Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

[7- Kral Hwang Hyunjin]

İyi okumalar dilerim

•••••

Bir kişinin düşünmeden hareket etmesi onu her zaman yanlışa sürüklerdi. Her şeyin planlı ve programlı olması ve kişinin o plan doğrultusunda, düşünerek hareket etmesi gerektiğine inanırdı Lee Yongbok..

Bunu kendine felsefe edinmişti ama bugün yaşadığı her şey bu felsefesine uymayıp düşünmeden hareket etmesinden dolayıydı

Drugoları araştırırken düşüncesizce davranmıştı sarışın prens ve bunun getirisi olarak da bir sürü hata yapmış ve olan ile olacak olan her şeyden kendisi sorumlu olmuştu

20 yıllık hayatı boyunca hiç düşüncesizlik etmemişti Yongbok ama şu anda bulunduğu durum, arkadaşının ihaneti, boyut kapısının açılması ve hatta bulunduğu zeminde yatıyor olması bile onun bu düşüncesizliğinden kaynaklıydı

Güzel ve kocaman bir bahçenin ortasında kendisini izleyen birkaç çift göz eşliğinde yeşil çimler üstünde baygın uzanıyordu.

Etrafından değişik sesler ve cızırtılar gelirken kapalı gözlerinin ardından bile başının döndüğünü hissediyordu sarışın prens

Bilinci yavaş yavaş kendine geldiğinde ansızın başına vuran şiddetli ağrıyla uzandığı yerden sıçrayarak uyanıp oturur konuma gelerek başını tutup o ağrının geçmesini bekledi

Başındaki ağrı sebebiyle beyninin patlamak üzere olduğunu hissediyordu. Bu ağzından küçük bir küfrün çıkmasına neden olduğunda zaten kapalı olan gözlerini sertçe birbirine bastırıp tıslar gibi bir ses çıkartmıştı.

Hatırladığı son şey karanlıktı.

Belkide ölmüştü!

Kim bilir belkide bu başındaki dayanılmaz ağrının ve kulakları içinde yankılanan cızırtının nedeni işlediği günahlar yüzünden azap çekiyor olmasıydı

O tam bunları düşünürken biraz ötesinden gelen ve zar zor duyabildiği "Aaa yakışıklıymış, yazık oldu." diyen sesle bir anda gerçekliğe döndü

Başındaki ağrıya inat gözlerini açıp, hala bir eli başında ve yüzü acıdan dolayı buruşukken etrafına baktı. Her yer kırmızıydı ve tam tepesinde kırmızı güneş gibi bir şey vardı

Bir dakika.. ama güneşin sarı olası gerekmiyor muydu?

Bilinci bu düşünceyle tam olarak yerine geldiğinde şaşkın bakışları eşliğinde "Nerdeyim ben?" diye sordu kendi kendine. Kulağına tek tük sesler gelse de etrafta kırmızıdan başka bir renk yoktu

Elini üstünde bulunduğu zeminden kaldırıp gözlerine çıkararak ovuşturduğunda yavaş yavaş kırmızının siyaha ondan da normale döndüğünü fark etti.

Gözlerini tam olacak açtığında ise bakışlarını onun üstüne dikmiş üç çift göz yakaladı.

Kendisine bir anlığına yabancı gelen bu gözler yüzünden korkup kalçası yardımıyla hafif geriye çekilse de hala bile dönen başı yüzünden durmak zorunda kaldı.

Kendisine dik dik bakan üç kişinin üstünde bakışlarını gezdirdiğinde bir kızın yanında ayakta duran kişinin varlığıyla yüzünde bariz bir şaşkınlık meydana gelmişti

Gördüğü mavi saçlı çocuk çok sevdiği ihanetçi arkadaşı Jeongin'di.

Yüzündeki şaşkınlık saniyesi saniyesine sinire dönüşürken kurumuş boğazından dolayı çatallaşmış sesiyle "Jeongin" dedi sert bir sesle "Burası da neresi? Bunlarda kim?"

Mavi saçlı olan ona üstten bakarken içindeki üzüntüyü gizlemeye çalışarak olabilecek en düz bakışlarla ona bakıp sahte bir alayla "Üzgünüm Yongbok bunu yapmak zorundaydım." dedi.

Aslında gerçekten üzgündü ama bunu sesine yansıtmamış, onun aksine bunu söylerken üzgün olmadığını gösteren bir ifade takınmıştı.

Yongbok ona iğrenircesine baktı o saniye.

Hayır... bu çocuk onların herşeyden sakındığı küçükleri olamazdı...

"A-a burada ne işin olduğunu bilmiyor musun?"

Duyduğu kadın sesi az önce gözleri kapalıyken duyduğu sesle aynı olurken bakışlarını hemen yanında yere tek bacağı üstüne diz çökerek oturmuş kıza çevirdi.

Hareleri Jeongin'inkine göre daha koyu bir mavi olan saçların sahibi, güzel kızla buluştuğunda, kız yüzündeki şeytani ifadeyle ona doğru hafif yaklaşıp elini onun iki bacağı arasında yere koyarak hafifçe üstüne eğilip kulağına doğru tüyler ürperten bir sesle "acıkmışız, seni yemeye karar verdik. O yüzden buradasın." demişti.

Kulağının dibinden duyduğu şeyler onu bariz bir şekilde afallatırken zaten dibine kadar girmiş kızın yüzüne baktığında onun da yüzünde geçenlerde Jeongin'in yanağında olan gibi bir dövme olduğunu gördü

Jeongin'in dediğine göre o bir durgoydu ve eğer bu kız ve ayakta dikilen kız da drugo ise bunun tek açıklaması olabilirdi;

O gerçekten Drakos'ta mıydı???

O bu düşüncesinin verdiği şaşkınlıkla hemen dibindeki kıza doğru baktığında, kızın ona daha çok yaklaşmasıyla korku ve refleks karışımı bir atakla yüzüne bir tokat atmış ve onu kendisinden uzaklaştırmıştı.

Kız aldığı darkeden sonra kalçasının üstüne doğru düştüğünde ayakta dikilen bir diğer kız hızla ona doğru eğilip "Karina iyi misin?" diye sorup onu kolundan tutup dik konuma getirdi.

Karina kolunu aniden kırmızı saçlı kızdan kurtarıp "Bırak Yeji!" diye yüksek ve uyarı dolu bir sesle sinirle bağırmasının ardından sarışın olana dönüp "sen kimsin de bana vurabikiyorsun, pislik?" diyerek Yongbok'un yüzüne sert bir tokat atmıştı.

Yongbok yanağında bu gün ikinci defa hissettiği sızıyla elini kızaracağına emin olduğu yere koyduğunda ayakta dikilen Jeongin, Karina'ya doğru eğilip onu Yongbok'dan uzaklaştırılmıştı.

Olan bu tüm seyleri algılayamadığını hissetti Yongbok.

Niye böyle bir duruma düşmüştü ki? Bunlar ne istiyordu ondan? Arkadaşının ihanetinin sebebi neydi? veya babası şu an neredeydi? Niye onu kurtarmaya gelmiyordu?

Eli sızlayan yanağını okşarken sinirini belli eden bir sesle "Jeongin ne saçmalık oluyor burada?" diye sordu.

Bu sorunun cevabını çok merak ediyordu ve kendince gayet de mantıklı bir soru sormuştu ama ağzından çıkan cümlenin ardından birbiri ile didişen iki kız da durup birbirine bakarak kahkaha atmaya başlamışlardı.

Kendi sorununda bir komiklik görmemişti Yongbok. Çatık kaşlarıyla sorgularcasına iki kıza baktığında ismi Karina olan mavi saçlı gence dönüp dalga geçer bir tonda "Jeongin? Hahaha ne kadar komik. Walentydeki ismin Jeongin mi, I.N?" demişti.

Nasıl yani onun ismi 'I.N' miydi?

İki kız bir süre buna gülerken Yongbok şaşkınca, Jeongin ise sinirle bakmıştı onlara. İkisi de bunu umursamamış en sonunda ise Yeji gülmesini durdurarak arkasına dönüp hiddetli bir sesle "Askerler! Gelin içeriye götürün bunu" demişti.

Onun emrinden sonra onlara doğru iki asker gelmişti.

Askerler Walenty'deki Muhafızlara benziyordu tek farkları üniformalarıydı. Askerlerin üstündekiler Yongbok'a yabancı gelmişti. Onların evrenindekiler eski Kore muhafızları gibi giyinirken bu askerler özel harekat timleri gibi giyiniyordu.

İki asker, üç yöneticinin önünde yerdeki prensi pekte nazik olmayacak bir şekilde kolundan tutarak ayağa kaldırmış, Yongbok ne kadar "Dokunmayın" diyerek onlara direnmeye çalışsa da askerler onu resmen sürükleyerek Yongbok'un daha yeni fark ettiği kocaman bir yapıya doğru götürmüşlerdi

Bu yapı bu krallıktaki saraydı ve resmen Lee Taeyong'un sarayının dört misli büyüklüğünde duruyordu. Sadece sarayın ana girişine çıkan merdivenler bile üç kat büyüklükte olabilirdi.

Yongbok beyaz ve altın sarısının uyumunu yakalamış tondaki sarayın merdivenlerinden kolundaki iki askerle beraber çıkarken artık direnmeyi kesmiş ve onların onu götürmesine izin vermişti

Kısa sürede sarayın büyük kapısından içeriye girdiklerinde askerler onu orda bırakıp çıkmış, Karina, Yeji ve İ.N de onların çıkmasının ardından içeri girmişti.

Sarayın içi bile dışı kadar devasaydı. Her yerde altın heykeller ve mavi ve beyazın uyumu hakimdi.

Drakos beklediğinin aksine cennet gibi bir yerdi. Beyaz yeşil ve mavinin birleşimi gibiydi. Masallarda anlatılandan çok uzak, düzgün ve barış içinde bir yerdi.

Yongbok bir süre düz bir ifade ile sarayın büyük tavanlarında ve heykellerde göz gezdirdi. Dıştan gözüktüğünün aksine çok şaşırmıştı. Kendi sarayları Walenty'deki en büyük yapıydı ve asla küçümsenmeyecek bir büyüklükteydi. Yüzlerce hektarlık arazinin tamamını kaplıyordu sarayın kendisi ama onların sarayı bunun yanında resmen küçük kalıyordu

Yongbok'un bilmediği şey ise şu an bulunduğu yerin sadece taht odası olmasıydı. Sarayın asıl kısmı taht odasının iki yanındaki kocaman kapılardan girinceki yerdi.

Aslında Yongbok bilseydi asla o kapılardan geçmek istemezdi ama gelecekte ordan geçmek zorunda kalacağı kaderinde yazılıydı.

Bulunduğu odanın dekoruna bakmayı koluna dokunan Yeji ile kesti. Yeji onu omzundan hafifçe ileri doğru ittip "hadi yürü" dediğinde ona düz bir bakış atıp dik başıyla içindeki tedirginliği saklayarak Karina ve Jeongin'in ardından ilerlemeye başladı

Sonunda iki kocaman tahtın bulunduğu merkez alana geldiğinde gözüne içerdeki onlarca kişi çarpmıştı. Bu onu tedirgin etti. İçerdeki herkes Drugo olmalıydı ve sarışın olan onların amacının ne olduğunu bile bilmiyordu.

Onlar geldikten sonra içerdeki herkesin bakışları Yongbok'u bulurken Jeongin ve diğer iki kız da diğer Drugoların yanında yerini almış ve ona dik dik bakmışlardı

Hepsinin yüzünde Jeongin'inkinin aynısı bir leke ve büyükçe bir sırıtış vardı. Bu sırıtışın ardındaki nefret ve karanlık sıfatlarından okunuyordu.

Yongbok içerdeki sessizliğin arttığı her geçen saniyede daha da tedirgin olup korkarken, içindeki asil tarafı hiç bozmadan dik başı ve olduğu kadar sert bakışlarıyla hepsine bakıp "siz kimsiniz? Niye beni buraya getirdiniz?" diye sormuştu, sert bir sesle.

Salondaki Drugolardan bir tanesi onun bu cesur tavrıyla öne atıldı.

Aralarında en fazla beş metre mesafe vardı. saçları pembe olan gencecik duran çocuk o saniyeler Yongbok'un gözüne çok sinsi gelmişti. Yüzünde şeytani bir gülümseme vardı ve dudakları alayla kıvrılmıştı.

Hiç iyi enerji almamıştı bu gençten Yongbok

Pembe saçlı, uzun boylu genç ona alayla bakıp eliyle kendisini göstererek "Ah! Ben Yeonjun, sende yeni tutsağımızsın" dedi.

Bu cümleyi çok basit bir şekilde söylemişti ama cümlenin altındaki anlam o kadar da basit değildi..

Bu anlam Yongbok'un kaşlarını çatmasına neden olduğunda ağzını birşeyler söylemek için açmıştı ki Yeonjun onun konuşmasına izin vermeden eliyle tahta bacak bacak üstüne atmış oturan baji giymiş bedeni gösterip "bu Kralımız Chris" demişti.

Yongbok açılan ağzını kapatıp yüksek tahtta oturan adama baktığında, üstündeki baji fazlasıyla dikkatini çekti. Kendi krallıklarında kimse baji giymezdi. Ki bulunduğu ortamda da baji giyen yoktu. Sadece kral Chris ve başka birinin üstünde vardı.

Yongbok'un bakışları kendisine alayla bakan kraldan ayrılıp tahtların biraz arkasındaki dev saray pencerelerinden dışarıyı izleyen, siyah ve kırmızı tonlarındaki bir baji giymiş adama takıldığında içinden anlamlandıramadığı bir duygunun geçtiğini hissetmişti

İsmi Yeonjun olan onun dik dik baktığı bedene gözlerini çevirdiğinde gördüğü kişiyle büyükçe sırıtıp aynı rahat ve alaylı tonda konuşmuştu

"Bu da diğer kralımız Hyunjin"

Tam da bu saniye uzun sarı saçlarını arkada toplamış olan kral ufak bir baş hareketiyle omzunun üstünden sarışın olana baktı

Yüzünde nefret ve kinin birleşimi bir ifade vardı

Yongbok korkmuştu ama onu korkutan adamın yüzündeki ifade değildi. Onu korkutan şey adamın hissettirdikleriydi

İkilinin gözlerinin buluştuğu o saniyede tüm vücudunun titrediğine şahit oldu Yongbok. Kendisine nefretle bakan gözler ona öylesine tanıdık gelmişti ki bir anlığına yutkunamamıştı

Sanki onu tanıyordu.

Adam ona asla yabancı gelmemişti. Onu gördüğünde nedensiz bir şekilde oturup ağlamak istemişti Yongbok

Tabi bu hissettiği tuhaf duygular kulaklarının duyduğu son sese kadar devam etmişti

"Hyunjin... Hwang Hyunjin"

•••••

Evet bu ilk karşılaşmaydı. Yıllar sonra ilk...

Sizce hwnag Hyunjin kim?

Hyunjin normal biri değil ve sizce hepsinin yüzündeki o kin ve nefret nerden geliyor?

Biliyorsunuz ki wattpadım bozuldu bölüm gönderemiyorum bunu da babamın telefonundan göndereceğim inşallah gelir

Gelecek bölüm drakos tanıtım olacak

İyi günler dilerim HYUNLİX İLE KALIN ☺️☺️☺️☺️☺️☺️☺️

Sayın çok haşmetli kralımız Hwang Hyunjin

Asil ve baş kaldıran prensimiz Lee Yongbok

(Düzenleme tarihi; 7.6.2023)

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro