Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

bölüm 18

duende'yi 30k okunma yapan bütün yürekleri tek tek öpüyorum, iyi okumalar.

Jimin evden dışarı çıktığında belki de ilk defa dışarıdaki böcekleri düşünmedi. Aklına bile gelmediler bu gece.

Gerçi, düşünse bile bulanık görüşü onları görmesine engel olurdu. Çünkü bütün ömrü boyunca hiç ağlamamışçasına ağlıyordu Jimin, bilmediği yolda nereye gittiğini de bilmeden yürürken.

Adımları dengesizdi, birbirine dolanıyordu. Hatta isimsizlerdi, nereye gideceklerini, nasıl gideceklerini bilmiyorlardı.

O kadar çaresiz hissediyordu ki içini sökmek istercesine hıçkırıyordu karanlık yola doğru. Elleri bazen gözlerini buluyor, görmek istercesine siliyordu yaşları. Ama zaten biri düşmeden diğeri geliveriyordu arkasından. Canı o kadar çok yanıyordu ki çığlık çığlığa atmak istiyordu kendini bir yerden. O kadar derin kanıyordu ki içi, ölmek için yalvarıyordu içten içe.

Ama yapamazdı işte. Onun kendisini öldürmesine izin vermediği sürece geçmeyecekti babasının yakan öfkesi, biliyordu Jimin. Dinmeyecekti nefreti, kendince pisliğini ortadan kaldırmadan vazgeçmeyecekti.

Jimin bu cümledeki pislik olduğunu kabullenmişti artık. Ne kadar savaşabilirdi ki bu düşünceyle? Sevilmiyordu işte. Sevilecek biri değildi.

Hayatı boyunca koşmuş gibi yorgun hissediyordu, bacaklarının onu taşıması bile mucizeydi o an. Ama Jimin mucizelere inanmazdı zaten. Hayatının hiçbir kısmında ona uğramamışlardı çünkü.

Belki de bu yüzden çok fazla ilerleyemeden bir yerde düşüp kaldı. Düştüğünü fark etmedi bile. Var olan tüm gücünü ağlamaya vermişti. Bütün acısını hıçkıra hıçkıra kusuyordu.

Fakat Tanrı, onun düşündüğü kadar nefret etmiyordu aslında ondan.

Çünkü o gece aynı yolda yürüyen iki kişi daha vardı.

Taehyung, her şeyden habersiz, Yoongi'nin kolunun altına girmiş yanındakinin karnına işaret parmağını bastırıp onu zıplatırken tasasızca kıkırdıyordu.

Yoongi ise yalandan öfkelenmekle meşgulken acı dolu hıçkırıkların kulaklarına ulaşıp neşesini çalıvermesi bir anda olmuştu.

Çatılan kaşlarla birbirine baktı ikili. Taehyung gülüşünü zorlukla yutarken Yoongi'nin kolunun altından çıkıp yanındaki yeşil saçların sahibine doğru korkarak konuştu. "Yalvarırım Jimin'in sesine benzetmediğini söyle."

Yoongi ise cevap vermekle uğraşmadı. Mümkün olsa bir sonraki adımını sesin yanında atacaktı, öylesine hızlıydı sese koşarken. Taehyung da onun peşinden koşarken sesin Jimin'e ait olduğundan emin olmuştu bile.

Ama yolun ortasına çökmüş, bağıra çağıra ağlayan bir Jimin görmeyi beklemiyordu elbette ikisi de. Görüntü o kadar korkunçtu ki oldukları yerde donup kalmışlardı.

Jimin, çöktüğü yerde ellerini yüzüne kapatmış, kendinden geçmişcesine yere uzanmıştı. Ağlayışının şiddeti, kendini gösterircesine bedenini sallıyordu sertçe.

Yoongi ilk kendine gelen olmuştu. Soluğu onun yanında vermiş, sarışını kollarının arasına alıvermişti. Jimin'se annesini kabul eden küçük bir çocuk gibi sığınıvermişti zaten o kollara. Sımsıkı sarılmıştı Yoongi titreyen yüreğiyle. Bir şey diyememiş, sadece sarılmıştı. Ne diyebilirdi ki? Donmuştu bütün düşünceleri.

Taehyung da Yoongi'nin düşünceleri gibiydi o an. Olduğu yerden milim kıpırdayamamış, öylece kalmıştı.

Sonra, Yoongi mantığını dinledi ve Jimin'i yerden kaldırmaya karar verdiğinde Taehyung'a seslendi sertçe. "Taehyung, orada bir aptal gibi dikilmeyi kesecek misin?"

Taehyung Yoongi'nin kendine bağırışıyla yerinden sıçradı. Şoktan kurtulabildiğinde koşarak yanlarına ulaşıp Jimin'in diğer kolunun altına girdi.

Sarışını kendi evlerine doğru götürürlerken ikisi de bir şey soramadı. Zaten onların sormasına gerek kalmadan Jimin kısa bir süre acısının esirinden kurtulmuş onu taşıyanların kim olduğunu fark etmişti.

"Bırakın yalvarırım," diye inledi Jimin onu tutan kollardan kurtulmaya çalışırken. "Gitmem lazım. Seul'e dönmem lazım. Yalvarırım bırakın beni."

Yoongi onu daha sıkı tutarken Taehyung, "Bu halde hiçbir yere gidemezsin Jimin!" diye bağırdı kollarında boğuşan sarışına. "Haline bak! Nasıl gideceksin böyle?"

Jimin ise uslanmazdı o an. Söz dinlemeyen bir çocuk gibi kendini sertçe hırpalamaya devam etti bırakmaları için.

En sonunda Taehyung "Ne oldu Jimin?" diye sordu. "Kim yaktı yine canını?"

Jimin cevap veremedi. Acısı yine somutlaşmış, tokat atıvermişti güzel suratına. Sızlandı Jimin iki büklüm olurken. Birkaç kez ağzını açtı ama çıkan tek şey hıçkırıkları oldu.

Taehyung gözlerini kapattı bunu görmek istemezcesine.

Ve tam o an Yoongi, eğer sebebi Jungkook'sa onu gerçekten güzelce benzeteceğim, diye düşündü.

***

"Yoongi," diye fısıldadı Taehyung onu merdivenin başında aşağı inmek üzere yakaladığında. "Hiçbir yere gitmiyorsun."

"Karışma Taehyung." dedi Yoongi de olduğu yerde, çatılmış kaşlarıyla esmer çocuğa dönerken. "Bu sefer korunacak bir yanı yok."

Taehyung sıkıntıyla nefesini dışarı bırakırken endişeli gözlerini -şuan Jimin'in bulunduğu- odasına çevirdi ve tekrar fısıldadı. "Jungkook ile ilgili olup olmadığını bilmiyoruz ki Yoongi. Anlatmasına izin ver, suçlu Jungkook'sa istediğini yapabilirsin." Başıyla odasının kapısını işaret ederken devam etti. "Ama şimdi değil. Bize ihtiyacı var, görmüyor musun?"

Yoongi pes ettiğini gösterircesine ellerini kaldırdıktan sonra işaret parmağıyla Taehyung'u işaret edip "Onunla ilgiliyse karışmayacağını söyledin." dedi söz almak ister gibi.

"Tamam." dedi Taehyung da odasına doğru geri geri giderken. "Tamam. Şimdi gel ve ona destek ol."

"Geliyorum birazdan." dedi Yoongi merdivenlere geri yönelirken.

Taehyung üstelemedi ve odasının kapısını sessizce açıp içeri girdi.

Gözleri hemen sarışını buldu. Jimin yatağının üstünde minicik bir top haline gelmiş, ağzının üstüne kapattığı elleriyle sessizce ağlıyordu. Taehyung içinin yandığını hissetti, hemencik gözleri doldu. Ama zor da olsa tuttu onları. Çünkü şimdi ağlamaya başlarsa sarışına bir yararı dokunmazdı, biliyordu.

Yatağının yanına geldi yavaşça esmer olan. "Jiminie..." dedi sessizce.

Jimin cevap vermek yerine daha da küçüldüğünde yatakta, Taehyung o boşluğa uzandı. Ellerini tutup ağzından çekerken "Sessiz olmak zorunda değil." dedi. "İstediğin sesle, istediğin kadar ağlayabilirsin."

Jimin'i kollarının arasına aldı o ağlamaya devam ederken. Saçlarını okşamaya başladığında, "Konuşacak gibi olduğunda konuş benimle Jimin." dedi titreyen sesiyle. "Çok korkuyorum sen böyleyken. Elim ayağım birbirine dolandı."

Jimin başını salladı ama ağlamasını durdurmayı bir türlü beceremedi.

Bir şeyler söylemek, buradan gitmek istiyordu. Çünkü her saniye vakit kaybediyordu. Seul'e dönmeliydi. Jinyoung ve Jaebum'un iyi olduğu öğrenmeli sonra da bu işi tamamen bitirmeliydi. Ama Jimin ağlıyordu işte, sadece ağlıyordu. Burada, yine ufacık olmuş, içini dışarı çıkartır gibi ağlıyordu.

Yoongi odaya girdiğinde, Taehyung'un kollarının arasında kaybolmuş, yüzünü esmerin boynuna saklamış sarışını görünce kalbinin ezildiğini hissetti. Her an dondurma kutusunu ve çikolataları tutmayı bırakacak gibiydi titreyen elleri.

Yanlarına adımladı. Elinde tuttuklarını komidinin üzerine bırakıp Jimin'i ortada bırakacak şekilde yatağa uzandı. Taehyung'un dolu gözlerine baktı kaçamak bakışları.

Sessizce, gözleriyle konuştu ikili.

Taehyung Jimin'in saçlarındaki ellerini çekti onu daha sıkı sararken. Yoongi ise boşluğu doldururcasına elini sarı saçlara uzatmış, yumuşakça dokunurken sırtı kendisine dönük küçüğünün omzuna çenesini bırakmıştı.

Üçü de bir süre öylece uzanırken yatakta, Jimin ağlamış, Jimin'in ağlayışına ağlayan Taehyung ise gözlerinin doluşunu saklayan Yoongi'ye rahatsız olmasın diye bakmamıştı.

***

"Hadi," dedi Yoongi dondurma kabını Jimin'in kucağına bırakırken. Kızarık gözlere uzun süre bakamasa da gözleri buluştu. "Biraz yesene. Senin için aldım."

Jimin canı istediğinden değil ama Yoongi'nin endişesini fark ettiği için onu biraz rahatlatmak adına kaşığını daldırdı dondurmaya.

Tekrar ağlatma korkusuyla, çekine çekine "Konuşabilecek gibi misin?" diye sordu bu sırada Taehyung.

Jimin ağzındaki dondurmayı bitirdiğinde gözlerini yumdu sımsıkı. Nasıl anlatsa bilmiyordu ki.

Yine de denedi ama.

"Jinyoung ve Jaebum," diye başladı söze. Hissettiği suçluluk duygusunun neden olduğu yumruyu gidermek için öksürdü hafifçe. "Onlar, şey... Hastanedelermiş. Jinyoung yoğun bakımdaymış ve," Kısılan sesiyle dondurma kaşığını elinden bıraktı Jimin. Ağlama belirtileri tekrar yerleşivermişti gözlerine. Hem de hiç ağlayacak gücü yokmuş gibi olmasına rağmen. "Jaebum da çok kan kaybetmiş. Babam yapmış ya da yaptırmış. Bilmiyorum. Benim yüzümden." Jimin yaşlarının ezberlediği yoldan aşağı inmesine izin verdiğinde Yoongi'nin bakışları Jimin'in elini tutan Taehyung'un gözlerini bulmuştu.

"Kendini mi suçluyorsun Jiminie?" diye soran Taehyung'du. "Suçlanacak en son kişiyken hem de."

"Taehyung, yapma yalvarırım. Ortada tek suçlu var, o da benim." Jimin ellerini yüzüne kapatırken devam etti. "Benim bencilliğim yüzünden oradalar. Babamın ne bok olduğunu bilmeme rağmen onlardan yardım istedim ben. Her şey benim suçum, görmüyor musunuz? En başından beri Jungkook haklıydı."

"Jungkook'un bir bok bildiği yok Jimin." dedi Yoongi sertçe.

Taehyung ona gözlerini kocaman açıp onu uyarmak istercesine pörtlettiğinde Yoongi sinirle omuz silkti. "Jungkook benim için çok değerli, yeri de apayrı. Ama aptal herifin teki olduğu gerçeğini değiştirmiyor." diye devam etti Taehyung'un bakışlarını umursamadan. "Burada kendini tam olarak ne için suçluyor olabilirsin ki? Sen kurtulmak istedin, onlar da sana yardım etmek istediler. Kendi istekleri, kafalarına silah dayadığını sanmıyorum. Dayamadın değil mi?"

Taehyung, Jimin'i kendine doğru çekerken ellerini tutup yüzünden çekti ve "Seul'e gidip ne yapmayı planlıyorsun Jimin?" diye sordu sakince.

"Eve gideceğim." dedi Jimin de yanaklarını silerken. "Benden kurtulursa geri kalan herkesi rahat bırakacaktır."

Odadaki en büyük yaşa ve ayrıca öğretmen mantığına sahip kişi, Jimin'in cevabına karşılık başını iki tarafa salladı hızlıca. "Mantıklı düşünmüyorsun Jimin." dedi. "Bunun hiçbir mantıklı tarafı yok şuan."

"Sen öldüğünde bitecek mi sanıyorsun Jimin?" diye soru Taehyung da yumuşak sesiyle. "İstediğini aldığında duracak mı? İçindeki kötülük sönmeyecek onun Jimin. Etrafındakilere zarar vermeye devam edecek. Bizim canımızı yakmanla kalacak sadece. Ayrıca bugüne kadar pes etmemiş olan sen, şimdi mi pes edeceksin? Kurtulmaya bu kadar yakınken hem de?"

Yoongi uzanıp yanaklarını kendisi sildi bu sefer küçüğünün. "Üstesinden geliriz." dedi. "Sen sadece pes etme ve lütfen ağlama. Lütfen."

Jimin omuz silkti. Onu bu gece ikna etmeleri mümkün değildi. En yakın iki arkadaşı hastanedeyken nasıl ikna olabilirdi ki zaten?

"Anlamıyorsunuz," dedi saçlarını çekiştirirken geriye doğru. "Hastanedeler diyorum. Nasıl olduklarını bile bilmiyorum. Delirmek üzereyim, çaresizlikten gerçekten delirmek üzereyim."

Yoongi önlerindeki dondurmadam kocaman bir kaşık aldı ve Jimin'in konuşmasını bölmek adına kaşığı Jimin'in ağzına ittiriverdi. Jimin homurdanırken dolu gözleri yeniden taşamadı bu yüzden.
"Halledeceğiz, tamam mı? Ama bu gece bir yere gidemezsin." dedi kaşığı tekrar dondurmayla doldururken.

"Şimdi güzelce uyuyorsun ve ben de burada saçlarını okşuyorum tamam mı?" dedi Taehyung Jimin'in dolu ağzıyla yatağa uzanmasını sağlamak için onu geri ittirirken.

Dondurmayı yutabildiğinde "Ama-" diye başlayan itirazı tekrardan bir kaşık dondurmayla kesildi Jimin'in.

"Sabahın erken saatlerinde durumlarını öğreneceğiz, söz veriyorum." dedi Yoongi. "Şimdi yapabileceğin hiçbir şey yok. İnatlaşma Jimin."

Ve Jimin'in yanına uzanan Taehyung, söylediği gibi Jimin'i kendine çekip saçlarını okşarken Yoongi yüzündeki buruk gülümsemeyle ikisininde alınlarına minik bir öpücük bıraktı.

"Odamdayım." dedi. "Bir şey olursa hemen gelirim."

Dondurmayla birlikte odadan çıktığında Yoongi'nin yaptığı ilk şey aşağı inmek ve dış kapıyı iki kez kilitleyip anahtarını da yanına almak oldu. Çünkü o öğretmendi ve Jimin'in yapacağı yaramazlığı tahmin edebiliyordu.

***

Jimin çantasını elinde sıkarken merdivenlerden olabildiğince sessiz inmeye çalışıyordu. Amacı ikisini de uyandırmamaktı. Uyanırlarsa gitmesine izin vermezlerdi ama ona göre, onun gerçekten gitmesi gerekiyordu. Gitmezse hissettiği suçluluk ve çaresizlik onu burada boğacaktı çünkü Jimin nefes alamaz olmuştu.

Bu yüzden bu kadar süre buradan gitmek istemeyen Jimin şimdi bütün odağını yakalanmadan gitmeye yöneltmişti. Dış kapıya ulaşırken salonda oturan Yoongi'yi fark etmedi bile. Oraya hızlıca ulaştı ama kapının kulpunu olabildiğince yavaş indirdi. Açılmadığında tekrar denedi. Tekrar ve tekrar.

Pes edip geri çekildiğinde bir küfür savurdu sessizce. Duvara yaslanmış kalkık kaşlarıyla onu izleyen Yoongi de küfürüne karşılık ''Çok ayıp Jimin.'' dedi. ''Kapıya yönelik fantezilerin gerçekten kabul edilemez.''

Yerinden korkuyla sıçrarken ''Sikeyim!'' dedi Jimin. Bakışları onu korkutanın gözlerini bulmuştu.

''Bu gece kimseyi sikmesen iyi olacak Jimin.'' dedi Yoongi de hafifçe gülümserken. ''Ayrıca aktif olduğumu belirtmeliyim.''

Jimin'in elindeki çantayı almadan önce elindeki anahtarları salladı. ''Görünüşe göre, öğretmen olduğun zaman çocukların yapabileceği bütün yaramazlıkları tahmin edebiliyorsun.''

Jimin omuzlarını düşürüp Yoongi'nin peşinden salona girdi. Yapabileceği bir şey yoktu. Onları ikna etmeliydi.

''Yoongi-''

''Eğer gitseydin Taehyung'un ne kadar üzüleceğinden haberin var mıydı Jimin? Kendisini suçlayacaktı.'' Çantayı köşeye bıraktığında dönüp kendisini öğretmeninden azar yiyen bir çocuk gibi dinleyen sarışına baktı. ''Uyuyakaldığı için, gerçekten kendisini suçlayacaktı.''

''Üzgünüm, böyle düşünmemiştim.'' dedi Jimin ellerine bakmaya devam ederken.

''Mantıklı düşünmüyorsun çünkü bugün. Bunun için kızmıyorum da, canın yanıyor biliyorum Jimin ama lütfen böyle oyunlar oynama.'' Yoongi küçüğünü koltuğa kendisiyle birlikte otururken, ''Seni üzecek bir şey yapmayacağımızı biliyorsun. Sadece biraz dinlemeni istiyorum.'' dedi bütün sevecenliğiyle. ''Sabah durumlarını öğrendikten sonra gerekirse Seul'e birlikte döneriz ve onları görürüz tamam mı?''

''İşin ne olacak hyung?'' dedi Jimin, ona ilk kez hyung dediğini fark etmeden. Yoongi gülümsedi. ''Bunu demek zorun değilsin.'' dedi omuz silkerken. ''Bugün öğretmen tarafımı gördün biliyorum ama cidden, nasıl seslenmek istiyorsan öyle seslenebilirsin.'' dedi burnuna oyuncu bir tavırla dokunurken. ''Ayrıca gerekirse istifa ederim Jimin. Gider görürüz ve birlikte geri döneriz. Sadece kendini yıpratıp durmaman yeter benim için.''

Belki Jungkook ve Jimin'i son gördüğünde birbirlerine olan ilgisini fark etmemiş olsaydı, bozulurdu Yoongi. Hatta üzülürdü. Hatta ve hatta, şuan ki hassaslığını kullanıp ona yakınlaşmaya bile çalışabilirdi ama hiçbiri olmadı.

Çünkü her şeyden önce Yoongi, çok fazla gösteremiyor gibi dursa da Jungkook'u gerçekten çok seviyordu ve onun soğuk duruşunun altındaki yaprak gibi titreyen yüreğini biliyordu. Ondan küçük olması onu koruyup kollama isteğini körüklüyordu içindeki. Jimin'in ona iyi geldiğini de inkar edemezdi. Ama kördü, fark etmezdi Bay Buzcuk. Yoongi bunu da biliyordu. Ayırca Yoongi de çabuk sinirlenebilen, çevresi dışındakileri önemsemeyen bir yapıya sahipti ve bu bazen Jungkook'un üstüne gitmesine neden olabiliyordu.

Jimin'i de kısacık sürede benimsemişti. Onun saf halleri etkilemişti onu ve yalan yok, son ana kadar da ondan oldukça hoşlanmıştı. Ama aralarına girip, minik bir aşk üçgeni yaratacak hali yoktu bunun için. Aşkında ölecek gibi de değildi, kolayca vazgeçebilirdi. Çünkü ikisi de önemliydi onun için ve Yoongi, önemsedikleri için her şeyi yapabilirdi.

Ayrıca Jimin için olan hisleri romantik olmaktan çok onu korumak istemesinden kaynaklıydı. Bir asım geri çekilip bakınca, tıpkı başlarda Jungkook için olduğu gibiydi.

''Jungkook'la durumlar nasıl?'' dedi. Sorup sormamak arasında kalan ses tonu, bu yüzden temkinliydi. ''Sanki bu duruma gelmende onun da payı var gibi.''

''Ah,'' Jimin bacaklarını koltukta kendine çekip ufalırken düşünmeyi ertelediği şeyden uzun süre kaçamayacağını kabullenip derin bir nefes çekti küçülmüş gibi hissettiği ciğerlerine. ''O konu... Biraz garip ve anlaması zor.''

Yoongi de koltukta bağdaş kurup tamamen küçüğüne döndü. ''Fizikçiyim ben. Sandığından daha zekiyim.''

Jimin hafifçe kıkırdadı.''Ben anlayamadığım için öyle dedim Yoongi.'' Sonra sustu. Kırmızı halıya baktı yardım istercesine, pek yardım ettiği söylenemezdi ama güzel bir renge sahipti.

''Ona yumruk attım. '' dedi hızlıca. ''Çünkü sürekli bana bağırıp duruyordu ve evinden kovup durmasından da bıkmıştım. Ormandaki bir ayı bile ondan daha kibar olmayı başarabilir.'' İç çekti. ''Beni bir türlü sevemedi sanırım. Haksız da değil gerçi, baksana etrafımdakilere zarardan başka bir şey vermiyorum.''

Yoongi yüzünü buruşturdu. ''Ben kendimde bir zarar göremiyorum.'' dedi sertçe. Jimin'in kendini suçlar hali, hiç işine yaramıyordu çünkü. ''Jungkook'un da zarar gördüğünü sanmıyorum Jimin. O, onun savunma mekanizması. Seni kendinden uzak tutmaya çalışıyor.''

''Ay ilk başlarda bize de öyleydi bu.'' Taehyung kapının arkasından onları dinlemekten sıkılmış bir şekilde içeri girdi. ''İlk başlar dediğim, neredeyse bir yıl. Laf sokar, terslerdi falan. Yoongi ile birkaç kere burun buruna geldiklerini hatırlıyorum. Bok herif, dediğin gibi bir ayıdan daha kaba.'' Arsızca onları dinlediklerini belli ederken geçip ortalarına oturdu ve kocaman esnedi. ''Ama Yoongi öğretmenimizin de dediği gibi kendinden uzak tutmaya çalışıyor kendince. Benim yangınım size sıçramasın ana fikri falan filan işte. Edebi kısımlarından pek anlamam.''

''Ben sayısalcıyım zaten hiç anlamam.'' dedi Yoongi de silktiği omuzlarıyla.

''Ben anlıyorum.'' dedi Jimin gözleri tekrar halıya dalarken. Bütün ciddiyetsiz hallerine rağmen onların da anladığını biliyordu. ''Ama gerçekten kendimi sevdirmeye çalışacak gücüm kalmadı. Sanki canım az yanıyormuş gibi bir de o yakıyor. Hadi bunu geçtim, bugüne kadar hep istenmeyen oldum ben. Onun da beni evinde istemediğini sürekli belli etmesi gerçekten beni çok yoruyor. Daha fazla yorulamam. Gerçekten yorulamam.'' Jimin gözleri dolduğunda kaçmak istercesine alnını dizlerine dayayıp onların görmesini engelledi. ''Sevilmeye değer değilim galiba, kabullensem daha kolay olacak.'' dedi umursamaz tutmaya çalışırken sesini.

''Burada kal.'' dedi Taehyung. ''Çok ciddiyim ve öylesine söylemiyorum. Burada istediğin kadar kalabilirsin. Hatta istersen üçüncü ev arkadaşımız bile olabilirsin.'' Kollarını ona dolayıp kendine çektiğinde Yoongi görmeyeceğini bilmesine rağmen başını salladı hızlıca. ''Harika olur Jimin. Taehyung tek başına çekilmiyor zaten.''

Taehyung, ''NE?'' diye çığırdığında Jimin gülmeden edemedi. Başını kaldırıp ikisine baktı.

Taehyung kocaman açtığı gözleri ve çattığı kaşlarıyla parmağını karşısındakine sallıyordu. ''Benden sıkıldın mı sen? Ne demek bu yani? Sen yoksa, gerçekten üçüncü bir ev arkadaşı mı arıyordun? Hayatta kabul etmem Min Yoongi! Jiminie'den bir başkası asla olmaz, anladın mı beni?''

Yoongi ise kulaklarını elleriyle kapatmış tatlı tatlı gülüyordu.

''Yoksa?'' dedi Taehyung. ''Yoksa siz beni uyutup burada gizlice konuşmak için mi plan yapmıştınız? Evden beni atmak için mi konuşuyordunuz?''

Buna Jimin bile yüksek sesle güldü.

''Saçmalama.'' dedi Yoongi Jimin'e kıstığı gözleriyle bakarken.''Jimin 'in plan yaptığı doğru ama ben bu işte değilim.Seni uyuttuktan sonra evden kaçıp Seul'e gitme planı yapmış.''

Taehyung'un da bakışları Jimin'i buldu.

Jimin dudağını ısırırken yavaşça kendisine öldürecekmiş gibi bakan gözlerden uzaklaştı.

''Sen!'' dedi Taehyung. ''Sen, Park güvenilmez ve yalancı Jimin! Uyuma numarası mı yapıyordun?!''

***

Kapının açılmasını beklerken bir bacağını sallıyordu Yoongi. Stresten miydi bilmiyordu ama içinde tuhaf bir his vardı. Kapı üçüncü çalışında açıldı.

Jungkook kulağına dayadığı telefonla birlikte ufacık bir aralıkla açtı kapıyı. Mosmor olmuş gözaltıları, birbiriyle kavga içinde duran saçları ve yüzünden çekilmiş kanıyla oldukça yorgun görünüşü Yoongi'yi şaşırttı.

"Sırası değil hyung. Sonra gel lütfen." dedi kapıyı tekrar kapatmaya kalkışırken Jungkook. Sesi oldukça cansızdı.

"Tam sırası." dedi Yoongi de araya ayağını koyup kapatmasını engellerken.

Jungkook göz devirip kapıyı açtı tekrar ve onu beklemeden içeri girdi. Yoongi'ye beklemesini işaret ettikten sonra telefona ithafen, "Hyung onlarla konuşmam mümkün mü?" diye sordu. "Yoğun bakımdan çıktıysa belki konuşmama izin verirler."

Yoongi sırtını dayadığı duvardan uzaklaşırken, "Jinyoung'dan mı bahsediyorsun?" diye sordu.

Jungkook yorgun gözlerini üstüne dikti. "Sen nerden biliyorsun?" dedi. Çok fazla konuşası yokmuş gibiydi her kelimesi.

"O mu?" diye sordu Yoongi onun sorduğu soruyu es geçip. Oldukça meraklıydı.

"Sana demedim hyung. Bir dakika bekler misin? " dedikten sonra telefonu beklemeye alıp Yoongi'ye döndü küçük. "Evet o." dedi. "Sen nasıl-"

Yoongi'nin sonrasını pek dinleyeceği yoktu doğrusu. Telefonu buz adamın elinden çekip kendi evine geri yöneldiğinde aklındaki tek kişi Jimin'di.

Telefonu kulağına dayarken bir yandan kapıya vuruyordu. "Ben Yoongi efendim." dedi. "Jungkook'un arkadaşıyım. Jinyoung ve Jaebum da arkadaşım olur."

"Ah, Yoongi, seni biliyorum." dedi telefonun diğer tarafından adam. "Jinyoung bahsetmişti."

Taehyung kapıyı açtığında Yoongi telefonu işaret edip konuşmadan dudaklarını oynatarak, "Jinyoung'un babası." dedi.

Taehyung kocaman açtığı gözleriyle "İyiler mi?" diye sordu.

"Durumlar nasıl Bay Park?" diye sordu Yoongi gözleri Taehyung'un üstünde kalmaya devam ederken. Hala kapının önünde duruyorlardı.

"Jinyoung yoğun bakımdan çıktı Tanrı'ya şükür." dedi babası. "Birkaç ezik ve çatlak dışında sol ayak bileğinde kırık var. Jaebum daha iyi zaten. İkisi de odaya alındı. Dinleniyorlar."

Yoongi kocaman bir havayı ciğerine çektikten sonra Taehyung'a başını salladı hafifçe gülümserken. "Daha iyi olmalarını umuyorum efendim. Çok geçmiş olsun."

Taehyung kulağını telefona yapıştırdığı anda devam etti Yoongi. "Onlarla konuşmamız mümkün mü acaba?"

"Şimdi hastaneyle ilgili birkaç evrak falan imzalamam gerekiyormuş, on dakika sonra arasam olur mu?" diye sordu adam sevecenlikle.

"Olur." dedi Yoongi. "Çok seviniriz."

"Tamam o zaman Yoongi. Şimdi kapatıyorum." dedi adam ve telefonu hemen arkasından kapattı.

"Ne dedi? Ne dedi?" Taehyung heyecanla sorarken Yoongi "Yoğun bakımdan çıkmış Jinyoung." dedi. "Jaebum da daha iyiymiş. Dinleniyorlar dedi. On dakika sonra arayacak."

Taehyung hissettiği rahatlamayla karşısındakine sarılırken "Tanrı'ya şükürler olsun!" dedi. "Jimin'e hemen söyleyelim de en azından birazcık da olsa rahatlasın."

Yoongi başını sallarken telefonunun arkasından gelen ve onların ne yapmaya çalıştığını anlamak için arkalarında bekleyen Jungkook, Jimin'den bahsetmeleriyle, "Nasıl yani?" diye sordu şaşkınlıkla. "J- Jimin, o, sizde mi? Gitmedi mi?"

Taehyung, Yoongi'den ayrılıp arkasını dönerken Yoongi kocaman bir iç çekti. Hah bir de bu sorunumuz var, diye düşündü. Bir de Jungkook'un alev çıkartan buz topları sorunu vardı. Ya da bundan daha edebi bir şeydi ama dediği gibi sayılcıydı, pek anlamazdı.

"Bizde." dedi Taehyung sert çıkarttığı sesiyle. "Onu dün gece yolda ağlamaktan içi dışına çıkmış bir şekilde bulduk."

"Onu zar zor bize getirdik ve içini dışına çıkartmayı neredeyse güneş doğana kadar bizde de devam ettirdi." dedi Yoongi de. "Ve bil bakalım bunun olmasında kimin de payı var?"

Taehyung tek tek parmaklarını sayarken sözü devraldı.
"Şıkları söyleyeyim:
A- Bay Buzdağı Jeon
B- Bay içi yanan Jeon
C-Alev çıkartan Buz kütlesi Jeon
D- Hepsi."

Jungkook'unsa onların yaptıkları gafları pek önemsediği yoktu. Beyninde Jimin'in yolda hıçkıra hıçkıra ağladığı bir görüntü oluşurken, aklındaysa sadece onun gitmemiş ve hala burada, bu yerde olması vardı.

O an, Jungkook onu öptüğünde duyduğu o çiçek kokusunu içine çekti sanki aldığı nefeste. Sanki dünden beri çekilen kanı geri geldi yüzüne. Ayakları daha bir sağlam bastı yere. Rüzgar daha yumuşak dokundu yüzüne. Güneş ısıtıverdi tenini. Jimin gibi değildi belki, ama ısıtıverdi.

"Görebilir miyim?" dedi sakince. "Jimin'i görebilir miyim?"

Karşısındaki ikili ise kendilerine gülümseyen ve saniyeler içinde ölü bir adamdan çiçek satan bir satıcıya dönüşen arkadaşları yüzünden oldukça şaşkınlardı.

Ve bu düşüncelerini desteklercesine aldıkları çiçek kokusu, açık kalan ağızları yüzünden çiçek yemiş gibi hissettirirken, cevap veremediler.

Jungkook elbette bunu düşünmedi ama belki de Tanrı ikinci bir şansı bahşetmişti ona.

Belki de yolları birleşiyordu bir yerde, ilk adımlardı bunlar o yola çıkan.

Belki her acı büyütüyordu ruhlarındaki çiçekleri daha fazla, sırf birbirlerine kavuşurlarsa oluşacak çiçek bahçesinin daha güzel olması için.

Jungkook gülümsedi nedensizce. Hani gidip Jimin'i öpeceğinden, hislerini ilan edeceğinden değil de, içindeki hislerin güzelliğinden, aldığı nefesteki çiçeklerden.

Hani kendine itiraf ettiğinden de değil de, içindeki o kendisinin de bilmediği kısmın artık kabullenmesinden.

Biraz rahatlamış hissetti o bilinmeyen kısım. Çünkü sevmek güzel şeydi, hep ondan.

Aldığı nefes can yakmadı bu sefer. Çünkü biri için alının nefes daha güzel kokar, hep ondan.

Kalbi daha bir güzel attı bu sefer. Çünkü biri için atmak daha anlamlı bir ritme sahiptir, hep ondan.

~
(1)Jinyoung'ın da gerçekte soyadı Park
(2) Jungkook annesini kaybettikten sonra Jinyoung'larda kaldı bir süre hatırlarsanız, bu yüzden Jinyoung'ın babasına nasıl hitap etmesi gerektiğinden emin olamadım, başka bir şey olmalıysa söyleyin lütfen

~

Sonunu bir türlü bağlayamam yüzünden bana saydırırsanız büyük bir zevkle kabul ederim. Gerçekten iki gündür elimde oyuncak oldu bölüm. Bir türlü istediğim şekilde yazamadım ve mahvetmişim gibi hissediyorum.

Bunun için üzgünüm ama beynimi uyuşturup hevesimi kıracak şeyler oldu iki gündür, dertlerim taşıverdi gözlerimden. Bu yüzden kendimi veremedim yine ve yine :( Ama yine de arsızca yorum isteyeceğim sizden 🙈

Bir sonraki bölüm kendimi affettirmeye çalışırım sözsözsözsözsöz!
Ve şey tekrar diyeceğim,

DUENDE 30K OLDU!AĞAĞAĞAĞAĞĞĞĞĞ!!!!

Çok teşekkür ederim gerçekten çok teşekkür ederim. Hani umutsuzluk dolu hayatımda beni gülümsettiğiniz, neşe ve destek olduğunuz için gerçekten ama gerrrrrçekten teşekkür ederim.
Sizleri çok seviyorum!
Öpüyorum güzel gözlerinizden.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro

Tags: #jikook