Özel Bölüm - Alahçın
Selamlar.
Uzuuun DMS alıntısını burada Özel Bölüm olarak paylaşmaya karar verdim. Hem böyle sizin için okuması ve yorumlaması daha kolay olacaktır, hem de bu kesitin bir kalıcılığı olmasını istiyorum. Instagram'da paylaştıklarım o gün orada olan okuyucularıma ulaşıyor, fakat burada paylaştıklarım gelecek yılın 11 Mayıs günü buraya gelen okuyucularıma da ulaşmış olacak.
Eğer siz bunu okuyorken tarih 11 Mayıs 2024 ise; bu kısma bir yorum yapın ve sizin bulunduğunuz zaman diliminde ülkedeki koşulların neye benzediğini anlatın. Mutlu muyuz orada? Bir gecede yitip giden elli bin insanımızın hesabını sorabildik mi? Dolar hala yirmi küsür lira mı mesela? Kitap fiyatları 150 liralardan mı başlıyor? Sizin bulunduğunuz yerde ben de var mıyım? Bu kitabı yazmaya devam edebiliyor muyum? Yoksa hayatlarımız şu an, bu satırları yazarken öngöremeyeceğim bir şekilde altüst oldu ve seslendiğim yerde, 11 Mayıs 2024'te, bir bizleri bekleyen bir gelecek yok mu?
Geleceğin ileride bir yerlerde hep bizi beklediği fikri, bir yanılsamadan ibarettir, sevgili okuyucu. Gelecek, ansızın bitebilir ve bitiş anını belki de fark etmezsiniz bile. Dilerim ki bu bölüm, bir sonun başlangıcında gönderilmiş olmaz. Ve dilerim ki, daha güzel günlerde, hep birlikte olmaya devam ederiz...
Şimdilik, keyifli okumalar dilerim.
Nilf Trismegistus
-*-
ARAS
- yıl 2012 -
"Ee çıkışta gidiyor muyuz kütüphaneye?"
Berk'in sorusunu duyunca ters bir tavırla konuştum. "Ben gelemem. Hastaneye gidip Lavinia'yı göreceğim."
"Tamam, hastaneden çıkışta gel o zaman." diye ısrar etti. "Zaten sabahlayacağız kütüphanede, pazartesi vizeler başlıyor."
"Gidin çalışın o zaman abi, ben gelmeyeceğim. Hem Suzan'ın yeni kankası da gelecekmiş, birlikte çalışırsınız."
Berk şaşırmıştı, Aslı'ya dönüp ne oluyor dercesine baktı. Cavit mevzuyu biliyordu fakat bana destek çıkmak yerine sessizliğe gömüldü. Belli ki o da bölümümüzün gizemli ve yeni elemanına kendini kaptırmıştı. Suzan ise sinirle dişlerini gıcırdatıyordu. Yeni kankasına laf edilince pençelerini çıkarmasına bakılırsa hainliğinden utanmıyordu bile adi karı.
"Aras bak elimin tersindesin, yeminle çarpacağım bir tane." diye söylendi en sonunda. "Kardeşi doğunca anne babasına trip atan veletler yapmaz senin şu yaptığını ya. Geri zekalı mısın oğlum?!"
"Ulan asıl siz geri zekalısınız!" dedim öfkeyle. "Bu Alparslan denen herife iki hafta önce hepimiz ayar olmuyor muyduk? Ne ara kütüphaneye çağıracak kadar yakın oldunuz?"
"Ben ayar olmuyordum." dedi Suzan haini. "Tamam başta ufak bir tatsızlık yaşadık ama onda da o haklıydı. Bölüme geldiğinden beri çocuğa uyuz olan sensin Aras."
Gözüm tutmuyordu çünkü. Normal bir tip değildi, dış görünümüyle tutarsız davranışlar sergiliyordu. Yakışıklı boylu poslu bir herifti, altındaki arabaya bakılırsa maddi durumu da epey iyiydi. Öyle birinin girdiği ortamlarda dikkat çekmek için durmadan kendini öne atması, alemci hovarda triplerinde olması, piçlik yapıp durması gerekirdi.
Bu dallama ise yapay zeka robotlarından farksızdı. Her derse vaktinde geliyordu, soru sorulmadıkça kimseyle konuşmuyordu, yayılarak oturduğunu bile görmemiştim.
İki hafta öncesine kadar ezik bir tip olduğu kanaatindeydim ama fikrimi değiştiren bir tatsızlık yaşamıştık.
Sınav dönemi yaklaşınca kütüphanede boş yer kalmadığı için genelde içimizden biri sabah derse gelmeden önce kütüphaneye uğrar; masalara kitap defter bırakarak hepimize yer tutardı. Öğleden sonra ders bitince de grup halinde gidip kütüphanede çalışıyorduk. Bu taktiği bölümdeki herkes yaptığı için kimse başkasının tuttuğu yeri işgal etmezdi.
İki hafta önce kütüphaneye gittiğimizdeyse Suzan için tuttuğumuz yerde Alparslan denen elemanın oturduğunu görmüştük. Cavit'in sabahtan masaya koyduğu defter hala duruyordu üstelik. Herife halihazırda ayar olduğum için ters bir üslupla oturduğu masanın bize ait olduğunu söylemiştim.
Hiç istifini bozmadan "Ben sizden önce geldim." demişti. "Masanın tapusunu almadıysanız gidin başka yere oturun."
Böylelikle tepemin tası atmıştı. Masada duran defteri göstererek "Kör müsün amına koyayım?" diye çıkışmıştım ite. "Arkadaşımın defteri var burada, oturduğun masa zaten dolu!"
Yüzüme bakmamıştı. Elinin tersiyle masadaki defteri yere düşürüp kafasını kitaptan kaldırmadan cevap vermişti. "Artık boş."
Bu bardağı taşıran son damlaydı. Kendime engel olamayıp elemanın üstüne yürümeye kalkışmıştım. Neyse ki bizimkiler araya girip oradan uzaklaştırmıştı beni. Bu sayede kütüphaneye giriş yasağı almaktan yırtmıştım ama Cavit'le Berk de öfkeliydi. Kızları eve yollayıp Alparslan denen dallamayı dövmek için kütüphane çıkışında nöbet tutmuştuk. Fakat orada da işler beklediğimiz gibi gelişmemişti.
"İyi o zaman Suzan, git kanka ol çocukla." diye söylendim. "Baksana zaten benden başka sorun eden de yok. Omurgasızlıkta çığır açmışsınız hepiniz."
Cavit oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı. "Abi beni işin içine katma, ben o dallamaya hala ayar oluyorum. Bunlara da kızdım ama anlamıyorlar ki..."
"Neyi anlamıyoruz ya? Durduk yere düşmanlık çıkmasın diye uğraşıyoruz, salak mısınız abi?"
"Kızım düşmanlık çıkmasın diye kanka mı olmamız gerekiyor?" dedi Cavit. "Biz iki hafta önce bu adamı dövmeye gittik lan!"
Kafana sıçayım Java. Kaş göz yaptığım halde pot kırmıştı geri zekalı, üstelik ağzından kaçırdığı lafın farkında bile değildi. Elbette Suzan gözden kaçırmadı bu lafları, arkasına yaslanıp kollarını göğsünde kavuşturarak vay be der gibi bizi süzdü.
"Ha siz bunun için bizi eve yolladınız yani? Duydun mu Aslı, bunlar o gün Alparslan'ı dövmek için ortadan kaybolmuş meğer." Ardından ufak bir kahkaha attı. "Gerçi çocuk ertesi gün sapasağlam gelmişti okula. Belli ki bu üçü bir olup tek adamı dövemeyince utançlarından saklamışlar mevzuyu."
Ve evet, Cavit bu yemi de havada yuttu.
"Hayır abi, ne ilgisi var?!" diye celallendi hemen. "Biz mis gibi ifadesini alacaktık elemanın ama Aras kavga başlar başlamaz çark etti! Neymiş efendim bu iş böyle çözülmezmiş, kaba kuvvete yalnızca aptallar ihtiyaç duyarmış, bir hukukçunun oğlu olarak şiddeti kendine yakıştıramazmış. Birleşmiş Milletler Barış Elçisi kesildi pezevenk. Berk'le ikimiz mal gibi kaldık."
"Ulan benim babam Hakkı Karadağ." diye söylendim. "Kavga edip karakola düşsem gidip kamu davası açtırır herif, bin tane hukuk numarası çevirip beni hapse tıkar. Dallamanın teki için babamla papaz mı olsaydım?"
"Abi o anda mı hatırladın babanın kim olduğunu? Senin yüzünden rezil olduk ya, herif ondan korktuğumuzu falan sandı kesin!"
Öyle sanmamıştı. Zaten ben de babam yüzünden vazgeçmiş falan değildim. Kavga edip karakola düşsem babamın bundan haberi bile olmazdı, reddi miras olayından sonra bağları hepten koparmıştık.
Fakat kavgaya başladığımızda Alparslan denen dallamanın eğitimli olduğunu fark etmiştim. Öyle spor salonlarında verilen kick boks eğitimleri falan değil, bildiğin askeri eğitim almıştı herif. Kavga edersek o da benim eğitimli olduğumu fark ederdi, hatta belki de fark etmişti bile. Zira babamı öne sürerek çark ettiğimde büyüklenip caka satacağına kuşkuyla süzmüştü beni.
Tam da bu yüzden, etrafımda olmasına izin veremezdim. Gerekirse bir oyun çevirip Suzan'ı düşman ederdim ona, çok zor olmazdı. Fakat önce elemanın niyetini anlamam gerekiyordu.
"Neyse, gidiyorum ben." dedim sandalyeyi geri itip kalkarken. Ardından Suzan'a bakıp kısa bir açıklama yaptım. "Ben bu gece Laviş'in yanında kalırım, ev sana emanet."
"Biz kütüphanede olacağız." diye itlik yaptı. "Java'yı dolduruşa getirdin diye Alparslan'ı ekeceğimizi sanma."
"Ekerseniz ekime, ekmezseniz sikime kadar." dedim terslenerek. "Başımda bin tane bela var zaten, bir de senin peşimize taktığın itlerle uğraşamam."
Gözlerini kısarak bana baktı. "Ne belası? Ne bok yedin lan sen yine?"
Al buyur, babalık modunu açmıştı. Çevirdiğim dolapları öğrenirse ağzıma sıçacağını bildiğim için "Sen varken belaya ihtiyacım mı var benim?" diyerek lafı kıvırmaya çalıştım. "Çok umrundaysam bugün o tezgahtaki bulaşıkları yıka, başka bir şey istemem. Ev koktu amına koyayım."
"Ulan ne bulaşığı? Kütüphaneye gideceğiz dedik ya!"
"Ben onu bunu bilmem, yetti artık." diye devam ettim söylenmeye. "Evi temizler diye karşı cinsle ev arkadaşı olalım dedik, en pasaklısı bana denk geldi. Ne biçim karısın lan sen?"
Tam da tahmin ettiğim gibi sakin kalmayı başaramadı. Bana doğru döndüğünde gözlerinden ateşler saçtığını fark ettim. İtiraf ediyorum, bir miktar tırsmıştım. "Ne dedin sen?" dedi yavaşça ayağa kalkarken. "Sen o lafları bana mı dedin?"
Başımı salladım. "Sana dedim, ne olacak?"
Sonra haliyle atmosfer değişti. Suzan'ın baba dayağı diyerek tabir ettiği tekme tokat dalma girişimlerine maruz kalırken keyfim yerindeydi.
Hem tepesinin tasını attırıp intikamımı almıştım, hem de pabucumun dama atılmadığını anlamıştım. Başkası olsa umursamazdı çünkü. Suzan'ın bu tepkisi onun en yakın arkadaşının hala ben olduğumu gösteriyordu.
Yarım saat sonra bir miktar darp edilmiş olarak okuldan ayrılırken yüzümde bunu bilmenin keyifli sırıtışı vardı.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro