Bölüm 1
"Ela, arkadaşın geldi. Seni bekliyor içeride. Haydi geç kalmayın kızım."
"Tamam anne!"
Aceleyle saçlarımı lastik bir tokayla enseme bağladıktan sonra üzerime siyah kabanımı geçirdim. Elimden geldiğince az dikkat çeken bir kıyafet giyme çabalarım yine sonuçsuz kalıyordu bu sabah. Ne kadar sessiz bir kişiliğe sahip olsam da görünüşüm ben buradayım diye haykırıyor her daim. Anneme göre, normal insanlardan daha farklı bir ışıltıya sahip olmamdan kaynaklanan bir durummuş bu. Bu lafına ne kadar gülüp geçsem de bazen haklı olduğunu düşünmüyor değilim. Güneş gibi parlayan, gür sarı saçlara sahibim. O kadar doğal olmayan bir sarı ki hocalarıma boyamadığımı ikna edebilmek için annem ve babam devreye girer her zaman. Arkadaşlarım bu durumu eğlenceli bulsa da benim için utanç verici. Doğal olmayan tek yanım saçlarım da değil üstelik. Saçlarımdan daha dikkat çekici bir özelliğim varsa o da yeşil gözlerim. Doğallığa aykırı bir yeşillikte olmasına rağmen en sevdiğim yanım gözlerimdir. O kadar ki göz doktoruna bile gittik. Doktor, gözlerimin normal insanlara göre daha fazla yeşil pigmentleri içerdiğini iddia etmişti. Ona göre gözlerimin mutasyonu o kadar güçlüydü ki görme güçlüğü çektiğimden adı gibi emindi. Ama benim gözlerimde bir problem yoktu. Güzel bir yaradılış armağanıydı gözlerim demek ki. Doktorun en son söylediği bu olmuştu.
Nisan'ı daha fazla bekletmeden çantamı alıp çıktım odadan. Nisan benim en yakın arkadaşım. Hatta yeryüzündeki tek arkadaşım. Ben nasıl sessiz, sakin bir tipsem o benim tam tersim. Cıvıl cıvıl, atılgan hatta kendi çapında bir popülerliği bile var. Ve bekletilmekten hiç hoşlanmaz.
"Aysel Teyze, bir daha size gelmeyeceğim." diyordu ben mutfağa girdiğimde. "Öyle güzel keklerin var ki yemeden duramıyorum. Fazlalıklarımın tek sebebi bu kekler."
"Afiyet olsun hayatım." dedi annem bıyık altından gülerek. Ben de gülüyordum Nisan'ın gram fazlalığı olmayan vücuduna bakarak.
"Fazlalık olarak beynini mi kast ediyorsun acaba?" dedim kekten bir dilim alırken. "Beyninden başka bir fazlalık göremiyorum da sende."
"Ela, kızım çok ayıp." dedi annem gülmemeye çalışarak. Oysaki Nisan hiç alınmış değildi.
"Ah geldin mi! Hadi çıkalım! Sana bomba gibi haberlerim var!" diye cıvıldadı. Sabah sabah bu enerjiyi nereden bulduğunu gerçekten merak ediyordum.
"Görüşürüz anne." dedim annemin yanağını öperek.
"İyi dersler canım."
Apartmandan çıktığımızda soğuk havayla ürpererek kabanıma sarıldım. Nisan keyifle koluma girdi ve durağa yürümeye başladık.
"Evet, neymiş bomba haberler?"
"Okula yeni öğrenciler gelecekmiş bugün!"
Gözlerimi devirdim. "Aman ne bomba haber!"
Nisan beni yine umursamayıp çapkınca gülümsedi."Çok yakışıklı olduklarını duydum. Hayatımızın aşkı belki de aralarındadır. Olamaz mı?" dedi romantizm dolu bir iç çekişle.
Bu düşünceyle güldüm. "Dönemin ortasında gelen adamlardan hayır beklemem."
Nisan omuz silkti."Seni bilmem ama ben hayatımın aşkını bulmaya kararlıyım. On yedi yaşındayız Ela! Bizim yaşımızda olup da hala sevgilisi olmayan kaç kız var etrafında?"
Onu dinlemeyerek gelen otobüse diktim gözlerimi. Nisan'ın tam tersine sevgilimin olmaması hiç de canımı sıkmıyordu. Zamanımı sinemalarda, park köşelerinde harcamaya değecek kadar hoşlandığım biri olmadı hiç. Sırf sevgilim var demek için biriyle çıkmak da tarzım değildi.
"Hadi beni geç! Seni hiç anlamıyorum asıl!"
"Yine neden anlamıyorsun beni acaba?"
Arkadaşım koyu renkte gözlerini gıptayla üzerimde gezdirdi. "Çok güzelsin. Hatta insan olduğundan bile şüphe duyuyorum bazen! İnsanların içinde parlıyorsun resmen ve sevgilin yok! Senin yerinde olsam her hafta sevgili değiştirirdim. Ah, şu saçların bende olsa keşke." dedi at kuyruğumla oynayarak. Nisan benim tam tersim demiştim değil mi? Görüntü olarak da öyle. Bence muazzam bir esmerliği var. Ama o siyah saçlarını ve koyu renk gözlerini çok sıkıcı buluyordu.
"Boyatabilirsin çok istiyorsan. Herkes boya sanıyor zaten."
"Ah, esmer tenime de ne iyi gider ya bu renk! Tarık Mengüç gibi dolaşırım artık!" dedi gözlerini devirerek. Bu lafıyla kıkırdadım. "Seni tanımasam ben de boya derdim saçlarına. Öyle farklı ki!" Sonra sesini alçaltarak ekledi. "Belki de annen Rus'tu. Ya da baban. Onlarda doğal bu renk saçlar."
Bu düşünceyle yüzüm gölgelendi. Öz anne ve babamın neye benzediğini bilmiyordum. Daha bebekken terk etmişlerdi beni. Nisan yüzümdeki değişimi fark etmiş olmalı ki endişeyle ekledi. "Hey, seni üzmek istemedim, özür dilerim. Ben sadece, bilirsin, iltifat etmeye çalışıyorum."
"Sorun değil." diye mırıldandım. Yolun devamını büyük bir sabırla okula yeni gelecek çocuklar hakkında Nisan'ın bitmek bilmeyen fantezilerini dinlemekle geçirdim.
Maalesef okula geldiğimizde de kurtulamadım bu dertten. Okuldaki bütün kızlar gelecek çocuklardan bahsediyordu çünkü.
Sınıfa girdiğimizde her zamanki yerime attım çantamı. Kalorifere iyice yapıştım. Sabahçı olmanın en iyi yanı kaloriferlerin öğlene kadar iyice yanıyor olması. Gerisi öğlecilere kalmış.
Ben kaloriferin kenarında kedi gibi mayışırken, Nisan heyecanla beni dürtükledi. "Bak, bak. " diye fısıldadı heyecanla. Daha doğrusu fısıldadığını sanıyordu.
Sıkıntıyla sınıfa giren yeni çocuklara diktim gözlerimi. Önce iki tanesi belirdi. İkisi de uzun boylu, koyu renk saçlı ve koyu renk gözlüydü. Baştan aşağıya siyah giyinmişlerdi. Yüzlerindeki bir ifade ürpermeme neden oldu. Fazla soğuk kanlı bir duruşları vardı. Herkes nefesini tutmuş onlara bakarken biri daha belirdi arkalarından.
İkisinden bir kafa boyu daha uzun olan çocuk dikkatli gözlerle sınıfı inceliyordu. Nefesimi tuttuğumu hissettim. Gözleri, o kadar güzeldi ki! Siyah saçları kulaklarının altına kadar kıvrılmış. Gözleri denizler kadar derin bir mavilikte. Hayır, dünyadaki hiçbir yerde bu kadar güzel mavilikte bir deniz olmamıştır. Öyle dünya dışı bir ışıkla parlıyordu ki sınıftaki herkesin benim gibi onun gözlerine hipnotize olduğunu hayal meyal fark ediyordum. O mükemmel gözler kısa bir süre sınıfı inceledi. Sonra aniden bana baktı. İrkilerek gözlerimi kırpıştırdım. Mücevher gibi gözleri korkutucu bir ışıkla parlıyordu. Yüzünde alaycı bir gülümseme oluştu birden. Yutkunarak başımı önüme eğdim. Bir şeylerle uğraşmak adına çantamın fermuarıyla oynamaya başladım. Gözümün ucuyla yeniden ona baktığımda beni hiç görmemiş gibi bir edayla arka sıralarda bir sıraya oturdu. O da arkadaşları gibi siyahlara bürünmüştü. Hırkasının kollarını sıvadı. İşte o sırada bileğine doladığı dikkat çekici mavilikteki saç bandı ilgimi çekti. Garip bir hisse kapılarak bakışlarımı kaldırdım. Gözleri yeniden gözlerimi esir aldı. Karanlık bir güç tarafından çekildiğimi hissediyordum o an. Gözlerindeki bir şey...
"Sana demiştim değil mi!" diyen Nisan'ın sesiyle kendime geldim.
"N... Ne? Ne diyorsun?"
"Sana yakışıklı olduklarını söylemiştim diyorum. Baksana, çocuğun içine düştün. "
Yanaklarım yanmaya başladı. "Hayır, nereden çıkarıyorsun bunları Nisan?" diye mırıldandım kitaplarımı çıkarırken.
"Galiba o da senden hoşlandı. Bakışlarını üzerinden çekmiyor."
Ürkek bir bakış attım o tarafa. Arkasına yaşlanmış, dikkatli gözlerle yüzümü inceliyordu. İçimdeki rahatsızlık hissi daha da arttı. Nisan gibi düşünmüyordum nedense. Benden hoşlanıyormuş gibi değildi bakışları. Sanki, sanki benim bilmediğim bir şeyi arıyordu ve cevap benmişim gibi beni süzüyordu. Başımı yeniden defterlerime çevirdim.
"Hiç sanmıyorum." diye mırıldandım.
***
Eve girdiğimde aklımda hala o çocuğun olduğunu fark ettim. Adının Deniz olduğunu söylemişti. Daha ilk günden çok arkadaş edinmişti. Özellikle de kızlar tarafından çok ilgi görmüştü. Nisan zaten yol boyunca Deniz'in gözlerinin ne kadar büyüleyici olduğuna dair beynimi yemişti. Evet, gözleri gerçekten de büyüleyiciydi. Tehlikeli bir büyü gibiydi üzerimdeki etkisi. Sıkıntıyla boynumu ovaladım sağ elimle. Onu aklımdan çıkarmalıyım.
Akşam yemeğinden sonra odama çekildim. Aynanın karşısına oturduğumda yüzüme dikkatle baktım. Annem ve babamdan o kadar farklıydım ki bir an Nisan'ın söylediklerini düşündüm. Öz anne ve babamı yani. Onları yıllardır düşünmemiştim. Annem ve babam beni evlat edindikten sonra hiç düşünmemiştim. Aradan o kadar uzun zaman geçmiş ki. İçimi çektim. Bir zamanlar ailem olan arkadaşlarımı düşündüm. Geceleri yataklarımıza çekildiğimizde rüyalarımızda anne ve babamızın yüzlerini görmeyi dilediğimiz zamanları. Evlat edinildiğimde dört yaşımdaydım. Babam küçük bavulumu arabasına koyarken, annem ne harika bir aile olacağımızdan bahsederek beni rahatlatmaya çalışıyordu. Arkamdan hüzünle karışık bir neşeyle el sallayan arkadaşlarımın bana ne kadar gıpta ettiklerini görüyordum. Araba hızla yetimhaneden ayrıldığında eski hayatımı ve öz ailemi bir daha asla anmayacağıma yemin etmiştim. Aradan on üç yıl geçmişti sadece. Ama sanki asırlar geçmiş gibi geliyordu bana.
Masamın üzerindeki kalp şeklinde olan küçük mücevher kutuma uzandım fark etmeden. Kapağını açtığımda bütün o ıvır zıvırların arasında zarifçe yatan kolyeyi buldum hemen. Kayıp ailemden kalan tek hatıraya baktım. Gümüş bir zincirin ucuna takılmış, damla şeklinde bir pırlanta. Pırlanta gerçek değildi ama nedense dünyanın en pahalı mücevheri gibi geliyordu gözüme. Onu yeniden kutuma koydum. Bu eve geldiğimde onu takmaktan vazgeçmiştim. Yeni hayatımda eskiye yer yoktu. Ama bu gece anlıyordum ki ne kadar reddetsem de eskiden kaçamıyordum. Öz ailemi tanımasam da onlardan bir şeyler taşıyordum işte. Saçlarım, gözlerim gibi. Belki de kaçmak yerine kabullenmeliydim. İşte o zaman yüzümdeki ıslaklığı fark edene kadar ağladığımı bile anlamadım.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro