Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Akşam yemeği

Keyifle Okuyun...

Duru'dan...

Dün sırf Okan ve Ezgi'ye ayıp olmaması için Gökmen'in teklifini geri çevirmemiştim. Okan, abim gibi Ezgi, kardeşim gibiydi.
Aslında dünü düşününce benim için kötü de geçmemişti. Bowling, lunapark, sinema hepsi de benim sevdiğim şeylerdi. Eminim Gökmen, Okan ve Ezgi'den sevdiğim şeyler konusunda bilgi almıştı. Gökmen sayesinde en azından bir kaç gündür Yiğit'i beynimin başka bir köşesine atabilmiş uzun zamandan sonra eğlenceli zaman geçirebilmiştim. Yine de Ezgi gelince kulağını çekmeliydim. Böyle emri vakilerden hoşlanmadığımı bildiği halde beni evet demeye mecbur bırakmıştı.

İnsanları kırmamak adına hayır da diyemiyordum. Telefonumu elime alıp yeni evli çifti arayıp aramama konusunda düşmeye başlamıştım ki telefonum çalmaya başladı. Kalpten kalbe gerçekten köprü olduğunu çalan, telefonumdan bir kez daha anladım. Arayan Ezgi'ydi.

"Alo Ezgi nasılsın?"

"İyiyim " Sesinden iyi olduğunu fazlaca belli oluyordu. Ağzından on tane daha iyiyim kelimesi çıkmıştı.

"Ölüdeniz nasıl? "

"O kadar güzel ki, güneş, deniz, kum her şey harika" derken kıkırdıyordu.

"İyi o zaman gelince her şeyi en ince ayrıntısıyla bilmek istiyorum"

"Her şeyi mi?" Arsızca söylediği imalı sözleriyle gülüşü iyice artmıştı.

" Sus edepsiz!" derken Okan'ın kahkahasını duydum. İnanamıyordum sesi hoparlörden dışarıya vermişti. Bu kıza evlilik ters etki yaratmıştı.

"Sen nasılsın? Ne yapıyorsun?

Gökmen'le gittiğimiz yerleri ve yaptıklarımızı anlattıktan sonra"Gelince bu konu için ikinizle görüşeceğim " dedim azarlayıcı bir edayla.

Okan'ın gülüşünü hâlâ duyabiliyordum. Bunu bilerek yaptığına hiç şüphem kalmamıştı. Lafı daha fazla uzatmadan Okan'a selam söyleyip telefonun kapattım. Onlar adına gerçekten mutluydum. Okan'da Ezgi'de mutluluğu hak eden gerçekten iyi insanlardı.
***

Evde oturmuş pineklerken zaman zaman kapıya gözüm kayıyordu. Sanki her an zil çalacak Gökmen bir yerlerden çıkacakmış gibi geliyordu. Bu çocuk bana kısa zamanda alışkanlık yapmıştı. Televizyonu kapatıp leptopı elime aldım. İnternette biraz dolaşırken kapı çaldı. Gözüm salonda ki kare olan siyah duvar saatine kaydı. Bu saatte gelenin babam olacağını düşündüm. Muhtemelen yine onunla yaşamamı isteyecekti. Oturduğum yerden kalktım, ayaklarım geri gide gide kapıyı gidip açtım. Gökmen kapımda dikilmiş muzipçe gülümseyerek bana bakıyordu. Yanaklarında ki gamzeler ortaya çıkmıştı. Babamı beklerken Gökmen'i görmek beni hiç şaşırtmamış aksine sanki geleceğini biliyormuş gibi karşılamıştım.

"Hayırdır Gökmen, sabah sabah rüyanda beni mi gördün?" demekten de kendimi alamadım. Ama ne söylediğimi kulağımın duyması ile pancar gibi kızarmam bir oldu. Utancımdan yanaklarıma ateş basmıştı. Dudaklarımı ısırıp bakışlarımı kaçırdım. Gökmen bunun farkında olduğu için bunun için bir espri yapıp beni daha fazla utandırmasa da gülmemek için oldukça fazla çaba sarf ediyordu. Bir süre sonra önce boğazını temizledi.

"Seni kahvaltıya götürmeye geldim." Dedi.

"Nereye gidiyoruz?" Meraklı bakışları üzerinde gezdirirken "sürpriz "diyerek pantolon giymemi söyledi. Hiç düşünmeden "Peki" demiştim. Allahım hayır demeyi öğrenmeliydim artık. Çabucak bir şekilde odama girip ahşap dolaptan kot pantolon üzerine lacivert sweet çıkarıp giydim. Beyaz spor ayakkabılarımı da ayağıma geçirdim. Odamdaki boy aymasına bakınca gayet iyi gözüküyordum. Artık gitmeye hazırdım. Spor çantamı alıp çabucak evden çıktım. Gökmen kırmızı arabasına yaslanmış gözlerinde güneş gözlüğü beni bekliyordu. Bir kaç adımda yanıma gittim.

"Ben hazırım yola çıkabiliriz." dedim gülümseyerek. Gökmen güneş gözlüğünü çıkarıp beyaz tişörtünün cebine koydu. Baştan aşağı alıcı gözü ile süzmeye başladı. Bu beni biraz utandırmıştı. Daha sonrada arabamın kapısını açarak centilmenlik örneği gösterdi. Gökmen giydiği kot pantolon beyaz tişörtle oldukça yakışıklı gözüküyordu. Arabaya binip emniyet kemerlerini taktıktan sonra kontağı çalıştırmış yol almaya başlamıştık. Araba da genel de sessizlik hâkimdi. İkimizde mecbur kalmadıkça konuşmuyorduk. Rahat koltuklar uykumu getirmişti. Gözlerim kapanmak üzereyken İstanbul'dan çıktığımızı far kettim. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken bakışlarımı Gökmen'e çevirip korku dolu gözlerle bakmaya başladım. Nereye gittiğimizi anlamaya çalışıyordum.

"Bu sefer gerçekten beni gerçekten kaçırıyorsun " Dudaklarını kıvırarak gülümsedi.

"Olabilir"

"Unutma ben sana emanetim."

"Bu benim repliğim " dediğin de kıkırdamaya başladım.

"Nereye gideceğimizi söylemeyecek misin? Söylemezsen meraktan çatlarım " Gökmen muzip bakışlarını bana kaydırdı.

"Fazla merak iyi bir şey değil derler" dedikten sonra dikkatini tekrar yola verdi.

"Yanımda henüz üç gündür tanıdığım bir adam varsa az bile merak ediyorum. Hem açlıktan öldüm"

"Karnın guruldamadığına göre bir şey olamaz, az daha sabret"

"Bunu hatırlatmak zorunda mısın?" Homurdanarak çıkan sözlerimin ardından tek kelime daha etmemiştim. Arabada ki sessizlik uykumu getirmiş gözlerim uykuya yenik düşmüştü.

Gözlerimi yavaşça aralayıp etrafa bakmaya başladım.

"Neredeyiz Gökmen!"

" Şile'de bir at çiftliğindeyiz" Dediğin de sevinçten bir çığlık atmadığım kalmıştı. Arabadan alelacele indim. Bakışlarım çitle çevrili alanda ki koşturan atlara kaydı. Gökmen'i arkamda bırakıp koşa koşa çitlerin yanına gittim.

Ahhh! Atlar inanamıyordum! O kadar mutluydum ki, ilk kez atları bu kadar yakından görüyordum. Şuan içimden çocuk gibi tepinmek geliyordu. Arkamı döndüğümde Gökmen'in gülümseyerek yanıma geldiğini gördüm. Yanıma gelince bir süre atları beraber sessize seyrettik. Sonra Gökmen'e döndüm.

"Atları sevdiğimi nasıl bildin?"

"Ne demek istiyorsun daha açık konuş" Aklınca anlamamazlıktan geliyordu.
"Gökmen!!!"

"Tamam itiraf ediyorum. Ezgi ve Okan'dan biraz yardım almış olabilirim"

"Biliyordum anlamıştım zaten" Aslında onlarla buraya gelecektik ama bir türlü fırsat bulamadık." Gökmen elimi tutmam için elini uzattı.

"Demek ki kaderde benimle gelmek varmış. Gel önce kahvaltı yapalım" dedi. Ne yapmalıydım. Onu kırmak istemiyordum ama eli tutmak ne kadar doğru olurdu bilemiyordum. Gökmen bu çekingenliğimin farkına varıp elimi bileğimden kavradığı gibi beni peşinden sürüklemeye başladı.

"Atları görünce açlığımı unuttun Küçük Hanım" Tamda dediği gibi olmuş kahvaltı etmek aklımın ucundan dahi geçmemişti. Çiftliğin restorant bölümünde Gökmen'le beraber güzel bir kahvaltı yaptık. O kadar heyecanlıydım ki iştah falan kalmamıştı bende.

Kahvaltıdan sonra atların yanına gittik. Gökmen beyaz İngiliz atını seçti. Her halinden daha önce ata bindiği belliydi. Bense hiç daha önce hiç aya binmemiştim. Sadece televizyonda hayranlıkla onları izlemiştim. İlk kez yakından görüyordum atları. Gökmen, atın üzerinde her kızın hayali beyaz atlı prenslere benziyordu. Onunla ata binmem için elini uzattı. Ama daha önce hiç ata binmediğim için biraz tedirgindim.

"Korkuyorum"

" Ben varken korkma sana bir şey olmasına izin vermem" Onun bu sahiplenici ve korumacı sözleri içimde güven duygusunu uyandırıyordu. Gökmen'in uzattığı eli bu sefer çekinmeden tuttum. Beni ön tarafına aldı. Atın dizginlerini tuttuğunda nefesini ensemde hissedecek kadar ona yakındım. Bir süre beraber ata bindik. Sonra görevli yanımda alışmak için ata yalnız bindim. Ata binmek harika bir duyguydu. Kısa süre sonra at üstünde ki acemiliğimi atmış yavaş yavaştan olsa tek başıma ata binebilmiştim. Daha sonra Gökmen'le beraber at üstünde çiftlikten uzaklaştık. Yemyeşil çayırları dolaşırken atın ayağına bir şey battı sanırım at birden şaha kalktı. Korkuyla Gökmen'e sarıldım. Ben birine, üç gündür tanıdığım bir adama sarılıyordum. İnanamıyordum! O an korkudan çok olmayacak düşünceler vardı beynimde. Gerçekten korkmuş olmalıyım ki at sakinleştiği halde, Gökmen'e sıkıca sarılmaya devam ediyordum.

"Duru attan düşüp ölmedim ama biraz daha sıkarsan nefes alamadığım için öleceğim" derken muzipçe gülüyordu Gökmen. Yaptığımın farkına varınca hemen kendime gelip kollarımı sardığım belinden ayırdım. Boğazımı temizleyip "özür dilerim" diyerek bakışlarımı Gökmen'den kaçırdım. Bir yandan da neden kalbim hâlâ deli gibi çarpıyor diye kendime kızıyordum. Sadece korkudan olduğuna kendimi inandırmaya çalışıyordum.

At tamamen sakinleşince bir süre daha dolaşmaya devam ettik. Dinlenmek için durduğumuzda bir ağacın altında beraber biraz oturup manzarayı seyrettik. Çok güzel bir manzaraya bakıyorduk. Yemyeşil düz çayırlar, bir taraftan da deniz, ayakların altına seriliyordu. Çok huzur verici sessiz bir yerdi duyduğum tek ses kuşların cıvıltısıydı.

"Küçük Hanım artık bana verdiğiniz sözü tutsanız" Gökmen'in meraklı sesi kuş seslerini geride bırakmıştı.

"Birincisi ben küçük hanım değilim 23 yaşındayım. İkincisi henüz seni yeterince tanımıyorum."

"Ama bana sözün var hatırlıyorsun değil mi? Bak karşında master yapmış bir psikolog ve tanıdığın biri var. Üstelik üç günde tanımışsındır herhalde "dedi ukala bir tavırla.

" Söz sözdür unutmadım, artı o gün bana Okan'ın şahidi olduğunu söylememiştin." Dedim homurdanarak.

"Sen bana adımı bile sormadın ki kalkıp gitmeseydin zaten bir süre sonra anlardın" Sitemkâr sözler karşısında haklı olduğunu düşünmekten kendimi alamadım. O gün fazla fevri davranmıştım ama fazla ısrarcı olması biraz can sıkıcı bir durumdu. Kendimi psikolog koltuğunda oturmuş hasta gibi hissetmeme neden oluyordu.

"Niye bu kadar ısrarcısın? Sadece üç gündür tanışıyoruz ve benim her hareketimi gözlemliyorsun. Bunu fark etmediğimi mi zannediyorsun? Benden bir anda sana tüm iç dünyamı sana açmamı, bir şeyler anlatmamı bekliyorsun. Ben Ezgi'ye bile yük olmamak için her problemimi ona aktarmıyorum. Bazı şeyleri kendime saklıyorum. Sana niye anlatayım ki? Unuttun mu bende psikoloji okuyorum. Okulumu bitirmesem de az çok insan davranışlarını çözebiliyorum. Bana yaklaşımının farkındayım. Yardım etmek istiyorsun, merak ediyorsun. Bu ancak zamanla olacak bir şey. Özür dilerim ben bu kadar ilgiye alakaya alışık değilim. Bu güne kadar sorunlarımla kendim baş ettim. Hep yalnızdım. En sevdiğimi düşündüğüm insanlar bile en ihtiyaç duyduğum zamanda bana arkasını döndüler. Bu yüzden bu kadar merak ilgi beni sıkıyor anladın mı?" Dedim kalın ve biraz sert bir sesle. Her şey çok güzel giderken neden böyle olmuştu birden anlamamıştım. Sanki bir içimde ki biriktirdiklerimin dışa vuruyordum bir şekilde.
Gökmen sözlerim karşısında tek kelime etmemiş sadece sessizce dinlemeyi seçmişti.

"Geçirdiğimiz bu bir kaç günlük zaman diliminde gerçekten eğlendim. Azda olsa sorunlarımdan uzaklaşabildim. Özellikle bu gün için çok teşekkür ederim. Sayende atları görmek gibi bir fırsatım oldu. Ama şimdi gidelim olur mu? Bir kaç gün görüşmeyelim. Kendimle baş başa kalmaya ihtiyacım var" dediğimde Gökmen "tamam " diyerek ayağa kalkmıştı.

"Anlayış gösterdiğin için teşekkür ederim." diyerek bende ayağa kalktım. Gökmen beni önce ata bindirmiş kendisi de ata binerek dizginlerini tutmuştu. Bu sefer Gökmen'in arkasındaydım. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Düşmemek için Gökmen'e sarılmaktan başka çarem yoktu ama ona söylediğim onca şeyden sonra bunu nasıl yapacaktım? Dilimin ayarı yok ki aptal Duru!

"Düşmek istemiyorsan sarıl bana" Gökmen sanki aklımdan geçenleri okumuş gibi emredercesine "sarıl bana "demişti. Başka çarem olmadığı için "Tamam" dedim mırıldanarak. Kararsız bir şekilde ellerimle tişörtünden tuttum. Atı Gökmen birden hızlı bir şekilde sürmeye başlayınca korkuyla kollarımı Gökmen'in beline sıkıca sarıp başımı sırtına yasladım. At üstünde yol almaya başladık. Onunla bu kadar yakın olmak garip bir duyguydu. Onun yanında olması kendimi huzurlu hissettiriyor yüreğimde unutmaya çalıştığım hislerin canlanmasına sebep oluyordu. Bir süre yol aldıktan sonra çiftliğe döndük. Atı teslim edip beraber oradan ayrıldık. Eve dönerken araba da hiç konuşmadık. Gökmen oldukça düşünceli gözüküyordu. Radyoyu açtım, Mirkelam'dan yine mutlu olmak istiyorum çalıyordu. Sanki bilerek hep aynı şarkıyı çalıyorlardı. Benim üzülmem için benden uzak olan mutluluk diye geçirdim içinden. Geçen bir saatlik yolculuğun ardından eve geldiğimizde hava kararmıştı. Arabadan inmeden
" Teşekkür ederim gerçekten güzel bir gündü. Sayende bir ilki yaşayarak atları görmüş oldum." dedim.

"Teşekküre gerek yok ne zaman istersen yine gideriz ve özür dilerim. Niyetim üstüne gelmek değildi sanırım fazla aceleciyim. Ama güvenebileceğin biri olduğumu bil" Üzgün olduğunu sesinden anlayabiliyordum.

"Önemli değil sanırım bende fazla tepki verdim" dedim mahcup bir dille.

" Bugün için tekrar teşekkürler çok eğlendim" dedikten kapıyı açarak arabadan indim. Gökmen ben eve girene kadar gitmemişti. Eve girdiğim de çantamı omzumdan fortmantaya bırakıp ağır adımlarla banyoya gittim. Günün tüm yorgunluğuyla kendimi suyun altına bıraktım. Ilık su tüm yorgunluğumu alıp gitmişti. Banyodan çıkınca ayıcıklı kırmızı pijamalarımı giyip kendimi yumuşak yatağıma bıraktım. Tatlı bir uyku çektim.

Bir hafta sonra...

Gökmen'den...

Bir hafadır Duru'yu görmüyordum. Onu özlemiştim. Sesini, gülünce yanaklarında beliren gamzelerini, dağınık bıraktığı saçlarını... Onu her şeyiyle özlemiştim. Ondan uzak olmak beni çıldırtıyordu. Duru bir süre görüşmeyelim dediği için arayamıyordum da. Uzun zamandır ilk kez kendimi bu kadar çaresiz hissediyordum. Bu durum abim ve ablalarım da fark etmişti. Âşık mı oldun, ardında bir sevgili mi bıraktın diye takılmalara başlamışlardı. Duru'ya âşık değildim ama onun yanında olmaktan hoşlanıyordum. Anne babamın hala Rize de olmasına seviniyordum. Akın ve Berna Soylu'lunun gözünden maalesef ki hiçbir şey kaçmıyordu. Onlara Duru'dan bahsetsem annem çiçek çikolata alır gidip isteyelim derdi. Annem babamı da kendine benzetmişti. O da Hayat ve benim mürvetlerimizi görmek istediğini dillendirmeye başlamıştı. Biriyle konuşmaya ihtiyacım vardı. Okan'a bu durumu açmak için henüz erkendi. Laf arasında Duru'ya bir şeyler söyleyip ortalığı karıştırmasını istemiyordum. Umut abimle konuşsam... Ne konuşacaktım ki... Bundan birkaç yıl önce abime Elif yengemle arkadaşlık saçmalığına bir son verip ona olan duygularını kabul etmesini söylemek ne kadar da kolaydı. Şimdi ben aynı şeyi yapıyordum. Hoşlandığım kızla arkadaşlık oyun oynuyordum. Nereye kadar böyle devam edecektim bilmiyordum. Şimdilik her şeyi akışına bırakmak en iyisiydi. Çekmeceyi açıp Duru yazan defteri elime alıp okumaya başladım. Duru yirmi üç yaşında annesi bir yıl önce ölmüş. Psikoloji 3.sınıf öğrencisi. Tek başına yaşıyor, utangaç tedirgin fedakâr merhametli... of ya!!! Ne yapıyordum? Bunlar neye yarayacaktı ki? Yaptığım sadece hissettiğim onun bıraktığı boşluğu doldurmaktı. Benim onu görmem lazımdı ama nasıl? Bahanem de yoktu. Çıkış yolu göster Allahım diye dua ettim.

Ne zaman bu kadar kalbime işledi diye düşünürken telefonumun sesi düşüncelerimi böldü. Telefonumun ekranına gözüm kaydığında arayanın Okan olduğunu gördüm. Hemen telefonu açtım. Belki Duru hakkında bir şeyler öğrenebilirdim.

"Okan dostum"

"Dostum olan arardı, dostum. Tabi Duru seni fazla meşgul edince aklına gelmedin" dedi alayla.

"Yapma dostum! Yeni evlileri rahatsız etmek istemedim"

"Neyse dediğin gibi olsun. Ancak bir kenara yazıyorum zamanı gelince her şekilde sana dönecektir." Tanıdığım Okan'sa yapardı. Hele de Duru için hissettiklerimi söylersem ağzından kurtulamazdım.

"Dediğin gibi olsun. Çiçeği burnunda damat evlilik nasıl gidiyor bakalım"

"Gayet güzel. Sana da tez zamanda tavsiye ederim. Hayatın düzene giriyor"

" Neden olmasın?"

" Ben yokken birini bulduğunu söyleme"

"Lafın gelişi dedim. Biliyorsun anne babam evlenmem konusun da iyice ısrarcı olmaya başladı. Ölmeden Hayat'la beni evli mutlu çocuklu görmek istiyor"

" İyi o zaman bu akşam bize yemeğe gel"

" Ne alakası var benim evlenmemle sizde yemek yemenin"

"Belki aradığın gelin adayı da biz de bulabilirsin" Dediğin de aklıma ilk gelen Duru'ydu. Okan bir şeylerin kokusunu almıştı. Peşini bırakır mıydı? Acaba Duru'nun gelme olasılığı ne kadardı? Bunu Okan'a direkte soramazdım.

"Ne demek istiyorsun anlamadım"

"Hadi oradan biz kaç yıllık arkadaşız. Tabi ki Duru'dan bahsediyorum." diyerek muzipçe gülmeye başladı.

"Biz sadece arkadaşız Okan. İnan düşündüğün gibi bir şey yok aramızda." Abim Umut olanları bilse bu dediğime koca bir kahkaha atar bir zamanlar ona dediğim sen aptalın önde gidenisin lafını bana derdi.

"Neyse Lafı uzatmayacağım. Akşam altı da bizde ol. Duru'da geliyor. Hep beraber yemek yer muhabbet ederiz."

" Emrin olur. Tam altı da orada olacağımdan şüphen olmasın"

"Yoktu zaten" deyip koca bir kahkaha atmış telefonu kapatmıştı. Okan'a yakalanmıştım. Beni baş göz edene kadar rahat durmayacaktı. Ancak sonunda beklediğim mucize de gerçekleşmişti. Bu akşam onu görebilecektim. Bir sevinç naraları atmadığım kalmışı. Tezim kabul edildiğine bile bu kadar çok sevinmemiştim. Akşamı iple çekmeye başlamıştım. Kendimi ılık suyun altına attım. Tüm gerginliğim su ile beraber akıp gitmişti. Banyodan çıkıp saçlarımı kuruttum. Kot pantolon, mavi tişört giydim. Spor lacivert ceketi de üzerime geçirip ayna da son bir kez kendime baktım. Harika gözüküyordum.

" Ne bu halim ya! Duru benim dengemi sarsıyorsun sana yardım edeceğim derken kendim yardımlık olunacağım nerdeyse." Sorumlu insanlar gibi kendimle konuşmaya başladım. Annemin benim bu hallerimi görmediğine seviniyordum. Kardeşim ise kendini tamamen işe verdiği için benim hallerimin farkında bile değildi.

Duru'dan...

Uyandığımda güneş prıl prıl odamın içini aydınlatıyordu. Annem öldükten sonra onun odasında uyuyordum. Bu oda da kendimi ona daha yakın hissediyordum. İçimde yarattığı boşluğu bir nevi dolduruyordu. Gözümü her kapadığımda annemin bana söyledikleri aklıma geliyordu.

"Kızım çekilen her sıkıntının bir sebebi vardır. Allah insanı imtihanda edebilir daha iyileri vermek için belli sıkıntılarda karşına çıkarabilir. Dünyada başımıza gelen hiçbir şey nedensiz değildir. Bunu unutma ve bu dünyada olmaza bile ahirette muhakkak mükâfatını alırız" Canım annem hasta yatağında bile beni düşünüyordu. Bense boş şeyler için onun üzülmesine sebep oldum. Benim yüzümden babam bizi terk etmişti. Annemin mutsuzluğuna sebep olmuştum. Başıma gelenleri hak ediyordum. Bu benim cezamdı en azından bundan sonra onun istediği gibi olacaktım.

Okulumu bırakmama çok üzülmüştü. Önce okulumu bitirip ona layık bir evlat olacaktım. Ancak önce iş bulmam gerekti. Babam onunla yaşamam için bana artık maddi destekte bulunmayacaktı muhtemelen. Of yaaa! Ne olacaktı. Bu işin içinden nasıl çıkacaktım diye kendimi paralarken telefonum çalmaya başladı. Ancak telefonumu bir türlü bulamıyordum. Gerçi bu dağınıklıkta beni de arasalar zor bulurlardı ya. Sonun da koltuğun ardına düşmüş telefonumu buldum. Ezgi arıyordu.

"Alo Ezgi" Telefonu açar açmaz sitemli sözlerini ardı ardına sıralamıştı.

"Seni hayırsız, hiç aramazsın, sormazsın, bu kadar mı bıktın?"

"Hayır, güzelim yeni evli çiftleri rahatsız etmek istemedim o kadar "

"Olur mu öyle, hemen yerinden
kalkıp bize geliyorsun. İşe başlamadan görüşüyoruz o kadar" dedi emredercesine.

"Hemen mi? Evde işim var, ev çok dağınık temizlik yapmam lazım." Dedim mızmızlanarak. Evi bu şekilde dağınık bırakmak istemiyordum.

"Yine depresyon günümü ilan ettin Duru, ne oldu?" Beni iyi tanıyordu.

" Yok ya boş ver her zamanki şeyler "

"O zaman akşam altı da burada ol. O zamana kadar işlerini bitirirsin her halde"
"Bitiririm Ezgi. Bitiremezsem bile geleceğim " diyerek telefonu kapattım. Hemen işe koyulmalıydım yoksa asla bu işleri bitiremezdim. Canım sıkkın olduğun da Otakuya dönüşüyordum. Keşke animeler kadar her şey düz mantıkla işlese ama nerde...
Arşivimde ki tüm anime cd' lerini tek tek izliyordum. O yüzden içimden iş yapmak gelmiyordu. Sonra yine cezasını ben çekiyordum. Saatler geçmiş tüm evi baştan aşağı temizlemiştim. Ancak yorulmuştum. Ağırmayan yerim kalmamıştı. Güzel bir yemeği hak etmiştim. Yemeği Ezgi'nin maharetli ellerinden yiyecektim. Saat beşe geliyordu biran önce hazırlanıp çıksam iyi olacaktı.
Üzerime kot pantolon ve pembe gömleğimi geçirdim. Saçlarımı her zamanki gibi dağınık bıraktım. Aynaya bakınca gayet güzel gözüküyordum. Evden çıktıktan sonra pastaneye uğradım. Ezgi çilekli pastayı çok seviyordu. Pastaneden çilekli pasta alıp taksiyle Ezgi'lere geldim. Düğünden sonra ilk kez görecektim. Sadece on gündür görmemiştim ama sanki aylar geçmişti. Kapıyı çalıp beklerken içimde tarifsiz bir heyecan vardı. Kısa bir süre sonra kapı açıldı. Okan'la Ezgi yüzlerinde kocaman gülümseme ile bana bakıyorlardı. Ezgi' ve Okan'da bir güzel yanmışlardı. Tatil yaramış gözüküyordu. En güzeli de yüzlerindeki mutluluktu. Umarım bu mutlulukları hayat boyu devam eder diye geçirdim içimden.
"Ooo benim ince düşünceli arkadaşım çilekli pastamı da almış. Çilek kokusunu aldım" Dedi Ezgi hoş geldin demeden önce.
"Anlaşılan çilekli pastayı benden çok özledin" dedim dudaklarımı büzdüğüm Okan koca bir kahkaha atıp pastayı elimden aldı içeri götürdü. Ezgi beni içeri çekip sıkıca sarıldı.
"Hoş geldin Duru. Ah çok özlemişim"

"Bende öyle." Hoş geldin faslı bitince salona geçtik. Okan'da hoş geldin deyip abi edasıyla sarılırken dikkatimi koltuklarla aynı renk olan beyaz masa çekti. Masada dört servis vardı. Okan'dan uzaklaştım.

"Benden başka misafiriniz var?" dememle kapı çalındı. Okan kapıyı giderken sorgu dolu gözlerle Ezgi'ye baktım. Ezgi gülümsemeye başlamıştı. Okan kapıyı açtığın da elinde kır çiçekleri ile Gökmen kapı da otuz iki diş sırıtarak bize bakıyordu. Onu görmek beni tedirgin etse de aslında içimde garip bir mutlulukta belirmişti. Bir haftadır ne aramış ne de gelmişti. Eksikliğini hissetmedim dersem yalan söylemiş olurdum.

"Evli ve mutlu hoş geldiniz" dedi.

"Asıl sen hoş geldin kaçak. İngiltere'ye gideli bir arkadaşın olduğunu unuttun"
"Geçen yıl gelmiştim haksızlık etme, arada bir iki günlük kaçamaklarımda da görüşüyorduk "

"Oğlum toplasan on gün görüşmedik. Sanal alem olmazsa tanımazdın Allah bilir sen beni," Gökmen köşeye sıkışmış gözüküyordu. Hemen sıyrılmak için hamle yapmıştı.

"Dostum beni içeri almaya niyetin yok, en iyisi geri döneyim" muzipçe diyerek arkasına döndüğün de Ezgi ile gülmeye başladık.

"Ahh! Ne demek buyurun içeriye, mantıklı düşününce almamak lazım ama neyse yılların dostluğu var. Gel hadi hoş geldin tekrar dostum" Gökmen içeri girdi. İki dostun hoş geldin faslı bitince Gökmen yanımıza geldi. Elinde ki kır çiçeklerini Ezgi'ye uzattı. "Bu çiçekler gelin hanım sizin, Okan'dan o kadar dinledim ki yıllardır tanıyor gibiyim."

"Bende aynı şekilde Okan'dan seni çok dinledim. Çiçekler çok güzel teşekkür ederim " deyip çiçekleri Gökmen'den aldı. "Siz oturun ben çiçekleri vazoya yerleştirip geliyorum" Ezgi mutfağa girince Okan'a seslendi. Okan'cığım az gelir misin?"

"Siz keyfinize bakın. Karım beni çağırıyor" Okan gözden kaybolunca Gökmen'le baş başa kaldık. İçimden bir his bizi bilerek baş başa bıraktığını söylüyordu. Sonradan gelen o olduğu için ilk benim adım atmam gerekiyordu. Doğru olan buydu.
"Hoş geldin" deyip bakışlarımı kaçırdım.
"Hoş buldum. İyi görünüyorsun"
"Teşekkür ederim, sende öyle" Salon bir süre sessizliğe gömüldü. Sessizliği dağıtmak için " kurt gibi de acıktım. Okan'la Ezgi nere de kaldı" diye seslendim.

"Geldik" Ezgi çiçekleri kristal vazoya yerleştirmişti. Getirip masanın ortasına bıraktı.
"E hadinin sofraya" dedi Okan. Hep beraber salonda bizim için hazırlanan masaya geçip oturduk. Ezgi servisleri yaparken Okan'da ona yardım etti. Çorbalarımızı yudumlarken " Ölü deniz nasıldı " diye sordu Gökmen.
Okan "Her şey çok güzeldi bir hafta sonu hep beraber gidelim." Dediğinde "Olur dostum nasıl olsa artık geri döndüm" dedi.

"Siz ne neyaptınız sorunlarınızı hallettiniz mi?" Deyip Okan manalı bakışları Gökmen ve benim üzerimde gezdirmeye başlayınca Ezgi "Okan gitme çocukların üzerine. Koca insanlar konuşarak halletmişlerdir. " dedi.

" Bizim sorunumuz yoktu ki sadece bazı yanlış anlamalar." Deyip öne atıldım.

Gökmen'in cafe de söylediği patavatsızca lafı bilmelerine gerek yoktu. Gökmen'e bakışlarım kaydı. Düğün günü olanları anlatmadığıma memnun kalmış gibi gözüküyordu. Onun söylediğinden dolayı pişman olduğu her halinden belliydi. Zaten beraber geçirdiğimiz zamanlarda bunu da ispat etmişti benimle ilgilenerek.

"Canım arkadaşlarım bir daha beni kimseye emanet etmeyin, sanırım kendi başıma bakabilecek kadar büyüğüm."

"Biliyoruz Duru, Gökmen'de yeni gelmişti beraber bir birinize arkadaş olun istedik" dedi Ezgi.
"Bu bir hafta Ezgi'de olmayınca yalnız kalma istedim. Nişanlandıktan sonra benden çok sen görüyordun Ezgi'yi birden boşluğa düşme diye."

"Okaaann ya bak şimdi ağlayabilirim susturamazsın beni ha"

"Of tamam kız! Ağla diye değil mutlu ol diye demiştim"

" Tamam mutluluktan ola bile ağlamayın ne sen nede Ezgi" derken Okan'ın gözlerindeki sevgiyi açıkça görebiliyordum.

" Canım benim " diyerek Ezgi Okan'ın dudaklarına yapıştığın elimde ki kaşık masaya düştü. Ezgi'ye evlendikten sonra bir haller olmuştu.
Gökmen "oha kızım olanın var olamayanın var gençlere yanlış örnek oluyorsunuz" diyerek dudaklarını muzipçe kıvırdı. Onlar öpüşmüştü ama utançtan benim yüzüm kızarmıştı.
" Çalışın sizin de olsun"deyip kıkırdıyordu Ezgi bu bir hafta da kendini aşmış gibi gözüküyordu.

"Ya abi doğru Ezgi'yi getirdiğine emin misin? Otelde karıştırmadın değil mi? Ya da sen fark etmedin de başına güneş mi çarptı?"
Gökmen "Güneş değil ama Okan ciddi anlamda çarpmış "dediği an artık kahkahalar tüm evi doldurmuştu.
"Ezgi e anlatın hadi bizsiz nasıl geçti sanki uzun zamandır görüşmüyoruz gibiyim."
"Bende aynı şeyi hissediyorum" deyip devam ettim. Boğazımı "Ben bir karar verdim." dediğimde herkes gözlerini açmış pür dikkat beni dinliyordu
Okan muzipçe "yoksa evleniyor musun?" diyerek kıkırdamaya başladı. Ah Okan beni baş göz etmeden rahatlamayacaktı. Baç göz edeceği de Gökmen'den başkası değildi. Ancak Gökmen benim için sadece iyi bir arkadaştı.

"Kes gırgırı ciddi bir şey söylüyorum."

"E şöyle bakalım bu ciddi kararını"

"Ben okula dönmeye karar verdim" dediğim de herkesin yüzünde memnun bir ifade vardı. Tek tek hepsinden tebrikleri kabul ettim.
Okan" Sen mutlu gözük müyorsun?"dedi.

"Mutluyum" deyip duraksadım.

" Sorun ne o zaman ufaklık?"

"Babam onunla yaşamamı istedi bende reddettim. Bu yüzden maddi olarak beni desteklemeyebilir, iş bulmam lazım. Okula başlarsam annemden kalanlar yetmeyebilir. İş tecrübem yok, tek yaptığım annemi bakmaktı. İngilizcem zayıf bilgisayar kullanımım sınırlı. Bu koşullarda biraz zor gibi iş bulmam, ama fark etmez temizlik yapmam gerekse de boş duramam." Söyleyeceklerim bittiğin de rahat bir nefes verdim.

"Dur yavaş kızım konuşurken ara da bir nefes al istersen "

"Söyleyeceklerim bitti zaten"

"Okullara daha var o zamana kadar bir şey çıkar merak etme. Bu arada öğrendiklerini hatırlıyor musun?

" İki yıl oldu, tabi bir çok şeyi unuttum, zaten 3.sınıf başka dersler olacak eski notlarıma da bakarsam hallederim."

"Koca psikoloğumuz var burada senden yardımlarını esirgemez "derken Okan Gökmen'e göz kırptığını fark ettim. Gökmen masanın üzerinde ellerini birleştirip mavi gözlerini üzerime çevirdi.

" Memnuniyetle "diyerek sözlerine devam etti. "Küçük hanım ne zaman isterse gerçi ben kendisine teklif emiştim ama bir şey söylemedi" dedi.

"Teşekkür ederim. İnan bana yardımını isteyeceğim ama sonra sıkılmak yok taş kafalıyım, anlatmaktan gına gelebilir uyarıyorum."

"Yardım teklifini önce ben sunduğuma bunları da göze almışım demektir"

"Peki demedi deme" Güzel bir akşam yemeğinden sonra Okan ve Gökmen salona biz mutfağa geçtik Ezgi'yle çay demledik pastaları servis tabaklarına alırken Ezgi kolumu dürttü.
" Eanlat nasıl geçti?" deyip meraklı gözlerini gözlerime dikti.

"Anlatacak bir şey yok" diyerek bakışlarımı kaçırdım.

"Hadi hadi eminim yoktur "deyip imalı bakış sallamıştı." Of tamam" deyip anlatmaya başladım.

"Hava alnından sonra beni eve bıraktı ertesi günü kahvaltı yaptık." Arabada beraber uyuduğumu söylemeye gerek yoktu. Hemen bir şey arardı bu durumun altından. "Sonraki gün bowlinge luna parka sinemaya gittik. Ertesi günü Şile'de bir at çiftliğine gittik. Hayatımda ilk kez ata bindim bu çok harika bir duyguydu. Uzun zamandır bu kadar eğlenmemiştim." deyip kısa bir özet geçtim.

"Belli kızım gözlerinin içi parlıyor, dur kalbine de bir bakayım, "Ne olduğunu anlamayadan Ezgi elini kalbime götürdü.

"Oooo kızım kalbin hızlı atmaya başlamış bile yakında alırız güzel haberlerini."

"Saçmalama Ezgi on gündür tanıdığım adam on yıldır tanıdığım insanın sevgisini silebilir mi?"

"Bence hiç belli olmaz hayat sürprizlerle doludur." deyince içimden keşke diye geçirsem de kendimi boş hayallere bırakamazdım bırakmayacaktım da. Bir hayal kırıklığı daha kaldıracak durumda değildim.

Yeni bölümde görüşmek üzere....
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro