Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

[5- Gizemli kitap]

İyi okumalar dilerim...

•••••

Kapı açılmıştı..

Bir süre üstündeki şaşkınlığı atamadı genç beden. Küçüklüğünün bir kısmını geçirdiği evde böyle bir kapı vardı ve o bunu yeni öğreniyordu.

Şaşkınlığını saniyler içinde üstünden atıp içindeki merakla öne doğru bir adım atarak kapıyı hafif aralayıp içeriye baktı. İçerisi saf karanlıktı. hiçbir şey gözükmüyordu.

Girip girmeme arasında kalmıştı sarışın beden, aslında biraz korkuyordu ama yinede çok merak ettiği için içeriye girmeye karar vermişti.

Herşeyin başlangıcı da bu olmuştu ya. Belkide merakına yenik düşmese ilerde başına gelecekler ertelenmiş olurdu. Ama asla bir son bulmazdı.

Derin bir nefes alıp kapıyı tam bir şekilde açarak içeri adımladı. Yaptığı ilk şey içerde bir ışık aramak olurken bu çabası boşa çıkmıştı. çünkü görünürde ne bir lamba nede başka bir ışık kaynağı vardı. O da çareyi telefonunun farını açmakta bulmuştu.

İçinde hala bile bir kuşku vardı. Pek korkak biri değildi normalde ama son zamanlarda hayatında çok fazla anormal şeyler olmaya başlamıştı

Kimbilir belkide bu anormallikler gelecekten bir gösterimdi. Belkide...

Telefonun flaşını açtıktan sonra odanın içerisinde ilerlemeye başladı sarışın prens. Buranın bir çalışma odası olduğunu anlaması pek uzun sürmemişti. Odanın dört bir duvarı kitaplıkla kaplıydı hangi duvara baksan baştan sona kadar kitapla doluydu. Kitapları asırlık gibi gözüken tozlar süslerken uzun zamandır kimsenin içeri girmediği çok belliydi.

Sarışın genç temkinli adımlarla odanın içerisinde ilerlerken gözünün önüne gelen sarı tutamları tek eliyle hafifçe arkaya alıp, biraz daha gezindiken sonra yine aynı o his içini kapladı.

Sanki izleniyor gibi hissediyordu ve bu his tüylerinin diken diken olmasına neden olmuştu.

Kalbi olduğundan daha hızlı atamay başladığında hızlı bir hareketle etrafinda dönüp kimsenin olup olmadığına bakmıştı ama odada yapayanlız gibiydi. Kulağına gelen tek sesler kendi adım sesleri ve nefes alış verişiydi.

Her adımında zemindeki eski tahtalardan gıcırda tarzı sesler çıkarken odadaki kitaplığa biraz daha göz gezdiriyordu. Tüm kitaplar bu güne kadar asla görmediği türdendi. Sanki bambaşka bir eve gelmiş gibi hissediyordu.

Bir süre daha odanın içinde dolaşırken odada hiçbir tuhaflığın olmadığını düşünüp kapıya doğru ilerledi. Odada ilgi çekici olan tek şey kitaplardı ve bunu acilen babası ile konusmasi gerektiğini düşündüğü için hızla evden çıkmak istemişti

Herşey normal ilerlerken tam kapının önüne vardığında arkasından gelen sesle refleksiv olarak arkasına dönmüştü. O ses de neydi öyle? Gerçekten korkmaya başlamıştı ama arkasında bir şey göremedi yinede merakla sesin geldiği tarafa doğru yürümeye başlamıştı. Acaba içerde tek başına değil miydi?

Aniden bacağında bir ağrı hissederken bir şeye çarptığını anlayıp ışığı o tarafa doğru tuttuğunda, çarptığı şeyin bir masa olduğunu gördü. Tuhaf olan ise masanın az önce orda olmamasıydı. Burda gerçekten de tuhaf şeyler dönüyordu.

Masaya dikkatlice baktığında üzerinde birkaç kalem, kağıt ve bir kitap olduğunu fark etti sarışın. Kitabı hiç düşünmeden eline aldı ve incelemeye başladım.

Hayır bu olamazdı...

Daha kitabın başlığında bile şokla kalakalmıştı. Kitap Drakosla ilgiliydi ve baya eski bir kitaba benziyordu. Klabi bu sefer heyecanla atmaya başlarken kitabın ilk sayfasını açarak okumaya başladı..

İlk sayfada sadece bir söz vardı

'Drakos sadece bir efsane değil

Evet O da aynen böyle düşünüyordu. Bu söz sanki kendisi için yazılmış gibiydi. Sanki kendisine söyleniyordu. Bundan şüphe etme diyordu.

O bunları düşünüp kitabı incelemeye devam erekne içeriden bazı sesler gelmeye başlayınca şoförün hala onu beklediğini hatırlayarak kitabı kapatıp sıkıca elinde tutarken onunla beraber odadan çıkıp kapıyı kapattı.

Odadan çıkmasının ardından kapıya doğru yeniden dönmüştü ki, az önce orda olan kapının ve anahtarın yok olduğunu görmüştü. Başına gelen tuhaflıkların sonu gelmezken kitabı sıkıca kavrayarak hızlıca evden çıkıp kendisini uzun bir zamandir bekleyen arabaya binerek ordan ayrılıp partiye geri dönmüştü.

Prati alanına vardığında kitabı arabada bırakıp çıkmış ve sanki hiçbir şey olmamış gibi arkadaşlarıyla eğlenmişti ama aklı hep kitapta kalmıştı Yongbok'un. Parti bitince ise yorgun argın Leura'ya gidip kendi odasına çıkmıştı. Kimse sorgulamamıştı elindeki kitabı. Kimsenin de umrunda olmazdı zaten.

Yorgun argın odasına vardığında tüm günün adrenalini ile üstünü değiştirip kitabı özenle çekmeceye yerleştirdikten sonra hemencecik uyumuştu.

Sabah uyandığında kendisini çok aç hissediyordu sarışın beden. Hemencecik tüm işlerini halledip hazırlandıktan sonra aşağıya indiğinde yemek salonunda çoktan masada hazır bulunan abisi ve babasıyla karşılaşmıştı. Onlar genelde de ondan erken uyandıkları için buna hiç şaşırmadan yanlarına gidip oturmadan önce kocaman gülümseyerek "Günaydın~" demiş, bununla ikisinin de dikkatini üzerine çekerken ikisinden de aynı karşılığı almıştı.

Zaten karnı çok açtı. Önündeki iştah kabartıcı yemeklere bakarken de karnının guruldadığını hissetse de babasının yemeğe başlamasını beklemiş sonrasında ise hemen yemeğe başlamıştı.

Çok heyecanlı ve enerjik hissediyordu çünkü Drugolar ile ilgili o kadar araştırma yapmasına rağmen bir şey bulamamıştı ama bu dün bulduğu kitapta onlarla ilgili bir şeyler bulabileceğine emindi. Bunun için hemencecik yemeğini yedikten sorna odasına gidip kitabı okumak istiyordu.

Kral Lee'nin de gözünden bu heyecanı kaçmazken "Sabah sabah bu kadar enerjik olmanı neye borçluyuz acaba?" diye sormuştu eğlenir bir tonda. İki oğlunu da çok seviyordu ve onlarla uğraşmaya bayılıyordu Taeyong

Yongbok ise onun sorusuyla ona dün olanları anlatmıştı. Tabikide babasından böyle bir şeyi saklamazdı ama anlattıkları Taeyong'un kaşlarını çatmasına sebep olurken "Ama o evde böyle bir kitap nasıl olabilir ki? Nerede buldun?" diye sormuştu. Yongbok ona gizli bir odada bulduğunu söylediğinde ise evde böyle bir odanın olmadığını söyleyerek sarışının kafasını karıştırmıştı.

Ama kendi kafası da karışıktı... Yıllardır arada bir gittiği ve hatta kendi tasarımını yaptığı o evde öyle bir odanın olmadığına emindi.

Bu konuşma her geçen saniye uzarken yemek salonuna bir muhafız gelip Kral Lee Taemin'in toplantıya çağırdığını söylemişti Taeyong'a. Taeyong ise onu onaylayıp masadan kalktıktan sonra oğluna dönerek akşam geldiğinde kitabı kendi odasına getirmesini istemişti.

Her şey çok tuhaftı ve tuhaflaşmaya devam da edecekti

Kral Lee gidince Yongbok karışmış kafasıyla masadan kalkıp varlığını bile unuttuğu abisine "afiyet olsun" diyerek merdivenlere yönelmiş ve kendi odasına çıkmıştı.

Acaba kitabın gizemi neydi? Bunu çok merak ediyordu Lee Yongbok

Odasına vardığında direk kapıyı arkasından kapatıp sakin adımlarla yatağın yanındaki çekmeceyi açarak içinden kitabı çıkarmıştı. Bu kitap ve dünkü olaylar bir rastlantı mıydı yoksa iyi hazırlanmış bir plan mı? Bunu çok merak ediyordu

Yinede kendini kitabı okumaktan alıkoyamazken yatağının üstüne oturup ilk sayfayı açarak okumaya başlamıştı.

Kitapta Drakos ile ilgili çok fazla bilgi vardı. Drakosta bulunan alemlerin, Walendideki alemlerden daha güçlü olması, Drugolar hariç diğer hiçbir alemin Walentyde yaşayamaması ve Drugoların İnsanlara çok benzemesi bunlara örnekti

Kitabı okumaya devam ederken sayfayı çevirdiği esnada kitap yanlışlıkla elinden düşmüştü sarışının. Almak için yere eğilmiş ve kitabı almıştı. Kitabı rastgele açtığında boş olan bir sayfayla karşılaşmıştı sarışın prens. Sayfaya daha dikkatli bakarken birden sihirli bir şekilde birkaç sayı ve bir yazı belirtmişti.

Yongbok çok şaşırmıştı buna. Birden bire '24, 9, 14 ve son sayı' sayfanın ortasında belirmişti

Bu da ne demek oluyordu böyle?

Şaşkınlıkla kitabı kapatmış ve yine açmıştı ama o sayılar yok olmuş yerine normal yazılar gelmişti.

Her şey çığrından çıkmaya başlamıştı. Bu sayılar herşeyin belirlendiği kısım olmuştu.

Bu sayılarda neydi? 23, 9, 14, son sayı.. Ne demek oluyordu? Cevabını nasıl bulacaktı?... bu gibi sorular beyninin içerisinde yankılanmaya başlamıştı Yongbok'un.

Saat sabah 10.38'di ve O saate odaklanıp bu sayıları düşünmeye başladı. Aynı sayfayı defalarca açıp kapatmıştı ama o sayılar yoktu.

Saat 15.25'i gösterdiğinde Yongbok hala bunu düşünüp duruyordu. O sırada uzun bir zamandır kardeşinin haberini alamayan Minho odanın kapısından içeriye girip "Hey! Yongbok, sence Jisung şuan ne yapıyor?" diye sormuştu pervasızca. Kardeşinin kıskandığını bildiği için arada böyle şeyler yapmak çok hoşuna gidiyordu.

Ama şu an küçük kardeşinin ilgileneceği son şey bile değilken omuz silkip umursamazca "bilmem" diye cevaplamıştı. Minho onda bir sorun olsa direk anlardı. Tamam belki çoğunlukla tartışırlardı ama onu babasından bile çok severdi Yongbok. Çünkü ikiside hayatı boyunca hep yanında olmuştu onun ama abisi onun hayatının her anındaydı ve belli etmese de Yongbok'a kendinden bile çok değer veriyordu Minho.

"Yongbok bir sorunmu var?" diye sordu Minho ama Yongbok sorusuna cevap verip onunda canını sıkmak istemediğinden aklına gelen ilk yalanı söyleyerek "sadece hangi filmi izlesem karar veremedim" demişti.

Minho ona tek kaşını kaldırarak baktı ve daha sonrasında onun yatağına oturarak "Sorunun o olmadığını hissediyorum ama eğer güzel bir film izlemek istersen, geçen gün ben ve Jisung, Jongin'in bize önerdiği bir filmi izledik.. Film çok güzeldi, bir sürü gizem vardı. Adam bazı sayılar buldu ve kitapta onları uyguladı falan çok iyiydi" diyerek kardeşinin omzunu destek olurcasına sıkmıştı.

Herşeyden habersiz...

Mor saçlı olanın dediğiyle kafasında bir ampül yanmıştı Yongbok'un. Küçük bir ihtimaldi ama belkide kendisi de bunu denerse işe yarayabilirdi.

Hemencecik uzandığı yataktam kalkarak abisinin kolundan tutup onu odanın dışına sürüklemiş ve abisinin şaşkın bakışları arasında "Teşekkür ederim abiciğim. En iyisi ben filmi izleneye başlayayım" diyerek kapıyı suratına kapatmıştı Minho'nun. Abisinin kafasını karıştıran ise kardeşinin filmin ismini bile bilmemesiydi. Yinede "Ne halin varsa gör" diye odanın içine doğru bağırıp oradan uzaklaşmıştı

Yongbok hızlıca yatağın üstündeki kitabı eline alıp çalışma masasına geçtikten sonra içinden tahmininin doğru çıkmasını dileyerek kitabın eski ve yıpranmış kapağını açıp heyecandan titreyen elleri esliginde 23. Sayfaya getirmişti. Zaten kitabın altında sayfa numaraları yazıyordu. Böyle eski ve gizemli bir kitapta sayfa numaraları boşuna konulmuş olamazdı.

23. Sayfayı açıp 9. paragrafa doğru ilerledi. Bir umut cevabı bulmuştu. 9. paragrafta 14. kelimeye kadar tek tek sayarak götürmüştü. Çok heyecanlıydı ve karşısına nasıl bir sonucun çıkacağını çok merak ediyordu

Yinede umduğunu bulmuştu. 14. kelimede Galerya ormanı yazıyordu. Galerya ormanı saraydan yaklaşık olarak kırk dakika uzaklıktaydı ve bunların bir tesadüf olma ihtimalini çok düşük bulmuştu Yongbok.

Bu kader miydi yoksa azap dolu bir plan mı?

O heyecanla Yerinde durmazken sonra aklıa o son sayı gelmişti. Doğru ya 'Son Sayı' da önemliydi. Direkt 14. sayfayı açmıştı çünkü 24, 9, 14 şeklinde yazılıyordu ve son sayı 14tü.

14. sayfada pek bir şey göremedi ilk başta. Ama sayfanın en sonunda kalbi hızla atmaya başlamıştı. Sayfanın sonunda Drugolar için önemli olan bir konumdan bahsediyordu. Telefonunu hemen eline alıp konumu girdiğinde, girdiği konum Galerya ormanında bir yerleri işaret ediyordu.

Artık emindi, bunlar asla tesadüf değildi. Az sonra yapacağı şey çok tehlikeli olabilirdi ama yinede o heyecanla yerinden sıçrayıp odasından çıkarak bahçeye inmiş ve onu her daim hazır bekleyen arabaya binerek şoföre Galerya ormanına doğru sürmesini istemişti.

Yaklaşık kırk dakika sonra ormana vardığında şoföre ormanın içinde bir işi olduğunu ve kendisini asla takip etmemesini kessin bir dille söyleyip telefonunun navigasyonunda gözüken konuma doğru ilerlemeye başlamıştı heyecan ve endişeyle.

Navigasyonun gösterdiği konuma varınca orada bir sürü ot olduğunu gördü. Otlar onun boyundan bile uzundu. Böyle ormanlık bir alanda bu tür otlar olması çok normal olsa da bu sefer bir şeyleri saklamak için olduğunu hissetmişti Yongbok. O yüzden hiç düşünmeden Otların arasına daldığında biraz ilerledikten sonra bir kapıya rastladı.

Biliyordu. Karşısına böyle bir şeyin çıkacağını tahmin ettiğinden kapıyı içeri doğru ittirmişti. Kapı çok çabuk açılmıştı.

İçeri fazlasıyla cesur adımlarla girdi sarışın. Aslında böyle bir yerde ölse kimsenin ruhu bile duymazdı ama o fazla cesurdu.

İçeriye girince ilk başta heryer karanlıktı ama adımını atar atmaz sihirli bir şekildelde meşaleler yanmıştı.

Oda büyücülerin büyü yaptığı veya iksirlerini sakladığı odala benziyordu. Baya eski bir oda olduğu belliydi.. duvarlarda, yerde, tavanda bir sütü anahtar delikleri vardı. Ve tam odanın sonunda en köşede bir duvar tamamıyla camdan bir rafla kaplıydı ve rafın içerisinde üstünde şekil ve sayıların olduğu yüzlerce anahtar vardı.

İçeride hicbir şey veya hiçkimse olmadığı çok açıktı. Odanın tam ortasında bir masa vardı ve masanın üzeri kağıtlarla kaplıydı.

Sarışın beden cesurca içeriye göz gezdirirken bir anormalliğin olmadığını düşünüp odanın ortasındaki masaya doğru yaklaştı ve kağıtlardan birini eline alarak incelemeye başladı.

O sıralar izlediğinden habersizdi.

İlk etapta bomboş olan Kağıtta sonradan tıpkı geçen seferki gibi sihirli bir şekilde yazılar belirmişti.

Herşey çok tuhaftı kağıdın üstündekiler ise daha bir tuhaf;

'Drakos'a ve Drugolar'a ulaşmak istiyorsan bilmeceyi çöz, şekli bul, kapıyı aç, büyüyü oku...'

İlk başta bu tuhaf cümle belirmiş, Yongbok okuduktan sonra ise cümle silinip yerine yenisi gelmişti

Bu bir bilmeceydi. Bilmecede şöyle diyordu;

Beni yan çevir, ben her şeyim. Beni ortadan kes, ben hiçbir şeyim. Peki ben neyim?

Bu da ne demekti böyle? Bir günde bu kadar çok olay yaşadığını hiç hatırlamıyordu sarışın prens ama buradan çıkması gerektiğini hissediyordu.

Etrafını yine o izlenilmişlik hissi kaplarken yeniden tüylerinin dikenlestiğini hissetmişti. Her tuhaf olayda sanki kendisini izleyen biri veya bir şey varmış gibi hissediyordu ve o saniyeden sorna korkmaya başlıyordu.

Kim bilir belkide onu izleyen birileri zaten vardı.

Bir oyunun içinde olduğundan habersiz kafası allak bullak bir şekilde o odadan çıkıp ormanın başında kendisini bekleyen arabaya doğru ilerleyip saraya gitmiş akşam olduğunda ise başına gelen hiçbir şeyi babasına anlatmadan kitabı ona vererek uyumuştu

Öte yandan ise bacak bacak üstüne atmış, yüzündeki bariz alay ve nefretle önündeki sihirli ekrandan onun uyuyan bedenini izleyen siyahlar içindeki adam sakin bir şekilde giydiği bajiye dikkat ederek ekrana doğru ilereyip elini çocuğun uyuyan bedeni üstüne koyarken hızlı bir hareketle ekrana bir çizik atmıştı

Ekrandaki sarışının bedeninin etrafında yavaş yavaş karartılar başlamış ve sonrasında ekran tamamıyla simsiyah olup ortadan yok olmuştu.

Karanlık içinde bulunan beden ise ekranın yok olmasini büyük bir zevkle izlerken "Yakında sende sonsuz karanlığın içinde olacaksın Lee Yongbok" demiş ve şeytanı kıskandıracak bir şekilde sırıtmıştı

Kim bilir belkide bu tesadüflerin tek sebebi karanlıklar içindeki gözlerin sahibiydi....

•••••

Evet sonunda bitti. Bölüm sonu nasıldı?

Sizce o karanlıklar içindeki kişi kim?

Peki ya bilmecenin cevabını bilen var mı?

Umarım beğenirsiniz sizleri çok seviyorum

İyi okumalar dilerim HYUNLİX İLE KALIN ☺️☺️☺️☺️☺️☺️☺️

Baji geleneksel Kore kıyafeti

Bu da Yongbok Lee

(Düzenleme tarihi; 22.5.2023)

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro