Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

FİNAL

İki gün süren yolculuğun ardından Adıyaman'a gelmişlerdi. Nemrut Dağı'na tırmanacak, oradan da Lamia'nın krallığına açılan kapıdan geçeceklerdi. Dağa tırmanmak yarım saatlerini alırdı. Karanlık çökünce yola çıktılar. O günün şafağında her şey bitmiş olacaktı.

Herkes sessizdi. Aredhel ve Meaglin el ele tutuşuyor, Maglor dalgın dalgın uzaklara bakıyordu. İlk defa kendilerini bu kadar eksik hissediyorlardı. Element savaşçıları artık yoktu. Her şey bittikten sonra hepsi kendi yoluna gidecekti. Meerin ve Gliven'de onlara katılmıştı. Herhangi bir terslikte Nil'i korumayı planlıyorlardı.

Yan yana sessizce yürürlerken İolas, "Her şey bittikten sonra seninle insanlar alemine gelmek istiyorum," dedi alçak sesle Dara'ya. Genç kadın irkildi. "Hani bütün bunlar bittikten sonra insanlar alemine gidip, orada yaşamak istediğini söylemiştin ya? Eğer sen de beni istersen, seninle geleceğim. Eldar'da işim yok artık."

Dara usulca akan gözyaşlarını sildi hızla. "Alessea'yı düşündükçe... Çok vicdan azabı çekiyorum."

"Olanların hiçbiri senin suçun değildi," dedi İolas genç kadının elini tutarak. Sesinde ızdırap vardı. "Suçlanacak birisi varsa o da benim. Onu hiç incitmek istemedim ama en büyük zararı ben verdim. Alessea benim vicdanımın yarası olarak kalacak hep."

"Sana karşı ne hissettiğimden emin değilim," diye mırıldandı yarı elf kırık dökük. "Alessea ölmeseydi belki..." İçini çekti. "Fakat yine de... Yakınlarımda olman hoşuma gidiyor. Yeni baştan başlayabilir miyiz her şeye?"

İolas acıyla gülümsedi. " Her şeye değil. Ama ikimize yeni baştan başlayabiliriz. Ben sana olan hislerimden eminim."

"O zaman benimle gelmeni çok isterim savaşçı. Birlikte yeni bir hayat kurmayı çok isterim."

İolas sanki suyun altında nefessiz kalmış, en sonunda yüzeye çıkabilmiş de yeniden nefes alabilmeye başlamış gibiydi. Genç kadının avuçlarındaki elini öptü. Ardından dudaklarını öptü hafifçe. Bu sefer el ele yürümeye başladılar.

Nil ve Alarik ise hiç konuşmuyorlardı. Genç kadın, büyücünün sakin görünüşünün altında panik içerisinde olduğunun farkındaydı. Alarik, yıllar evvel olduğu gibi yine onu kaybetmekten korkuyordu. Saldırının nerden, nasıl geleceğini kestiremiyordu ama içinde dinmeyen kötü bir his vardı. Nil ise umutsuzca Gri Leydi'nin sözlerine tutunuyordu. Bu sefer hikayem kötü bitmeyecek diyordu içinden sürekli. Bu sefer ayrılmayacağız.

Yarım saatin sonunda tepeye çıktıklarında hayranlıkla büyük heykellere baktı genç kadın. Saatler sonra bir yeraltı şehrine daha ineceğini ve yıllardır savaştığı şeyin sonunda biteceğini ama hangi sürpriz ile karşılaşacağını bilmemenin tedirginliği uçup gitmişti. Arkasını döndü ve batan güneşin kızıl, sarı, pembe renklerini izledi. Rüzgar soğuk soğuk esiyor, siyah saçlarını savuruyordu.

Meerin binlerce yıl sonra yeryüzüne çıkmanın verdiği huzuru hissediyordu. Nil ile birlikte batan güneşe baktı. "Bunu özlemişim," diye gülümsedi.

"Savaş bittikten sonra ne yapacaksın? Yeniden dönecek misin Aghartalılar'ın yanına?"

Yaşlı büyücü bir süre manzarayı izledi. Sonra başını hayır der gibi salladı. "Oraya bir daha dönemem. İnsanların alemine gider, yaşlı ve yalnız bir adam olarak kendi başıma yaşarım," diye gülümsedi.

"Buradan ineceğiz. Uzun bir yolculuk olacak haberiniz olsun. Yılanlardan korkmayın. Ben söylemedikçe size zarar vermezler."

Lamia'nın gösterdiği yer bir insanın sürünerek geçebileceği kadarlık bir açıklıktı. Alarik gösterdiği yeri kontrol etti. "Önce sen, kraliçe," dedi imayla. Lamia burnundan solusa da cevap vermedi ve önce ayaklarını sokarak yavaş yavaş içeriye girmeye başladı ve birden bir boşluktan aşağı düşüyormuş hızla kaydı. Uzun bir bekleyişin ardından yere düştüğünü duydular. Herkes çukurun derinliği ile buz kesmişti.

"Güvenli," diye seslendi Lamia aşağıdan. Bunun üzerine ilk Meerin, ardından Maglor, Meaglin ve Aredhel atladı aşağıya. Daha sonra Gliven, İolas ve Dara indi.

"İlk sen gir," dedi Alarik. "Ben peşinden gelirim."

Nil zorlukla deliğin içine girmeye çalıştı. Aniden aşağıdan bir şey onu dibe çekiyormuş gibi hızla düşmeye başladı. Bu berbat bir duyguydu. Panikle bir yerlere tutunmak istese de boşluktan başka bir şey yoktu. En sonunda çığlık atmaya başladı. Yere çakılacağından emindi ki hiç ummadığı bir yumuşaklıkta yeşil çimenlerin üzerine düştü. Onun hemen ardından Alarik indi.

Herkes şaşkınlıkla etrafına bakıyordu. Genç kadın iki yeraltı şehri görmüştü ama hiçbiri bununla kıyaslanamazdı. Her yer yeşil bahçelere açılıyor, rengarenk çiçekler etrafı süslüyor, pırıl pırıl şelaleler kayaların arasından akıyor, durgun göller elmas gibi parlıyordu.

"Vay canına," dedi yavaşça. Lamia, yeraltının kraliçesi olduğunu söylerken hiç de abartmıyordu. Etrafta sürünerek dolaşan irili ufaklı, çeşitli renklerde, parlak yılanlar vardı. Varlıkları tedirgin edici olduğu kadar göz kamaştırıcıydı da. Lamia herkesin afallamış yüz ifadesinden gayet memnun bir şekilde sırıttı.

"Krallığıma hoşgeldiniz."

Kendini toparlayan ilk Alarik oldu. "Taşları nerede yok edeceğiz?" diye sordu sabırsızca.

"Ona daha yolumuz var," dedi Lamia. Ne kadar belli etmese de o da huzursuz gibi duruyordu. "Biraz daha aşağıya ineceğiz. Ama öncesinde biraz dinlenelim isterseniz. Bir şeyler yiyelim."

"Fazla vaktimiz yok maran."

Büyücünün ters ses tonu Lamia'nın bir kaşını havaya kaldırmıştı. "Gücün de yok büyücü."

"Lamia haklı. Biraz dinlenmenin bir sakıncası olmaz," diye araya girdi Nil uzlaşmacı bir tavırla. Vakit yaklaştıkça artan gerilim onu da yoruyordu.

Meyve, kuruyemiş yiyip, altın sarısı rengindeki bal şerbetinden içtiler. İlginç bir şekilde yerin altı bal petekleri açısından çok zengindi. Kısa bir uyku çekmek için herkes bir köşeye kıvrıldı.

Nil, Alarik'e sarılmış, onun panikle atan kalbini sakinleştirmek ister gibi göğsünü okşuyordu sürekli. "Bu kadar tedirgin olmana gerek yok sevgilim," dedi yumuşak bir sesle. "Bu sefer, Mısır'da olanlar olmayacak."

"Bazı şeyler olsa iyi olurdu aslında," diye mırıldandı Alarik. Onun piramidin içinde seviştikleri zamana atıfta bulunduğunu anlayan genç kadın güldü.

"Bence de. Ama burası çok kalabalık. Orada tek başımızaydık."

Alarik güldü. Günler sonra ilk defa tedirginliği azalmıştı. "Sen iste yeter ki ben yalnız kalmamızı sağlarım," dedi ses çıkarmadan ayağa kalkarak.

Genç kadın kıkırdadı. "Burda olmaz Alarik, saçmalama."

Fakat büyücü onu duymuyordu bile. Elinden tutup yeraltı ülkesinin derinliklerine, yalnız kalabilecekleri bir yere götürdü onu. Genç kadını duvara yaslayıp, elleriyle yüzünü avuçladı ve nefesleri kesilene kadar öptü. Diğer yandan da genç kadının kıyafetlerini çıkarmıştı. Onun tutkusundan başı dönen Nil karşı koyamıyordu bile. Alarik'in öpücükleri boynunda dolaşıyor, oradan göğüslerine iniyor, zevkle inlemesine neden olan şeyler yapıyordu. Çok sürmeden büyücü de soyundu ve sevdiği kadının içinde kayboldu. Bitmeyen bir tutkuyla uzun uzun seviştiler.

Alarik yorgun bir şekilde terli başını genç kadının göğsüne yasladığında Nil ince parmaklarını, büyücünün siyah saçlarının arasında dolaştırdı.

"Ne hayal ediyorum biliyor musun?" dedi alçak bir sesle. Alarik cevap vermedi ama dinlediğini biliyordu. "Seninle bahçesi olan küçük bir evde yaşamayı. Neresi olursa olsun. Başka bir gezegen dahi olsa umrumda değil. Senin olduğun her yer evimdir benim için. Belki küçük bir köpeğimiz olur. Sonsuza dek orada seninle yaşayabilirim. Hiç bıkmadan. Biliyorum çok klasik bir hayal ama..."

Alarik bu hayalle gülümsedi. "Hiç de bile," dedi şefkatle. "Duyduğum en güzel hayal." Başını kaldırdı ve genç kadının yeşil gözlerine baktı uzun uzun. Yıllar önce aşık olduğu o sarışın kız değildi ama gözleri hala aynıydı. Yeniden dudaklarına uzandı ve uzun uzun öptü.

♠️

Tekrar yola çıktıklarında çeşitli deliklerden sürünerek aşağıya inmeye başlamışlardı. Aşağıya, daha aşağıya iniyorlardı.

"Shambalılar'ın mağarası bile daha iç açıcıydı," diye homurdandı Alarik. "Sanki cehennemin dibine iniyoruz."

Tüm buz sözlere rağmen Lamia tek bir söz etmemişti ve bu durum Alarik'i çok kuşkulandırıyordu.

Saatler süren inişten sonra bir açıklığa geldiler. Tepelerinden sivri sarkıklar iniyordu. Ayak bileklerine kadar uzanan bir göletin içinde yürüyorlardı artık Lamia hiç durmadan ilerliyordu. Sanki bu yolun sonu yoktu.

En sonunda geniş bir deliğin olduğu bir yere ulaştılar. Sanki yerin altında volkanik bir dağ vardı. İnce uzun bir yol volkanın ağzına kadar uzanıyordu. Aşağıda patlayan lavların sıcaklığı yüzlerine vuruyordu.

"Şimdi ben bu taşları bu magmanın içine atacağım ve her şey son bulacak öyle mi?" diye sordu Nil inanamayarak.

"Aynen öyle," diye karşılık verdi Lamia.

Nil kaşlarını havaya kaldırdı. "Harika. Frodo Baggins gibi hissediyorum kendimi," dedi.

"Kim dedin?"

"Boşver."

Genç kadın elini Alarik'e uzattı. Alarik cebinden bir mendil çıkardı ve onun avucunun içine koydu. "Burdan sonrası senin yolun," dedi. "Dikkatli ol."

Nil, elinde evrenin en güçlü taşlarının ağırlığıyla yamacın ucuna doğru yürüdü. Mendili açtı ve üç büyük mücevhere baktı. Birisi kömür karası, birisi kan kırmızısı, ötekisi süt beyazıydı. Görkemli bir şekilde ışıldırıyorlardı. Bu taşlara bağışıklığı olan tek kişi kendisiydi. Ne gariptir ki aile kanında böyle bir alçakgönüllük vardı. Elini uzattı ve ters çevirerek mücevherleri cehennem ateşi gibi fokurdayan magmaya doğru attı. Mücevherler son kez parlayarak kırmızı, siyah ve altın sarısı karışımı koyu sıvıya çarptı. Bir saniye bile sürmeden lavlar tarafından yutuldular. Küçük bir puf sesiyle birlikte ufak bir duman çıktı.

Başını çevirip karşısındakilere baktı gülümseyerek. Her şey bitmişti artık. Yolculuğuklarının sonuna gelmişlerdi. Savaş yoktu, kaçmak yoktu. Sonunda mutlu olacaklardı. Onlar da sevinçle birbirlerine sarılıyorlardı.

Hızlı hızlı yürüyerek Alarik'e sarılmak istedi ama araya birden Lamia girdi. Genç kadına sarıldığı anda Nil acıyla inledi. Kimse fark etmemişti. Lamia kulağına doğru şu sözleri mırıldandı. "Çok üzgünüm Nil."

Bıçağı geri çektiğinde Nil kanının ayaklarına döküldüğünü hissetti. Alarik delirmişti gibi haykırıyordu.

"HAYIR!'

Tam yere düşeceği zaman tuttu onu. Karnındaki yaraya bastırıyor, kanamayı durdurmaya çalışıyordu gözyaşlarıyla. "Benimle kal Ela! Yalvarırım benimle kal!"

Nil ağzını açtı. Bir şeyler demek istiyordu ama ağzından kan geliyordu sadece. Gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Hayır diyordu içinden. Böyle bitmemeliydi. Alarik'e onu sevdiğini söylemek istedi ama bilincini kaybettiğini hissediyordu. Gözlerini bir anlığa kapattı. Bir daha da açamadı.

Alarik, genç kadının cansız bedenine sarılıp haykırarak ağlamaya başladı. O sırada İolas ve Aron, Lamia'nın kaçmasına fırsat tanımayıp köşeye sıkıştırdılar. Dara çığlık çığlığa bağırıyordu.

"Neden yaptın bunu? Neden?"

"Taşların üzerinde kara büyü vardı çünkü! Kara büyüyü kurban vermeden bozamazsınız! Yapmak zorundaydım! Bunu durdurmak için yapmak zorundaydım!"

Lamia deli gibi bağırıyordu ama onlardan çok kendini ikna etmeye çalışıyor gibiydi. Gözyaşları yanaklarından aşağıya durmadan akıyordu. "Yapmak istemedim ama zorundaydım!" diye bağırıyordu. İstese ikisinin elinden çok çabuk kurtulabilirdi ama bunun yerine sürekli zorundaydım diye bağırıyordu.

Gliven ve Meerin yerde cansız yatan Nil'in bedenine koşturmuşlardı. Ama ikisinin de yapabileceği bir şey yoktu. Alarik hızla yerinden doğruldu. Gözleri simsiyah kesilmiş, başka bir varlığa dönüşmüştü neredeyse. Hançerini çekti ve Lamia'nın boğazına dayadı.

"Bunun böyle olması gerektiğini sen de biliyordun büyücü," dedi Lamia boğazına batan hançerin acısıyla.

"Biliyordum. Ama onun yerine seni kurban etmeyi düşünüyordum," diye tısladı Alarik. "Yine de öleceksin Maran."

"Bırak onu Maia."

Varda'nın çınlayan sesiyle arkasına döndü. Yavanna ve Varda iki görkemli birer varlık olarak ışık saçarak duruyorlardı karşılarında. Onları görünce güç bulan Lamia hızla elflerin elinden kurtuldu. Fakat Alarik'ten kurtulamadı. Büyücü, yılan kadının saçlarına öyle bir güçle asıldı ki Lamia boynunun kırılacağını sandı. Onun elinden kaçmaya çalıştı ama büyücünün nefretinin gücünü kıramıyordu.

"Bütün bunlar en başından beridir sizin planınızdı," dedi Alarik delirmiş gibi. "Yine onu kurban verdiniz. Sizi uyarmama rağmen." Hançeri Lamia'nın boynuna dayadı. "Lamaştu'yu bırakayım öyle mi? Görün bakalım yeryüzünün en eski yaratığını nasıl öldürüyorum."

Hançer Lamia'nın boğazını boydan boya kesti. Milyonlarca yıldır yaşayan yaratık kıvrılırıp bükülmeye başladı. Bacakları yılan formuna dönüşmüş, kafasındaki yılanlar tıslayarak havayı ısırmaya başlamıştı. Alarik bu sefer hançeri tüm gücüyle çenesinin altından sapladığında Lamia son kez titredi. Bedenini kaplayan büyük bir alevle yok oldu.

Alarik'in kana susamış gözleri onu hayretle izleyen iki valara döndü. "Sıra sizde."

"Kendine gel Maia! Karşında kim olduğunu unutma!" diye bağırdı Yavanna.

Maiasının deliliğin sınırında olduğunun farkında olan Varda daha ılımlı bir yaklaşım sergiledi. "Bize saldırman sadece zararına olur Maia. Eleniel insanlığı kurtarmak için dünyaya gelmişti. Görevini tamamlayıp daha iyi bir yere gitti. Bunu yapmak zorundaydık, biliyorsun."

Fakat Alarik onu dinlemiyordu. Aynı şekilde elflerin, Meerin ve Gliven'in karşılarına dikildiklerini görünce Varda hayretle kaşlarını kaldırdı. "Demek isyan ediyorsunuz?"

Alarik hançerini saplamak için haykırarak üzerine koşmaya başlayınca Varda elinin tek hareketiyle elindeki hançeri uçurdu. Sadece bakışları ile Alarik'in acıyla inleyerek yere yığılmasına neden oldu.

"Siz bize isyan edemezsiniz!" diye haykırıyordu o sırada Yavanna. "Yoksa sonunuz onun gibi olur."

Alarik yerde kıvranırken Dara, İolas ve Aron'da saldırı pozisyonuna geçti. Maglor, Meaglin ve Aredhel'de elementlerinin kontrollerini ele geçirip valarlara saldırdı. Fakat hepsi birden karşı duvara savruldular. Meerin ve Gliven de aynı şekilde zorla yere çökmek zorunda kalmışlardı.

"Bize isyan edemezsiniz!" diye bağırdı yeniden Yavanna.

"Yeter!"

Nienna'nın yalvarır gibi çıkan sesiyle Varda ve Yavanna kurbanlarını bırakıp ona döndüler. Alarik yerde deli gibi öksürüyordu.

"Bütün bu karmaşa yeter artık," dedi Gri Leydi. Ardından Alarik'e döndü.

"Alarik, buraya sana Eleniel'in iyi olduğunu ve seni beklediğini söylemek için geldim. Onu senin dünyana götürdüm. Artık buraya dönemez. Seni orada bekliyor."

"Bu nasıl mümkün olabilir?" diye sordu Varda. "Büyü bozulmadı mı?"

"Büyü bozuldu ve Eleniel serbest kaldı. O artık buraya ait bir varlık değil. Tamamıyla Alarik'e ait."

"Nasıl ölmedi?" diye sordu Dara genç kadının hala yerde yatan cesedine bakarak.

"Öldü. Fakat cennet yerine Alarik'i seçti."

"Böyle bir seçim hakkımız olduğunu bilmiyordum."

"Ona bu hakkı ben verdim. Yeterince bedel ödedi. Daha fazla onların kederinin yasını tutmak istemiyorum," diye cevap verdi Gri Leydi, Yavanna ve Varda'ya bakarak. O ikisi ondan daha üstündü ama Gri Leydi'nin merhameti hepsinden öteye gidiyordu. Yeryüzünde yapılan her kıyımın yasını tutardı o. O yüzden adı Gri Leydi'ydi. Fakat Eleniel'in yasını tutmayacaktı. "Eru'nun arzusu," dedi valarlara bakarak.

Varda ve Yavanna sessizce geri çekildiler. Ardından kendilerine isyan eden gruba döndüler. "Onu kurban vermek bizim için de zordu. Ama yeryüzünün iyiliği için başka seçeneğimiz yoktu. Bunu bilin," dedi Varda. Ardından Alarik'e döndü. "Artık benim maiam değilsin. Özgürsün büyücü."

Göz kamaştıran bir ışıkla yok oldular. Nienna, yerde yatan Alarik'e uzandı. Büyücü perişan gözüküyordu. Onun kederinin büyüklüğü Gri Leydi'diyi de kahrediyordu. "Artık onu daha fazla bekletme," dedi şefkatle. Ardından gruba döndü.

"Her şey bitti. Mornor sonsuza dek tutsak edildi. Hepiniz özgürsünüz artık."

♠️

Nienna, Alarik'i bahçeli bir evin önüne getirdi. "Eleniel'e borcumuzu hayallerini gerçekleştirerek ödedik," dedi gülümseyerek ve parlak bir ışıkla yok oldu.

Alarik hayatı boyunca kalbinin bu kadar hızlı attığına şahit olmamıştı. Onu kaybettiği için tüm dünyası kararmıştı fakat şimdi bu evin içinde bekliyordu onu. Artık ayrılık olmayacak, sonsuza dek birlikte yaşayacaklardı. Rüya gibi geliyordu.

Bahçe kapısından içeriye adım attığı anda evin kapısı açıldı ve onu gördü. Yıllar önce tanıdığı Ela'yı.

Altın sarısı saçları, hafızasına kazınmış yeşil gözleri ile Mısır'da kaybettiği Ela'ydı bu. Alarik'i görünce kocaman gülümsedi. Koşturarak boynuna atladı. Alarik yorgun yüzünü onun saçlarına gömünce hıçkırıklara boğuldu.

"Ela," diyebildi zorlukla.

Genç kadın kıkırdadı. "Buralarda bana Eleniel demeyi tercih ediyorlar." Ardından geri çekilip sevdiği adamın okyanus mavisi gözlerine baktı. Yüzünü avuçlarının arasına alıp baş parmaklarıyla gözlerinden akan yaşları sildi usulca. "Beni çok beklettin büyücü," diye gülümsedi şefkatle. "Bir daha benden bu kadar uzak kalma."

"Asla," diye ant içti büyücü onu kollarına alıp tüm sevgisiyle dudaklarını öperek. "Seni seviyorum melez."

"Seni seviyorum büyücü. Hadi sana evimizi göstereyim."

Sevinçle elini tutup onu içeriye çekti. Alarik mutlulukla güldü. "Evimiz. Hoşuma gitti. Önce yatak odasından başlayabiliriz," diyerek genç kadını kucağına aldı. İkisinin de kahkahları evin içerisinde çınlıyordu.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro