Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 21

Cesetler üzerime yürürken bir savaş nidası yankılandı etrafta. Arda'nın kılıcı beyaz bir ışık saçarak zincirlere sarılmış yaratığın çürümüş sol kolunu kesti. Ceset iğrenç bir sesle haykırarak koca topuzunu Arda'ya savurdu. İskelet ise onlarla ilgilenmeyip direk üzerime atladı. Çığlık atarak odanın öbür ucuna koşturdum. İskelet büyük bir hızla üzerime çullanırken gözlerimi kapattım ve acıyla haykırdım. Sanırım son dakikamı yaşıyordum.

O sırada iğrenç bir ses işittim. Hançerin elimde olduğunu unutmuştum ama bilincim farkında olmalı ki can havliyle iskeletin kırmızı göz çukuruna saplayıvermiştim. İslelet böceksi bir ses çıkardı. Hançerin kabzasındaki mavi taş parlıyordu. Taş o kadar ışık saçmaya başlamıştı ki iskeletten acı dolu bir feryat koptu ve kemikleri zırhının içinde alev aldı. Korkuyla geri çekildim ve hızla yanarak kül yığınına dönüşen yaratığı izledim. Zırhı boş bir kabuk gibi yere yığıldı. Geriye sadece pis bir koku ve gri küller kalmıştı. Küllerin arasında da artık ışık saçmayan taşıyla hançer duruyordu.

Gözlerim Arda'ya kaydı. Cesedin topuzu tutan bileğine indirdiği darbe ile çürüyen eli, bedeninden uzaklaştırdı. Dengesini kaybeden yaratık tek dizinin üzerine çöktü. Yenildiğini bilse de hala anlamsız sesler çıkararak saldırmaya çalışıyordu. Arda yerdeki topuzu kaldırdı ve tüm gücüyle cesedin kafasına indirdi. Duvarlara ve kapıya siyah renkli kan ve iğrenç beyin parçacıkları sıçradı. Midem buruldu ve çöktüğüm yere kustum.

Arda bana hiç bakmadan koridoru izlemeye başladı. "Üzerini giyin çabuk. Gidiyoruz."

Ona beni götüremeyeceğini söyleyecektim ki Alarik'in sözleri geldi aklıma. Anlaşmamızdan kimseye bahsetme demişti. Arda büyüyü nereden öğrendiğimi sorarsa ne diyecektim? Titreyen parmaklarım küllerin arasındaki hançere giderken Arda benden önce davranarak onu eline aldı. Meraklı bakışlarla onu inceledi. Bana soru sormasına fırsat tanımadan dolabıma ilerledim. Geceliğimi çıkardım. Bir pantolon giydim. Üzerime de bir tişört geçirdim. Ayakkabılarımı bağlarken Arda hançeri bana uzattı.

"Sende kalmaya devam etsin." diye mırıldandı imalı bir sesle. Cevap vermeden hançeri aldım ve cebime attım.

Koridora çıkmadan önce Arda etrafı kolaçan etti. Her yerden çığlık ve patlama sesleri geliyordu. "Mornor mu?" diye sordum yutkunarak.

"Sanırım. Seni buradan olabildiğince çabuk çıkarmalıyım."

Ona nasıl söyleyeceğimi düşünmeye başladım. O ise elimi tutmuş, diğer eliyle tuttuğu kılıcını önüne siper etmiş hızla koridorda ilerliyordu. Gürültüyle yankılanan karanlık koridorda bir silüet beğendi. Arda kılıcını kaldırdı ama sonra hemen indirdi.

"Laurë?" diye soludu şaşkınlıkla. Laurë görmeye alışkın olduğum halinden çok uzakta, darmadağınık bir haldeydi. Saçları ve yüzü kandan ıslanmış, kıyafetleri yırtılmıştı. Bizi görünce bir an korkuyla gerilse de ardından rahat bir nefes verdi. Elindeki kan damlayan orağı o zaman fark ettim.

"Sizi göreceğime sevineceğim hiç aklıma gelmezdi."

"Bu halin ne?" diye kekeledi Arda.

Genç kadın hiç bozuntuya vermedi. "Daha iyi olduğum günler olmuştu."

"Elindeki orak mı?" deyiverdim ben de şaşkınlıkla.

"Kendimi korumam lazım! Herkesin senin gibi savaşçısı yok!" diye söylendi hınçla.

"İyi misin?" diyerek araya girdi Arda.

"Elbette iyiyim. Ama Eldar'ın durumu hiç iyi değil. Lessien'i yakaladılar. Diğerleri onu kurtarma derdindeler. Bana da sizi aramak düştü. Nemirdes'i saklamamız lazım."

"Elda'yı buradan götüreceğim."

"Götüremezsin. Her yer bloke edildi."

Hiç uygun olmasa da Laurë'nin söyleyemediğim şeyi bilmesi içimi rahatlatmıştı. "O ne demek?" diye sordu Arda.

"Saf kan hiçbir elf buradan çıkamaz demek. Elda gidebilir ama biz buraya hapsolduk."

Arda öfkeyle saçlarını çekiştirdi. "Bu imkansız. Sarmaşık Orman'ından tek başına çıkamaz!"

Laurë tam da ondan beklendiği gibi omzunu silkti. "Burda da kalamaz. Orman, Mornor'dan daha iyidir."

"Beni götürecek birini biliyorum."

İkisi de merakla bana baktılar. Ben de Aron'un gizli ziyaretini ve bana dediklerini söyledim. Duydukları ikisinin de hoşuna gitmese de yorum yapmadılar. "Onu nasıl hissedebilir ki?" diye burun kıvırdı Laurë. Arda'nın yüzünde derin bir şüphe vardı.

"Bilmiyorum. Yarı elflerin bildiği bir şey olmalı. Denemekte fayda var. Ona seslenmeyi dene."

"Burada dikilerek değil." diye araya girdi Laurë. "Peşimden gelin."

O ilerlerken ben hareket etmedim. Arda sorarcasına bana döndü. "Ona neden güveneyim ki? Beni ortadan kaldırmak istiyordu."

"Yanında ben varım. Sana zarar gelmesine izin vermem."

Bizi duyan Laurë bana döndü. Küçümseyen bakışlarını üzerime dikti. "Senden hoşlanmıyorum ve evet daha dün seni yok etme planları yapıyordum. Ama yönetebileceğim bir ülke yokken seni yok etmek ne işime yarar ki! Tahtımın Mornor tarafından zapt edilmesindense emin ol senin oturmanı tercih ederim. En azından ölmeyeceğimi bilirim. O seni istiyor. Seni elde ederse yok edilemez olur. Bu yüzden de senin buradan gitmen gerekiyor. Hemen!"

Hızlı adımlarla yoluna devam etti. Arda yeniden elimi tutmuş bana koruyuculuk ediyordu. Dedikleri mantıklıydı. Koridorun sonuna doğru devasa bir yaratık önümüze çıktı. Bütün bedeni siyah deriyle kaplıydı. Kambur sırtından iki tane daha kol fırlamıştı. Yüzünü komple kaplayan kocaman, kara delik gibi siyah bir ağzı vardı. Sırtından fırlamış kollarından birinde sarı ışıklar saçan antika bir fener vardı. Sağ elinde ise uzun ve kalın, ateşle yanan bir kılıç vardı. Kulakları sağır eden bir gürültü ile haykırdı. Arda öne atlayarak kılıcını yaratığın çarpık bacaklarına savurdu. Yaratık kılıcını kaldırdı ve hızla Arda'ya savurdu. Ama Arda çevik bir hareketle takla atarak darbeden kurtulmuştu. Kılıç mermer zemine çarptı ve derin, ateşten bir yarık açtı.

Arda yeni bir hamleyle yaratığın kambur sırtından fırlayan çirkin koluna saldırdı. Laurë ise orağını yaratığın Arda sayesinde yaralanmış bacaklarına sapladı ve onu biçti. Yaratık feryatlar ederek dizlerinin üzerine çökse de hala güçlüydü. Boşta olan eli Arda'nın boynuna yapıştı. Arda uzun parmakları açmaya çalışırken yüzü mosmor kesilmişti. Laurë saldıraya geçmeden önce bana döndü. "Dikilmeye devam mı edeceksin?" diye haykırdı. Ardından orağını Arda'nın boynunu sıkan eline saplamak için kaldırdı ama yaratık uzun kılıcı ile silahını elinden uçurdu. Cebimdeki hançeri çıkardım. Isınan kolyeme odaklanarak hançeri yaratığa doğru fırlattım.

Saplan. diye düşündüm içimden. Hançer hızla yaratığın kafasına saplandı. Sapındaki mavi taş parladı, parladı. O parladıkça yaratık çığlıklar atıyordu. Elindeki kılıcı yere düşürdü. Arda'yı sıkan parmakları gevşedi ve elini hançere götürmek istedi ama birden alev almaya başladı. Arda ve Laurë nefes nefese kalmış, şok içinde yanan ve kül yığınına dönen yaratığı izliyorlardı.

Hançer küllerin arasına düştüğünde ikisinden hızlı davranıp onu elime aldım. Laurë şaşkınlıkla hançere bakıyordu. "Onu nereden buldun?"

Ne cevap vereceğimi bilmeden Arda'ya baktım. Yüzünde karanlık bir kuşkuyla beni süzüyordu. Kılıcını yerden aldı. "Buna vaktimiz yok. Çabuk olalım." diye mırıldandı. Hançeri cebime sokarken Laurë şaşkınlığına ara vermiş, yaratığın alev alev yanan kılıcını inceliyordu. Kabzasına dokundu ama onu kaldıracak gücü yoktu. Bir şeyler mırıldandı ve yeşil gözlerinde çok güzel bir gümüş renginde halka belirdi. Sonra kabzayı yeniden kavradı ve rahatlıkla yerden kaldırdı. "Bu daha iyi." diye gülümsedi zaferle.

Ona zorlukla gülümsedim. Birbirimizin arkasını kollayacağımızı hiç düşünmezdim. "Aklından ne geçtiğini biliyorum." diye söylendi yanımda yürürken. "Mornor'un yanında bizim düşmanlığımız bebek kavgasına benziyor ha? Yarım saattir karşıma öyle dehşet yaratıklar çıktı ki!" Dehşetle içini çekti. "Onun döneceğini sanmıyordum. Lessien haklıymış. Başımız büyük belada ve sana ihtiyacımız var. Bu işte hep beraber olmalıyız yoksa ölürüz. Ben ölmek istemiyorum." dedi dürüstçe. Gözlerinin içine baktım.

"Ben de."

"O yarı elfe seslenmeye başlasan iyi edersin."

Gözlerimi yumdum. "Aron." dedim bu sefer sesli bir şekilde. "Sana ihtiyacım var. Lütfen, lütfen beni bul."

"Zindanlara gelmesini söyle." diye araya girdi Laurë. Anlamsız bakışlarımı görünce açıklama gereği duydu. "Eğer birbirinizin arasında bir frekans varsa bunu da duyar ve seni aramakla vakit kaybetmez."

"Pekala." diye mırıldandım. "Aron, zindanlarda seni bekliyor olacağım. Lütfen, duy beni."

O an garip bir şey oldu. Zihnimde bir ses yankılandı. Ela, en kısa zamanda yanında olacağım. Bekle beni.

"İşe yaradı!" diye haykırdım neşeyle. "Beni duydu. Zihnimde onu duydum. Geleceğini söyledi."

Arda ve Laurë birbirlerine anlamlı bakışlar attı. Sanırım haberleşme gücümüz hoşlarına gitmemişti ama benim hayatımı kurtarmıştı. "Onlara güvenebiliriz." dedi Arda.

"Tabiki. Irkı onu koruyacaktır."

Koridorlar bitmek bilmiyor gibiydi. En sonunda dönerek aşağı inen, dar ve karanlık merdivenlerden inmeye başladık. Zemin kaygandı ve biz aşağıya indikçe sesler azalıyordu.

Yorulmuş ve susamıştım. Yine de sesimi çıkarmadan hızla merdivenleri inmeye devam ettim ama merdivenler bitmek bilmiyordu sanki. En sonunda karanlık bir açıklığa geldik. Duvarlar buz gibiydi ve ben çok üşüyordum. Rutubet o kadar ağırdı ki saçlarım buz gibi olan tenime yapışıyordu. "Aron burayı bulabilir mi?" diye fısıldadım. Koca boşlukta sesli konuşmak istememiştim.

"Kaçabildiğine göre, kesin bulur." diye mırıldandı Laurë alayla.

Aklımdaki sorular artarken sesimi çıkarmadan ilerlemeye devam ettim. İlerledikçe soğukluk artıyordu. Sanki buzhaneye girmiştik. Nefesim buhar kütlesi halinde soğuktan uyuşmuş dudaklarımdan yükseliyordu. Dişlerim birbirine çarparken bir zindana çıktık. Demir parmaklık yerine mavi ışıkla parlayan, kalın çubuklar vardı. Işın kılıcına benziyorlardı.

"Ne zaman gelir acaba?" diye hayıflandı Laurë.

"Bekleyeceğiz."

Aron'u beklerken zaman hiç geçmiyor gibiydi. Sürekli etrafımızı kolaçan ediyorduk. O sırada zindanın içinde bir kıpırtı oluşmaya başlamıştı. Yerdeki yosun kaplı taşlar kaynıyormuşçasına hareket etti. "Bu da ne?" dedim gerilerken.

"Aron." diye açıkladı Arda. "Demek ki böyle kaçmış."

Taşlar kenarlara kaydı ve kuyu gibi bir delik belirdi yerde. Ardından bir el dışarı çıktı, sonra diğer el. Zemine tutunarak kendini yukarıya çekti Aron. Önce kafası sonra gövdesi çıktı delikten. En sonunda sürünerek ayağa kalktı. Ciddi bir yüzle üçümüzü inceledi.

"Kötü şeyler oluyor." diye mırıldandı.

"Hep bir dahiydin Aron." diye söylendi Laurë alayla gülümseyerek. Arda gözlerini devirdi. Çubuklara elini dayadı ve bir şeyler mırıldandı. Gözlerinde gümüş halka belirdiği gibi mavi ışıklı çubuklar kayboldu. Aron bize doğru gelerek alnına düşen saçlarını düzeltti.

"Böyle daha iyi." dedi Arda'ya imalı bir bakış atarak.

"Kavga zamanı değil. Mornor Eldar'ı işgal etti. Elda'yı arıyor. Elflerin Eldar'dan çıkmasını engelleyecek bir büyü yapmış. Elda ve sen kaçabilirsiniz sadece. Onu sen koruyabilirsin. Hemen gidin buradan."

Aron şaşkınlıkla başını salladı. "E..elbette. Onu canımız pahasına koruruz."

Arda içini çekti. "Biliyorum." Ardından bana döndü. "Kendine dikkat et. Görüşmek dileği ile."

Gözlerimden yaşlar boşalırken boynuna sarıldım. Onu son görüşüm olabilirdi. "Lütfen ölme." diye fısıldadım. Elleri saçlarımı okşarken boynumu öptü.

"Senin için savaşacağım. Sakın pes etme." Yüzümü avuçlarının içine aldı ve gözlerime son bir kez baktı. Aron elini sabırsızlıkla bana uzatmıştı.

Merdivenlerden gürültüler gelmeye başladığında Arda beni Aron'a ittirdi. "Hadi gidin!"

Laurë'nin gözlerinde yeniden gümüş bir halka belirmişti. Halka yok olurken ışık saçan çubuklar yeniden yerden belirdi. Aron elimi tuttu ve deliğin ağzına geldi. "Atla, merak etme İolas son derece yetenekli bir savaşçı. Çabuk ol."

Deliğin kenarına oturdum. Gürültü artmaya başlamıştı. Yaklaşıyorlardı. Gözlerimi yumup aşağıya atladım. Yumuşak toprağa temas edince bedenim, gözlerimi açtım. Bir saniye sonra Aron yanıma indi ve deliğin ağzına baktı. Gözlerinde altından tanecikler dans ederken taşlar yeniden hareketlendi ve sanki hiç delik yokmuşçasına dümdüz oldular. Karanlıkta baş başa kalmıştık ve ben ağlıyordum. Aron güven veren sıcak eliyle titreyen, buz gibi elimi sıkıca kavradı. Bana önderlik ederek dar ve karanlık tünelde ilerlemeye başladı. Her yer karanlık olsa da nereye gideceğini biliyor gibiydi. Arda ve diğerleri için dualar ederek hızla Aron'un peşinden ilerlemeye devam ettim.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro