Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Emanet

Madam_Apple Kalemdaşıma ithaf ediyorum.

Gökmen Arkın...

ARKADAŞLAR PARAGRAF YORUMLARI BIRAKIRSANIZ ÇOK SEVİNİRİM. HAFTA DA BİR BÖLÜM YAYINLAMAYA ÇALIŞACAĞIM. MALUM YAZ GELDİ ÇAY SEZONU AÇILDI.

Keyifle Okutun....    

Okan’la Ezgi yeni bir hayata adım atarken Gökmen’le daha sık görüşeceğimizi söylerek beni geri de bırakmıştı.
Oysa ben onunla bugünden sonra bir daha görüşeceğimizi umuyordum. Madem bundan sonra Okan sayesinde görüşeceğimiz zamanlar olacaktı en iyisi mesafeyi korumaktı. Taksiyle eve dönerek ilk adımı atabilirdim. Havaalanından dışarıya çıktığımızda Gökmen'e

"Yoluna tersse taksiyle gidebilirim. 
Gece vakti benim için bir daha yolunu değiştirme" dedim.

"Olmaz Küçük Hanım, hatırlarsan sen bana emanetsin. Sana bir şey olursa Ezgi ve Okan'ın ağzından kurtulamam"  Yalandan tebessüm edip "Tamam" demek zorunda kaldım. Çünkü emir büyük yerden gelmişti. Döndüklerinden onlardan azar işitmek zorunda kalmak istemiyordum. Beraber arabayı park ettiği yere kadar yürüdük. Bir centilmenlik yaparak arabanın ön kapısını açtı.  Oturana kadar bekleyip kapımı kapatıp kendi de şöför koltuğuna geçti. Arabayı çalıştırıp yola koyulduk. Okan’ın bazen arabasına bindiğim de kapımı açmak isterdi. O zaman "Allaha şükürler olsun elim sağlam. Ben yapabilirim” deyip şakalaşırdık.
Okan neden beni Gökmen'e emanet etmişti bir türlü anlamıyordum. Niyeti ikimizin arasında bir şey olacağı ise bu kesinlikle imkânsızdı. Gökmen gibi ukala tiplerden hiç hoşlanmıyordum. Yine de bir yandan Okan'ın bu davranışı hoşuma gitmişti.  Okan'ın beni önemsediğini kardeş gibi sevdiğini biliyordum. Bu hareketi ile de tasdik etmiş oldu.
Gökmen’in siyah jipi oldukça rahattı. O kadar rahattım ki bir an yanımda Gökmen'in varlığını dahi unutmuştum. Gözlerimi günün verdiği yorgunluk üzerine kapattım. Çok geçmeden karnımın guruldaması ve Gökmen'in kahkahasıyla kendime gelmiştim. Gökmen gülmeye devam ederken renkten renge giriyordum. Yine pancara dönmüştüm emindim. Bir bu eksikti. Rezil olmuştum.

Bugün kesin bende bir aksilik vardı ama sol tarafımdan da kalkmamıştım. Küçüklüğümden gelen bir alışkanlık yatağımı bile odamda sağ tarafıma kalkacak şekilde yerleştirmiştim. Başımı yola çevirdiğimde farklı bir yolda olduğumuzu fark ettim.

"Nereye gidiyoruz?" Bakışlarımı merakla Gökmen'e çevirdim. Yüzünde muzipçe bir gülümseme ile "Seni kaçırıyorum" dedi.  Bir erkeğe gülmek bu kadar mı yakışırdı?  Üstelik güldüğünde gamzeleri ortaya çıkıyordu. Benim de gamzelerim vardı ama onunkiler kadar güldüğümde belli olmuyordu.

"Emanete böylemi sahip çıkıyorsun?" dedim gözlerimi devirerek.

"Sadece yemek için"

" Beni mi yemeyi düşünüyorsun? " Dememle Gökmen ikinci kahkahasını patlatmıştı. Yine düşünmeden konuşmuştum. Ah! Kahretsin. Bir an önce çenemi tutsam iyi olacaktı.   Yüzüme ateşler basmış dudaklarımı birbirine bastırmıştım.

"Ben öyle düşünmemiştim ama teklif senden geldiğine göre düşünebilirim " Kahkahası arabasının içini doldururken kendimi arabadan atmayı bile içimden geçirdim. Allahım ölmek istiyordum, sanırım bu günlük utanma ve kızarma, kotalarımı fazlasıyla doldurmuştum. Kahkahası sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Utanmam da cabasıydı.

"Arabayı durdurur musun?  İnmek istiyorum?"  Ciddi olduğumu göstermek için sesimi yükseltmiştim.

"Hadi Duru yapma!" Hem yapma diyordu hem de gülmeye devam ediyordu. Güldüğünde gözlerim yüzündeki güzel gamzelerine  takılıyordu. Sanırım Gökmen'le aynı ortamda olmak bana iyi gelmemişti.  Neler düşünüyordum böyle. Düşüncelerimi hemen toparladım.

" Gülmeyi keser misin? ”

"Sende ağzından çıkanlara dikkat et ki canım böyle komik durumlara düşme " derken gülümsemesi devam ediyordu. Bu durum iyice canımı sıkmıştı.

"Bak hâlâ gülüyor,  hem ben senin nerden canın oluyorum" deyip kapıyı açmaya çalıştım ama kapıları kilitlemişti. Hoş 70 kilometre hızla giden arabadan inme olasılığım kendimi hastanede hatta mezarda bulma olasılığı ile doğru orantılıydı. Arabadan inme olasılığım olmadığı için bir şekilde zaman geçirmem gerekiyordu.  Yoksa bu yollar hiç bitmeyecekti.  Derin bir nefes alıp radyoyu açtım.   Gökmen'le  muhattab olmamak için arkama yaslanıp gözlerimi kapattım.

Her sevincin her kederin
En ölümsüz sevgilerin
Sonsuz denen göklerin
Her şeyin bir sonu varsa

Ayrılıkların da sonu var!
Bir gün çıkıp geleceksin
İçimde bir ümit var
Yeniden seveceksin...
Bu şarkı sanki beni anlatıyordu. Bir gün Yiğit'te dönüp bana gelecek miydi? Gerçi dönecek olan giderken veda ederdi. O yüzden boş bir umuttu benimki.

Yıllar var ki ben böyle
Bekliyorum özleminle..
Anıların, umutların, kaldı bende
Anlasana

Şarkı bitince elimi uzatıp radyoyu kapattım. Bu şarkı beni eski günlere götürmüştü.  Eminim şuan yüzüm turşu satıyordur.  Gökmen belki de bu durumu fark ettiği için olsa gerek konuşmak için hiçbir çaba harcamamıştı…  Arabada sessizlik hâkimdi. Fabkat bu sessizlik uzun sürmemişti. Karnımın guruldamasıyla arabada ki kasvetli hava dağılmış ikimizde gülmeye başlamıştık.

"Anlaşıldı birileri biraz daha aç kalırsa soluğu hastanede alacağız" Gökmen arabayı kenara çekip durdurmuştu.

"Ben iyiyim eve gidelim "

"Çok uzatma in aşağıya" dedi emredercesine.

Gece yarısı nerden açık yer buluruz diye düşünüyordum ki sahilde bir köftecinin olduğunu fark ettik. Yaz olduğu için adam ekmek parası için bu saatlere kadar çalışıyordu elbette. Köfteciden birer köfte ekmekle ayran aldık. Gökmen parayı ödedikten sonra sahile doğru yürüyüp deniz kenarında ki bankalardan birinde oturduk.  Kıtlıktan çıkmış gibi köfte ekmeği yemeye başladım. Sanırım şimdiye kadar yediğim en lezzetli köfte ekmekti. Çok acıkmıştım ondandı herhalde.

En son Yiğit'le bu sahildeydik o gitti geriye sadece yalnızlık kaldı. O günden sonra eskisinden de çok yalnızdım. Ondan sonra hep buraya yalnız geldim.

"Bir sözün var, hatırlıyorsun değil mi?" Gökmen gözlerimin içine bakarken bir şeyler anlatmamı bekliyordu.

" Unutmama fırsat vermiyorsun ki" Gökmen boşta ki elimi tuttu. Çekmek istesem de müsaade etmedi.

"Sabaha kadar emrinizdeyim ve sizi dinlemeye hazırım hanım efendi " dedi kibarca. Amacını biliyordum ama henüz bunu yapamazdım. Sonuçta tanıştığımız 24 saat bile olmamıştı. Ona nasıl güvenebilirdim.

"Beni ne olarak dinleyeceksin? Seni tanımıyorum"

"Psikolog kimliğimle" Yüzünde kocaman gülümseme ile tuttuğu elimi baş parmağı ile okşayıp beni rahatlatmaya çalışıyordu.

"Doğruya sen psikologdun unutmuşum. Okan söylemişti."  Yüzünde çarpık bir gülümseme belirdi. Duydukları hoşuna gitmiş gibiydi.

"Demek arkamdan da konuşuluyormuş" Anlaşılmıştı nedeni..

" Arkandan konuşmuyoruz. Bir ara mubabbetin arasında geçmiştin. Malum şahittin." Sesimi biraz fazla yükseltmiştim.

"Yapma Duru sadece konuşuyorum. Fazla tepki veriyorsun. " Bunu söylemekten nefret ediyorum ama haklıydı. Gökmen diken üstünde olmama neden oluyordu.

"Haklısın ama sen de çok acelecisin. Bugüne kadar verdiğim sözleri er ya da geç hep tuttum. Bir gün ama o gün bu gün değil, kendimi hazır hissettiğimde söz veriyorum anlatacağım.  Nasıl olsa buradaymışsınya sık sık görüşecekmişiz ya " dedim kelimelerin üstüne basa basa "Hem sana belki demiştim" dedikten sonra elimi elinden çekip köftemi yemeye odaklandım. Bir süre daha sessizce oturmuş köftelerimizi yerken denizi seyretmiştik. Zaman zaman bakışlarım Gökmen'e kayıyordu. Oldukça yorgun gözüküyordu. Eve gitsek iyi olacaktı. İkimiz için de aksiyonu fazla bir gündü.

"Kalkalım mı artık, çok yorgunum, uykum geldi. " derken bir yandan da esniyordum.

"Haklısın bir bayanın bu saatte dışarda olması doğru değil.  Bende yorgunum uçaktan bu sabah indim kazaydı düğündü, bayağı yorucu bir gündü"  Sanki benim düşüncelerimi okumuştu. Aklın yolu birdir boşuna dememişler.

Arabaya binip yolu tarif etmeye çalıştım pek başarılı olamamıştım ki gülümsüyordu. Gülümsemenin ona ne kadar yakıştığı düşüncesi tekrar beliriverirken hem de bu düşüncenin yanlışlığını düşündüm. Hep o kahrolası ilaçların yüzünden diye içimden geçirirken gözlerim uykuya yenik düşmüştü.

****

"Simitçiiii"  diye duyduğum sesle irkildim. Neler oluyordu ya!  Neydi bu ses şimdi? Simitçinin sesi hiç odamda duymamıştım. Baygın bakışlarla etrafa baktım. Sabah olmuş herkes iş başına koyulmuştu. Üstelik ben odamda değil arabanın içinde Gökmen'le baş başaydım. Ah dün gece yolu tarif ederken uykuya kalmıştım.  Gökmen'e  bakışlarım kaydı hâlâ uyuyordu. Onu uyandırıp bir güzel azarlamak istiyordum ama vazgeçtim. Annemin ' uyuyan insanlara karşı her zaman saygılı olmalısın' dediğini hatırladım. Uyuyan kediye bile dokunulmazmış. Bir süre daha araba da öylece kalıp uyanmasını bekledim. Yüzüne baktığımda kaşı, gözleri kirpikleri, yüz hatları, bir sanatçının elinden çıkmış gibi kusursuzdu.  ALLAH en büyük sanatçı değil miydi zaten.

Doğruyu söylemek gerekirse kıskanmıştım.  Bir erkeği güzelliği için kıskanmıştım. Yiğit olmazsa ona âşık bile olabilirdim. Gerçi o zamanda Yiğit için değil Gökmen için acı çekiyor olurdum. Eminim ailesi yakışıklı eğitimli oğlu için gelin adayını çoktan seçmiştir.  Yakında o istemese de başını bağlarlardı.

Of Allahım neler düşünüyordum. Arabada fazla kapalı kalmıştım bir an önce temiz hava almak için dışarıya çıkmalıydım. Bu benim için iyi bir şey değildi. Ama yine de elimi  yüzüne götürmekten kendimi alamadım. Birden gözlerini açınca nefessiz kaldığımı hissettim elim hava da kalmıştı.  Gökmen'in maviliklerini dikmiş yüzünde muzip bir gülümseme ile bana bakıyordu.

" Artık incelemen bittiyse kahvaltıya gidelim" Hemen elini çektim.  Şimdi ne söyleyecektim ki? Yaptığımın hiç bir mantıklı açıklaması yoktu. Düşün Duru... Düşün...

"İtiraf et çok yakışıklıyım " Kaşlarını çapkın bir gülümseme ile kaldırdığında savunma mekanizmam devreye girmişti.

"Birincisi seni incelediğimi de nerden çıkardın? İkincisi senden daha yakışıklılarını da gördüm kendini beğenmiş ukala. "

"Birincisi hislerim kuvvetlidir. İkincisi  yakışıklılık konusunda mütevazı olmayacağım"

"Gönlün sevdiği dünya yakışıklısıymış derler" 

"O söz ‘dünya güzeli’ değil miydi?"

"Ben yakışıklıya çevirdim bir sorun mu var?" dedim tıslayarak. Sabah sabah sinirlerimi tepeme çıkarmıştı.

" Yoo hayır,  Yani beni yakışıklı bulman için gönlüne mi girmeliyim?” demesiyle kala kaldım bir anda. Bakışlarını bir an olsun benden ayırmıyordu. Söyledikleriyle afallamıştım. Kalbime girmekten bahsediyordu. Daha ne kadar olmuştu ki tanıştığımız…  Gözlerimin içine cevap ararcasına bakarken şimdi ona ne demeliydim. Balık gibi ağzımı açıp kapatırken çareyi arabadan usulca inmekte buldum. Arkamdan "Hey şaka yapıyordum. İzleniyorum hissinden konu nasıl buraya geldi bir türlü anlamıyorum." Dediğini duydum. Bir süre sonra o da arabadan inmiş hızla yanıma gelmişti.

"Üzgünüm. Hadi baştan başlayalım"

"Tamam,  ama söylemeden edemeyeceğim. Hisler her zaman doğru şeyler söylemeyebilir"

"Haklısın. Ben çok acıktım kahvaltı yapalım" deyip sözü değiştirmişti. Bu konunun uzamamasına sevinmiştim. Yoksa onunla bir daha görüşebileceğimden şüpheliydim.

“Tamam”

" Gece yemeğini ben ısmarladım kahvaltı senden olsun"

Kendimi ona karşı borçlu hissediyordum. Madem eve kadar zahmet edip beni getirdi aç geri göndermek olmazdı değil mi?

“Buna da tamam.” Gökmen zafer kazanmış edasıyla gülerken benim aklımda evi nasıl bulduğu vardı. Yolu tarif ettikten sonra uykuya kalmıştım.

"Aklında ne varsa sor ve kurtul Duru?” Yüzüne aval aval bakıyordum. Şimdi de başıma müneccim kesilmişti.    Müneccim değil, çok iyi bir gözlemciydi. Bu meslek gereği iyi bir gözlemci olmak gerekiyordu. 

"Evi nasıl buldun diye merak ediyordum"

"Anlattıklarından ortalama burası çıktı. Epey dolanmak zorunda da kaldım. Tabi navigasyon da işe yaradı."

"Gece yarısı o kadar tarif edebildim"

“Doğru adresteyiz anladığım kadarıyla. Şimdi kahvaltıya gidebilir miyiz? Midem isyan bayrakları çekecek” Olumlu anlamda başımı salladım ancak onu nereye götürebilirdim ki. Üzerimde abiye kıyafet… Sabah sabah kahvaltıya abiyeyle gitmekle tarihe geçebilirdim.  Eve davet etsem olmazdı. Okan’ın arkadaşı olabilirdi  ama benim için bir yabancıydı. Bir de mahalle küçük, insanların dedikodusuyla da uğraşamazdım.  Aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık… Gerçi şimdiye kadar insanların düşündüklerini ne zaman önemsedim ki. Budan sonrada ne düşündükleri umurumda değildi.

Gökmen'i  kahvaltı için eve davet ettim gitgide kendini aşıyorsun diye de kendime kızmaktan alamadım. Son 24 saatte olduğu kadar uzun zamandır yorulmamıştım. En çokta laf yetiştirmekten çenem yorulmuştu. Eve girdiğimizde Gökmen'i  salona geçirdim ama diken üstündeydim.

"Sen rahat ol üstümü değiştirip geliyorum." Odama girince önce kapımı kilitledim.  Tedbiri elden bırakmamak gerekirdi. Makyajımı silip üzerime kot pantolon mavi bir tişört geçirdikten sonra Gökmen'in bir ihtiyacı var mı diye sormak için salona geçtim.  Gökmen koltukta uykuya kalmıştı. Kahvaltıya hazırlayana kadar uyandırmanın doğru olmayacağını düşündüm.

Dünün aksine bu sabah hava serindi. Odamdan krem pikeyi alıp üzerine örttüm. Yorgun ama yüzünde aynı zamanda huzurlu bir ifade vardı. Uyandığında küçük koltukta uyuduğu için her yeri ağıracaktı. Gerçi dün geceyi araba da küçük koltukta uyuyarak geçirmişti o da ben de.  Kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa geçtim. Dolabı açtığımda dolata pek bir şey kalmamış olduğunu gördüm.  Hemen en yakın bakkala gidip kahvaltılık aldıktan sonra eve geldim. Gökmen hâlâ uyuyordu. Sofrayı hazırlaya karar verdim.  Sessizce mutfağa geçip kahvaltıyı hazırlamaya koyuldum. Bir an içimde bir ürperti belirdi. Sanki izlendiğim hissine kapıldım. Gökmen'in burada olduğunu unutmuştum. Arkamı dönmemle Gökmen'le çarpışmam bir oldu ve bardaklar yere düşüp kırıldı.

"Olamaz"

“Özür dilerim Duru”

“Önemli değil. Olur, böyle kazalar” Toplamak için ikimizde aynı anda eğildiğinde başımız birbirine çarptı.  İçimden elime cam keser Gökmen'de parmağımı yalarsa tam romantik aşk filmden sahne yaşamış oluruz diye içimden geçirirken parmağımda bir acı hissettim. "Ah!" Güne aksilikle başlamıştım öyle de devam ediyordu.

"Hay aksi!!!"

Keşke içimden başka bir şey geçirseymişim…  Demek ki o da gerçek olacaktı. Parmağıma cam batmıştı ve kan akıyordu. Gökmen kalbimden geçenin aksine elimi tutuğu gibi setin üzerinde ki havlu peçeteyle sardı.

"Dikkatli ol Küçük Hanım.  Sen bana emanetsin " En azından düşündüğüm şeyi yapmamıştı. Saçmalamaya başlamıştım. Bu çocukla tanışalı akla hayale gelmeyen şeyler düşünüyordum.

"Ölmeyeceğim merak etme" dedim kıkırdayarak. Gökmen ecza dolabından aldığım oksijenli suyla yaramı temizleyip yara bandını parmağıma yapıştırdı. Yerdeki cam kırıklarını beraber temizledikten sora kahvaltıyı hazırlamaya devam ettim.

"Yardım edeyim sen şimdi elini de kesersin" Kaşlarımı çattım. Bu çocuk beni sinirlendirmeyi iyi başarıyordu.

"Ne demek istiyorsun yani ben sakar mıyım?  Sessizce yanıma yaklaşmasaydın bardakları düşürmek zorunda kalmazdım." Deyip azarlarcasına devam ettim " Madem öyle salatalıkları doğra Gökmen bey."

"Hay hay"

Beraber sessizce kahvaltıyı hazırlarken zaman zaman
bakışlarım Gökmen'e kayıyordu.  Hım hiç fena değildi. Salatalık ve domatesleri doğarken oldukça ustaydı.  Elinde bıçak emanet gibi de durmuyordu.

"Bu konu da çok iyisin"
"Hangi konu da?"
"Elin mutfak işlerine yatkın diyorum"
"4 yıldır İngiltere'de tak başımaydım. İster istemez kendi başımın çaresine bakmayı öğrendim"

"Senin gibi mutfakta bana yardım edecek bir eşim olursa sırtım yere gelmez" dediğim an pişman olmuş dudaklarımı birbirine bastırmıştım.

"Şey yani... Demek istediğim"

"Rahat ol Duru anladım üzme tatlı canını" deyip yanaklarımı çocuk gibi sıkmıştı. Hah bir karşısında çocuk olmadığım kalmıştı. Sessizce  beraber kahvaltıya hazırlayıp sofraya oturduk. Mecbur kalmadıkça tek kelime konuşmamıştık. İçimde garip bir huzur ve güven duygusu vardı. Annem öldükten sonra kendimi böyle hissettiğim çok nadir anlar olmuştu. Sessizce kahvaltı ederken
"Neden beni geldiğimizde uyandırmadın " Deyip sessizliği bozdum.

"Denedim uyanmadın"

"Benim uykum derin değildir yalancı seni."

"Uyuyanlara karşı hassasım, kıyamıyorum diyeyim o zaman "

"Ya sen uyanınca neden beni çağırmak yerine izledin Küçük Hanım?"

"İzlemedim sadece annemin uyuyan insanlara saygılı olmalısın dediğini hatırladım. O yüzden seni uyandırmaktan vaz geçtim. Söylediklerimden hemen kendine pay çıkarma dediğimde yüzünün biraz ekşidiğini farkettim. Bilmiyorum belki de bana öyle geldi. Genel olarak sessiz geçen kahvaltının ardından Gökmen " Teşekkür ederim uzun zaman sonra yaptığım en güzel kahvaltıydı "dedi.

"Önemli değil ne zaman istersen" dediğim an söylediklerim için içten içe kendime küfrettim. Bugün bana bir haller olmuştu. Gökmen yüzünden    ne söyleyeceğimi şaşırmıştım.  Ona tekrar görüşelim demediğim kalmıştı. Bakışlarım Gökmen'e kaydı. Yüzünü kocaman bir tebessümle taçlandırmıştı. Söylediğime pek memnun kalmıştı. Sanki bilerek yapıyordu. Gamzelerinden gözlerimi alamıyordum. 

Hemen gözlerimi ondan çekip sofrayı toparlamaya koyuldum. Gökmen'de bana yardım etti. Beraber bulaşıkları makineye dizdik.

"E işim bittiğine göre gitsem iyi olacak. Tekrar teşekkür ederim."

"Mutfağı toparlamama yardım ettin ödeştik." Dedim gülümseyerek kapıya kadar eşlik ettim. Gökmen gittiğin de salonda ki koltuğa kendimi bıraktım. Gökmen hayatıma rüzgâr gibi girmişti. Yavaş yavaş buna alışıyordum sanki. Umarım beni darmadağın etmezdi. Çünkü bu sefer kendimde toparlanacak gücü bulabileceğimden şüpheliydim.

Oy ve yorumlarınızı eksit etmeyün arkadaşlar...

                         

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro