göz bebeklerinin üzerinde aniden sarı, dikey bir çizgi belirmişti. "Bu konuda ufak bir bilgilendirme yapayım sana Maia." dedi tıslayarak. "Ben Maranların ecesiyim." Ardından gözlerindeki sarı çizgi kayboldu. Siniri geçmiş gibiydi. "Fakat bana Lamia demeni tercih ederim. Şahmeran fazla eski, bilirsin."
"Ayrıca seni tek iyi gösteren hikaye."
Genç kadın içini çekti. "Benim pek çok adım ve pek çok hikayem var Alarik. Hepsinin toplamına bakarsak, çok sevilen biri değilim."
"Bence sen, aşkı için fedakarlık yapan kadın rolünü beğenmedin."
Kadın gözlerini devirdi. "Biliyor musun, dışın çıtır bir delikanlı olabilir ama içten içe huysuz, aksi ve inatçı bir ihtiyarsın büyücü."
"İkiniz de susun." Varda oldukça sıkılmış bir tavırla ikilinin arasına girdi. Lamia omuz silkerek karanlık bir köşeye çekildi. Büyücüyle ters düşmeye çok da meraklı değildi. Sadece kendisine ait olan saygıyı istiyordu. Gerçi Alarik'i tanıdığı bunca zamandan beri onun ters düşmediği kimse yoktu ya!
"Onun burada ne işi var?" Alarik ısrarcıydı.
"Bize yardımcı olacak. Taşların nasıl yok edileceğini soruyordun ya?"
"Sen mi yapacaksın bunu?" Ses tonu küçümseyiciydi. Lamia böyle olmasını bekliyordu aslında. Yine de hafife alınmaktan hoşlanmıyordu. Karanlık köşeden çıkarken siyah saçları tek tek havaya dikilmiş siyah yılanlardan oluşmuştu. Her birinin boncuk gibi kırmızı gözleri öfkeyle büyücüye dikilmişti. Tehditkar bir tıslamayla ona doğru hareket ediyorlardı. Genç kadının gözleri şimdi kıpkırmızıydı.
"İnan bana düşmanım olmak istemezsin."
"Yeter bu kadar!" Başka bir sesti bu. Uzun yeşil elbisesi, kestane rengi saçları ile Yavanna tam karşılarına dikildi. Doğanın yeşil örtüsünü barındıran gözlerini öfkeli bir şekilde Alarik'i dikti.
"Lamaştu'yu fazla hafife alma Mavi Büyücü. Kendisi bu evrenin en eski yaratığı unuttun mu?"
Alarik sakin olmak istese de yapamıyordu. Karşısında duran kadın Yeryüzünün Hanımı'ydı ve yeryüzüne ait olmayan yaratıklardan hoşlanmazdı. Varda hariç.
"Onu Mornor'un yarattığını unuttunuz sanırım?"
"Yaratmadı, beni lanetledi!" diye bağırdı genç kadın öfkeyle. Kafasının üzerindeki yılanlar nefretle tısladılar.
"Şahmeran olduğundan beridir benim yaratığım." diye sertçe araya girdi Yavanna. "Bir daha uyarmayacağım."
Alarik sıkılmış gibi ellerini havaya kaldırdı. Tartışma gereksiz yere uzamıştı. Gereksiz ve uzun süren şeylerden nefret ederdi. O özet adamıydı. Sonuca odaklı çalışırdı. "Pekala, asıl soruma dönüyorum. Onun burada ne işi var?"
"Sana ve yarı elfe yardım edecek. Taşları, maranların ortadan kaldırabileceklerini düşünüyoruz."
Büyücü küçümseyen bir tavırla kaşlarını kaldırmıştı. Varda onun sınırları bilerek geçtiğini düşünür olmuştu. Aklı sıra bizi cezalandırıyor diye geçirdi içinden. Sen anlat der gibi Lamia'ya baktı. Lamia'nın tepesindeki yılanlar sessizleşip geri çekildiler. Yeniden normal saçlara dönüşmüşlerdi. Sanki hiç sinirlenmemiş gibi sakin sakin odanın içinde gezinmeye başladı.
"Maranlarım ile gizlenmek için fazla derinleri kazmış olabiliriz."
"Bu da ne demek?" Alarik'in ilk defa ilgisini çekebilmişti. Alaycı ifadesi gitmiş, merakla bakıyordu. Lamia kırmızı ojeli tırnaklarına konsantre olmuş gibi parmaklarına bakıyordu.
"Fazla kazmışız işte. Dünyanın merkezine doğru uzuuun bir tünel." Büyücünün şaşkın ifadesini görünce sevindi. Onu şaşırtmak hiç kolay olmuyordu. "Hiç de Jules Verne hikayesi gibi değil, fazla sıcak." Eliyle yüzünü yelpazeledi.
"Tacı bir magmanın içine atıp, erimesini mi umut edeceksiniz? Gerçekten mi?"
Yavanna büyücüyü küçümser gibi gözlerini devirdi. "Eru'nun yeryüzünü tümüyle korumasız bıraktığını mı sanıyorsun Maia?"
Alarik'in alnındaki damar atmaya başladı. Elbette Eru'nun yeryüzünü korumasız bıraktığına inanıyordu. Bunun için çok gerekli mazeretleri vardı. Sivri diliyle Yavanna'ya lafını geçirecekken Varda hızla araya girdi.
"Yer kürenin merkezi, dünya dışı varlıkları yok edebilir. Savunma merkezi gibi düşün. Ama Nemirdes kan yoluyla yeryüzüne bağlıydı Alarik. Onu böyle yok edemezdik. Elda'nın ölmesi mecburdu."
"Seni ve küçük sevgilini koruyacağımdan emin olabilirsin büyücü." diye mırıldandı Lamia yılan tatlılığıyla.
Alarik onu görmezden geldi. Yine. "Son kez söylüyorum. Anlaşmamızda onun bu işle bir alakası kalmamıştı."
"Bekçiyle olan anlaşman bizi bağlamıyor Alarik. Ayrıca eski arkadaşının çoktan melezin peşine düştüğünü biliyor musun? Onu ele geçirmelerine izin verir misin?"
Büyücü yumruklarını sıktı öfkeyle. Aragathi'nin işini bitirmesine çok az kalmıştı fakat ellerinden kaçırmıştı. Eğer elinden kaçırmasaydı onu yeniden tehlikeye sokmuş olmayacaktı.
Elbette onu görmeye gitmişti. Uzaktan pastanesini gözlemiş, her hareketini izlemişti. Onu beklerken yaşlı kalbinin hızlanmasını garip bulmuştu. O kadar uzun zaman geçmişti ki onu hissetmeyeli, bir kalbi olduğundan bile şüpheliydi. Onu çok özlemişti, inkar etmiyordu. Beş yıl boyunca altın sarısı saçları ve aşık olduğu yeşil gözleri zihnine astığı çerçeveden seyrediyordu. Gülüşü, utangaçlığı, dik başlılığı, cesareti ve ukalalığı ile Alarik'in hiç ummadığı şeyler söylüyor, içindeki yarayı daha çok azıtıyordu.
İçten içe beklediği oydu. Altın sarısı saçları ve yeşil elf gözleriyle Ela. Ürkek güzelliği, dik başlı duruşu ile o. Ama gelen kadını görünce çarpılmış gibi olmuştu. Hiç de Ela'sına benzemiyordu. Uzun siyah saçlı minyon bir kadındı. Tamamen farklıydı. Tek bir şey hariç. Alarik'in aşık olduğu o yeşil gözleri.
"Çok tatlı." Yumuşak bir sesle kıkırdayan Lamia düşüncelerinden uzaklaştırmıştı onu. Kadına soğuk bir bakış attı. Fakat onu susturmaya yetmedi. "Bu bakışı biliyorum. Küçük sevgilini düşünüyorsun değil mi?"
Alarik sinirlerinin bozulmasına izin vermezdi. Onu ancak Ela sinirlendirebilir, şaşırtabilirdi. Bu nedenle marana muzipçe göz kırptı. " Senin küçük, tatlı sevgilin nasıl bakalım Maran?"
Tahmin ettiği gibi Lamia öfkeyle tıslamıştı. Alarik'in gözleri siyah ipliklerle bezenmiş, kapkara olmuştu. Sadece öldürme arzusu duyduğu zaman kararırdı göz bebekleri.
"Son kez uyarıyorum, ikinizi de." Yavanna'nın sert sesi odaya dolmuştu. Yeşil gözleri koyulaşmış, Amazon ormanlarının en tehlikeli, en karanlık bölgelerinin rengine bürünmüştü adeta. "Melezi koruyacaksınız. Düşmandan önce."
"Peki ya sonra?" Alarik'in sorusu bıçak gibi ikiye bölmüştü havayı. "Diyelim ki istediğiniz oldu, Ela tacı ele geçirdi ve bahsettiğiniz çukura getirdi. Sonra ne olacak?"
Yavanna gözlerini kırpıştırdı. Şaşırmıştı ve bu büyücünün gözünden kaçmamıştı. "Her şey bitecek. Huzurlu bir yaşamımız olacak." dedi hızlı bir şekilde.
Alarik dikkatli bakışlarla Yeryüzünün Hanımını inceliyordu. Bir valar asla bir maiadan çekinmezdi, bunu biliyordu. Böyle bir şeyin olması imkansızdı hatta. Maialar onların kendi elleri yerine kirlettikleri başka ellerdi sadece. Ama nedense sorusu Yavanna ve Varda'yı gözle görülebilir bir biçimde rahatsız etmişti. Tacın yok olması Mornor'u durdurmayacaktı, sadece yenilmez olmasına engel olacaktı. O yine aralarında duracaktı. Yok olmadan, aynı habis kötülüğü ile. Başka yollar arayacaktı. Yıllarca beklemek zorunda kalsa bile. Bu kavganın kazananı olmayacaktı. Kaybedeni ise kimler olacaktı? Hangi piyonlar en başta feda edilecekti?
"Sizinle bir anlaşma yapalım. Tacı yok etmeden önce ya da yok ettikten sonra Ela'ya bir şey olmayacak."
Yeryüzünün Hanımı ve Yıldızların Hanımı birbirlerine kaçamak bir bakış attılar. Yavanna sinirleniyordu. Bir Maia onunla anlaşma şartı koyamazdı. "Sen kim oluyorsun büyücü? Yerini bil!"
Alarik alınmamıştı bile. "Hayatını feda etmesi yetmedi değil mi? Sahtesini de feda etmesini istiyorsunuz." dedi bir solukta. "Fakat üzgünüm, karşınızda bir aptal yok. Onu geri getirmek için nelerden vazgeçtiğimi gördünüz değil mi? Neler yapabileceğimi tahmin edebiliyor musunuz? Sizin boktan dünyanızı kurmak için onu feda etmenize bir kere izin verdim. İkincisi olmayacak. Anlıyor musunuz? Eğer onun bir kere daha ölmesine izin verirseniz neler yapabileceğimi anlayabiliyor musunuz? Yoksa en baştan başlayarak anlatayım mı?"
"Biz koruyucu melekler değiliz!"
Yavanna'nın koyu yeşil gözleri ölümcül bir tehlike ile parlıyordu. Büyücü fazla zorladığının farkındaydı ama geri adım atmayacaktı. Onlara güvenmiyordu. Kimseye güvenmiyordu.
"Siz melek değilsiniz. Melek olmadığınızı çok iyi biliyorum. Ah, kesinlikle melek değilsiniz!"
"Sadece onu korumaya çalışıyor." Lamia temkinli bir ses tonuyla ilk kez araya girmişti. Israrlı bakışları Yavanna'nın gözlerindeydi. "Onu anlamanız lazım."
"Senin desteğine ihtiyacım yok Maran." diye tısladı büyücü tiksinir gibi. Lamia sinirli bir soluk alsa da geri adım atmadı.
"Senin için değil, yarı insan sevgilin için aptal herif. Sonuçta ben de yarı insanım. İnsanlık beni iyi anmasa da onlar için çok şey yaptım. Ela'yı anlıyorum."
"Sen Ela'yı anlamanın kıyısından bile geçemezsin yılan."
Lamia tıslayarak ona döndü. Saçları yeniden simsiyah yılanlara dönüşmüştü. Öfkeyle havayı ısırarak ağızlarını açıp kapıyorlardı. Sivri dişlerinden zehirli salyalar akıyordu. Kadının gözleri cehennem çukuru gibi kıpkırmızı olmuştu aynı anda. Kafasının üzerinde deli gibi kımıldayan yılanlar gibi sivri dişlerini göstererek tıslıyordu. Büyücüyü ısırmayı planladığı çok belliydi.
"Lamaştu!" Yavanna'nın sesi gırtlaktan gelmişti. Farklı bir aksanla seslenmişti ona. İlk isimlerinden biriydi Lamaştu. Lamia'nın bir canavara dönüştürüldüğü yeni zamanlarda verilen, pişmanlıklarla ve kanla dolu bir geçmişin adıydı. Tıslayarak valara doğru döndü.
"Birbirimize düşmenin sırası değil." Bu sefer konuşan Varda'ydı. Yavanna'ya göre daha kontrollü ve sakindi. Alarik'i, ona göre daha iyi anlıyordu.
"Elimizden geldiğince Ela'nın zarar görmesine izin vermeyeceğiz. Onun kendisini feda etmesini istediğimiz yok. Sakin ol. Senin kadar biz de onu koruyacağız. Birbirimize düşmemiz Mornor'un işine yarayacak. Birbirimizi desteklememiz lazım. Taç gittikten sonra onunla biz ilgileneceğiz. Valarlar olarak sadece biz. Onu yeryüzünden süreceğiz. Amacımız bu. Daha fazla zorluk çıkarma Alarik. Aynı takımdayız."
Büyücü tartan bakışlarla süzüyordu üçlüyü. Lamia hala öfkeliydi. Ona yılan denmesi yumuşak karnıydı demek ki. Ne tür bir canavar olduğunun yüzüne vurulmasından hoşlanmıyordu. Bunu zihninin bir köşesine yazdı. Yavanna ise bir parça daha sakinleşmişti. Yeryüzüne ait olmayan canlılara karşı toleransı olmadığını bir kez daha fark etmişti. Varda ise daha ılımlı olan taraftı. Anlaşmaya açık ve daha baskın olan taraf. Hepsini hızla analiz etmiş, zihnine not düşmüştü. Başını salladı ve umursamaz bir gülümseme ile onayladı Varda'yı.
"Pekala. Anlaştık o zaman."
Elini uzattığında üç kadın da gözlerini kısarak bakmıştı ona. İçini çekti, demek ki anlaşmayı mühürlemek isteyen yoktu. Kadınlar, türü ne olursa olsun fark etmiyor, hepsi baş belası diye düşündü. Ardından bir köşeye çekilerek planlarını hazırlamaya başladı. Silahlarını kuşansalar iyi olurdu. Bu seferki savaş çok çetrefilli olacaktı.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro