[6- Arkadaşının ihaneti]
İyi okumalar dilerim...
•••••
Aradan üç hafta geçmişti o bilmeceyi bulduğu günden beri. Bu sürede her gün aralıksız düşünmüştü bu bilmecenin cevabını.. o kadar çok düşünmüştü ki bazen geceleri rüylarına bile girmişti sarışının
Ne tesadüftü öyle değil mi, bilmecenin cevabını da bir rüyasında düşünürken öğrenmişti.
Her şey o kadar planlıydı ki buna şaşırmamak elde değildi
Saatlerce düşünmesi mi işe yaramıştı yoksa her şey onun önüne sunulmuş muydu bilinmez, en sonunda bulmuştu cevabı Yongbok.
Cevap tabikide 8'di.
Sekizi yan çevirirsen sonsuzluk işareti olurdu. Bu da beni yan çevir, ben her şeyim.. derken kastettiğiydi. Ortadan ikiye bölsen de iki tane sıfır elde ederdin, aynı şekilde bu da beni ortadan kes, ben hiçbir şeyim derken kastedilendi.
Cevabı bulmuştu ama bu cevap hiçbir işine yaramamıştı Sarışın prensin.
Bulduğu günün sabahı aynı ormana geri dönüp o odadaki yüzlerce anahtar arasında üzerinde 8 yazan anahtarı bulup, zor bela 8 yazan deliğe sokmuştu ama açılmamıştı.
Aslında karşısına neyin cıkacağını da bilmiyordu. Sadece denemiş ve başarısız olmuştu. Şimdi ise yeniden o evdeydi ve son bir kere şansını deneyecekti.
Buraya geldiğini kimse bilmiyordu. İki gün sonra ise sarayda parti vardı.
Şu anda ise anahtarların bulunduğu rafın önünde anahtarlara bakıyordu. İçinde her zamanki gibi izleniliyormuş gibi bir his vardı ve bu his geldiği saniyeden beri onun diken üstünde olmasına neden olmuştu.
O tam bunları düşünüp elini fark ettiği anahtara doğru uzattığında ansızın arkasında birinin varlığını sezmişti. Bu kessin değildi ama sanki birileri onu öyle dikkatli bir şekilde izliyordu ki sarışın olanın içi titremeşti bir saniyeliğine
Tamda bu sırada kendisine doğru gelen adım seslerini duyduğunda derince yutkunmuştu. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki... Acaba sabaktan beri hissettiği izlenilmişlik hissinin sebebi arkasındaki beden miydi?
Korkmuştu o saniye Yongbok, arkasındaki, nefesini ensesinde hissettiği kişi onu oracıkta öldürebikirdi.
Beden ona o kadar yakındı ki nefes alma sesini duyabiliyordu sarışın ve bu onun daha çok korkmasına ve kalbinin daha da hızlı atmasına neden oluyordu.
Korkuyla, çekingen bir şekilde arkasına döndüğüde gördüğü beden oracıkta kalaklamasına neden oldu ve bu kişi onun son beklediği kişi bile değildi.
Karşısında ellerini göğsünde birleştirmiş bir Jisung görmüştü...
Jisung'un burda ne işi olduğunu bilemese de en azından bir asi veya başka bir şey değil diye düşünerek rahatlamıştı.
Jisung ona ne yaptığını sorarcasına bakarken bunu sormaktan da geri durmadan "Ne yapıyorsun burda?buraya neden geldin?" diye sormuştu. Son günlerde Yongbok'un ondan sakladığı bir şeyin olduğunu hissetmişti zaten Jisung.
Kahverengi saçlı olanın sorusunu geçiştiremeyeceğini biliyordu Yongbok çünkü ne derse desin doğru söylemediği sürece karşısındaki beden ona asla inanmayacaktı.
İkili arasında gergin bir ortam oluşurken Yongbok önce "kim ile geldin?" diye sormuş, Jisung ise sorusuna karşın aldığı soruya takılmadan "Tek başıma" dediğinde Yongbok yenilmişlikle bir nefes verip mezuniyet gününden başlayarak her şeyi Jisung'a anlatmıştı.
Jisung duyduğu her cümlede kaşlarını daha çok çatarken sarışın olanın cümlesini bitirmesini bekledikten sonra kaşlarını şaşkınlıkla havalandırıp "Oha! Böyle bir şey buluyorsun ve bana söylemiyorsun bile" diyerek hayıflamıştı onu.
Yongbok dibindeki arkadaşlarının gözünün içine bakarken içten bir sesle "Üzgünüm Jisung, sana söylemek isterdim ama seni tehlikeye atmak istemedim" demiş, bubunla Jisung kaşlarını daha çok çatıp "Ya sana bişey olsaydı!" diyerek onu azarlamaya başlamıştı
Her ne olursa olsun ikili birbirlerini çok seviyordu. Hep birbirlerini korumaya çalışırlardı. Birbirlerinin en önemlileriydiler.
Evet Jisung haklıydı ama Yongbok da kendince haklıydı. Onu tehlikeye atmak istememişti sadece. Kendisini hiç önemsememişti. Başına neler gelebileceğini bilmiyordu bile. Jisung ise mızmızlanıp duruyordu.
"Tamam Jisung artık öğrendin sonuçta. Hem sen buraya geldiğimi nereden biliyordun." diye sordu en sonunda Yongbok onun mızmızlanmalarına dayanamayarak. Jisung gözlerini kendisinden birkaç santim uzun olan sarışının gözlerine çıkararak alayla gülüp "Jeongin söyledi... Yongbok çok garip davranıyor git bi bak dedi" demişti.
Yine Jeongin diye geçirdi içinden Yongbok. O çocukta son zamanlarda tuhaf bir şey vardı ama bunun ne olduğunu bir türlü anlayamıyordu Yongbok
Kim bilir belkide çok yakın zamanda anlayacaktı.
İkili bir süre daha bu konular hakkında konuşurken en sonunda işin tehlikesini es geçerek bu büyü hakkında düşünmeye başlamışlardı. Yongbok "Ben bilmeceyi çözüm ama galiba biyerlerde hata yapıyorum" demişti, bulduğu kapının açılmadığını hatırlatmak istermişcesine.
Jisung ona bilmecelerle ilgili birkaç soru sormuş ve Yongbok'un yaptıklarını düşünmüştü. Sonra kendisi aynı şeyi yapmayı denemiş ama yine başarısız olmuştu. Bu ikisini de bir süre duraksatsa da aradan geçen bir saatin ardından Jisung oturduğu yerden büyük bir sevinç çığlığıyla kalkarak "Buldum!!!" demişti.
Yongbok onun bu yüksek sesinden irkildiği için korkuyla ona dönüp "Ne buldun?" diye sorduğunda Jisung çok bilmiş bir edayla "Ya sen bir bana danış, ben bilmecelerin kralıyım." diyerek kendisini övmeye başlamış Yongbok ise onun aklından geçen bir şeyin olduğunu anlayarak içinden 'Umarım bulamaz' diye geçirmişti kıskançlıkla
Yinede kıskançlığın sırası değil diye düşünerek "Ne buldun" diye sorduğunda Jisung yere bağdaş otururken "şimdi bana üstünde '8' olan anahtarı ver" diye konuşmuş, Yongbok ne yapacağını anlamasa da elinde anahtarı ona doğru uzatmıştı
'hmm' diye bir mırıltı çıkartmıştı kahverengi saçlı olan elindeki anahtarı incelerken.. parmaklarını usulca anahtarın üstünde gezindirip bir şeye dokunduğunda aniden anahtar dört parçaya ayrılmıştı
Yongbok ona şaşkınca bakarken Han sevincin yansıdığı yüzüyle "hah! Tamda tahmin ettiğim gibi. Yongbok şimdi bana üzerinde sonsuzluk işareti '∞' olan anahtardan bir tane, '0' olan anahtardan iki tane getir" demişti.
Onun ne yaptığını bir türlü anlayamamıştı Yongbok ama en azından belki bir şey bulur umuduyla dediği anahtarları birkaç dakikalık bir arayışın sonunda büyük raflarda bulup getirmiş ve Jisung'un eline vermişti.
Jisung onları aldıktan sorna bir süre incelemiş bunu yaparken de Sherlock Holmes titizliginde çalışmıştı.
Anahtarlar tıpkı diğer anahtar gibi dört parçaya ayrıldığında ise "Şimdi bunlardan yeni bir anahtar yapacağız" diyerek ilk başta üzerinde '8' yazan anahtarın en üst kısmını, üzerinde '∞' olan anahtarın ikinci kısmını, ve üzerinde '0' yazan anahtarların birinin üçüncü birininde son kısmını birbirlerine kenetlenmişti.
Bu çok şaşırtıcıydı ama ellerinde artık yepyeni bir anahtar vardı ve bu anahtarın üstündeki sembol diğer hiçbir anahtarın üstünde yoktu. Buna Yongbok'la beraber Jisung da şaşırmıştı. O bile bu kadarını beklememişti açıkçası..
Anahtarı bulduktan sonra ilk iş bunu açacak olan kapıyı aramışlardı. Kapı da görünürde yoktu ve her yer bir sürü kapı ve delikle doluydu tek tek bakmak zorunda kalmışlardı.
Onlar bunu ararken Yongbok dayanamayarak bunu nasıl bulduğunu sorduğunda Jisung şakayla karşılık "ben profesörüm" dese de sonradan geçen Jeongin'in önerdiği filmi izlerken o filmdeki adamın da aynen bunları yaptığını ve kurtulduğu söylemişti
Bunların hepsi bir rastlantı mıydı?
Neden ellerini attıkları her taşın altından Jeongin çıkıyordu ki? Jeongin de tuhaf olan bir şeyler vardı..
Onlar bir süre daha kapıyı aramış en sonunda ise Jisung aniden "buldum" demişti. Bulduğu şey küçük dolap gibi bir şeydi ve üzerinde anahtarın üstündeki sembol vardı.
İkili hiç tereddüt etmeden dolabı açmışlardı. Evet bu sefer açılmıştı. İçinden ise birkaç tane kağıt çıkmıştı. Tüm kağıtlar boş olsa da sadece bir tanesinde değişik bir şey yazıyordu ve bunun o Bilmecede geçen 'büyü' olduğunu anladıkları için hemen yapmışlardı.
•••••
2 gün sonra...
O günden sonra iki gün geçmişti ve onlar büyüyü yapmışlardı ama bişey olmamıştı. Hatta iki gündür belkide 10 defa büyüyü denemişlerdi ama sonuç yine aynıydı... Büyü bir işe yaramamıştı.
Aslında onlar da büyünün ne işe yaradığını bilmiyorlardı sadece hiçbir tuhaflık olmamıştı
Nerden bilebilirlerdi ki büyüyü her yaptıklarında Drakos ile Walenty arasındaki sihirli duvarın yıprandığını ve her saniye daha da güçsüz düştüğünü..
Bugün ise parti günüydü.
Sarayda büyük bir parti vardı ve hemen hemen herkes davetliydi. Lider Jennie ve beraberindeki soylu kurtlar, Lider Lalisa ile beraberindeki soylu vampirler, soylu insanlar ve Perilerin lideri Bay Choi ve beraberindekiler, hepsi gelmişti.
Koca sarayda adım atacak yer bile yoktu resmen ama onlar da bunu pek önemsememişlerdi. Hatta işlerine bile yaramıştı çünkü onlar bugün yine oraya son bir defa gidip büyüyü yapmaya karar vermişlerdi bu kalabalık ise ortadan kayboldularında işlerine yarayacaktı
Bazen korkuyordu Yongbok. Bunu yaparken bile acaba başımıza bir şey gelir mi diye düşünüyordu... O büyüyü buldukları zaman bile Jisung'a yapmamaları gerektiğini söylemişti. İçinde öyle bir his vardı ama Jisung yinede hevesle yapmıştı
Son pişmanlık fayda etmezdi....
Onlar da çok pişman olacaklardı.
İkili en şık kıyafetlerini giymiş ve gelen herkesi selamlamışlardı. Tam iki saat boyunca partide takılmış daha sonra ise Jisung Minho'ya lavaboya gideceğini Yongbok ise Chenle'e işi olduğunu söyleyerek saraydan ayrılmıştı
Tam çıkarlarken Jeongin'in Ryujin ile bir şeyler konuştuğunu görmüştü Yongbok ve ona olan şüphelerinden dolayı dikkatlice ormana kadar gidip diken üstünde hareket etmişti
Jisung çok heyecanlı duruyordu ama nedense Yongbok'un içinde kötü bir his vardı. Aklına hep Baekhyun'un anlattığı hikayede babasının Onu ve Jisung'u karanlığın içine çekilirken gördüğünü geliyordu.
Acaba bu yaptıkları onları o karanlığın içine mi çekecekti...
Ormana vardıklarında hiç vakit kaybetmeden o odaya doğru ilerleyip büyüyü yapacak malzemeleri bir araya getirmiş ve yapmışlardı...
Onlar yine bir farklılık göremeyip hayal kırıklığına uğramışlardı ama bu yaptıkları son büyü iki evren arasındaki geçiş kapısını tamamıyla açmıştı.
Yongbok hayal kırıklığı ile elinde tuttuğu kağıda bakarken oflayıp "Bu işe yaramıyor Jisung" diyerek kahverengi saçlı olana doğru döndüğünde, giriş kapısının önünde bir gölge görmüştü.
Jisung düşmüş suratıyla "Evet Yongbok, benc-" diye söze başlamıştı ki Yongbok onun sözünü keserek ayağa fırlamış bununla Jisung da onun baktığı yere doğru baktığında aynı gölgeyi görmüştü.
Gölgenin sahibi yakalandığını anladığında hızlı adımlarla oradan kaçmaya başladı. Sarışın olan şaşkınlıkla bakarken Jisung direk ordan çıkıp kaçan bedenin arkasından gitmiş hemen ardından ise Yongbok da kendine gelerek oradan ayrılıp Jisung'un arkadasından koşmuştu
Kaçan beden bir kızdı bu çok açıktı. Kız onları görünce daha çok hızlanıp onların geldiği arabanın yanına Park ettiği arabasına atlayarak oradan uzaklaşmıştı
Gördükleri araba ile bir an donakalmışlardı...
Jisung hayretle "Yongbok bu sizin saraydaki arabalardan değil mi?" diye sorduğunda Yongbok ona bakıp şaşkınca kafasını salladı. Jisung şoka girmiş bir şekilde "O halde işimiz bitti" demişti.
Evet haklıydı, işleri bitmişti. Jisung "Hadi gel, durduralım onu" deyip arabaya atlamış, sarışın olan da onun ardından binmiş ve Jisung hızla saraya doğru ilerlemeye başlamıştı.
Saraya vardıklarında, arabanın çoktan orada olduğunu görmüşlerdi. Bu sarışının derince yutkunmasına neden olmuştu. Umarım bu her kimse, gördüklerini hiçkimseye söylemezdi.
Bir süre şokla sarayın büyük giriş kapısına baktıktan sonra onları izleyen muhafızlar eşliğinde gerginlikle merdivenleri çıkmaya başlamışlardı. Sarayın girişine geldiklerinde içerde gördükleri görüntü büyükçe yutkunmalarına neden olmuştu
Çoğu kişi bir araya toplanmış Ryujin'i dinlerlerken, Ryujin babasına gördüklerini anlatıyordu.
Baekhyun kızından duyduğu şeyin şokuyla "Ne! Hayır bunu yapmış olamazlar" dediğinde Ryujin nefes nefese bir şekilde "Yemin ederim baba, gördüm, Drakosla aramızdaki duvarı yıkmak için kullanılan büyüyü yapıyorlardı." demişti
Salondaki herkes bununla put kesilirken sarışın olan ve kahverengili kalakalmış ve dehşete kapılmış bir yüzle birbirlerine dönmüşlerdi. Yaptıkları hatanın büyüklüğü o saniyelerde yüzlerine dehşet verici bir şekilde yansırken ağlayacak durumda hissetmişti kendini Yongbok.
İşleri bitmişti
Tamda o saniye şokla karşısındaki küçük kıza bakan Lee Taeyong'un gözüne kapıdaki iki beden çarptığında düz bir suratla onlara bakmaya başlamış, bununla ise içerdeki herkesin bakışları bir anda onlara dönmüştü..
O saniyeden sonra içeride büyük bir kaos peydah göstermeye başlamıştı. Her bir ağızdan bir ses çıkıyordu. Kimileri onların yaptığı hata hakkında hayıflarcasına konuşurken bazıları ise bu işin tehlikesindeydi
Yongbok babasına baktı. yüzünde anlamlandıramadığı bir ifade vardı. Bu onu korkutmuştu. Babasının tepkisinden korkmuştu o saniyeler
Taemin tüm gelen kornuklardan özür dileyip partinin bittiğini söylemiş bununla ise liderler dışındaki herkes sarayı terk etmişti.
"Anlamıyorum bunu nasıl yaparsınız?"
"Siz kendinizi ne zannediyorsunuz, başınıza bir şey gelebilirdi."
"Bu kadar aptal olamazsınız"
"Neden benim bundan haberim yok Yongbok "
Her bir azdan binlerce ses çıkıyordu. Kimin ne dediği bile belli değildi herkes onları azarlıyordu herkes olayın ciddiyetindeydi.
Orada sadece;Chanle, Kral Lee, Bay Han, Lider Jennie ve oğlu, Lider Lalisa ve oğlu, bide perilerin lideri Bay Choi kalmıştı. Seungmin gitmek istememiş ama Jeongin onu gitmek için zorlamıştı. Bunlarla beraber Ryujin, Baekhyun ve tabiki de Minho vardı
O da çok şaşkındı. Hayatının en önemli parçaları olan o iki kişi böyle bir hata yapmıştı ve o bunu fark bile etmemişti. Kendisini suçlamıştı o saniyeler Minho.
Babaları ise sessizdi. Bu sessizlik ikisini de çok korkutuyordu.
Baekhyun son bir saattir yaptığı gibi onları bir çocuk misali azarlamaya devam ederken " İkiniz de ceza alacaksınız ve büyü gücünüz elinizden alınacak." demişti. Bu yaptıkları şey affedilir değildi.
Duyduğu şeyle gözlerini kocaman açarak Baekhyun'a bakarken "Ama biz-" diye söze başlamıştı ki Yongbok sözünü kesen şey ansızın yanında hissettiği sızı olmuştu.
Taeyong bakmaya bile kıyamadığı oğluna vurmuştu. Bu içerdeki herkesin bir anlığına suspus olmasına neden olurken Yongbok babasının ona ilk defa el kaldırması ve yaşadığı pişmanlıkla akmak üzere olan yaşlarını serbest bırakmıştı.
Herkes şaşkındı Taeyong ise ateş saçıyordu. Onlar nasıl öyle bir şey yaparlardı. Ya... Ya başlarına kötü bir şey gelseydi??
Tonunda bariz bir sinirin bulunduğu sesiyle iki arkadaşa dik dik bakarken "Siz bunu nasıl yaparsınız? Ya size bir şey olsaydı? Ben ne yapardım! Aklınız yokmu? Niye düşünmeden hareket ediyorsunuz?!" diye bağırmıştı. Bu Yongbok ile beraber Jisung'un da yanaklarından sıcak damlaların akmasına neden olurken Taeyong onların önünde sinirle volta atıyordu
"Son zamanlarda senin başına bişeylerin geldiğini görüp duruyordum rüyalarımda, ama benim oğlum zeki öyle bir şey olmaz diyordum. Ama bak! Ya sana bir şey olsaydı?"
Endişeliydi bu çok belliydi gözlerinde ve sesinde bir babanın çocuğunu kaybetme korkusu vardı. Bu korkuyu iliklerine kadar hissetmişti Taeyong. Ya onlara bir şey olsaydı? Ya Drugolar onları alsaydı? O zaman ne yapardı ki Taeyong??
Yongbok yere diktiği bakışlarını yavaş bir hareketle babasının gözlerine çıkartıp "Baba-" demişti ki Taeyong hırsla onun sözünü kesip "Sesini bile duymak istemiyorum. Odana git ve bir daha ben izin verene kadar dışarı çıkma. Senin yüzünü uzun bir süre görmek istemiyorum!" demişti
Bu laflarına bin pişman olacaktı. Oğlunu görmediği her bir gün ona söylediği son sözlerin bu olduğunu hatırladıkça kendini azapta gibi hissedecekti.
Babasının sözleri öyle canını yakmıştı ki sarışın olanın. Sadece o saniye bağıra bağıra ağlamak istemişti. Babasının gözünün içinde gördüğü hayal kırıklığı ve korku onu iliklerine kadar titretmişti.
Taemin can dostuna yaklaşarak onu sakinleştirme amaçlı elini omzuna koyduktan sonra yandaki büyük koltuklara oturtmuş, Bay Han ise kendi oğluna dönerek "Aynısı senin için de geçerli Jisung. Muhafızlar seni eve götürecek ve ikinci bir emre kadar asla ama asla odandan çıkmayacaksın" demişti sinirli bir sesle
Bundan sonra ise iki arkadaşın kollarından muhafızlar sanki suçluları tutar gibi tutup birini üst kata birini ise çıkışa doğru ilerlemişti.
Herkes şaşkındı, herkes üzgündü.. kimse bu olayın sonucunun nasıl olacağını tahmin edemiyordu. Wooyong'un içinde ise kötü bir his vardı.
O özel bir kurt olduğu için diğer kurtların aksine sadece 10 saniye sonrasını değil bir dakika sonrasını görebiliyordu ve kendi kaderinde gördüğü şeyler pek iyi gibi değildi.
Öte yandan muhafızlar Yongbok'u odasının içine kadar getirmiş ve bırakıp çıkmışlardı ama giderken kapıyı da beraberinde kilitlenmişlerdi. Odada tek başınaydı sarışın yorgun ve üzgün bir şekilde.
Ayrıca çokta sinirliydi, kendisine çok kızmıştı. Nasıl böyle bu saçmalığa kanıp bu kadar ileri giderilmişti ki? Ya o kapı.. o kapı nasıl kapanacaktı
Bu düşünceler eşliğinde kendisini yorgun argın yatağına atıp yanağındaki gözyaşlarını silmişti ama sonrasında yerine hep yenileri gelmişti.
Aradan beş dakika geçmemişti ki içeriden bazı sesler gelmeye başlamıştı. Yongbok sakince gözünü açıp bakışlarını odada gezdirmeye başladı. Bu sakinliği aynadan çıkan beyaz ışıkları görene kadar sürmüştü.
Odasının içindeki kocaman boy aynasından ışıklar çıkıyordu.
O daha buna şaşıramamışken odanın içerisinde bir ses yankılanmaya başladı.
"Yongbok ailenin sana yaptığı büyük bir haksızlık değil mi?" diye bir ses duyulmuştu ilkin. Ses aynanın içinden geliyordu ve bu ses çok tanıdık gelmişti Yongbok'a.
Yongbok aynaya doğru şaşkınca bakarken "S-sende kimsin?" diye sormuştu korkuyla. Bununla odanın içini bir kıkırtı doldururken "Ah Yongbok, Drugolar'a inanır mısın? Bende bir Drugoyum" demişti aynanın içindeki beden
Yongbok kaşlarını çatarak duyduğu sesi içinden tekrar ederken, 'ben drugoyum' kısmına takılmadan "Jeongin?" diye sordu. Bu ses kessinlikle Jeongin'e aitti.
Sinirle ayağa kalkıp "Jeongin, yaptığın şaka hiç komik değil! Dalga geçemeye mi geldin?" diye bağırmıştı Yongbok. Tiksinti ile bakmıştı aynanın içine doğru. Ama aynanın içindeki beden sadece kıkırdayıp "Ne dalgası Yongbok, ben bir Drugoyum." demişti.
Evet o kişi kessinlikle Jeongin'di.
Jeongin sadece ellerini aynanın icinden çıkarıp Yongbok'a doğru uzatarak "Drugoları görmek istersen benimle gel" demiş ve kapalı olan avuçlarını açmıştı.
Avucunda bir şey vardı... Bu bir taştı ve o taş Walenty ile Drakos arasındaki gidiş gelişi sağlıyordu. Ondan sadece 2 tane vardı biri Walenty de, biri Drakosta. Ama Walenty'nin taşı yıllar önce kaybolmuştu..
Bu taşın Jeongin'de ne işi vardı?
Yongbok şokla onun elinde tuttuğu taşa bakarken Jeongin cezbedici bir sesle "Hadi! eğer benimle gelirsen, seni Drakosa götürürüm. Yaklaş!" demişti. Yongbok olan olayları kavrayamadığını hissetti.
Ayakları ondan bağımsız bir şekilde aynaya doğru yaklaşırken aynanın karşısında durup çatık kaşları eşliğinde Jeongin'in elindeki taşı kendi eline almıştı.
Bazen en yakınlarımız sandığımız insanlar bize büyük ihanetler ederlerdi.. Jeongin de ona büyük bir ihanet ederek taşa şaşkınca bakan çocuğu ansızın kolundan kavrayarak bir hışımla aynanın içine çekmiş ve Yongbok'un beyaz ışıklar ardında gizlenmiş o karanlık çukura çekilmesine neden olmuştu
Tamda bu sırada salonda büyük bir sessizlik hakimdi. Kimse konuşmuyordu. Kral Taeyong çok sinirliydi 'umarım Younbok'a bir şey olmaz' diye geçiriyordu içinden. Oğlu için çok endişelenmişti.
Ortamdaki sessizliği bozan Baekhyun olurken "Gereken tüm tedbirleri alacağız ve eğer bir sorun varsa, duvar zedelenmişse, büyüyle düzeltmeye çalışırız" demişti. Herkes ona bakıp onaylamıştı herşey için çok geç olduğunu bilmeden
Kim bilebilirdi ki onların en yakın arkadaşı olan Jeongin'in, masallarda anlatılan 'hala bu evrende yaşayan' drugo olduğunu.
Onlar herşeyden habersiz büyük salonda otururken kurtların lideri Jennie "sizcede fazla üzerlerine gitmedik mi? Sonuçta hiçbir şeyden haberleri yoktu" demişti olaya daha sakin bir şekilde yaklaşarak. Vampirlerin lideri Lalisa'da ona katıldığını belirtircesine başını sallamıştı
Taeyong da biraz fazla üzerlerine gittiğini düşünmüştü. O oğluna vurmuştu. Bakmaya bile kıyamadığı oğluna tokat atmıştı ve bunun pişmanlığını yaşıyordu
Üzüntüyle başını sağa sola sallayıp odanın içinde volta atmayı bırakarak onlara doğru dönüp konuşmak için ağzını aralayacağı sıra, Wooyong hissettiği yüksek negatif hisle, anlık bir cesaretle onun karşısına geçip "Efendim gözlerimin içine bakar mısınız?" diye sormuştu.
Annesi Jennie onun ne yapacağını anlamıştı ama nedenini bilmiyordu. Wooyoung ise Taeyong'un gözlerinin içine bakmak istiyordu. Kral onun ne yaptığını anlamasa da sorgulamadan gözlerinin içine bakmıştı.
Onun çığlıklarını görmüştü Wooyong, zihnine yansıyan görüntülerde. 'Yongbok' diye bağırdığını duymuştu kralın.
Wooyoung, gördükleri ile korkuyla çekmişti bakışlarını kralın gözlerinden. Derin bir nefes alıp dehşetle "efendim Yongbok-" demişti ki onu durduran şey üst kattan gelen kulakları çınlatan ses olmuştu.
Hepsi ilkin olayı anlayamayarak kalakaldığında Baekhyun "Yongbok'a kötü bir şey mi oldu?" diye konuşarak üst kata doğru koşmuş, bununla hepsi korkuyla onun peşinden yukarı çıkmışlardı.
Minho hepsinin önüne geçip içindeki büyük tedirginlikle kardeşinin kapısını açtığında gördüğü son şey kardeşinin aynaya doğru çekilmesinin ardından aynanın paramparça olmasıydı.
İşte rüyalarda geçen o karanlık çukurun içine çekilmişti kardeşi
Taeyong pişman olacaktı. Belkide bu oğlunu gördüğü son gündü çünkü oğlu artık baş düşmanı Hwang'ın olmuştu.
•••••
Evet bölüm sonu nasıldı?
Bu Hwang kim ya? Peki Jeongin'in drugo olması? Böyle bir şey bekliyor muydunuz?
Aklınıza takılan bir yer varsa sormaya çekinmeyin lütfen
İyi günler dilerim HYUNLİX İLE KALIN ☺️☺️☺️☺️☺️☺️☺️
Kim Jennie.. Wooyong'un annesi kurtların lideri
Lalisa San'in annesi, Vampirlerin lideri
Buda prens Lee
(Düzenleme tarihi; 29.5.2023)
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro