Bölüm 2
Kahvaltı masasına oturduğumda hemen zeytin kasesine uzandım. Annem bana ve babama çay katarken açlığıma güldü.
"Günaydın obur."
"İkinize de günaydın." dedim ağzıma tereyağlı ekmeği tıkayarak. Babam okuduğu gazeteden gözlerini ayırıp, sayfanın üzerinden yüzüme baktı.
"Harçlığın var mı kızım?" diye sordu her sabah sorduğu gibi.
"Var baba." dedim. Aslında sadece otobüse yetecek kadar vardı ama babamdan fazladan para istemek istemiyordum. Şu sıralar zor zamanlar geçiriyordu. Ona yük olmak istemiyordum.
"Hani göster bakalım, ne kadar paran var?"
Genzime kaçan ekmek parçasını öksürdüm hemen.
"Çayını iç de boğulma." dedi gülümseyerek.
"Var işte baba. Şimdi kim getirecek cüzdanı!" dedin tembelce. Babam bana inanmamış olacak ki bir yirmilik çıkardı cüzdanından.
"Al bakayım sen şunu. İtiraz istemiyorum." dedi keskin bir sesle.
İsteksizce parayı aldım. Annem konuyu dağıtmak isteyerek güne gelecek kadınlardan ve yapacağı yemeklerden bahsetmeye başladı. "Bana da ayır." dedim hemen. "Sonra hepsini yiyorlar."
Annem sözlerime güldü. "Tabii ayırırım kuzum." O sırada gözleri bir an boynuma kilitlendi. Elimi gayri ihtiyari kolyeme götürmemek için zor tutuyordum kendimi. Babam da annemin sessizliğini fark edip baktığı yere, yani boynuma baktı. Hafifçe öksürdü. Aldığı uyarı ile annem anında toparlqdı. "Peynir de ye." dedi hemen bir şey olmamış gibi. Tedirgin bir ifadeyle ikisini de süzdüm. Onları kırmadığımı umuyordum.
"Bu kolye... Eğer sizi üzdüyse çıkartabilirim."
Annem tedirgin bir ifadeyle babama bakıyordu. Babam ise gayet rahat bir şekilde gülümsüyordu bana. "Hayır güzelim. Sen mutluysan biz de mutlu oluruz. Neden üzülelim ki?"
"Baban haklı Ela." dedi annem hüzünle gülümseyerek. Sonra zorlukla yutkundu. "Bu kolye sana ailenden kalan tek hatıra. Ayrıca çok zarif ve sana çok yakışıyor."
"Benim ailem sizsiniz." İçimi çektim hüzünle. "Ama biyolojik ailemden tamamen kopamıyorum. Kopamam da. En iyisi kabullenmek. Onlar beni terk ettiler. Nedenini bilmiyorum. Belki öldüler belki de durumları yoktu. Her neyse sebebi yine de onlardan bir parçayı taşımamı istemişler. Onlardan kaçmak yerine kabulleniyorum."
Annem gözleri yaşlarla dolu gülümsedi. Babam rahatsız olarak bakışlarını kaçırdı. " Haklısın kızım. Kararına saygı duyuyoruz."
Kısa bir sessizliğin ardından sanki bir şey olmamış gibi devam ettik kahvaltıya. Hep yaptığımız gibi.
***
Hırkama iyice sarılmış, zayıf güneş ışınlarının bedenimi ısıtmasını umarak banka sığınmıştım. Gözlerimi kısmış voleybol oynayan arkadaşlarımı izliyordum. Onlara katılmayacak kadar sevmiyordum sporu. Bu yüzden sadece izlemekle yetinmeyi tercih etmiştim. Diğer tarafta erkekler basketbol oynuyordu.
Nisan attığı sayı ile bir çığlık atınca ben de ister istemez sevindim. Neşeyle bana el salladı.
"İzlemeyi sevenlerdensin ha?"
Sesin sahibine döndüğümde birden kaskatı kesildim. Tehdit dolu mavi gözleri boşuna bir çabayla arkadaşça bir duygu yaymaya çalışıyordu.
Cevap vermeyeceğimi anlamış olmalı ki devam etti. "Adım Deniz."
Başımı salladım. Onunla konuşmak istemiyordum. Hatta arkamı dönüp kaçmak istiyordum. Buna rağmen bir anda dudaklarımdan dökülen kelimeler ile afalladım.
"Ben de Ela."
Şaşkınlığımı gizlemek için başımı eğdim. Ona cevap vermeyecektim. Ama içimde beliren güçlü bir istekle konuşmuştum. Hayır dedim aniden içimden. Bu çok saçma.
"Ela."
Başımı ona çevirdim. Kaşları havaya kalkmış, ismimin telaffuzu çok eğlenceliymiş gibi alayla gülümsüyordu. "Ela." diye mırıldandı yine hafif bir alayla.
Kaşlarım çatıldı. "İsmimin nesi bu kadar komik?"
"Hiçbir yanı." dedi hızla.
Ona inanmayarak baktım. Yüzünde çarpık bir gülümseme vardı. Tüylerimi diken diken eden bir duygu seli hissettim aniden. Kesinlikle bu çocukta doğal olmayan bir şeyler vardı. Dünyayı kaplayan bütün o büyük okyanusların maviliğini içeren gözlerine diktim gözlerimi aniden. Genç birinin değil de yaşlı bir ruha ait gibi gelen o gözlerinde benim hayal bile edemeyeceğim olaylara tanık olduğunu anlatan bir bakış vardı sanki.
"Kaç yaşındasın?"
Sorum onu şaşırtmıştı. Yine de arkasına yaslanıp, rahat bir şekilde gülümsedi. Etrafına bakındı. O an ben de dikkatle bizi izleyen gözleri fark ettim. Rahatsız olarak yerimde kıpırdandım.
"Rahat ol." dedi birden sanki hava da pek güzel der gibi bir havayla. "Sen gerildikçe aramızdaki diyalog ilgilerini çekiyor."
Nafile bir çabayla rahat gözükmek için onun gibi arkama yaslandım.
"Tabiki on yedi yaşındayım Ela."
Yeniden kaşlarım çatıldı. İsmimi hala komik buluyormuş gibi konuşuyordu.
"Güzel kolye."
Aniden konuyu değiştirmesiyle irkildim. Elim boynuma doğru gitti. Ilık zincire dokundum hızla. Zincire dokunmamla içimde aniden bir güven duygusu oluştu. "Teşekkür ederim."
"Pahalı olmalı. Değerli bir mücevher."
"Gerçek değil."
Kaşları soru sorar gibi havaya kalktı. "Kuyumcuya sormuştum. Sahte olduğunu söyledi."
"Erkek arkadaşının sahtekar olması nasıl hissettirdi?"
Bu öylesine bir sorudan fazlaydı. Dışarıdan birisi için erkek arkadaşın var mı diye sormanın farklı bir yolu demekti. Ama benim için öyle bir soru değildi. Başka bir şey öğrenmek istiyordu. Ve etkileyici gözleri kolyemden hiç ayrılmıyordu. Sanki bir şey olmasını umuyor gibi bakıyordu. Bir an, açık mavi gözlerinin etrafında koyu yapışkan bir leke gibi yayılan siyah bir tabaka gördüm. Fakat gözümü kırpıştırdığım gibi yok olmuştu.
"Seni ilgilendirmez." dedim hızla ayağa kalkarak. Onun yanından bir an önce uzaklaşmalıydım. Hızlı adımlarla okula doğru yürüdüm. Daha doğrusu kaçtım.
"Ela!"
Nisan oyundan çıkarak yanıma koştu. Hoş, ortada oyun da kalmamıştı ya! Herkesin gözü Deniz ile olan tatsız sohbetimdeydi. "Nisan sakın başlama." diye uyardım hızla merdivenleri çıkarken.
"Benden de saklayacak değilsin ya."
"Saklayacak bir şey yok ki!" diye bağırdım öfkeyle. "Adam benimle dalga geçiyor."
Nisan tempoma ayak uydurabilmek için koşar adım yürüdüğünden nefes nefese kalmıştı. "Dalga mı geçiyor? Neden?"
"Biliyor olsam bu kadar kızgın olmazdım emin ol. Canı sıkılıyor demek ki. Geri zekalı."
Arkadaşım yorum yapmayarak peşimden soyunma odasına girdi. Daha o anda anlamam gerekirdi ama öfkemden sessizliğini fark etmemiştim. Ben eşofmanımı çıkarırken huzursuzca kıpırdandı yerinde. "Deniz biraz küstah, evet..." diye başladı.
"Biraz mı?" dedim alayla.
"Tamam, çok küstah."
Eteğimin üzerine siyah kazağımı giydim. Saçlarımı kazağımın içinden kurtarıp omuzlarıma attım. "Sadede gel Nisan. Ondan hoşlanıyor musun yoksa?" Hoşlanıyorsa hiç şaşırmazdım doğrusu.
"Hayır!"
Ona dönerek gözlerimi kıstım. "Nisan..."
"Tamam! Anlatacağım ama yargılamadan önce bir dinle." Derin bir nefes aldı. Hemen ardından yüzü heyecanla pembeleşti. "Deniz küstah, kaba bir tip olabilir ama Savaş kesinlikle öyle biri değil."
"Savaş?"
"Deniz'in arkadaşı. Hani uzun boylu, esmer ve çok yakışıklı olan." dedi hülyalı hülyalı. Sesimi çıkarmayarak bekledim. Sessizliğimden cesaret almış olacak ki hızla devam etti. "Bana karşı çok kibar davranıyor. Sadece konuşuyoruz. Ama gerçekten öyle muhteşem biri ki anlatamam!"
"Tanışalı bir hafta oldu Nisan. Savaş'ı hatırlamıyorum bile! Nasıl böyle bir kanıya vardın?"
Nisan gözlerini devirdi. "Yapma Ela. Deniz'i tanıyalı da bir hafta oldu. Sen neden ona karşı bu kadar ön yargılısın? Belki de iyi biri."
"Adam benimle dalga geçti!"
"Ne dedi?"
Ona aramızdaki konuşmayı anlatınca kıkırdamayla başlayan gülüşünü kahkahalarla bitirdi. "Of Ela! Ben de bir şey oldu sandım! Seninle konuşmaya çalışmış işte. Açıkçası buzdolabı gibi davranan biriyle iletişim kurmaya çalışsaydım ben de aynı tavırla konuşurdum!"
Kaşlarımı çattım. "Ben buzdolabı değilim." Çantamı elime aldığımda Nisan'da üstünü değiştirmeye başlamıştı. "Hem ona ne benim kolyemden?"
Arkadaşım gözlerini devirdi. "Kolyeni merak etmesinin sebebini hala anlamadın mı? Lütfen Ela bu kadar saf olma."
Gözlerini kolyeme diken Deniz'i düşündüm. Elim yeniden kolyemin üzerine gitmişti. Ilık metalin boynumda bıraktığı güven veren his iyiydi. Bakışlarını nasıl anlatabilirdim ki Nisan'a? Sanki bir şeyler olmasını bekler gibi bakıyordu kolyeye. Sanki bir şeyler yapmasını bekler gibi. "Sahi nereden çıktı o kolye?" diyen Nisan'ın sesiyle kendime geldim. Çantasını omzuna atmış, gözlerini kolyeme dikmişti. Nisan'ın meraklı bakışlarıyla, Deniz'inkiler ne kadar farklıydı öyle.
"Biyolojik annemden ya da babamdan hatıra. Beni bulduklarında boynumda bu kolye varmış."
Nisan'ın koyu kahverengi gözleri anlayış ile doldu. "Sahte sanırım?" dedi hemen. İşte onu bu yüzden seviyordum. Bana acıyıp, empatiden yoksun bir duyguyla yaklaşmadığı için. Sorusuna gülümsedim.
"Öyleymiş."
"Kuyumcuya sordun değil mi?"
"Evet."
"İşte benim kızım!"
Söylediği lafa güldüm. "Şimdi, bana her şeyi anlatıyorsun. Ne zamandır konuşuyorsunuz ve benim neden şimdi haberim oldu bu durumdan?"
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro