Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

[10- Felix]

İyi okumalar dilerim😉

Sınır 30 oy 100 yorum. Size güveniyorum benim bebeklerim yapar. Bu sınır onlar için hiçbir şey. Hadi kocaman öptüm muah💋

•••••

Hayatımızdaki insanların kıymetini bilmemiz lazımdı tıpkı sahip olduğumuz şeylerin kıymetini bilmemiz gerektiği gibi. Ne yazık ki çoğu zaman hayatımızdaki kişilerin kıymetini de tıpkı sahip olduklarımız gibi onları kaybettiğimiz zaman anlardık

Hayatımız ve hayatımızı birlikte geçirdiğimiz kişiler önemliydi ama onların önemini kaybettiğimizde anlardık. Bir şeyi kaybetmek üzereyken ise en çok kıymetini bildiğimiz an olurdu.

Hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti kahve saçlının. Bundan önceki hayatına dönüp baktığında o günleri ne kadar güzel olduğunun farkına vardı. Belki hayatı normale dönebilirdi ama o hissediyordu, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı

Diğer dünyada yaklaşık bir gün geçirmişti. Aslında bu hiç de olsun bir süre değildi ama o bir gün içinde hayatının bir daha asla eskisi gibi olamayacağını anlamıştı Jisung.

Karanlık bir geçitte, kendilerine ihanet eden arkadaşının elini tutmuş ilerlerken arkasında bıraktığı parlak ışıklı kapıya baktı.

Simsiyah karanlık bir odada gibiydi ve odanın her iki kenarında da birer kapı vardı bir kapı Drakos'a açılırken diğer kapı Walenty'e açılıyordu.

Şu an iki arada bir derede gibiydi. Drakos'u geride bırakmış Walenty'e gidiyordu ama geride bıraktığı can dostu ona o kaybetmiştik hissini tattırıyordu. Yongbok'a söz vermişti, evine, Walenty'e geri dönecekti ama bunun karşılığı olarak Yongbok'u o canavarlar arasında bırakacaktı. Bu sırtına koca bir yük bindiriyordu..

Arkadaşı onun için kirli bir kumar oynamış ve bahis olarak da kendisini ortaya koymuştu.

Saatler önce Yongbok onun yanına gelip kendi dünyalarına döneceğini söylediğinde sonunda bu korkunç cehennemden çıkacağı için çok sevinmişti ama tek başına döneceğini duyduğunda ise dünyası yıkılmıştı. Hiçbir şekilde dönmeyi kabul etmeyip sarışın olan olmadan dönmeyeceğini söylediğinde ise prens ona kızıp kendisinin de yakında döneceğini söylemişti

Ama hissedebiliyordu Jisung, arkadaşı döndüğünde her şey için belki de çok geç olacaktı. Bu hissedebiliyordu.

Hepsi saçma sapan bir taş içindi.. işte tam da bu yüzden Jisung, Yongbok olmadan geri dönmeyi kabuk etmişti ya, biliyordu ki Kral ve diğer Walenty halkı Prensleri için ne olursa olsun o taşı bulup vereceklerdi.

Tek güvencesi buydu, ne kadar güvenilir olduğunu ise zaman gösterecekti

"Hadi Jisung, burada fazla durman bünyen için zararlı. İki evren arasındaki geçitte duruyoruz şu an"

Jeongin'in sesini duymasıyla irkilerek ona taraf döndü. Bir zamanlar kendinden bile çok önemsediği kişi şu anda baş düşmanı gibiydi. Tiksinerek baktı onun suratına, ona olan nefretini belli ederek kaşlarını çatıp "Gidelim" dedi sinirle.

Bu siniri sadece mavi saçlı olana karşı değildi en çok da kendisineydi. Kendi hayatı için arkadaşını hiç bilmediği bir yerde, tehlikenin içinde bıraktığı içindi.

Jeongin onun elini daha sıkı tutarak önlerindeki kapıya kadar getirip "Gözlerini sıkıca kapat" dedi kapıyı açmadan hemen önce. Jisung ise gözlerini kapatıp içindeki karmaşık duygularla derin bir nefes aldı

Bazen bir şeylere inanmak çok zor olurdu. Bazen hiçbir şey inandırıcı gelmezdi bize. Jisung da gözlerini Leurada'ki sarayın giriş kapısının önünde açtığında yaşadıklarına inanmamış, herşey bir hayal gibi gelmişti.

Kapıdan içeri baktığında sarayın avlusunda bir sürü muhafızın koşuşturduğunu gördü. Gözlerini etrafa dolandırdığında ise bakışları hemen sevdiği adamı bulmuştu. Minho hararetli hararetli telefonla konuşuyor, fazlasıyla endişeli duruyordu.

Onu kime fark etmemişti. Telefonla konuşan sevgilisi bir süre sonra telefonu kapatıp babasına doğru ilerledi o ise sadece kapıdan onları izliyordu.

Jisung yanında bir boşluk hissedince sağ tarafına döndü ama onu buraya getiren arkadaşı yoktu. Sevdiği adama döndü ve ona doğru adımlamaya başladı.

"Evet baba Jisung en son bir şeyler söyledi ve daha sonra fren sesi geldi. Son kırk beş dakikadır ona ulaşmaya çalışıyorum ama yok! "

Sevgilisinin ağzından çıkan cümle genç çocuğun adımlarını hızla kesti. 'Kırk beş dakika mı?' diye geçirdi içinden Jisung. 

Ama o saatlerdir Drakosdaydı, saatlerdir ağlıyordu, en az bir gündür oradaydı ama Minho sadece kırk beş dakika diyordu. Bu nasıl olabilirdi bilmiyordu. 'Belkide beni zamanda geriye getirdi' diye geçirdi içinden, hiçbir umudu yokken..

Aklına takılan diğer şey ise dakikalardır bu kalabalığın ortasında durmasına rağmen kimse onu fark etmemişti. Sanki görünmez gibiydi ve bu zaten bozuk olan sinirlerini dahada bozuyordu.

O düşüncelere dalmışken "Jisung!" diye bağıran bir ses yükseldi ortamda. Sevgilisi şaşkınlıkla onun ismini yüksek bir ses tonuyla zikredip koşar adımlarla ona doğru yaklaşıyordu. Zaten aralarında birkaç adımlık mesafe vardı. Şu ana kadar Minho'nun onu fark etmemesi bile şaşırtıcıydı.

Minho genç olanın yanına varınca hiç tereddüt etmeden sıkıca sarıldı ve kokusunu içine çekti derince. Ondan haber alamadığı süre boyunca onun için çok endiselenmiş ve korkmuştu. Aklını kaçıracak gibiydi. Önce kardeşi sonra ise hayatım dediği kişi ortadan kaybolmuştu. Delirmiş gibiydi, duygularını kontrol edemiyor sıkıca sarılıyordu kolları arasındaki minik sevgilisine.

"Sen yokken aklımdan neler geçti biliyor musun?! Çok korkuttun beni! Arayıp haber vermeni geçtim telefonunu bile açmıyorsun ve kurumlarda ulaşamıyordum. Hiç mi beni önermiyorsun?"

Endişe ve korkunun harmanladığı sesiyle konuşmuştu Minho, sonlara doğru sesinin tonu yavaş yavaş azalmış ve farkında olmadan yanaklarından aşağı sıcak damlalar akmıştı. Son bir saattir yaşadığı korku ve endişe böyle bir tepki vermesine neden olmuştu.

Ama hâlâ bile deli gibi korkuyordu. Kardeşi de ortalıkta yoktu. Ona daha ne olduğunu bile bulamamışlardı.

Diğerleri ise sakince onları izliyordu herkes o saniye durmuştu.

"Hem Yongbok da yok... kim bilir kim yaptı. Baekhyun hyung, Drugolar kaçırdı diyor, diyelim ki öyle-" derken farkında olmadan hıçkırıkları arasında konuşmuştu. Yaşadığı korku ve kaybetmişlik hissi ona bunları yaptırıyordu.

Jisung ise kaskatı duruyordu onun kollarının arasında. Ne bir tepkide bulunuyor ne de onun sarılışına karşılık veriyordu.

"Doğru söylüyor, onlar kaçırdı" dedi Jisung düz ve sakin bir sesle. Sesi buz gibi soğuk ve duygusuz çıkmıştı.

"Nasıl yani? Sen nereden biliyorsun?"diye sordu adım adım küçüğüne yaklaşan Baekhyun. Onun sesi de hiç olmadığı kadar endişeli geliyordu.

Jisung'un söylediğinin ardından ortamda hafif fısıltılı bir tartışma başlamıştı bile. Kral Lee Taeyong ise buz gesilmiş, kocaman açtığı gözleri ile genç çocuğa bakıyordu.

"Ç-çünkü beni de k-kaçırdılar ama sonra geri getirdiler a-ama Yongbok kaldı" diye yanıtladı küçük olan, gözlerinden akan yaşları silmeye çalışırken.

Sonunda bir tepki vererek ağlamaya başlamıştı. Sanki üstündeki şoku yeni yeni aşmış gibiydi.

"Onları gördün mü?" diye merakla sordu kalabalıktan biri. Jisung ona bakma gereği bile duymadan 'Evet' anlamında kafasını aşağı-yukarı salladı. Asıl büyük bomba ise Jisung'un "Jeongin de bir D-drugo" demsiyle patlamıştı. Bu herkesin donmasına neden oldu.

Taeyong; "Hayır bu imkansız! Jeongin Yongbok ve senin en yakın arkadaşınız, size bunu yapmaz. Hem o bir Drugo olamaz " dedi kabullenmek istemeyen bir tınıda. Başı dönüyordu ve yerinde duramayacak gibi hissediyordu.

Tamda o anda, o büyük kalabalığın ortasında "Niye olamazmışım?" diyen bir ses yükseldi kapıdan, bu herkesin o tarafa dönmesine neden oldu.

"Gayette iyi olurum. Hem siz Drugolar hakkında ne biliyorsunuz da benim bir Drugo olamayacağımı düşünüyorsunuz, anlamadım?" deyip adım adım yanlarına doğru ilerledi. Muhafızların hepsi onun etrafını sardı ve hepsi bir atak için beklemeye başladı.

Jeongin ise bu duruma sadece histerik bir şekilde gülmüş ve göz devirmişti. Onlar onun için sadece eğlenceli birer oyuncaktı. Yıllarca onları ayakta uyumuştu.

"Bana mı saldıracaksınız? Hıh ben seçilmiş kişiyim işte tamda bu yüzden bana bir şey yapamazsınız." dedi kibirli bir sesle. Haklıydı efsanelerde anlatıldığına göre seçilmiş kişilere bir şey yapılamazdı. Kısacası onlar dokunulmazdı.

Hepsi ona inanmayan gözlerle bakıyordu. Aslında sadece inanmak istemiyorlardı. Ona fazlasıyla değer veriyorlardı... Ortamda fısır fısır konuşma sesleri yükselince I.N, konuşmak için doğru bir zaman olduğuna karar verdi

"Şimdi gevezeliği kesin! ve beni dinleyin!" Sesi kendinden emin ve gür çıkmıştı. "Eğer Yongbok'u almak istiyorsanız sihirli kristali bana verin" diye emirde bulundu.

"Ne kristali?"diye sordu Baekhyun, o ise sadece buna göz devirmişti.

"Ne kristali olduğunu biliyorsun. Yıllar önce çoğu Drugonun uğruna öldüğü o kristali verin yoksa Yongbok ölmekten beter olur"

İçerideki kermes- Minho, Chenle, Wooyoung ve San hariç- Ne kristali olduğunu biliyordu. Kral Taeyong, hiç düşünmeden "Tamam vericez"dedi. Çünkü o da Drugoların yapabileceklerinin farkındaydı. Ama Baekhyun onu durdurup "Hayır!... Yani bir hafta... bir hafta süre verin"demişti. "O bir haftada lütfen ona bir şey olmasın "diyede eklemişti.

I.N'in duyduğu süre hiç hoşuna gitmemişti. Onlar için bir hafta normaldi ama Walenty'de bir hafta Drakos'da yaklaşık on haftaya denk geliyordu.

"Olmaz çok uzun süre" diye diretti "ne? bir hafta mı uzun süre?"dedi Taemin, Taeyong ise sadece bir hafta oğlu olmadan nasıl idare edeceğini düşünüyordu.

"Ahh seni akıllı sanmıştım Baekhyun" dedi. Bu herkesin şaşırmasın neden oldu. Chenle "Baekhyun? " diye sorunca, I.N "Neden kendimden küçük birine Hyung diyeyim ki? " demişti. Baekhyun, 110 yaşına gelmek üzereydi ve ortamda bulunan herkesten büyüktü. Yani onlar öyle sanıyorlardı.

"Ne demek, benden küçük birine?" diye sordu Bay Han. Hepsi şaşkın gibiydi İ.N ise içinden onların ne kadar aptal olduğunu geçiriyordu. Bunca önemli mesele varken buna takılmışlardı.

Alayla karşısındaki bir zamanlar saygı duyuyormuş gibi yaptığı kendisine göre aptallar sürüsüne bakıp alay kokan bir sesle "Ahh ben 190 yaşındayım. Yani hepinizden büyüğüm " demişti. Herkes ne diyeceğini şaşırmıştı. Nasıl olur? diye geçiriyorlardı içlerinden ama bu pek onun umrunda değildi

İğneleyici bıkkın bir nefes verip hepsine doğru "ve gelelim konumuza... sizde bir hafta olabilir ama bizde en az üç ay demektir bu..." demiş sonrasında ise bakışlarını Kral'a döndürerek korkutucu bir tınıda "Yani oğlun üç ay boyunca bizim ellerimizde acı mı çeksin istersin" demişti

Taeyong şokla ona baktığında ise yüzüne eğlenen ve korkutucu bir ifade yerleştirip büyük bir sırıtış eşliğinde "Ahh, Aslında sorun değil, bu çok eğlenceli olacak" diyerek büyük bir kahkaha kopardı.

•••••

Yongbok kendi hayatı üstüne büyük bir kumar oynamıştı, bu kumarın kendi hayatından çalacaklarını bilmeden..

Sessizlik çökmüştü devasa sarayın kocaman salonuna. İçeride bulunan drugoların yüzünde bir tatminlik ifadesi vardı. Sonunda oynamaları gereken oyunu oynamış ve bu oyunu kazanacaklarından emin bir şekilde dimdik ayakta duruyorlardı.

Yıllardır süregelen intikamlarını almaya çok yaklaşmışlardı.

Herkes intikam ateşiyle yanıp kavruluyor ve bunun acısını çıkaracakları için seviniyorlardı. 2 kraldan biri ise bambaşka bir ateşle yanıyordu. O ateşin ismi de intikamdı ama diğerlerinden çok daha farklı ve daha can yakıcıydı.

Yongbok ise bunlardan habersiz onların içinde tıpkı onlarca kurdun arasında kalmış bir kuzu gibi masum ve çaresiz ama bir o kadar da dik duruşuyla beklerken hepsini düz bir suratla süzdü.

I.N gittikten sonra odada tek başına kalmıştı. Hepsi ona değişik değişik bakıyordu. Hepsinin yüzünden bambaşka hikayeler okunuyordu ve bu hikayelerin neredeyse tamamı onunla ilgiliydi.

Ortamda girici bir sessizlik baş gösterirken en sonunda ilk konuşan kişi Winter olmuştu

"şimdi ben anlamadım... Bu çocuk, Minho'nun mu Yoksa Chenle'nin mı kardeşi?"diye sorduğunda Yongbok'u baştan aşağı süzdü. Yeji hemen söze atılıp "Minho'nun kardeşi ve Chenle'nin de..." deyip bakışlarını Yongbok'a yönlendirdi, cümlesini tamamlamasını istermiş gibi.

Anlaşılan o da bilmyordu. Yongbok ise kaşlarını çatıp ilgisiz gibi durduktan sonra "Sevgilisi... Yani Sevgilisiyim." diye karşılık verdi.

Yeonjun hemen "bunun da mı sevgilisi varmış" diyerek alayla güldüğünde ona birkaç kişi eşlik etmişti. Diğerlerinden ve tahtında oturan iki kraldan ise hiç ses yoktu.

Soru cevaplar bir süre bu şekilde devam etmiş sarışın prensesi hepsini tek tek cevaplamıştı. Onlara karşı koymak istiyordu ama İ.N yokken de fazla büyük tepkiler vermek istemiyordu. Sonuçta kendi canı da tehlikedeydi

Bu olay bir süre böyle devam ederken tahtında oturan kral Hwang Hyunjin en sonunda bakışlarını saatlerdir olduğu gibi onun üstünde tutarak, ona doğru "Arkadaşın için burada kalmayı kabul etmen çok tuhaf" demiş "onu o kadar mı seviyorsun? Aptalsın." diye de eklemişti soğuk bir sesle

Yongbok her zaman ondan aldığı yabacı hissi bir daha almıştı. Ona taraf dönerek cesurca "Onu herkesten ve herşeyden hayya kendimden bile çok seviyorum" demişti.

Bu söylediği şeyin ardından kralın ifadesinde küçük bir çatlaklığın oluştuğunu fark etti ama o kadar küçüktü ki doğru görüp görmediğinden bile emin değildi.

Hyunjin sanki bir tık üzülmüş gibiydi ama o kadar var ile yok arasıydı ki bunu demek bile cesaret isterdi ama nedense Yongbok böyle hissetmişti.

Aslında ndan korkuyordu. Diğerlerinden de korkması gerektiğini biliyordu ama nedensiz bir şekilde diğerlerinden fazla korkmamıştı ama kral onu korkutuyordu. Sadece Giselle ve Hwanwoong ona biraz soğuk gelmişti ama bu adam çok ürkütücüydü ona göre

Kraldan aldığı bu tepkinin ardından işini sağlama alabilmek adına "Hem ben sizin teklifinizi kabul etmesem de burada kalacaktım. En azından Jisung kurtuldu" diye devam etmişti.

kral Hwang ise ona bir sırıtış bahşedip yüzünü başka bir tarafa çevirip kısık bir sesle "sen öyle san" demişti.

Yongbok ise onun bu sırıtışına anlam veremeden birden bire hemen yanı başında İ.N belirmişti. Herkes İ.N'e geldiği gibi sorular sorarken mavi saçlı olan onların bir hafta süre istediklerini söylemişti. Aslında yongbok buna gerçekten şaşırmıştı. Babasının onu hemen alıcağını sanmıştı. Onlar onu nasıl bir hafta boyunca bu cehhennemden de beter yerde birakabilirdi ki?

Öte yandan diğerleri bu süreyi gayet normal bulmuştu. 

Onlar kendi aralarında biraz tartıştıktan sonra en sonunda Karina prense dönüp "İsmin Yongbok'tu değil mi?" diye sordu, sanki hiç bilmiyormuş gibi

Yongbok kaşlarını çatarak "Evet" diye yanıtlayınca ise alayla sırıtıp "O zaman artık değil. Sen burada bir hafta kalacaksın ama kimse sana burada Walendydeki isminle seslenmeyecek, sana başka bir isimle sesleneceğiz.. Yongbok uygun değil." demişti. Resmen alay ediyordu.

"Anlamadım?" diye sorar gibi konuştu prens. Bu da ne demek oluyordu?

"Biz burada sana Walendydeki isminle seslenmeyeceğiz. Sen Drakosdaysan buraya uygun bir ismin olmalı" bu sefer konuşan Christi.

"Her neyse sonuçta sadece bir hafta" diyerek kollarını rahat bir tavırla kollarını göğsünde birleştirirken.

Chris onun bu dediğine çok bilmiş bir şekilde sırıtarak karşılık verip günlerdir yüzünü doğru dürüst görmediği ve çok da özlediği sevgilisine doğru döndü

"Tamam o zaman I.N ona nasıl seslenelim?"

İ.N tahtında oturmuş kendisine iğneleyici bir şekilde soru soran sevgilisine bakmadan "Aslında bir fikrim var... Yongbok aylar önce rüyasında Hyunjin'i görmüştü. Hyunjin ona başka bir isimle seslenmiş.." dedi

Bununla meraklı bir sesle "Rüya mı? Ona ne diye seslenmiş?" diye soran Lia oldu bu sefer.  I.N ise hepsine tek tek baktı onların tepkisini merak edermiş gibi, cevabını söylemeden önce

"FELIX" diye yanıtlamıştı onu İ.N

"Onun rüyasında duyduğu isim Felix di"

Bu herkesin şaşkınca krala doğru dönmesine neden oldu. En çok şaşıran ise hiç şüphesiz Hwang Yeji'ydi.

Kral o an bakışlarını sarışına doğru tuttu. Birşeyler düşünüyor gibiydi ve herkes onun ağzından çıkacak o küçücük kelimegj bekliyordu

"Aklımdan geçen isim de tam olarak buydu." Söylediği şey herkesi şaşırtmıştı. Yongbok ise FELİX isminin rüyasına boşu boşuna girdiğini düşünmediğinden pek tepki vermemişti ama yinede şaşırdığı belliydi.

Ortama değişik bir atmosfer hükmettiğinde Chris bu atmosferi dağıtabilme adına aşağıdaki birkaç kişiye dönerek "Tama o zaman, Hwanwoong, Xion, Felix'i zindana atın. Üzgünüm Felix artık oradasın" diyerek sırıtmıştı.

Yongbok'un kaderi buydu, o karanlığa mahkum edilmişti yeni bir isim ve yeni bir hayatla.

•••••

Evet sonunda yazdım, üzgünüm baya geç geliyor ama artık hiçbir kitabıma geç gelmeyecek. Merman kitabıma bir şans vermeye ne derisniz?

Bölüm sonu nasıldı?

Beğendiğiniz ve beğenmediğiniz yerler neler?

Hepinizi kocaman öpüyorum sınırı hemen doldurun ki hemen yb gelsin ve gelecek hafta vize haftam bana sınavlar için şans dileyin çünkü ders hakkında hiçbir bilgisi olmayan sevgili yazarınızın buna ihtiyacı var

Neyse iyi akşamlar dilerim HYUNLİX İLE KALIN ☺️☺️☺️☺️☺️☺️☺️

Oy ve yorum atmayanı götten 🔪🔪

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro