[4- Karanlık bir çukur]
Yine karanlık...
Yine aynı sesler...
"Senden nefret ediyorum HWANG!"
Yine aynı görüntüler ve Yine arkasına dönüyordu ...Yine aynı gözler ve Uyanmadan önce duyduğu o son cümle
"Merhaba Felix, beni özledin mi?"
ve... karanlık.
Korkuyla açtığı gözleriyle alnından süzülen damlalar içinde yattığı yerden sıçramıştı genç beden
2 haftadır hep aynı rüyayı görüyordu ve bundan bıkmıştı. Artık korkmaya başlıyordu.
Bu rüya tüylerini diken diken ederken korkunç ve ızdırap dolu bir gece geçirmesine neden oluyordu. Her rüyada sanki gerçekten bunu yaşıyormuş gibi hissediyordu ve yavaş yavaş paranoyaklaşmaya başlamıştı Yongbok
Alnındaki terleri silip karanlık odada bakışlarını dolaştırırken ayağa kalkmak adına doğrulduğunda yanından gelen tuhaf seslerle sağ tarafına dönüp yatakta uyuyan bedeni gördüğünde bir çığlık patlattı genç beden
Yanındaki beden korkuyla uyuduğu yerden sıçrayanca, onun abisi olduğunu görmüştü.. Gördüğü rüya yüzünden zaten korkmuştu bide abisini görünce kendisini tutamamış ve bağırmıştı sarışın prens
Minho, "Ne, ne oluyor savaş mı çıktı? Öldük mü?" diye uyanır uyanmaz saçmalamaya başlamıştı. Tanrı bilir rüyasında ne görüyordu. Söylediği şeyler çok komikti. Galiba onu biraz korkutmuştu Yongbok ama abisinin onun odasında işi neydi?
Minho ona mal mal bakarken dün hep o rüyayı görüp uyandığında korktuğu için ondan yanında uyumasını rica ettiğini hatırladı. Minho da canından bir parça olarak gördüğü kardeşini kırmayıp yanında uyumuştu.
Ama sarışının bu yaptığından sonra bir daha uyuyacağı tartışılırdı.
Sarışın olan abisinin bu tavırlarıyla kısıkca kıkırdayıp "Yok bir şey sadece yine o rüyayı görüp korktum,o kadar." demişti. Minho ona 'mal mısın?' bakışları atarken yüzündeki o komik ifadeye karşın dayanamamış ve bir kahkaha patlatmıştı Yongbok
Minho ise gülen kardeşini bir süre hayranlıkla izledikten sonra ona göz devirip başucundaki yastığa uzandı ve onunla Yongbok'a vurmaya başladı. Sonrasında ise "Seninle uyuyanda kabahat" deye söylene söylene yataktan kalkıp odadan çıkmıştı.
Felix o rüyanın etkisiyle korkmuş olsa da gece gece yaşadıkları bu küçük ama eşsiz anlarla yeniden başını huzurla yastığa koyup gözlerini kapatmıştı
Aradan geçen günlerin ardından sonunda hocalarının onalra vermiş olduğu süre bitmiş ve onlar sunumlarını hazırlamıştı. Bu süre zarfında Drakos ve Drugolara olan ilgileri artmış ve resmen onların gerçek olduklarına emin bir hale gelmişlerdi ama ne kadar araştırsalar da hocalarının anlattıkları dışında çok az şey bulmuşlardı
Şu anda ise Yongbok okuldaydı. Yaklaşık 15 dakika önce sunumlarını yapmışlardı sınıfta. Hoca beğendi mi? Onları geçirdi mi bıraktı mı bilinmez ama onlar görevlerini yerine getirip ödevlerini yapmışlardı. Gerisi bayan Jihyo'un insafına kalmıştı.
Birkaç dakika sonra zil çalmış ve herkes eşyalarını toplamaya başlamıştı. Yongbok ve Jisung da eşyalarını toparlayınca birlikte sınıftan çıkmışlardı. Bahçeye vardıklarında ise yanlarına gelen Seungmin ve Jeongin'le birlikte okul çıkışına doğru yürümeye başlamışlardı.
"Eeee ders nasıl geçti? Hoca sunumu begendi mi?" Jongin'in sorusuna karşın Jisung "Bizde bilmiyoruz artık ilerideki günlerde öğreniriz" demişti. Seungmin ikisine de bakıp "Merak etmeyin,bence hoca sizi geçirir. Bu sunum için çok çalıştınız hakkınızı alırsınız " demişti tesselli etmke istercesine.
Aslında sunum hiç umurunda değildi şu an sarışının. Düşündüğü tek şey o rüyaydı. Gözlerin sahibi neden ona 'Felix' diye hitap ediyordu? Neden hep aynı şeyi görmesine rağmen her defasında korkuyordu?
Artık çok yorulmuştu küçük beden
Bahçe kapısına vardığında onu bekleyen arabayı görüp çocuklara veda ettikten sonra arabaya doğru yürümeye başladı. Şoför geldiğini görünce hemencecik kapıyı açtı O da hiç beklemeden arabaya bindi. O bindikten sonra şoför kapıyı tekrar kapatıp kendi koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı.
Yol boyunca ne yapması gerektiğini düşünmüştü sarışın beden. En sonunda ise saraya varmalarına az kala aklına bir fikir gelmişti. Baekhyun hyunguyla konuşmaya karar verkişti
Baekhyun Kral Lee'nin sağ kolu ve akıl danışmanıydı. Ayrıca Yongbok ve Minho'ya karşı çok anlayışlıydı. Onlara her zaman "Bir sıkıntınız varsa bana söyleyin" derdi ayrıca çok da bilgiliydi. Sorununa bir çözüm bulabileceğinden emindi genç prens.
Saraya varınca arabadan büyük bir hızla indi ve direkt olarak odasına ilerlemeye başladı. Bugün kesinlikle Baekhyun hyungunun yanına gidecekti. Bunu kafasına koymuştu
Odasına vardığında çantasını hızla bir kenara, kendisini ise yatağa atmıştı. Bugün çok yorulmuştu. Yatakta biraz uzandıktan sonra birazdan abisinin odaya damlayacağını düşünüp ayağa kalktı ve banyoya doğru ilerledi.
Banyo kapısından içeriye girip ılık suyu açmıştı. Küvette yıkanmak istemiyordu çünkü bu zaman kaybı olurdu. Üstündekileri bir çırpıda indirerek kendisini ılık suyun altına bırakmış ve hemencecik banyosunu yapmıştı.
Beş dakikalık bir duşun ardından bornozunu giydikten sonra banyodan çıkmış, çıktığı gibi ise yatağında uzanan abisini görmüştü.
Sorgulamadan direkt olarak dolabına ilerlemiş ve siyah bir eşofman ile gri bir üst aldıp abisinin orda olmasına aldırmadan bornozunu indirmeye başlamıştı. Bu sırada ise bunu gören Minho, çığlık atarak gözlerini kapatıp "hey! Bizimki de göz, o çirkin bedenini görmek zorunda değilim." diye söylenmişti.
Abisinin söylediklerine hafifçe kıkırdayıp "görmek istemiyorsan odama gelmeseydin, hem sen niye her boş anında odamdasın ki?" diye sormuştu.
Minho kardeşinden duyduğu Bu sözlerin ardından ona dönerken göz devirip "Günün nasıl geçti diye soracaktım. Birde şu gördüğün rüyalarla ilgili bir çözüm bulmuştum. Dün geceden beri senin için ne yapabilirim diye düşünüp durdum ve sonunda bir fikir buldum ama sen nankörlük ediyorsun" diye söylenmişti
Aralarındaki ilişki böyleydi. Hep tartışırlardı ama birbirlerinin herşeyilerdi.
Bunun farkında olan Yongbok da büyükçe tebessüm ederken abisine yaklaşıp ona sarılmış ve "Sen beni mi düşünüyorsun? Ağlatacaksın beni" demişti oyuncu bir tavırla. Dediğiyle Minho onun kafasına hafif bir şekilde vurunca ona daha sıkı sarıllmış ve "Ee çözümün neymiş?" diye sormuştu
Minho onun bu tatlılıklarına bıyık altından gülse de düz bir ifade ile "Hatırlıyorum da biz küçükken babam da senin gibi böyle rüyalar görüyordu... sonra Baekhyun hyung'a söyledi ve O da bir büyü yaptı sanırım. Ondan sonra bir daha gördü mü bilmiyorum ama belkide Baekhyun hyung'un yanına gidip ona söylemeliyiz." diye konuştu
Yongbok, Minho'nun da onunla aynı fikirde olduğuna sevinirken, aldığı kararın doğru olduğunu çok net bir şekilde anlamış ve "Evet hyung bende aynı şeyi düşünüyorum" demişti
İkilinin anlaşmlarıyla beraber odadan çıkıp Baekhyun'un odasına doğru ilerlemişlerdi. Odasının kapısına varınca içeride olduğunu umarak kapıyı çalıp, gelen "Gir" sesinden sonra içeri girdmişlerdi.
Baekhyun da onlarla beraber sarayda yaşıyordu. Ha birde bir kızı vardı. Ryujin...
Ryujin onların kardeşi gibiydi. Eskiden çok yakınlardı ama Chaeryeong denen bir vampirle takılmaya başladığından beri aynı yerde yaşasalar da çok nadir karşılaşmaya başlamışlardı.
İçeriye girdiklerinde onları güler yüzle karşıladı Baekhyun ve ayağa kalkıp yanılarına giderek ikisini de sevecen bir şekilde kolları altına alırken "Nasılmış bakalım benim prenslerim?" diye sormuştu.
O onlara hep böyle şefkatle yaklaşırdı.
Minho ikisinin de adına "İyiyiz, sen nasılsın hyung?" diye sormuştu. Yaşını almış adam ikisine de tebessüm edip "İyiyim" demisti kısaca. Ardından ise onlara oturacak bir yer göstermiş onlar ise hızlıca Ryujin'in yanındaki minderlere oturup ona selam vermişti.
Küçük bir hal hatır seromonisinden sonra Baekhyun onlara döndü ve "Eee çocuklar... siz kendi çıkarlarınız dışında hiç yanıma gelmezsiniz, ne oldu? Bir sorununuz mu var?" diye sordu.
Adam haklıydı. Hep Baekhyun onları görmeye giderdi odalarına ama onlar onun odasına sadece birşey istemek için gelirdi ve adam da onları hiç kırmazdı.
İkili onun sorusuyla ilkin birbirine bakarken ardından ona dönüp detaylıca her şeyi anlatmıştı. İkili sustukdan sonra siyah saçlı adam ikisi üstünde bakışlarını gezdirip Yongbok üstünde durdurarak ona birkaç soru sormaya başladı.
"Ne sıklıkla görüyorsun bu rüyayı?"
"Uyumak için gözümü kapattığım her an"
"Peki o gözlerin sahibinin kim olduğunu biliyor musun?"
"Hayır bilmiyorum."
Buna benzer birkaç tane daha soru sordu ve Yongbok da onu yanıtladı. En sonunda kafasını 'anladım' anlamında sallayıp söze başladı genç adam
"Yongbok biliyor musun eskiden babanda rüyalar görüyordu" dedi ve devam etti. " baban rüyasında hep senin karanlık bir çukura bir arkadaşınla beraber çekildiğini görüyordu ve çok korkuyordu. Daha sonra bana söyledi ve ben de ona kabus büyüsü yaptım ve bir daha böyle bir rüya görmedi." deyip soluklanmasının ardından cümlesine devam etti
"Bana soracak olursan ikinizin de rüyaları bağlantılı" dediğinde ne demek istediğini anlamamıştı Yongbok ama anlaşılan Minho da aynı durumda olacaktı ki "Nasıl yani?" diye sormuştu.
Genç adam ikisi üstünde bakışlarını gezdirirken "Yani aslında babanın gördüğü o karanlık çukur ve senin o gözleri gördüğün karanlık sis aynı şey. Baban sen ve bir arkadaşının biri tarafından o çukura çekildiğini görmüştü bu da demek oluyor ki o arkadaşın Jisung." demişti.
Minho, Canının diğer parçası olan çocuğun ismini duyduğunda tedirginlikle adama bakarken, Baekhyun onun tedirginliğini anlayıp yatıştırıcı bir şekilde gülümseyerek, ne kadar söyleyecekleri iyi olmasa da sözlerine devam etmişti.
"O sizi çukura çeken kişi, o gözlerin sahibi ve muhtemelen ismi Hwang ama bende sana neden Felix diye hitap ettiğini anlamadım doğrusu" demişti lafını bitirirken. Yongbok ve abisi biraz korkmuştu ama belli etmemişlerdi. Daha sonra baekhyun Yongbok'a kabus büyüsü yapmış ve ikili ona teşekkür edip odadan ayrılmıştı
Yongbok'un odasına vardıklarında ikisi de kendilerini yatağa atmış, Yongbok hemen gözlerini kapatırken Minho sakin kalmak adına sevgilisi ile mesajlaşmaya başlamıştı.
•••••
Yeni bir güne uyanmak bazıları için sıradan, bazıları için acı dolu ve bazıları için ise yeni bir umudun başlangıcı olmuştur her zaman. Onun bugüne kadar ki uyanışları hep sıradandı ama bilmediği bir şey vardı, o da çok yakında acı dolu günlere uyanacağıydı.
Baekhyun'un ona kabus büyüsü yapmasının üzerinden bir ay geçmişti ve o artık korku ile değil fazlasıyla sıradan bir şekilde uyanıyordu ama bu gün biraz heyecanla uyanmıştı
Sonunda okul bitmiş ve onun okuldan tamamıyla kurtulacağı o mezuniyet günü gelmişti.
Bayan Jihyo onları geçirmiş ve mezun olmuşlardı. Her yıl olduğu gibi bu yılda mezuniyet partisi vardı ve Yongbok partiye hazırdım. Sarışın her sene bu partiye katılırdı çünkü Leura krallığının prensi olarak orda olmalıydı ama ilk defa bu sene bu kadar heyecanlıydı çünkü bu sefer başkasının değil kendi mezuniyet partisine katılıyordu.
Drugoları araştırmaya devam etmişti bu bir aylık sürede, daha sonra birşey bulamayınca Jisung vazgeçmişti ama O hala onların varlığından resmen emindi ve aramayı bırakmayacaktı.
Yongbok ve Jeongin'in zoruyla geçen hafta Seungmin ve Sincap kılıklıklıyla alışverişe çıkmışlardı. Her biri kendilerine birer takım elbise beğenmişti ve şimdi de hazırlanmakla uğraşıyorlardı
Bu bir ay boyunca ne yapıp edip Seungmin ve Changbin'in aralarını yapmayı başarmışlardı. İkili çıkmaya başlamıştı. Bazenleri Yongbok, Changbin için üzülüyordu. Seung ile uğraşmak basit değildi. Seungmin hava atarcasına önünden geçen herkese onların çıktığını söyleyip duruyordu.
Hepsi birlikte Yongbok'un odasında giyinirken 'hangimiz daha yakışıklı?' kavgası yapıyorlardı. Giyinme sırası Jeongine geldiğinde O da takım elbisesini giyip banyodan çıktı. Hepsi onun tatlılığına karşı büyülenmiş gibiydi. Evet bugün biraz yakışıklı gözüküyordu ama yinede tatlıydı.
Hepsi zaten siyah giyinmişti, hiçbirinin birbirinden farkı yoktu ama Yongbok bir anlığına Jeongin'in yüzüne baktığında gözünün altında küçük bir dövme benzeri iz olduğunu fark etmişti. Bunu geçen hafta elbiseleri denerlerken de fark etmişti Yongbok ama ses etmemişti tıpkı şimdiki gibi.
Birbirileri ile biraz daha tartışmış ve en sonunda hangisinin daha yakışıklı olduğunu seçememişlerdi. Hepsi çok muhteşem gözüküyordu onlara göre
Birbirlerinin kıyafetlerini incelerlerken içeriye giren Minho hepsine dikkatlice bakıp en sonunda Jisung'un en yakışıklı olduğunu söyleyerek Yongbok'u deli etmişti. Bilerek yapmıştı ya zaten
Birkaç kavga ve gürüntünün ardından ise saraydan çıkmış ve partinin yapılacağı yere doğru ilerlemişlerdi hep beraber.
Parti bir kumsalda yapılıyordu. Dün mezun olmuş, bugünde bunu kutluyorlardı. Okul bitiyordu ve O okuldaki tek tük kişi hariç hiçkimseyi özlemeyecekti. hele hele hocaları hiç.
Parti alanına vardıklarında her yerin süslü olduğunu gördü Yongbok ama her sene olduğu gibiydi, pek bir değişiklik yoktu. Her sene alışkın olduğu görüntüydü ama bu sene gözüne daha bir hoş gelmişti sarışının çünkü bu sefer herşey kendisi içindi.
Ortamın büyüsünden kurulduktan sonra her biri bir yerlere dağılmıştı. Sözde hep yan yana olacaklardı. Böyle anıları mum ile arayacaklarını bilemezlerdi.
Minho'yla Jisung, Minho'nun bir arkadaşının bulunduğu masaya giderken, Seungmin, Changbin'in yanına gitmişti. Jeongin ve sarışın olan kalmıştı orada ama Jeongin de lavaboya gitmesi gerektiğini söyleyip onun yanından ayrılmıştı.
Yongbok koca partide tek başına kaldığında bıkkınca oflamıştı. Eğer yanlız olacaksa ne eğlencesi kalırdı ki?
O zaman aklına kendi sevgilisi gelmişti sarışının. Belkide Chanle'in yanına gidebilirdi. Ama hayır! Bunu da yapmak istemiyordu çünkü ne zaman bulusacaklarsa hep Yongbok onun yanına gidersi sevgilisi asla onun yanına gelmezdi.
O da bunları düşünürken sinirle adımlarını yere vurarak iki kralın bulunduğu masaya doğru ilerlemişti
Kral Lee Taeyong ve en yakın arkadaşı Kral Lee Taemin bir masada oturmuş beraber sohbet ediyorlardı. Yongbok ise sıkılacağını bile bile yanlarına oturup onları dinlemeye başlamıştı
Aradan geçen dakikaların ardından etrafa boş boş bakındığı sıralar aniden biri kolundan tutup onu kaldırmıştı. Bir anlığına gereksiz bir yere korksa da kendisini kaldıran kişiye baktığında karşısında sevgilisini görmüştü. Chenle ona sırıtarak bakarken yaramaz bir şekilde elini sarışının beline atıp biraz daha kendine çekmişti buna karşın Yongbok ise az önceki anlamsız korkusundan dolayı hızlı hızlı atan kalbi eşliğinde büyükçe gülümsemişti.
Chenle sevgilisin sırıtırken "Şimdiden sıkıldın mı? Ama daha parti başlamadı bile"diye sordu alaycıl bir tavırla. Yongbok ise tavırlı bir sesle "Evet sıkıldım, çünkü yanımda kimse yoktu ve babamla, babanın konuşmalarını dinlemekten bıktım." demişti. Chenle ona gülüp "O zaman niye masama gelmedin de, babamların masasına gittin?" diye sornuştu. Yongbok'un bilerek kendi masasına gelmediğinin farkındaydı.
Yongbok da buna karşın omuz silkip "Hiç, öylesine" diyerek konuyu kapatmak istemişti. Chenle sevgilisine bakıp yüzündeki sinsi sırıtmayla "Emin misin?" diye sordu. Yongbok aynı şekilde omuz silkip cevap vermemişti
Bu sırada ise birden kulaklarını dolduran uyarı niteliğindeki öksürük sesi ile ikisi de hala babalarının masasında olduklarını hatırlayarak sakince uzaklaşmıştı birbirlerinden.
Yongbok, Taeyong'a baktığında kendisine hayiflatcasına bakıyordu babası. İkisi de prensti ve onları sevenler kadar sevmeyenler de vardı. Böyle kalabalık bir yerde bu tür uygunsuz davranışlarda bulunmaları çoğu kişinin onların ardından konuşmasına yol acabilirdi. Aslında ikisi de bunu takmazdı ama ikisinin de bir itibarı vardı ve bunu kaybedemezlerdi.
Bunun için ise ikili birbirlerinden ayrılmalarının ardından sakince babalarının yanlarına oturup onlarla sohbet etmeye başlamıştı. Tabi bir süre sonra yeniden sıkılmaya başlamıştı Yongbok
Aslında Chenle'i gerçekten sevdiği söylenemezdi. Onun kalbinde yıllar önceki ilk aşkı vardı ama onu kalbine gömeli yıllar olmuştu.
Ölen biri her zaman unutulmaya mahkumdu.
O bunları düşünürken birden üstünde bir ıslaklık hissetmişti. Üstüne baktığımda garsonun tüm tepsi üstüne döktüğünü görmüştü. Telaşla yerinden kalkıp üstünü silmeye çalışsa da hiçbir işe yaramamıştı.
•••••
"Tamam, beni bekle üstümü değiştirip geliyorum."
"Emredersiniz efendim "
Şu anda Babasının Nighta'daki evindeydi sarışın olan. Daha doğrusu birazdan kapıyı açacaktı. Garson üstüne içecekleri döktükten sonra babası garsonu bir süre azarlamış, ardından ise Yongbok'u üstünü değiştirebilmesi için bu eve göndermişti. Yongbok Leura'ya dönüp üstünü değiştireceğini söylese de Taeyong bunu reddetmiş ve Nighta'daki evlerine gidip değiştirmesini söylemişti. O da yalnız bir şekilde eve gelmişti.
Aslında Chenle onunla gelebileceğini söylemişti ama O kabul etmemişti. Chenle'ye gelmemesinini, sorun olmadığını söylemişti ama Chenle illaki biriyle gitmesinii söyleyip durmuştu O da ona Jeongin ile gideceğini söylemişti çünkü muhtemelen Jisung'u bulması imkansızdı.
Daha sonra Jeongin gelebileceğini söylemişti ama o da son anda bir işinin çıktığını ve gelmeyeceğini söylemişti. Tuhaf olan ise Yongbok'u arabaya bindirene kadar bir sorunun olmamasıydı. Jeongin bugünlerde gerçekten çok garip davranıyordu.
Her neyse sonuç olarak buraya gelmiş ve üzerini değiştirmek için kendisi için olan odaya doğru adımlamaya başlamıştı. Zaten burası parti alanına pek uzak sayılmazdı.
Her şey yolundaydı ama nedense kendini çok tedirgin ve izleniyormuş gibi hissediyordu. Ama takmadı.
Üstündeki takımı indirip eski takımlarından birini üzerime giydi ve vakit kaybetmeden partiye dönmek için odadan çıktı. Tam dış kapıya doğru ilerlediğinde koridordan gelen tıkırtılar ile o tarafa döndü ve kırmızı iki göz gördüm ama gözler hemen yok oldu.
Bu tuhaf olay korkmasına ve nefes alış verişlerinin hızlanmasına neden olmuştu. Aslında zaten tedirgindi ve bu seferde acayip korkmaya başlamıştı.
Birkaç dakika hareket edmeden koridora doğru baktığında birden ordan yavru bir kedinin çıkmasıyla hem rahat bir nefes almış, hemde korku filmlerinin klasiği olan bu sahneyle biraz daha korkmuştu.
Tabi bu korkusu ona masum gözlerle bakan kedinin tatlılığına kapılana kadar devam etmişti. Aslında Minho'nun da üç tane kedisi vardı ama onları pek sevmezdi sarışın çünkü en az Minho kadar şeytanlardı o kediler de. Ama bu kedi çok tatlıydı ve hiç vakit kaybetmeden onun yanına doğru ilerledi sarışın
"Ayy! Sen ne tatlı bir şeysin, yerim seni" demişti sevecen bir tonda kediyi kucağıns alıp onunla ilgilenmeye başlarken. çoktan kedinin tatlılığına kapılmıştı bile.
Biraz daha kediyle oynadıktan sonra dış kapı aniden açılmış ve şoför içeriye girmişti
"Efendim iyimissiniz, uzun zamandır icerdeydiniz ve dönmeyince kötü bir şey oldu zannettim."
Şoför biraz tedirgin gözüküyordu muhtemelen içeride çok kaldığındandı sarışının
Yongbok ona bu endişesinden dolayı içtenlikle gülümserken ayağa kalkıp "Yok, sorun yok. Sen çık bende geliyorum" demişti. Şoför kafasıyla onu onaylayip geri dışarı çıktığında Yongbok, fırsattan istifade kendini yere atmış olan kediye uzanmak için eğilmişti ama duvardan soğuk bir havanın geldiğini hissettiğinde olduğu yerde kalakaldı.
Biraz duvarı inceledikten sonra,oradan gerçekten soğuk hava geldiğini ve aslında duvar değil bir kapı olduğunu anladı ama kapı duvarla aynı renkteydi ve kolu yoktu. Muhtemelen anahtarla açılıyordu. İçinden bir ses o odaya girmesi gerektiğini söylüyordu ve odanın ne olduğunu çok merak etmiştim çünkü bu güne kadar bu evde böyle bir oda hiç görmemişti.
Daha sonra anahtarı bulamayacağını düşünüp vazgeçmişti ama tam arkasını dönüp gideceği esnafa koridorun sonundan bir ses gelmiş ve sesin olduğu tarafa baktığında ise yerde bir anahtar görmüştü. Bu çok ilginçti ama gidip anahtarı oradan almış ve yine kapının önüne gelmişti. Korkusuz korkağı oynuyordu o sıralar. Gerginlikten nefesi hızlansa da cesurca adım atıyodu.
Denemekten zarar gelmez diy düşünerek direkt olarak anahtarı kapının deliğine sokmuş ve çevirmişti, hızlı atan kalbi eşliğinde
Evet kapı açılmıştı.
•••••
Açıkçası nasıl oldu bilmiyorum. Sanki çok saçmalıyormuş gibi gekiyir ama yinede bu kurgumu çok seviyorum. Umarım sizde sever ve bana destkelerinizi gösterirsiniz.
Bu arada şu ana kadar bir tuhaflık sezdiniz mi? Şahsen ben b*k kokusu aldım
Neyse iyi geceler dilerim HYUNLİX İLE KALIN ☺️☺️☺️☺️☺️☺️☺️
Baekhyun
Ryujin
Chenle
Taemin
Seungbin
(Düzenleme tarihi; 15.5.2023)
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro