"Peki ya Lessien?"
Savaşçım başını hüzünle salladı. "Ondan hiç haber almadım. Büyük ihtimalle öldürüldü."
İkimiz de başımızı önümüze eğdik. Daha ne kadar kayıp verecektim? Sevdiklerini teker teker kaybetmek en büyük imtihandı. Ve bu gittikçe kaldırması çok daha güç bir durum haline geliyordu. "Nisan'ı korumanı istiyorum." dedim aniden. Sıkıntıyla yüzünü buruşturdu.
"Elda, ben senin savaşçınım."
"Beni zaten Alarik koruyor. Senden tek isteğim Nisan'ı koruman. Bir tek o kaldı. Herkesi kaybettim. Dünyamla olan tek bağlantım o. Onu da kaybetmeye dayanamam." dedim ellerine yapışarak. Yüzü kararmıştı.
"Ona bu kadar çok nasıl güveniyorsun?" dedi sadece tatsız bir sesle.
"Yapma Iolas, isteseydi defalarca teslim ederdi beni. Ölmek üzereydim, o kurtardı beni. Ayrıca bende ona ait bir şey var. İstemese de beni korumak zorunda."
Sessiz kalmayı tercih etti. Ben de ona uydum.Tartışamayacak kadar yorgundum çünkü. Sonuçta beni kırmayacağını biliyordum.
Alarik gideli saatler olmuştu. Nisan koltukta uyuyakalmıştı. Ben de Iolas ile birlikte uykusuz bir şekilde oturuyordum. En sonunda bunalıp evin dışına çıkmıştık. O an ikimiz de kısa süreli bir şok yaşamıştık. Dışardan bakıldığında ev bir viraneydi. İki katlı boş bir binaydı. Camları kırık, duvarları kirliydi ve az önce çıktığımız kapının yerinde yeller esiyordu.
Iolas başını eğdi ve evi inceledi. "Güzel büyü." diye takdir etti büyücüyü. "Gerçekten çok başarılı. Sence bizi neden saklamak istiyor?"
Gözlerimi viraneden çektim ve savaşçıma çevirdim. Israrla ona güvenmek istemiyordu. Ona inanmamasını anlayabilirdim ama bu ısrarcılığı biraz da inadına yapıyor gibiydi. "Çünkü o da bizden."
"Bizden değil."
"Elf değil." diye payladım birden onu. "Evet, elf olmadığını biliyorum ve bu yüzden içim daha çok rahat. Unutma ki ailemi bizden birileri öldürdü."
Yüzü yeniden kararmıştı. "O konudan da emin değilim. Söylediği her şeye koşulsuz inanır olmuşsun."
"İnanıyorum çünkü doğru!" diye haykırdım. "Nisan'ın neden burada olduğunu merak ettin mi?"
Konunun Nisan'a gelmesiyle irkildi. Başını belli belirsiz salladı. "Bana anlattı."
"Onu öldüreceklerdi. Nisan'ı Alarik kurtardı. Onu ve ailesini. Senin beceremediğini yaptı. Eğer ona karşı hala en ufak bir şüphen varsa cehennem ol git, bana kendi halkını savunma! Sizin yüzünüzden ailemi kaybettim!" Üzerine yürüdüm ve işaret parmağımla omzuna vurdum. Sinirlerim kontrolden çıkmıştı. Ailemi kaybetmenin verdiği acıyı bastırsam da her öfkelendiğimde patlak veriyordu. "Asıl hain sizin içinizde! O aptal, kibirli elflerinizden biri!"
Savaşçımın kararan yüzü aniden sararmıştı. Ona bu kadar sert tepki vermem kırıcı olmuş olmalıydı. Yüzündeki yaralara baktım ve sakinleşmeye çalıştım. Ailemi koruyamamıştı ama kendi arkadaşlarını da koruyamamıştı. Sevdiklerini gözlerinin önünde kaybetmişti. Sırf beni koruyabilmek için. Omuzlarım düştü. Kapının önündeki merdiven basamağına çöktüm. Öfkem geldiği gibi hızla gitmiş yerine derin bir hüzün ve pişmanlık bırakmıştı.
"Özür dilerim." diye mırıldandım çaresizce. "Aklımı kaçırmak üzereyim."
Bir süre sesini çıkarmadan durdu. Ardından o da yanıma çöktü. Aynı duyguları yaşıyor olmalıydık. Kolunu omzuma attı ve beni kendisine çekti. İtiraz etmeden sığındım ona. "Haklısın." dedi sadece. "Ona bir şans vereceğim. Ama bir gözüm hep üzerinde olacak. Sen ne dersen de."
Yeniden sessizliğe büründük, karanlığı izlerken. Neredeydik, Alarik bizi nereye getirmişti, kendisi nereye gitmişti? Binlerce soru vardı kafamda. Ne yapacaktık? Nereye gidecektik? Nasıl kurtulacaktık? Başaracak mıydık?
Iolas saçlarımı okşarken bir yandan da kulağıma fısıldıyordu. "Sakin ol." Daha çok sığındım kollarının arasına. O kadar gergindim ki vücudum titriyordu. Savaşçım daha da sıkı sarmıştı bedenimi. Sıcak nefesi kulağıma vuruyordu. "Seni özledim." diye mırıldandı yavaşça. Birden taş kesildim kollarında. Diğer eli belime indiğinde yavaşça uzaklaşmaya çalıştım. Fakat gözleriyle esir almıştı çoktan beni.
"Sen özlemedin mi?"
Elbette özlemiştim ama nasıl? Hangi sıfatla? Hangi duygularla? Boğazımdaki yumruyu yutmaya çalışırken Iolas'ın yeşil gözleri dudaklarıma bakıyordu. Daha çok gerildim. Beni öpmeye kalkmamasını umuyordum. Gözleri yeniden gözlerime baktığında izin istediğini anladım. O , Alarik gibi talepkar değildi. Hislerimi önemsiyor, isteyip istememi sorguluyordu. Ayrıca benden hoşlanıyordu, bunu söylemişti. Fakat zihnimin içinde sinsice beliren başka bir düşünce anında moralimi bozmuştu. Aragathi, kolyenin çekim gücünden bahsetmişti. Bu ne demekti? Acaba Iolas, bana değil de bilmeden Nemirdes'in çağrısına mı geliyordu?
Ben düşüncelerimle cebelleşiyorken o bana doğru, dudaklarımın üzerine eğiliyordu. Geri çekilmek istediğim anda ikimizin de ortasına içi dolu bir poşet düştü.
"Bu evin kuralları var." diye söylenerek karanlıkta belirdi Alarik. Sinirli bir hareketle ceketini çıkardı. "Evimde seks istemiyorum. Özellikle de elf seksi."
Yüzüm kırmızının her tonunu deniyordu. Öfkeyle ayağa kalktım ve büyücünün önünde dikildim. Mavi gözleri ters ters bakıyordu yüzüme. Aynı şekilde ben de olabilecek en ters bakışımı attım. "Bana büyü mü yapacaksın küçük kız?" diye dalga geçti tek kaşını kaldırarak.
Dizimi kırıp bacaklarının arasına geçirdim. Yüzündeki kendini beğenmiş ifade anında yerle bir oldu. Öne doğru eğilirken gözlerini sımsıkı yummuştu. Şimdi onun yüzü kırmızının her tonunu deniyordu. Acının rengi kırmızıyı. "Hakkımda böyle konuşmaya sakın cüret etme büyücü." diye hırladım kulağına. Ardından virane eve doğru koştum.
***
Yine aynı masanın etrafında oturmuştuk. Arkadaşım görmeyen gözlerle tabağına bakıyordu. Iolas keyifle sırıtıyordu. Alarik'e yaptığım hareketi harika bulduğunu belirtmekten geri kalmamıştı. Alarik ise sessiz bir öfke ve intikam yeminiyle dik dik suratıma bakıyordu. Aynı şekilde ben de ondan gözlerimi ayırmıyordum.
"Planımız tam olarak nedir?" diye sordum. Gözlerini kıstı ve sonunda bakışlarını çeken taraf o oldu. Şimdi doğrudan Iolas'a bakıyordu. İçimden bir ses, anlatacaklarının savaşçımın hiç hoşuna gitmeyeceğini söylüyordu.
"Elda ile birlikte Sirius'un kapılarını açacağım."
Masada derin bir sessizlik oluştu. Ellerimle yüzümü kapattım. Bu kadardı. Alarik yapacağı açıklamayı bu kadarla sınırlamıştı. Savaşçıma döndüm. "Helyak doğuşu sırasında olacak. Kesin bir tarih belirleyemiyoruz.7 Temmuz'u deneyeceğiz. Mısır'da."
Iolas öfkeli görünüyordu. Yine neden kızmıştı acaba? Beni dinledikten sonra işaret parmağını havaya kaldırdı. "Tek bir sorum var." dedi yavaşça. "Kapıları açtıktan sonra tam olarak ne yapmayı planlıyorsunuz?"
İşte bilmediğim kısım buydu. Kapılar açıldıktan sonra ne olacağını büyücü biliyordu. Sandalyesinde geriye yaslandı. Oldukça rahat bir tavırla soğuk sandviçinden bir ısırık aldı. Öyle sinir bozucu bir ağırlıkla çiğneyip yuttu ki artık öfkemden dişlerimi sıkar olmuştum. "İçeriye gireceğiz." dedi sakince. Iolas ayağa fırladı.
"İçeriye gireceksiniz?" diye haykırdı inanamıyor gibi. "Sen beni aptal mı sandın? Sirius'un ne olduğunu bilmiyor muyum?" diye böğürdü.
"Bildiğini biliyorum." diye cevapladı onu soğukkanlı bir şekilde.
"Elda o kapılardan içeri girdiği anda ölür! Orası öteki alem!"
"Kısmen." diye cevapladı Alarik yine aynı sakinlikle.
"Beni öldürecek misin?"
İkisi de dönüp bana baktı. Iolas'ın hiddeti yerini endişeye bırakmıştı. Alarik ise alaycılığı bırakmış daha ciddi bir ifade takınmıştı. "Seni öldürmesine izin vermem." diye atladı savaşçım hemen. "Neyin peşinde olduğun anlaşıldı. Ama bu planda biz yokuz." Iolas elimi tuttu ve beni kendisine çekti. Bense aptallaşmış bir halde Alarik'e bakıyordum. Bir darbenin beni bu denli yıkacağını hiç düşünmemiştim.
"Biliyordu." diye mırıldandım. "Glìven, beni sana yollarken biliyordu. Beni öldürebilmen için büyünü bana verdi."
Büyücü gözünü bile kırpmadan bakıyordu gözlerime. O okyanus mavisi gözlerinin parlaklığı onaylıyordu beni. "Seni öldürmeyeceğim." diye ayağa kalktı birden. "Seni öldüremem."
Nefesimi tuttum. Söyleyeceklerini merakla beklerken kalbim beklentiyle çarpıyordu. Beni öldüremeyeceğini söylemişti. Peki neden?
"Seni öldürürsem Nemirdes'in gücü benim ellerime geçer. Onu yok etmenin tek yolu kendini öldürmen. Amcan gibi."
Zemin ayaklarımın altında kayarken Iolas belimden tuttu. "Kes artık!" diye hırladı büyücüye.
"Onu kandırmaktan vazgeç!" Alarik'in sesi bomba gibi patlamıştı odanın içinde. "Böyle olacağını biliyordun! En başından beri! Onun savaşçısı olarak başkalarını öldürmesini engellemek senin görevin. Nemirdes'i koruyorsun sen, Işığın Savaşçısı'sın! Işık Elda değil Nemirdes! Eğer Elda öldürülürse Nemirdes'i koruyamazsın! Onu koruyabilmek için Elda'yı korumalısın! Bunu biliyorsun! Bunları sana Varda anlattı zaten!"
Bana döndü. "Bebekliğinden beridir senin için yapılan plan buydu. Ben seni korumak için görevlendirildim. Amacım Aragathi'nin eline geçmeni önlemekti. Önce onu ortadan kaldırmalıydım. Binlerce insanı, elfi ve pek çok canlıyı öldürdüm. Çünkü içlerinden biri olmalıydım. Eğer seni ele geçirirlerse intihar edebilmen için sana yardım etmeliydim! Iolas'ın görevi de aşağı yukarı aynısı! Gör seni nasıl tuzağımıza çektiğimizi! Dünyanın varoluşana karşılık senin canın. Milyarlarca canlının canı yerine tek bir can. Nasıl? Adil mi? Gerçek dünyaya hoşgeldin küçük kız. Hepimiz senin ölmeni istiyoruz. Bu sayede yaşayabileceğiz çünkü."
Hayal meyal Iolas'ın kollarından çıktım. Nefes alabilmek için uğraşıyordum. Yere çöktüm ve öğürmeye başladım. Midem bulanıyordu. Gözlerime dolan yaşlardan etrafımı göremiyordum. Iolas ve Alarik bana doğru hareketlense de Nisan aramıza girdi. "Uzak durun ondan! Defolun! Bizi yalnız bırakın!" diye haykırdı. Bana doğru eğildi ve titreyen ellerimi tuttu. "Gel benimle. Ben ölmeni istemiyorum." dedi hararetli bir şekilde. Ardından diğerlerine döndü. "Duydunuz mu beni? Ben Ela'nın ölmesini istemiyorum!"
Onun kollarına tutunarak odadan çıktım. Günlerdir uyuduğu ve artık onun olan odaya girdik. Kapıyı kilitledi ben yatağa otururken. Yanıma oturdu ve birbirimize sıkıca sarıldık. Bebekler gibi bağıra bağıra ağladık.
***
Şafak sökerken uyandım. Rüyamda karanlık bir boşluğun içine döne döne düşüyordum. Terlemiştim. Boynuma yapışan saçlarımı lastik tokamla tepeme topuz yaptım. Üzerimdeki uzun kolluyu çıkardım. Siyah atletimle kalmıştım. Yaz geliyordu. Helyak doğuşuna bir ay kalmıştı.
Kafamda dönen düşüncelerimden kurtulabilmek için odadan çıktım. Nisan uyuyordu. Evin içinden hiç ses gelmiyordu. Kapıyı açtım ve serin havaya çıktım. Merdivenlerin başına oturup doğacak güneşi bekledim. Çorak bir arazideydik. Tek tük ağaç vardı. Etraf henüz aydınlanmamıştı. Gökyüzüne baktım. Binlerce yıldız bana göz kırpıyordu. Bir tanesi hariç. Sirius helyak doğuşuna kadar ortalıkta gözükmüyordu.
Milyarlarca canlının canı yerine tek bir can. Nasıl? Adil mi?
Alarik'in sözleri kulaklarımda yankılanırken yıldızlar onu onaylar gibi göz kırpıyorlardı. Hepimiz senin ölmeni istiyoruz!
Gözlerimden yaşlar dökülürken içimi çektim. Annemi ve babamı nasıl da özlemiştim! Nasıl acımasızca koparıp almışlardı onları benden? Hiç suçları yoktu. Beni evlat edinmeleri dışında. Mezarlarını bile görememiştim. Nereye gömdüklerini bile bilmiyordum. Ellerimle yüzümü kapatarak hıçkırıklara boğuldum. "Babacığım." diye inledim. "Anneciğim."
O kadar yalnızdım ki bu koca evrende. Yıldızlar bana çok uzaktı, onlar da soğuktu. Onlar da istemiyorlardı beni. Var olabilmek için benim ölememi istiyorlardı. Iolas'da, Alarik'de, başından beridir ölmemi istiyorlardı. Dostum sandığım Glìven, belki Aron bile. Sadece Nisan söylemişti ölmemi istemediğini. Ama onun da her geçen gün daha çok kahrolduğunu görüyordum. Ailesini özlüyordu ve deli gibi korkuyordu. Onların kavuşmasının tek yolu benim ölmemdi.
Kolyeme dokundum ve ucundaki damlayı parmaklarımın arasına aldım. Mavi bir su dalgası geziyordu içinde sanki. Bu onun gücüydü. Evreni yok edecek güç parmaklarımın arasındaydı. Ve onun yok oluşu benim varlığıma bağlıydı.
Bebekliğinden beridir senin için yapılan plan buydu.
Ölmek... Korkutucuydu. Bunu itiraf etmekten sıkıntı duymuyordum. Korkuyordum ve üzülüyordum. Neden ben diye isyan etmek istiyordum. Kaçmak istiyordum. Ama nereye kadar? O kadar çok kişi ölüyordu ki etrafımda. Ya Nisan'da ölürse, o zaman ne yapacaktım? O bu dünyaya ait değildi. Onun normal bir hayatı, normal bir ailesi vardı. Ben... ben ise ne bu dünyaya aittim ne de kendi dünyam diye bildiğim yere.
İntihar etmek... Eskiden intihar eden insanları umutsuz vaka olarak görürdüm. Zayıf insanların tercihi derdim. Şimdiyse anlıyordum ki asıl umuttu intihar. Her şeyin son bulması için son bir umuttu.
Yanımda hareket eden biri belirdi. Bakmama gerek yoktu. Kim olduğunu biliyordum. Titreyen ellerimle gözyaşlarımı sildim. "Ona gerçekten de aşık mısın?"
Belki de sormam gereken soru bu değildi. Ona isyan etmem belki de başımdan def etmem gerekiyordu. Ama ben zihnimde yankılanan başka bir soruyu sormayı tercih etmiştim. Bir süre sustu. O da yıldızları izliyordu. "Aşk aptalların işidir Ela." dedi yavaşça. İlk defa Ela demişti bana. Yüreğimde bir titreşim olmuşsa da sözleri bıçak gibi keskindi. "Aşk bir hayal kırıklığıdır. Kafanda yarattığına aşık olursun. Ama karşındaki tamamen farklıdır ve kalbin kırılır." Bana doğru döndü. Gözlerimin içine baktı derin derin. "Ben de bir zamanlar aptaldım. Bedelini bolca kanla ödedim. Sonra bir baktım ki aşk diye bir şey yok."
İçimden yükselen feryat figanı dizgineleyebilmeyi başardım. Zorlukla yutkundum. Yıldızlar bana cesaret verebilmek için parlıyorlardı sanki. "O zaman ben de bir aptalım." diye mırıldandım hafif bir sesle. Bakışlarımı ona çevirdim. Yüzü birden değişmişti. Taş kesilmişti sanki karşımda.
"Madem ki her şey benimle son bulacak..." dedim titreyen sesimle. "Canım acıyacak mı? Nasıl öldürmem gerekir kendimi?"
Gözlerini yumdu. Sanki acı çekiyor gibiydi. Derin bir nefes aldı başını gökyüzüne çevirerek. "Uykuya dalar gibi." dedi sadece. "Sana yardım edeceğim."
Başımı salladım. Gözlerimi yumdum ve annemi babamı düşündüm. Eğer öteki aleme gideceksem belki onlara da kavuşurdum yeniden.
Alarik'in kolları beni kendine çektiğinde kendime verdiğim sözü tutamadığım için lanet ederek sarıldım ona. Koynunda ağladım.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro